Bugün nerede olursanız olun, kadınların ellerine baktığınızda son yılların en hızla yaygınlaşan akımlarından birine rastlıyorsunuz: Yapay tırnaklar.
Peki düğme iliklemek, telefonu tuşlamak, klavye kullanmak, kredi kartını kavramak, kutu içeceği açmak gibi en basit işleri bile yapmayı zorlaştıran bu yeni akımı, kadınlar nasıl böyle yaygın şekilde benimsedi? Malum, hareket kabiliyetlerini kısıtlayan giysilerin hayatlarını da kısıtladığı çok uzun bir geçmişe sahipler.
Tarih boyunca kadınlar toplumsal cinsiyet anlamında ikincil konumda oldu. Antik dönemden Orta Çağ’a, sanayi devriminden 20. yüzyıla kadar, birçok toplumda kadınlar genellikle ev içindeki rolleriyle sınırlıydı, eğitim ve siyasi katılım gibi birçok alanda erkeklerle eşit haklara sahip değillerdi. Kadınların toplumsal cinsiyet rolleri ve statüsü, giyim tarzları ve kıyafetler aracılığıyla da şekillendi. Hareket kabiliyetini kısıtlayıcı olanlar, günlük yaşamlarını etkileyen ve çalışmalarına da pek izin vermeyen türdeydi.
O zaman, uzun, yapay tırnaklar anti feminist mi? Bu soruyu yanıtlamadan önce, bu akımın dünyayı nasıl kasıp kavurduğuna rakamlar üzerinden bakalım.
Sağlık Riski Bile İlgiyi Azaltmıyor
Düzenli bakım ve iki haftada bir güzellik salonuna uğranmasını gerektiren, bu sayede 1 aydan fazla dayanabilen, şekil, boyut, tasarım açısından sayısız alternatife sahip yapay tırnaklar, şu anda tırnak pazarında önemli bir paya sahip. 2022’de 22.34 milyar dolar olan ‘tırnak bakım ürünleri pazarı’ içindeki ‘yapay tırnak pazarı’nın 2031’de yarım milyar dolarlık değere sahip olması bekleniyor. Tercihe ve zevke göre şekli ile boyutu ayarlanabilen bu yapay tırnaklar, dünya çapında şiddetli bir rüzgarı arkasına aldı. Protez tırnaklar için kullanılan, ultraviyole ışınlarla çalışan oje kurutucuların hücre DNA’sını bozarak cilt kanserine yol açtığı, jel tırnakların mantar ve enfeksiyon riskini artırdığı gibi zararları tespit edilse de, tırnaklara olan ilgi azalmıyor. Aksine, 2022’nin son çeyreğinde, ilk kez yapay tırnak satışları oje satışlarını geçti. Ne sağlığa zararı ne de gündelik işleri yapmaya dair yarattığı zorluk, bu furyaya kapılanlar için bir engel oluşturuyor. Bilakis, bu akım birçoklarının hayatına renk katıyor.
Geçmişte Kısıtlama, Bugün ise Tercih
Geçmişin gözlüğüyle baktığımızda, uzun tırnakları feminizmle pek bağdaştıramayız çünkü hareket kabiliyetini kısıtlıyor. Tarih boyunca kadınların hareket kabiliyetlerine yönelik sınırlamalar kültürel, sosyal, ekonomik ve dini faktörlere dayandı. Örneğin 18. yüzyılda popüler olan çemberli etekler yüzünden kadınlar dar alanlardan geçmekte zorluk yaşardı. Keza 19. yüzyılın ortalarında popüler olan crinoline gibi etek destekleri de öyle. Yine, uzunca bir süre benimsenen korseler, kadınların idealize edilen vücut tipine uymasını öngörürken, bırakın hareket kabiliyetini, nefes almayı dahi zorlaştırdı. Kadınları korseden kurtaran savaş oldu. 1917’de Amerika, I. Dünya Savaşı’na girerken Savaş Sanayileri Komitesi kadınlara artık korse almamalarını emretti. Bu sayede iki savaş gemisi yapımına yetecek 28 bin ton metal, devlete kaldı. Kadınların göğüslerinden atıp kurtulduğu 28 bin tonluk bir özgürleşmeydi bu. Ama aslında kadınlar, pantolon giydiklerinde gerçek anlamda özgürleşmeye başladılar. Artık onları süs çiçeği gibi kıpırdayamaz halde bırakan giysilerden kurtulmuşlardı. Pantolonlarını çekip çalışma hayatına daha çok katılmaya başladılar.
Günümüzde artık herkes istediğini giyebiliyor. Toplumsal cinsiyet rollerine dönük beklentilerden henüz kurtulamamış olsak da, giyim kuşam konusunda hiçbir zaman olmadığımız kadar özgürüz belki de. Dolayısıyla artık bu alanda feminizmi hareket özgürlüğü sağlayan kıyafetlerle birlikte anmak şart değil.
Uzun yapay tırnakları da bu bakış açısıyla ele almakta fayda var. Bugün birçok kadın bu tırnaklarla kendini daha güçlü, hatta dünyaya meydan okur gibi hissettiğini söylüyor. ‘Nail art’ın popülerleşmesiyle de, tırnaklar kadınlar için kendilerini ifade edebilecekleri bir nevi tuvallere dönüşmüş durumda. Instagram ve TikTok’ta konu hakkında yüz milyonlarca paylaşım yapıldığını düşünürsek, bu akımın zirve yaptığını söyleyebilir, hemen kaybolup gitmesini de bekleyemeyiz.
Yapay tırnakların anti feminist olmadığında belki hemfikiriz. Ama yapay tırnak pazarının sürekli olarak büyüdüğü de düşünüldüğünde, “Acaba bu kısmen, piyasanın feminizme kanca atmış hali mi?” diye sorabiliriz. Bu şüpheyi şimdilik park edip bandı binlerce yıl öncesine saralım. Çünkü tırnaklar çok zengin bir geçmişe sahip.
Yapay Tırnakları Siyah Kadınlar Popülerleştirdi
Antik Çin’e kadar uzun tırnakların izini sürebiliriz. MÖ. 3000’lerde ojenin ‘icat’ edildiği Çin’de kadınlar, uzun ve renkli tırnaklarının üstüne, yarı değerli taşlarla işli dövülmüş pirinç levhalardan yapılmış tırnak koruyucuları takarlardı. Bugün fazlasıyla popüler olan akrilik tırnaklar ise 1954’te Frederick Slack adlı diş hekimi tarafından tesadüfen bulundu. Bir gün iş yerinde tırnağı kırılan Slack, kırılan tırnağının üzerine diş akriliklerini kullanarak yapay bir tırnak yaptı. O günden bugüne akrilik tırnaklar bir güzellik ürünü veya kendini ifade biçimi olarak kullanıldı. Fakat bugün bildiğimiz şekliyle akrilik tırnakların ilk kullanıcıları siyah kadınlar; 1980’lerden itibaren yapay tırnakları popülerleştirdiler. Bugünkü yapay tırnaklar siyahların kültüründe kökleniyor.
1988’de Olimpiyat rekorunu kıran atlet Florence Griffith’in kazandığı madalyalardan çok, uzun ve süslü tırnakları ilgi görüyordu. Başarıları onu konuşmaya yetmezmiş gibi, dış görünümüyle -yani tırnaklarıyla- ilgi çekmeye çalışan biri olmakla suçlanıyordu.
Ama mesela sıklıkla kendi finansal çıkarı için siyahların kültürünü sömürmekle suçlanan Kim Kardashian halkalı tırnaklarıyla manşetlerde yerini alırken, “Kim oyunu bir üst seviyeye çıkardı” denildi.
Oysa halkalı tırnak akımını 40 yıl önce Janet Jackson başlatmıştı. Siyah kadınlar taktığında ‘gecekondu stili’ denen yapay tırnak, Kim Kardashian takınca ‘yenilikçi’ oldu.
Siyah kadınlar takınca yoksulların stiliydi, Kardashianlar takınca zenginlerin stili oldu. Siyahlar “Bizim yarattığımız tarzlar nadiren bize ait kabul ediliyor” derken haksız sayılmaz. Kültürel sahiplenme dedikleri bu; siyahların kültüründen çalınanlar beyazların ürünü gibi pazarlanıyor.
Moda Endüstrisi Pompalıyorsa Şüphelenin
Uzun yapay tırnaklar ve feminizm meselesine dönersek… Bir feminist uzun takma tırnakları benimseyebilir ve bu onun kişisel tercihi olabilir. Aynı şekilde anti feminist biri de uzun takma tırnakları kullanabilir.
Birisini feminist veya anti feminist olarak nitelemek için tırnakları ölçüt olamaz; cinsiyet eşitliği konusundaki tutumları, inançları ve sosyal görüşleridir esas belirleyici olan.
Ama tırnağı sıkıp suyundan feminizm çıkarmaya çalışanları da fazla ciddiye almamak lazım. Eğer eşitsizlik üzerinde yükselen kapitalist ekonominin dinamiklerine önemli katkıda bulunan moda endüstrisi uzun yapay tırnakları ‘Kadın Gücü’ diye pazarlıyorsa, moda dergileri “Kadınlığınızı geri kazanın” gibi başlıklarla feminist sembollerle boyalı tırnakları önünüze koyuyorsa, ünlüler bu tırnakların promosyonunu yapıp ürün satışına katkı veriyorsa siz yine de temkinli olun. Feminizmin ticarileşmesine ‘piyasa feminizmi’ deniyor. Ve şu durumda büyük olasılıkla piyasa feminizmi, feminizme kanca atmıştır. Yani Barbie filminin ya da “Feminist olduğumu sanmıyorum” diyen Kim Kardashian’ın feminist ikon gibi önümüze sürülmesinden pek de farklı değildir durum. Seven taksın, sevmeyen takmasın. İsteyen feminizm sembolleriyle süslesin, isteyen dümdüz boyasın. Tabii kimse tırnaklarıyla patriyarkaya meydan okuduğunu da sanmasın.