Versus Art Project’te açılan “TRANSİT” adlı kişisel sergisi vesilesiyle Selim Süme ile üretim pratiği, ilham noktaları, serginin oluşum süreci ve gelecek projeleri üzerine sohbet ettik. Sergiyi 19 Mart’a dek ziyaret edebilirsiniz.
-
Gündelik olanın estetize ve(ya) dramatize edilmesi unutmaya başladığımız bir yaklaşım. Sosyal medyanın da etkisiyle gündelik olanın saklanması ya da mükemmelleştirilip sunulmasına alışığız. Sizin yaklaşımınız ise tam tersi yönde. Bu üretim pratiğinizi sizden dinleyebilir miyiz?
Sosyal medyanın yapısı sadece fotoğraf veya video paylaşmak değil. Yapının kurgusu içinde insanların birbirleriyle iletişimi çok önemli. O yüzden paylaşmanın yanında beğenme-me ve yorum çok önemli. Bu da eklenen video ve fotoğrafları etkiliyor elbette. Sistemin değer ve güzellik yargıları da ekleniyor böylece. Bu yüzden görüntüler de birbirine benzemeye başlıyor. Hepimiz bir moda-mimari-gezi dergisinin içinde bir habere dönüşüyoruz. Onun da elbette bir güzellik kriteri var. Ona uymayanlar dışarda kalıyor. Beğenilmek çok çocuksu bir dürtü. Kesişen çok nokta var artık, sosyal medya platformları ve galeriler, sanatçılar ve sanat arasında. Ben bu noktada kendimi üretmeye çalışıyorum. Çok fazla düşünmeden bir çocuğun fotoğraf makinasını kullanma refleksi gibi bir yerden fotoğraflar çekiyorum. Sanırım düzensizlik içinde bir estetik arayışım var. Grenin içinde bir düşünme alanı yaratmaya çalışıyorum.
-
Yeni serginizde “günlük ve sıradan olan”a odaklanıyorsunuz. Bu yaklaşımınızın sebebi nedir, bu fikre nasıl eğildiniz?
Geçtiğimiz iki senedir üzerinde düşünüp çalıştığım bu seride gündelik ve sıradan olanı fotoğraflıyorum. Rastlantının içinde bir estetik arayışı. Biraz gerçek, biraz kurgu. Fotoğraf çekmek/yapmak bir seçim süreci. Kamerayı, lensi, filmi, zamanı, mekânı, kadrajı seçmeyle başlıyor. Sonrasında ürettiğiniz işlerden hangisini nasıl göstereceğiniz seçimleriyle devam ediyor. Aynı zamanda neyi seçmeyeceğiniz de çok belirleyici. Neyi, nasıl göstermek veya göstermemek istiyoruz? Hangi anlar diğerlerinden daha değerli?
-
İlham kaynaklarınız da hâliyle günlük olay ve objeler oluyor diye düşünüyorum. Nelerden besleniyorsunuz?
Evet haklısın. Bu aralar Kraftwerk dinliyoruz büyük oğlum Kerem ile. Robot dansı ilgimi çekiyor. Çocuk kitapları… Geçenlerde Viyana’da çok uzun bir strassenbahn (tramvay) turu yaptık Kerem ile. Lego da elbette listemizde. Martı (scooter) ile gezmek de! Bunların yanında rakı masaları ve dostlarla uzun sohbetler, aile ziyaretleri… Yaşlanan aile fertleri ve hastane ziyaretleri. Aşk, tutku, yolculuklar…
-
Eserlerinizi rastlantı ve kurgu arasındaki opak alanda konumlandırıyorsunuz. İkisi birbirinden çok uç kavramlar olabildiği gibi bazen de ayırt edilemeyecek derecede iç içe geçebiliyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Sanırım rastlantının içinde bir kurgu yapmaya çalışıyorum veya arıyorum diyelim.
-
Sergideki eserler bas-çek (şipşak) pratiğine dayanıyor. Bunu tercih etme sebebiniz nedir?
Sanırım alışkanlık. Böyle uzun zaman fotoğraf çektim. Film kullanmak ve sonrasında işlerle karşılaşmak da hoşuma gidiyor. En basit aracı kullanmayı hep sevdim. En basit iyi kalite sonuç verebilecek kompakt bir makina kullanıyorum.
-
Sergi “Transit” adını nereden alıyor, tüm seri bir geçiş hâlini mi simgeliyor?
Hayat devam ediyor! Yolculuklar, taşınmalar, aşklar, alış-verişler, dostluklar, çocuklar, aile… “TRANSIT” bir hareketi, geçişte olma hâlini barındırıyor içinde. Ben de 5 senedir İstanbul ve Viyana arasında gidip geliyorum. İki şehirli bir yaşamım var. Bu yolda olma hâli ve fotoğrafların iki şehirde üretilmiş olması sanırım bu ismi seçmeme neden oldu.
Ham, samimi ve sade olanı merkeze alıyorsunuz. Tüm bunlardan oldukça uzaklaştığımız, kaos, yapay ve yapmacıklığın had safhaya ulaştığı günümüzde bu duygulara ulaşmak zor olmadı mı?
Aslında bir şeye ulaştığımı söyleyemem. Sadece bir arayış içindeyim. Kendi gerçekliğimin içinde mikro politik bir düzleme indirgedim bakışı ve montajı. Anı fotoğrafları, günlükler, aile albümleri ise eserlerinizle ilişki kurabileceğimiz başka dinamikler.
-
Unutulmaya başlanan bu alışkanlıklar ile günümüz dijital anı kaydetme yöntemleri arasındaki ilişkiyi ve farklılıkları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Aslında bilginin saklanması kayıt teknolojileri değişiyor ve bu çok normal. Fotoğraftan önce yaşanan anılar çoğunlukla sadece anlatılıyordu. Hangisinin daha iyi olduğuyla ilgilenmiyorum.
-
Viyana-İstanbul arası yaşam şekli üretim pratiğinizi nasıl etkiliyor?
Viyana-İstanbul yaşam pratiğimizin yanında çok dilli bir ev bizimkisi. Türkçe, Almanca ve Rusça. Dinamik bir durum oluşturuyor bu. Sürekli bir taşınma hâli hem dilde hem de mekânda. Üretimimi de dinamik şekilde etkiliyor bu sanırım.
-
Gelecek projeleriniz arasında neler yer alıyor?
Bir süre daha “TRANSİT” serisinin görselliğinde iş üretmek istiyorum. Dokunduğum insanları, yerleri ve nesneleri fotoğraflamaya devam edeceğim. Bu işlerin bir kitaba dönüşmesini istiyorum. Bir süre bunların üzerinde çalışacağım.