Fotoğraf sanatçısı ve senarist Ebru Ceylan’ın beşinci kişisel sergisi “Dünyanın Gecesi” Fişekhane, Cocoon’da sanatseverlerle buluşuyor. Contemporary İstanbul Vakfı’nın sergi mekânı Cocoon, İstanbul Zeytinburnu’ndaki Fişekhane’de yer alıyor.
Ebru Ceylan fotoğrafçılığa Ankara’da başlar. Türkiye’de ve Avrupa’da pek çok kişisel sergi açan sanatçı yanı sıra karma sergilere de katılır. Aslen Marmara Üniversitesi Sinema TV mezunu olan Ceylan, 1998 yılında ilk kısa metrajlı filmi “Kıyıda”yı çeker. “Kıyıda” Cannes Film Festivali’nin yarışma ana bölümüne seçilir. Nuri Bilge Ceylan’ın birçok filminde senaryo yazarlığı, sanat yönetmenliği ve oyunculuk yapan Ceylan’ın, sinema ve fotoğraf alanlarında oldukça üretici bir sanatçı olduğu söylenebilir.
“Dünyanın Gecesi” sergisi Ebru Ceylan’ın son iki yılda çektiği monokrom doğa fotoğraflarından oluşan bir seçkiyi barındırıyor. Ceylan’ın Alman filozof Hegel’in “Tinin Fenomenolojisi” adlı eserinde geçen bir pasajdan ilham alarak çektiği fotoğraflar, varlık ve ontoloji öncesi olduğu varsayılan ve “gece” metaforuyla kavramsallaştırılan “boşluk”tan referans alıyor. Oluşun bütün nüvelerini içinde taşıyan gece, sanatçının yaratıcı gücünü ortaya koyabileceği sonsuz olanakları barındırmasıyla güçlü bir metafor.
Nitekim Ceylan’ın fotoğraflarında görülen şiirsel çeşitlilik bunun bir tür yansıması olarak okunuyor. Alman idealizminin ünlü ismi G.W.F. Hegel’in başyapıtından alınan referansla oluşturulan sergi, felsefe ile sanatın yollarının kesiştiği bir noktada konumlanıyor. Bitmeyen soruları ve sübjektif bakışıyla sanatı besleyen bir vaha olarak felsefe, kesinlikten uzak ve metaforlara açık bir doğası olan sanatın kader ortağıdır. Sonsuz anlam ve biçime gebe olan sanatın felsefe ile iş birliği yaptığı durumlar da tıpkı Ceylan’ın fotoğraflarında olduğu gibi, açılmayı bekleyen çok katmanlı bir yapı arz eder.
Fotoğrafların katmanlarına nüfuz etmemizi sağlaması açısından Hegel’in serginin ortaya çıkışına ilham olan metnini buraya alıntılayalım: “İşte bu kapkara gecedir, kendi basitliği içinde her ama her şeyi içinde barındıran, bu boş hiçliktir insan. Hiçbiri kendine ait olmayan yahut mevcut olmayan, sonsuz bir temsiller ve imgeler zenginliğidir. Bu gece – doğanın tam burada, fantazmagorik temsiller içinde var olan bu iç-yüzü, saf benlik – kendisini aşarak kendi etrafını kapayıveren o kapkara gecedir. O gecede, bir yerde kanlı bir baş düşer, başka bir yerdeyse ölü gibi bembeyaz bir siluet ansızın peyda olur, düşen başın dibinde yine ansızın bitiverir ve bir anda yok olur. Bu geceyi görebilmenin tek yolu, insanın gözlerinin içine, korkunç ve dehşetengiz bir karanlığa dönüşen bu kara geceye dolaysızca bakmaktır.”[1]
Hegel’in metne damgasını vuran gece metaforu Ceylan’a göre fotografik açıdan monokrom bir temsile uygundur. Zira gece hem siyahı hem de beyazı içinde barındıran diyalektik bir zaman dilimidir. Bu özelliğiyle olmakta olanın tüm sancılarını içinde taşır. Sakin yapısıyla durup düşünmeye imkân verir. Dinamik yapısıyla ise sabaha doğru, yavaş yavaş da olsa, akış halindedir. Dolayısıyla gece “şeylerin” varlığa gelme potansiyelidir.
Metinde gece metaforuyla kavramsallaştırılan bir boşluktan söz edilir. Gecenin dolayısıyla boşluğun varlık ve ontoloji öncesi olduğu varsayılır. Hegel’e göre, gece ile temsil edilen boşluk ya da hiçlik mutlak bir hiçlik değildir. Aksine varlığı ve var olmayı içinde barındıran bir imkandır. Gece tam da bu anlamıyla yaratıcıdır. Sonsuzla sonlu, mutlak ile göreli bir arada, diyalektik bir ilişki içindedir.
Ebru Ceylan’ın sergide yer alan -on dört fotoğraf ve bir video- işleri, Hegelci diyalektiğin birer tezahürü olarak okunabilir. Örneğin; odak noktasında beyaz bir ineğin yer aldığı fotoğraf, Hegel’in “Tinin Fenomenolojisi”nin Önsöz’ünde, Schelling’in mutlak töz anlayışını eleştirmek için yazdığı şu ironik sözü akla getirir: “Geceleri bütün inekler siyahtır”.[2]
Hegel’e göre gecenin karanlığı tüm renkleri yutar. Gerçekliği tüm çıplaklığıyla kavramak isteyen insanın ise belirli bir düzeyde ışığa ve aydınlığa gereksinimi vardır. Karanlıkta, duyum eşiğinin altında kalan hiçbir nesne tam anlamıyla kavranamaz. Dolayısıyla gece tüm ineklerin siyah görünmesi, tümünün siyah olduğu anlamına gelmez. Kaldı ki Hegel’e göre mutlak bir karanlık ya da mutlak bir aydınlık da yoktur. Varlıkların meydana gelmesinde karşıtların bir aradalığı ilkesi çalışır.[3]
Fotoğrafların genelinde zeminin siyah olmasına karşılık odak noktasındaki nesnenin beyaz ya da açık renkte olması, Hegelci manada tözün aşkın bir varlığının olmadığı, aksine duyulur dünyanın içinde olduğunun göstergesi olarak okunabilir. Hegel’e göre hiçlik ile varlık iç içedir, tekillerin dışında kendinde varlık olarak tanımlayabileceğimiz bir töz yoktur. Fotoğraflardaki siyahın zemin olarak kullanılması, gecenin donuk değil çözülmekte olan zamanı imlemesindendir. Zemine göre beyaz olan nesneler ise hem akan zaman içinde bir tanık hem de oluş halindeki aktörlerdir.
Sergideki fotoğraflar doğayı monokrom bir tarzda yansıttığından izleyiciye mistik bir töz hissiyatı verebilir. Zira insan zihni doğanın şiirsel yapısını içe doğan bir töze bağlamaya yatkındır. Ancak Hegel’ci bir okuma ile bu mümkün değildir. Zira Hegel’e göre her tür bilme ve kavrama eylemi akıl ile mümkündür. Akıl burada sınırlayıcı değil, farklı bilme durumlarına göre hal alan, genişleyen bir yetidir. Yine de sanatın yaratıcı gücü ve alımlayıcıda yaratacağı etki kestirilemez. Sanatçının bizzat kendisi de sanat-felsefe birlikteliği ile kesinlikten uzak ve yoruma açık bir yönelişi hedefler.
Sergi doğanın gece denilen zaman diliminde nasıl bir varoluş sergilediğini merak eden izleyiciler için görsel bir şölen niteliğinde. Peréc’ten ödünç alarak, hiçbir şey olmadığını zannettiğimiz anlarda neler oluyor sorusuna cevap niteliğinde fotoğraflarla karşı karşıyayız. Ceylan’ın fotoğrafları, her şeyin durduğunu sandığımız karanlık gecede doğanın aldığı halleri yansıtıyor. Hegelci perspektifle, doğayı duyumsayan sanatçı kendi içgörü ve bilinciyle onu yeniden yaratıyor. Tinin en yüksek aşamasında sanatçı, doğayı kendi tekilliğinde yoğurarak evrensele ulaşıyor. Belki de böylece sanatın güzelliği doğanın güzelliğini aşıyor.
[1] https://www.fisekhane.com/tr/sayfa/dunyanin-gecesi.html
[2] Hegel, Tinin Görüngübilimi, çev. Aziz Yardımlı, s. 30., İdea Yayınları, İstanbul, 2004
[3] Orman, Enver, Hegel’in Mutlak İdealizmi, s. 102, Belge Yay., İstanbul, 2018