Zsófia Keresztes, The Last Bite, 2019, strafor, cam, mozaik, derz, tutkal, dolgu köpüğü, fiberglas, 123 x 42 x 133 cm

Dirimart’ta Yeni Sergi – “Would you still love me if I painted parrots all day?”

/

Dirimart, küratörlüğünü Anissa Touati ve Marc-Olivier Wahler’in üstlendiği “Would you still love me if I painted parrots all day?” başlıklı grup sergisine ev sahipliği yapmaya hazırlanıyor. 8 Haziran’da kapılarını açacak sergi, Georgina Gratrix, Özlem Günyol & Mustafa Kunt, Zsófia Keresztes, Güçlü Öztekin, Ugo Rondinone ve Fahrelnissa Zeid’in işlerini bir araya getiriyor.

Seçkide işleri sanatın dönüştürücü gücü mefhumu etrafında buluşturan sergi 3 Temmuz’a kadar ziyaret edilebilecek.

Sergideki İşler

Georgina Gratrix’in alaycı, ayrıksı eserleri; şöhret, kişilik ve pop kültür mefhumlarını resim tarihiyle ilişkileri içinde ele alır. İmpasto resimlerinin katmanları, oyuncu, mizahi ve renkli bir tarzda cazibeli bir çirkinlik yaratan tekrar eden motif ve sembollerle doludur. Sergide görülen yirmi küçük resmi dünyaya, sanatçının gençlik enerjisi ve kişisel tecrübesinden damıtılmış tersine bir bakış yöneltir.

Özlem Günyol ve Mustafa Kunt’un sanatlarının odağında bireysel ve kolektif aidiyetlerin temsilleri, dil, semboller ve bilginin anlamları ile bunların kültürel olarak kodlanmış algılama örüntüleri bulunur. Sergideki işleri, üzerine renkli sprey boyayla “Herkes için Adalet!” sloganı yazılmış olan 22 metrelik bir pankartın ipe dönüştürülmüş halidir. Pankart Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yürütme ve yasama erklerini yargının önüne geçirdiği yasa reformunu yaptığı dönemde üretilmiştir. Eser, barındırdığı müphemlikle bu dönüşümü adeta maddileştirir: Pankartın açık bir protesto işlevi varken ip hem bir şeyi koruma hem özgürlüğünü kısıtlama amacıyla kullanılabilir.

Güvenlik Arayışı

İlhamını Marcel Proust’un “sanallık” kavramına yaklaşımından alan, hafızayı “gerçek olup güncel olmayan, ideal olup soyut olmayan” bir mefhum olarak düşünen Zsófia Keresztes, şeylerin fiziksel bir ortamdaki sanal uzantılarının olanakları üzerine kafa yorar. Oyun teorileri ve “şöyle olsa nasıl olurdu?” gibi senaryolar kurarak yarattığı heykelleri, teknoloji ve dijital varoluşun gerçeklik algımızı bozarak bizi nasıl içten içe tükettiğini imler. Sergide görülen, kişinin sürekli güvenlik arayışıyla kendini tahrip edişini anlattığı Son Isırık, Henüz İsimsiz ve Kapasitenin Sınırları başlıklı heykelleri filozof Arthur Schopenhauer’in ikili yakınlığın sorunlarını ifade etmek için kullandığı “kirpi ikilemi”ni hatırlatır. Buna göre, yakın bir ilişkide karşındakine veya kendine zarar verme niyetin olmasa da bunun olmaması mümkün değildir.

İlginizi çekebilir:  Palazzo Vecchio'daki Eser Michelangelo'nun Mu?

Eserlerinde kolay ulaşılabilen çeşitli kâğıtlar, ileri dönüştürülen malzemeler kullanan Güçlü Öztekin, genellikle gündelik olanla alter-egosu kaplankadilak’ın fantastik dünyasını birlikte kurguladığı üretimler yapar. Sergide sergilenen işleri, şeyler arasındaki hiyerarşiye başkaldırarak bakana yepyeni bir perspektif sunar.

Bronz Balıklar

Tüm eserlerinde zaman mefhumu önemli bir yer tutan İsviçreli sanatçı Ugo Rondinone’nin manzaraları, güneşleri, insan figürleri ve natürmortları, insanın doğayla ilişki içinde yaşadığı deneyimlerin duygusal ve psikolojik derinliklerinde dolaşır durur. Sanatçı bu sergide, her bir formun adını bir doğa fenomeninden aldığı, tele asılı bronz balıklardan oluşan kırk yedi heykellik yerleştirmesiyle yeni bir evren yaratıyor. Bu balıklar, önceki bronz kuşları (primitive, 2011) ve atlarıyla (primal, 2013) birlikte bir seri oluşturuyor. Hava, toprak ve suda yaşayan bu üç hayvan grubunun işaret ettikleri sergi mekânından taşarak doğal dünyanın faniliği ve zamansallığını gösteriyor.

Canlı soyut resimlerinde soyut sanata yönelik modern Avrupalı yaklaşımlarla Bizans ve İslam sanatlarını harmanlayarak kendine has görsel bir dil yaratan Fahrelnissa Zeid, 1940’ların başında Türk modernizminin, 1950’lerde École de Paris’nin önemli ressamlarından biri oldu. Londra ve Paris yıllarında hem Avrupa soyutlama eğilimlerini hem de Avrupa dışı sanatları kucaklayan sanatçı soyuta yönelişini, “Ben ‘soyut bir ressam olmaya’ çalışmadım; biçimlerle çok geleneksel bir şekilde çalışan bir kişiydim. Ama uçak seyahati beni değiştirdi… Dünya baş aşağı dönüyor. Bütün bir şehir avuç içine sığacak hale geliyor, dünyaya kuşbakışı bakıyorsun” diye ifade etti. Sergideki soyut resmi, sanatında bakışını ufka uzanan o tarlaya çevirdiği anı yansıtır: dünya dediğimiz o tarlaya.

Previous Story

Yayoi Kusama’nın Benekleri Tate Modern’de

Next Story

“Türkiye Benim Evim”

0 0,00
02_ArtDog_CD_Logo_RGB_Black

BÜLTEN

Türkiye ve dünyadan haftalık kültür-sanat haberleri, inceleme yazıları, sergiler ve etkinlikleri takip et.

Bülten aboneliğinde ArtDog Istanbul’un gizlilik sözleşmesini kabul etmiş olursunuz.