Suudi Arabistan önemli şehirlerinden AlUla, pilot iniş anonsu yaparken çölün ortasında bir vaha olarak gözüküyor. Palmiyeler arasında bir yoldan vardığımız eski şehir merkezinde kerpiç evler halen ayakta. Mür, tarçın, rezene, yılan otu, safran, kakule, buhur daha nicesi, kokuların daha kıymetli olduğu vakitlerde, taşındıkları bu güzergaha “tütsü yolu” deniyormuş.
Maya El Khalil ve Marcello Dantas küratörlüğünde Desert X AlUla, daha önce de açıklandığı gibi üçüncü kez kapılarını açtı. 15 sanatçının işleri 9 Şubat – 23 Mart 2024 arasında görülebilecek. Açılışta ise biraz daha fazlası vardı.
“Yokluğun Varlığı” temasıyla sanatçılar, bu antik çöl yerleşimi ve manzaraları ile doğru diyaloglar yakalamış. Çöl gördüğümüzden fazlasıdır. Sanat eserlerinin bulunduğu kanyon içindeki kayalara da bu gözle bakıyorum. Binlerce yıllık yazılar, resimler, çizimler kim bilir hangi “koku” yolculuğundan kalmış?
Sara Alissa ve Nojoud Alsudairi, Görünmez Olasılıklar’ı ilk durak. Küçük gruplar, arazi ve golf araçları ile vadiye yayılan eserleri dolaşıyor. Görünmez olasılıklar vadinin kalbine basamaklardan oluşturulmuş bir yarık. İçine davet ediyor, bir rampadan inerken manzara küçülüyor, sonra kayboluyor ve aynı rampayı takip edince manzaranın ne kadar kıymetli olduğunu, şimdi nerede olduğunuzu fark ediyorsunuz.
Desert X AlUla’da Nefes Almak
Kimsooja’nın Nefes Almak adlı eseri, saydam bir malzemeden yapılmış bir spiral. Spirali içeriden tamamlama fikri beni ürkütüyor. İçinden değil ama etrafından dolaşıyorum.
Özcan Yüksek’in çok sevdiğim bir lafı var: “Futbol yer yüzene karşı oynanan bir oyundur” der. Ayman Yossri Daydban’ın “Tam boyutlu futbol sahası şeklinde bir kaya bahçesi” zemini tamamen kayalarla kaplı bir eser, ben bu eser için “Oyun yer yüzüdür” diyorum.
Vadide ilerlerken üç kulenin yükseldiğini görüyorum. Rana Haddad ve Pascal Hachem’in enstalasyonu, bir sığınak. Sanatçılarla bu sığınak içinde konuşurken, yerel el sanatlarının tek tek işlenerek yükseltilen bu kulede ışık ile nasıl bir ilişki kurduğu şaşırtıyor.
Sao Paulo bienalinde de sanatçının sık kullandığı bir malzeme olarak gördüğüm pişmiş toprak kaplar, çölde daha yerini bulmuş izlenimi veriyor. Yeni bir arkeoloji bu eski ticaret yolu için…
Hem bu serginin hem de bir yıl içinde dünyanın farklı yerlerinde karşıma çıkan işler arasında en etkilendiğim eser diyebileceğim, Karola Braga’nın “Sfumato”suna uzaktan bakınca bir çöl tepeciği demiştim. Yaklaştıkça puslu buhur ve mür kokuları alıyorum. Tepecik altına bir mekanizma gizlenmiş ve düzenli olarak tepesinden kokular veriyor. Tütsü yolunda olduğunu, bir sanatçı daha güçlü nasıl anlatabilir?
Rand Abdul Jabbar’ın, “Efsanelerin Çamur ve Arzudan Doğduğu Yer”inde soluklanıyorum. Bölgedeki yerel bir halk anlatısından, incilerin dünya dışı bir kökene işareti ve bunların kozmik bağları bir “anlatı” olarak beş heykele dönüşmüş.
Faisal Samra’nın, “Nokta”sı bir yanılsama, çöl yanılsamaların denizi değil mi?
Dresden’de müzik çalan ev nasıl yağmur ile besleniyorsa, Kader Attia, “İhbarcı”sı rüzgarla besleniyor. Cam heykellerdeki sesi, rüzgâr yeterli olamadığı için duyamasam da eserin ardındaki tepede Tino Sehgal’ın performansı sesin bir insan müdahalesi olarak çevre ile ilişkisi üzerine sürpriz bir deneyim sağladı.