Pera Müzesi’nde Etel Adnan’ın tüm dönemlerine dair eserleri kapsayan disiplinler arası pratiklerde ürettiği eserleri izleyiciye sunuluyor. Çok kültürlü ve çok dilli bir yaşam süren Etel Adnan üretimlerine de bunu yansıtıyor. Resimleri, şiirleri, desenleri, baskıları, seramikleri, halıları, leporello’ları (akordeon şeklinde katlanmış defter) ve filmleri ile çok boyutlu yaşamını, kültürel belleğini, coğrafyalar arası dokuyu ve güneş, ay, deniz, mevsimler, ilkbahar, dağlar vb. gibi konuları sanatsal üretimlerinde işliyor. “Etel Adnan’ın yapıtları naif, pastoral ve şiirsel bir estetik içinde büyüleyici bir görsel sentez sunuyor. “İmkânsız Eve Dönüş” sergisi sanatçının hayatı ve dünya arasında kurduğu sade dilin çarpıcı ve idilik bir yansıması olarak 8 Ağustos 2021 tarihine kadar Pera Müzesi’nde izlenebilir.
-
Etel Adnan’ın küratörlüğünüzde gerçekleştirilen “İmkânsız Eve Dönüş” başlıklı sergisini Pera Müzesi’nde izliyoruz. Öncelikle serginin kavramsal çerçevesi ve formal yapısı nasıl oluştu, bundan söz eder misiniz?
2015 yılında İstanbul Bienali’nde gösterilen “Osmanlı İmparatorluğu’nun Sonu Hakkında” başlıklı leporello’sundan başka hiçbir işi Türkiye’de gösterilmemiş olan Etel Adnan’ı Türkiye’deki izleyiciyle buluşturmayı amaçladık. Kavramsal olarak onun dünyasını, şeylerle, yeryüzüne ve evrene ait olan her şeyle ilişkisini altmış yılı aşkın sanat üretimi çeşitliliği içinde göstermek için çabaladık. Aynı zamanda malzeme, dil, dönem farklılıklarına da yer vermeye çabaladık.
-
Serginin ismi nereden geliyor, bu başlığın Etel Adnan’ın üretimlerinde nasıl bir yeri var?
Serginin adını katalog için yazdığım yazıda açıklamaya çalıştım: Annesi- babasından başlayarak hayatının tek değişmeyen çizgisi zorunlu ama çoğu kez de gönüllü sürgünden sürgünle çizilmiş bir sanatçının yüz yıla yaklaşan macerasına işaret etmeye çalıştım. İstanbul’da (ve Türkiye’de) açılan bu sergi bir bakıma (artık sağlık nedenleriyle de olsa dönmesi imkânsız olan) Etel’in fiilen “eve dönüş”ü anlamına geliyor. Bu sergi “imkânsız”, sadece eserlerle mümkün olabilen bir dönüş, farklı bir dönüş. Sergide yer alan Eser (bilhassa büyük harf “E” ile yazmayı tercih ediyorum; hem işlerin ifade çeşitliliğini hem de önümüzde açtıkları ufku kastederek) doğrudan başlıkla ilişki kurmuyor gibi görünebilir. Sergiye bütünlüğü içinde bakıldığında belki sezilebilir. Yine Pera Müzesi’nin düzenleyeceği paneller ve yakında Everest Yayınları arasında çıkmasını umduğumuz Adnan’ın yazdığı sekiz deneme ve düzyazı kitabın derlemesi olan “Etel Adnan Kitabı” ile daha bütünlük içinde bir kavrayışın mümkün olacağını sanıyorum.
-
Sergide Etel Adnan’ın yağlı boya, desen, baskı, seramik, halı, leporello (akordeon şeklinde katlanmış defter) ve film gibi disiplinler arası pratiğine dair geniş bir seçkiye yer veriliyor. Bu eser seçkisi nasıl gerçekleşti, hangi yıllar arasındaki yapıtları izliyoruz ve eserler arasında nasıl bir diyalog yaratıldı?
Pandemi koşulları elverdiğince farklı kaynaklardan eserleri bir araya getirmeye çalıştık. Hem Paris’teki galerisi, bir galerinin tüm kamusal sorumluluğu bakımından örnek olduğuna inandığım Lelong, hem Lille Modern Sanat Müzesi LaM ve son patlamada darmadağın olmasına rağmen sanat alanında kurumlararası dayanışmaya sağlam bir örnek sağlayan Beyrut’taki Sursock Müzesi ile Türkiye’den Sevil Sabancı ve bir özel koleksiyoncu bu sergiyi oluşturan eserlerin toplanmasında daima yanımızda oldular. 1961-2021 yılları arasındaki eserlere bakıldığında malzeme farklılığına rağmen, kimi tematiklik süreklilikler dikkati çekiyor. Geçen yüzyılın ortasında güneş ve ayla başlayan resim serüveni son yıllarda yaptığı uydular ve takımyıldızlarla sürüyor…
Hem bir hikâye anlatmıyor olduktan sonra gösterilenle izleyici arasındaki ilişki değil mi asıl önem taşıyan?
-
“İmkânsız Eve Dönüş” sergisinin Etel Adnan’ın üretimlerine referans verecek şekilde dikkatli bir kurgu ile hazırlandığını görüyoruz. Buradaki küratöryel stratejinizden söz eder misiniz?
Strateji iddialı bir sözcük olur. Ben küratörlüğün her şeyden önce derinlemesine araştırma ve eldeki tema (kişi/kavram) ile sıkı fıkı ilişkiye dayanmasına inanıyorum. Etel’le 10 yılı aşkın süredir tanışıyoruz, hayattan ve insanlardan da zaman zaman konuşuyoruz, yazdığım yazıda bunların ipuçları var.
Topladığımız malzemenin kendiliğinden açığa çıkan söylemine alan açmakla yetindim. Geçişleri yine okumalardan kalma kısacık alıntılara ve izleyicinin hayal gücüne bırakarak…
-
Pera Müzesi’nde izlediğimiz, retrospektif bir nitelik taşıyan bu sergide Etel Adnan’ın savaş, sürgün, göç ve kayıplar gibi konuları kapsayan eserleri sunuluyor. Sanatçının üretim hayatının başından bu yana devam eden bu araştırma ve üretim konuları günümüz ile nasıl bir ilişki kuruyor?
Sergideki eserlerin çoğu isimsiz. Başlıkları olanlara baktığımızda güneş, ay, deniz, mevsimler, ilkbahar, gezegen, uydular, vb. yanı sıra çok daha belirgin olarak dağ, bilhassa Etel’in San Francisco’daki evinin penceresini açtığında her an karşısında olan ve sonra da gözünün önünden hiç ayrılmadığını söylediği Tamalpais Dağı gibi konuları görebiliyoruz. Savaş, sürgün, kayıplar ise daha ziyade saydığım konularda çalışan sanatçının hayatının kendisinde, görsel eserlerinin arka planında ve kitaplarında yer alıyor.
Bunların günümüzle ilişkisine gelince, Etel’in kendisi bir yerde ‘yeryüzü evimiz, iyi bakmadığımız yıkılıp gitmesine kayıtsız kaldığımız evimiz’ diyor. Yeryüzü elimizden giderken geriye kalanlar ise sergide…
-
Kitapta yer alan “İmkânsız Eve Dönüş” başlıklı yazınızda “Etel’in tüm eseri bir şiirdir. Bildiğimiz şiir biçiminde, manzum olmayanlar da dâhil. Zaten tüm görsel eseri de renklerle yazılmış bir şiir değil mi?” diye bir cümle kuruyorsunuz. Burada Etel Adnan’ın çok kültürlü ve çok dilli bir yaşamı olduğu bilgisi üzerine şair ve ressam olma kimliğini üretimlerinde yazı ve resim ilişkisi açısından nasıl değerlendiriyorsunuz?
Resim Etel’in ‘neşe içinde’ yaptığını söylediği ‘fiziki bir uğraş’. Ama ben onun yaptıklarına bakınca o yalınlığın derininde insanı ta içindeki düşüncelerle buluşturan bir şiir görüyorum. Tıpkı düzyazı kitaplarında, denemelerinde, bildiğimiz kelimelerle ilk baktığımızda alışkın olduğumuz kelimelerle kurulmuş, adı konmamış bir şiir görebileceğimiz gibi.
Anne- babasıyla Türkçe, annesiyle Rumca, arkadaşlarıyla sokakta Arapça, okulda ise Fransızca konuşan Etel Adnan’ın resminde ve yazısında bunca sadeliği yakalamış olması felsefeyle de haşır neşir olmasından kaynaklanıyor olabilir.
-
Sergi içinde Etel Adnan ile çeşitli dönemlerde yapılmış videolar da sunuluyor. Sergi bağlamında bu videoları dokümantatif açıdan nasıl ele aldınız?
Videoları eserleri bütünleyecek biçimde sergiye dahil ettik. Dokümanter olmaktan ziyade Etel Adnan’ın anlatımıyla Lübnanlı sanatçı çift Joana Hadjithomas ile Khalil Joreige’in İzmir üzerine gerçekleştirdikleri “Smyrna”nın daha önce başka sergilerde, özellikle İzmir’de Port İzmir Trienali’nde yer alan bir yaratıcı çalışma olduğunu, yine Marie Regan’ın hazırladığı videonun da Etel’in dünyasında ayın yeri ile ilgili şiirsel bir çalışma olduğunu belirtmeliyim.
-
Son olarak bu sergi sürecinde Etel Adnan ve Pera Müzesi ile olan iş birliği ve pratiğiniz nasıl ilerledi?
Baştan itibaren Pera Müzesi ekibi sergi önerimi büyük bir coşkuyla destekledi. Sadece zor zamanlarda destek olmakla kalmadı, önerileriyle serginin bugün ulaştığı kapsamda gerçekleşmesine katkıda bulundu. Şimdi de yakında programı açıklanacak etkinliklerle geçtiğimiz yüzyılı dolu dolu yaşayarak resim, dokuma, leporello, vb. yapmış, şiir, roman, deneme, libretto, tiyatro oyunu vb. yazmış bir sanatçının eserine ve dünyasına Türkiye’deki izleyiciyi dahil etmeye çalışacağız.