Filozof ve teorisyen Arthur C. Danto, 1964 yılında yazdığı bir yazıda güncel sanat sisteminin oldukça karmaşık (kompleks) bir yapısı olduğunu ve bu yapının çağdaş sanat sisteminin yapısında bir öncül olduğunu ifade etmiştir. Bu kompleksite, aslında anlaşılması güç parçalardan oluşan bir sistemi tanımlama yöntemine verilen addır. Bu sistem içinde her şey birbirini etkiler ve hiçbir şey birbirinden ayrı düşünülemez. 2020 yılında Stefano Baia Curioni, Marta Equi Pierazzini ve Laura Forti tarafından yazılan Felsefi Para: Piyasa ve Kültürel Bir Aktör Olarak Çağdaş Sanat Sistemi adlı makalede ise bu sistem şu şekilde ifade edilir: “Güncel sanat sisteminin ele avuca sığmaz niteliği, tek bir tanım yapma çabalarından kaçar.”
Günümüzde artık görüyoruz ki, güncel sanat sisteminin karmaşık yapısı içinde sürekli değişen kültürel özellikler, çok yönlü ticari pratiklerle birlikte var oluyor. Sanat piyasası; finansal ve ekonomik, eğitsel, politik ve toplumsal olmak üzere çok yönlü bir mekanizma olarak öne çıkıyor. Bu mekanizma içinde ise birçok öncül, birçok değişken mevcut. Fuarlar ise bu öncüller arasında en geniş yere sahip yapılar arasında. Stefano Baia Curioni, Marta Equi Pierazzini ve Laura Forti, bir fuarın 20 yıl boyunca bir şehre ve kültürel gelişimine katkıda bulunurken, ekonomik değerlere de etkisinin oldukça yüksek olduğunu belirtiyor.
İstanbul’da 20. yılını tamamlayan, şehri ve kültürel yapısını göz önünde bulundurarak büyümeye odaklı bir fuar olarak kendini konumlayan Contemporary Istanbul ise aslında bir hayal olarak bu piyasada yerini almıştı. Bugün birçok kişiye göre kentin önemli kültürel markalarından biri haline geldi. 2006’dan bu yana “kompleks” güncel sanat sistemi içinde var olmayı başarabilen CI, ilk yıllardan itibaren güncel sanat sisteminin örgütsel yapısında gözle görülen ve tecrübe edilen değişimlerin öncüsü olmuştu.
İlk Yıllar
Contemporary Istanbul’un ilk beş yılı, 2006 ve 2011 yılları, İstanbul’u küresel çağdaş sanat sahnesiyle tanıştırdığı döneme denk gelirken fuar, Türkiye’yi uluslararası sanat diyaloglarının merkezlerinden biri haline getirme hedefine odaklanmıştı. Bu dönemde Artful Armenia projesi ile kültürlerarası etkileşim başlatıldı. Fuar kapsamında başlatılan projeler ile Türkiye çağdaş sanatı dünyada duyulmaya başladı.
2012 ve 2014 yılları arasında ise Contemporary Istanbul, İstanbul’u yurtdışında bir marka ve sanat şehri olarak konumlandırmayı hedefledi. CI Yönetim Kurulu Başkanı Ali Güreli ve Başkan Yardımcısı Rabia Bakıcı Güreli şunları söylüyor: “20 yıl boyunca Contemporary Istanbul’un yurtdışında tanınması için pek çok şey yaptık. Büyükelçiliklerle çalıştık, davetler ve konuşmalar düzenledik… Bu durum İstanbul’un bir marka olarak tanınmasına da yol açtı. İstanbul daha çok tanındıkça İstanbul’un sanat ortamı da tanındı. Sanat konuşmaları ve kısa süreli sergilerin de olduğu bu etkinliklerde kurduğumuz bağlantıların şehre ve sanat ortamına önemli katkıları oldu.”
Diğer yandan Ali Güreli tüm bunların hâlâ yeterli olmadığının da farkında. Teşvikler, bilinç gücü, işbirliği ve sermaye eksikliklerinin olduğunu ve farklı ülkelerde olduğu gibi sanat vakıflarına ve müzelere daha çok sermaye aktarımı yapmak gerektiğini de belirtiyor.
Rabia Güreli ise İstanbul’un uluslararası sanat rotasına girmesi ve uluslararası medya, koleksiyoner, müze işbirliklerine açık olması gerektiğini belirtiyor.
“Geçtiğimiz yıllarda bu konuda çok büyük değişimler oldu. Her geçen yıl daha çok uluslararası ziyaretçiyi ağırladık. Örneğin 2007-2014 yılları arasında CI’da yapılan etkinlikler dikkat çekiyor. Bu yıllarda Encounters in Seoul projesi Türkiye’yi Asya’da temsil ederken, o dönemin en önemli yeniliklerinden biri, dünya fuarları arasında dijital sanatı öne çıkaran Plugin bölümüydü,” diyor Güreli.
Diğer yandan, Contemporary Istanbul kapsamında Türkiye’yi ziyaret eden sanatçılar; Hermann Nitsch’in canlı resim performansı, fuar kapsamında yapılan konuşmalara katılan Jeff Koons gibi sanatçılar dikkat çekiyor.
Dijitalin Gelişimi
2015–2020 yılları CI için dönüşümün ve çeşitlenmenin dönemi oluyor. Fuar, yalnızca sergi alanlarında değil, kentin parklarında, sokaklarında ve dijital mecralarda da varlığını göstermeye başlıyor. Bu kapsamda, Collectors’ Stories sergisi 60 özel koleksiyonu bir araya getirirken, Şükran Moral’ın performansı fuarda yer alıyor. Bu dönemde dijital alanda da kendini destekleyen fuar, kamusal alandaki sanat temsilini öne çıkartıyor ve kamusal alanda heykel sergileri The Fifth Element ve Garden of Eden projeleriyle öne çıkıyor.
Pandemi döneminde ise Virtual CI platformu başlıyor ve bu platformda 1.800 eser çevrimiçi sergileniyor, 100.000’den fazla ziyaretçiye ulaşılıyor. Güreli bu dönemlerle ilgili şöyle diyor: “Ekonomik krizler, toplumsal problemleri herkesle birlikte biz de yaşadık, örneğin pandemi de bu süreçlerden bir tanesiydi. Ama her ne olursa olsun, kesintisiz bir sanat etkinliğine devam etmek, istek ve çabamızı ortaya koyuyor. Kamusal alanda sanatın önemine inanıyoruz. Tüm zorluklara rağmen devam etmemizin en büyük nedenlerinden birisi de sanat ortamının gelişmesi, diğer yandan, sanat ortamında da kamusal alanda da sanata verilen değeri etkiliyor. Koleksiyonerlerin de daha bilinçli olması, marka işbirlikleriyle istikrarı yakaladığımıza inanıyorum. Diğer yandan, Akbank’ın desteğinin önemi de tüm yıllar boyunca bizim için oldukça önemliydi.”
Ali Güreli’ye göre, bugün baktığımızda sanat turizmin de önemli bir parçası: “Turizmciler otellere sanat eserleri koyuyor, koleksiyonlarıyla ön plana çıkmaya çalışıyor. The Marmara Grubu, Mimar Sinan’ın eseri, yıllardır harap vaziyette olan Zeyrek Çinili Hamam’ı restore ettirdi.”
Pandemi Sonrası ve Yenilikler
Pandemi sonrası dönemde aslında güncel sanat sisteminin de gerçekte neye ihtiyacı olduğunu anlatan dönemlerden biri oluyor. Böylece, CI kendi bünyesine yeni bir fuar ekliyor ve CI Bloom başlıyor.
“CI Bloom’u düzenlememizin amacı aslında sanat piyasasına enerji vermek ve kâr amacı gütmeyen kuruluşları desteklemekti ve 5 yıl boyunca da bu alanda büyüdüğünü ve farklılaştığını, en önemlisi de daha çok kişiye ulaştığını gözlemledik. Bloom, Türkiye’deki çağdaş sanat sahnesine dinamizm kazandıran ve uluslararası alanda yeni bir soluk getiren Contemporary Istanbul’un genç fuarı olarak sanat dünyasında yerini aldı diyebiliriz. Ayrıca, fuarın her yeni edisyonda amacına adım adım yaklaştığını görüyoruz,” diyor Rabia Güreli.
Bu dönemde CI, Tersane İstanbul’da yerini alıyor ve sergileme sunum teknikleri, mimar ve fuarın tüm görsel dili bir anda değişiyor. Aynı dönemde CI Foundation, Venedik Bienali kapsamında Tomokazu Matsuyama’nın Mythologiques projesini yan etkinlik olarak sunuyor.
Tüm bu gelişmelere ve yeniliklere bakıldığında, Contemporary Istanbul artık yalnızca bir fuar değil; “İstanbul’un kültürel kimliğini küresel ölçekte temsil eden bir marka,” diyor Güreli.
20. Yılda CI
Bu yıl, 20. yıla özel olarak hazırlanan Focus America programı, Amerika’nın çağdaş sanat sahnesine odaklanıyor. New York’un küresel sanat dünyası üzerindeki etkisi ile görsel kültür arasındaki ilişkiye de dikkat çekiyor. Bu kapsamda katılımcı galeriler arasında Amanita, Revolver Galería, Pontone / Friedrichs Pontone, Leila Heller Gallery ve Heft Gallery yer alıyor. Her bir galeri kendine özgü bir küratöryel bakış açısına sahip. Amanita, eserleri Whitney Museum, MoMA ve Met’in daimi koleksiyonlarında yer alan Amerikan soyut sanatının öne çıkan isimlerinden biri olan Bill Jensen’ın çalışmalarını getiriyor.
Diğer yandan, “Dağılan Koordinatlar: İstanbul ve Değişen Sanat Peyzajı” temasıyla CIF Dialogues programı da öne çıkıyor. Programda Guggenheim Müzesi’nden Jennifer Stockman, Brooklyn Müzesi’nden Anne Pasternak ve Sabancı Müzesi’nden Ahu Antmen gibi önemli isimler var. Panelde dijital sanat, koleksiyoner pratikleri, mimari, kültürel hafıza ve şehirlerin sanatsal-toplumsal ihtiyaçları konuşulacak. İkinci panelde ise online olarak Marina Abramović, TAEX direktörü Stefanie de Regel ile söyleşiyor olacak.
CI, 20. yılında, New York merkezli Perulu-Amerikalı sanatçı Grimanesa Amorós tarafından gerçekleştirilen ve mekâna özgü bir ışık yerleştirmesi olan PASSAGE & MARITIME eserlerini sergilerken, LED teknolojisini kullandığı büyük ölçekli heykelleriyle tanınan sanatçının Passage eseri, Çinili Han’ın geçiş salonu olan ve The Peninsula Hotel’in saat kulesi ile lobisi olarak hizmet veren alanda yerini alıyor. Amorós’un çalışması, İstanbul’un bir geçiş ve değişim mekânı olarak önem taşıdığı bir konumda yer alıyor.
BMW Art Car Koleksiyonu’nun 50. yılı anısına, iki ikonik araç, Alexander Calder’in 1975 tarihli Art Car’ı ve Julie Mehretu’nun en yeni çalışması, Türkiye’de ilk kez birlikte sergileniyor.
Sigg Art Foundation, kurucu Pierre Sigg’in koleksiyonundan seçilmiş, resim ve dijital kültürün kesişiminde yer alan yeni eserleri sergiliyor. Bu sanatçılar arasında Korakrit Arunanondchai, Nancy Burson, Meriem Bennani, Neil Beloufa, Louisa Gagliardi ve Austin Lee yer alırken, Charles Ross ve Jean-Baptiste Vanmour’dan özel seçkiler de sunuluyor.
20 Yıl Boyunca RAKAMLARLA CI:
• Misafir edilen ülke sayısı: 35
• Toplam galeri sayısı: 1.600
• Toplam sanatçı sayısı: 10.000
• Sergilenen toplam eser: 30.000
• Toplam ziyaretçi sayısı: 1.200.000
• En yüksek ziyaretçi sayısı: 90.000