Nehir şairi olarak tanınan Nihat Özdal’ın son şiir kitabı “Düğmeler, Deri ve Koordinatlar” Kırmızı Kedi Yayınevi’nden çıktı. Çok yönlü bir şair olan Özdal gelecek projelerini, çevre ile ilgili endişelerini ve son eserini ArtDog Istanbul’a anlattı.
-
Düğmeler, Deri, Koordinatlar adlı üçlemeniz bu ayın başında Kırmızı Kedi Yayınevi’nden çıktı. Sizce bu üçleme okurlarınızda nasıl bir his bırakacak?
Son altı yılda yazdıklarımın bütünü tek kitapta buluştu. Düğmeler gibi ayrışma halinde gözüken nesneleri topladım, varlığımızı çevreleyen deride mayalanması için sözcükler bıraktım, dünyayı bir deneyime dönüştüren koordinatlar aldım. Bunlar benim için güçlü bağlantılardı, okurda da gömleğin düğmesini iliklerken ya da soyarken, deride bir sıcaklık hissederken, haritada işaretlediğim koordinatlara bakarken farklı bağlantılar yakalamalarını umut ediyorum.
-
Şiirlerinizde belki de en yaygın tema doğa. Size ilhamı en çok doğa mı veriyor?
Nehirdeki yansımalara bakarak büyüdüm. John Garrison Cam kitabında şöyle der, “Lewis Carroll’ın Through the Looking Glass and What Alice Found There (1871, Aynanın İçinden) kitabındaki Alice için aynanın nasıl bir eşik işlevi gördüğü ya da The Matrix’te (Andy ve Lana Wachowski, 1999) Neo’nun aynaya uzanışı, ama aynanın da ona uzanışı ve böylelikle Neo’nun içinde bulunduğu bildik dünyadan ayrılışı” benim doğayla, nehirle kurduğum ilişkiye benzer. O yansımaları ve yansımaların tetiklediklerini yazıyorum.
-
Üçlemenin son kısmı Koordinatlar ilk kez okurla buluştu. Bu bölümdeki şiirlerin hazırlık süreçleri için birçok ülke gezdiniz, şiirlerin başlıkları gittiğiniz yerlerin koordinatlarından meydana geliyor. Bu koordinatlara da deniz kabuğu gibi “küçük şeyler” sakladınız. Bu ilginç performansın ilhamı nereden geldi?
Anılar bir mekâna ilişmeden kaybolur. Düğmeler ve Deri kitabındaki zamansallık bir şekilde mekân bulmalıydı. Dünyada yerleri tarif ettiğimiz noktalara duygular yüklemek istedim. Bu aynı zamanda benim çizdiğim bir harita. Haritada yolumu bulmak için küçük nesneler olmalıydı. Bu sadece kendi yolum için değil, farklı disiplinlerden insanları da bu koordinatlara davet ediyor.
-
Sizin için nehir şairi, yavaş şair gibi tanımlar yapılıyor. Siz şiirinizi nasıl tanımlıyorsunuz?
Dünya hiç olmadığı kadar hızlı, yavaşlık kafa yorduğum kavramlardan. Bir nehir şairiyim ve nehirler bir yatakta aksa da tatları, hızları, renkleri değişebilir. Nehirler gibi beslendiğim kaynaklar benzerlik gösterse de yazdıklarımda da her zaman aynı tanımlamalar olmuyor.
-
Kitaplarınız Rusça, Arapça, Sırpça, Makedonca, Japonca, Tatarca, Hırvatça, Bulgarca, Boşnakça, Ukraince, Özbekçe, Kürtçe, Süryanice, Farsça, Fransızca, Almanca, Ermenice ve Afrika’da farklı dillere çevrildi. Yurtdışında Türkiye’dekinden daha fazla ilgi gördüğünüzü düşünüyor musunuz?
Şiir tür olarak ne kadar güçlü olsa da okur bulmakta ülkemizde olduğu gibi dünyada da zorlanıyor. Koordinatları yazarken sadece orada noktalar olarak kalsın istemedim. Daha önce kitaplarımın yayımlandığı ülkelerde yolumu bulmama yardımcı oldu sözcükler.
” Çocukluk Kahramanım Kaptan Cook”
-
Ölü gömme gelenekleri üzerine önemli bir koleksiyona sahip olduğunuz ve bu koleksiyonu bir müzede sergilemek istediğiniz biliniyor. Bu projeyi bize biraz anlatır mısınız?
Her çocuğun olduğu gibi benim de çocukluk kahramanlarım oldu. Kaptan Cook bunlardan biri. Evimizin altındaki kıyıda mevsimsel olarak suyun taşıdığı yoğunluklar, küçük adalar oluştururdu; bu adaların yerleri her yıl değişirken, oluşumu takip eden birkaç haftada hemen yeni yaşam formları belirirdi. Daha 10’u bulamadığım yaşlar, kanoyu hafif akıntıya bırakıp adalara çıkarken, gelecek sene olmayacak bir adayı kendi haritalarıma işlerdim. Nehirde oluşan bu küçük şekiller defterimde lekelere dönüşürdü ve ben, gece tahtlarında çıplak göğün büyük haritasında nehir yolunu takip ederek denizle buluşmayı sabırsızlıkla beklerdim. Ülker yıldız kümesinin Kaptan Cook ve Ku arasındaki ilişkisi her yıl yerini değiştirse de kıyıya yakın sularda beliren adalara dönüşüme benzerdi. Kaptan Cook ritüel takvimini rastlantısal olarak çözmüştü ve adaya gidiş gelişleri Ülker’in yükselmesine paraleldi. Resolution gemisinin pruva direği kırılması sonrası adaya dönüş, ritüel ile çelişmekteydi.
Cook’un keşifleri bir çocukluk kahramanı olarak yer edinirken, ölüm şekli de açık denize tepeden bakan başka fikirleri temellendirmişti. Adaya ritüelde olmayan bu geri dönüş ada halkı tarafından hoş karşılanmamış ve öldürülmüştü. Kaptan Cook tanrı rolünün değişimi için bir törene dönüşüyordu. Bir fırının üzerinde bedeni alazlanıyor, kızartılıyor ve etler kemikten ayrılıyordu. Kafatası tanrılara, uzun kemikleri ve alt çene kemiği egemen şefe, diğer kemikler daha düşük seviyedeki şeflere dağıtılmıştı. Bu bir tanrının diğerini yenilgiye uğrattığında, bir tapınma biçimini başlatarak zaferinin hatırasını daim kılıyordu.
Ölümle yüzleşecek kadar yakınım birini kaybetmediğim yaşlarda, çok sevdiğim bir kahramanın ölümü ve ölüm şekli beni çok etkilemişti. Böyle böyle ölüm ile ilgili objeleri toplamaya başladım. Daha çok seramik ve cam eserler, kumaşlar. Bunların bir kısmını zamanla ayırdım. Ayırdığım kısmının yakın zamanda üzerinde çalıştığım bir müzede sergilenmesini umut ediyorum.
“Bir Kütüphanede Yaşıyorum”
-
Müze küratörlüğü konusunda da deneyimlisiniz. Güncel olarak küratörlüğünü üstlendiğiniz müzeler hangileri?
En son İzmir’de Engelsiz Modern Sanat Müzesi için çalıştım. Görme engelli bireylerin pek çok klasik sanat eserinin onlar için yorumlanan replikaları ile sanatçıların bağımsız eserlerinden oluşan bir müze oldu. Sergileme alanları dışında Karanlık Oda’sı da bulunuyor. Burada da “karanlık oturumlar” başlığında atölyeler planlıyorum. Elbette salgın durumları el verirse…
-
Okumayı sevdiğiniz yerli veya yabancı şairleri öğrenebilir miyiz? Sizi bu yolculuğa çıkaran hangi şair oldu?
Bir kütüphanede yaşıyorum. Kitaplar yaşamımın bir parçası, bir ismi ya da kitabı ayırmak çok zor.
-
Genç bir şair olarak şiir yazmak isteyen veya yazmaya çabalayan gençlere ne önerirsiniz?
Herkes bulur yolunu…
“Doğadan Başka Evimiz Yok”
-
Üretken bir yazarsınız. Bundan sonraki kitap projelerinizden bahseder misiniz?
Hatice Gökçe ile çalışmayı çok istediğim “Kumaş” adında bir dosyam var. Belki buradaki metinler, içerik, hikâye moda ile ilgili bir koleksiyona dönüşecek. Bir yemek kitabı sürprizim de olacak, salgın evde yemek yapmanın keyfini tekrar tecrübe etmemizi sağladı. Coğrafi keşifler öncesi mutfağımızda neler vardı birkaç yıldır çalışıyorum.
-
Son zamanlarda çevreyle ilgili sorunlar Türkiye gündemini oldukça meşgul ediyor. Siz de edebiyatçı olmanızın dışında çevreye olan duyarlılığınızla tanınıyorsunuz. Sizi bu çerçevede rahatsız eden konular ve alınması gerektiğini düşündüğünüz önlemler nelerdir öğrenebilir miyiz?
Zamanımın önemli bir bölümü sularda geçiyor; nehirler, göller, denizler, okyanuslar çoğu yerde daldım, kürek çektim. Sulardaki kirlilik her geçen yıl daha rahatsız edici bir boyuta ulaşıyor. En son Tuz Gölü ve Mileyha Sulak Alanı’nda suyla bağlantılı olarak kuşların yaşam alanlarının gittikçe yok olduğunu gördük. Bunlar yetmezmiş gibi vahşi bir avcılık devam ediyor, bundan nesli tehlike altındaki kuşlar en çok etkilenen türler. Nesli tehlike altında bir türün varlığını gördüğümüze sevinemeden avlandığı haberleri geliyor. Avcılık bir an önce yasaklanmalı! Karada ve sularda kirlilik için mücadelede tek kullanımlık plastikler yasaklanmalı. Doğadan başka evimiz yok…