Antikçağdaki adı Halikarnassos olan Bodrum, tarihin söylencelere değil, olgulara dayanarak yazılması gerektiğini savunan, bu nedenle Homeros’u eleştiren ve tarih biliminin kurucusu olarak bilinen Herodotos’un memleketidir.
Türk edebiyatının en önemli isimlerinden birisi olan ve “Halikarnas Balıkçısı” takma adını da kullanan Cevat Şakir Kabaağaçlı da uzun yıllar Bodrum’da yaşamıştır.
Bugün ne Herodotos’un Halikarnassos’u, ne de Cevat Şakir Kabaağaçlı’nın Bodrum’u kalmıştır. Bodrum, turizm adı altında, büyük bir doğa katliamının ve yapılaşmanın yaşandığı, sıradanlıkların ve sığlıkların bir araya geldiği bir tımarhaneye dönüşmüştür.
“Cumhurbaşkanlığı” (Padişahlık), “Çevre ve Şehircilik Bakanlığı” (Çarpık Yapılaşma ve Beton Bakanlığı) ve “Özelleştirme İdaresi Başkanlığı” (Vatan Toprağını Satma İdaresi Başkanlığı) adlı kurumların aldıkları kararlarla, Bodrum ve çevresinde, hazineye, ormana, devlete, kamuya ait olan araziler ve sit alanları, hızla imara ve yapılaşmaya açılmaktadır.
AKP hükümetinin bu uygulamaları karşısında, CHP’li Bodrum Belediyesi de son derece edilgen kalmaktadır. Bu edilgenliğin bir nedeni yetkilerindeki sınırlar olsa da bir nedeni de AKP’den farklı bir bakış açısına sahip olmamasıdır. Beton fetişizmi CHP’li belediyenin de en büyük hastalıklarından birisi haline gelmiştir.
Bodrum Belediyesi, AKP’nin yol açtığı söz konusu yapılaşmalara karşı kamuoyu kampanyaları başlatacağına, hukuksal süreçleri zorlayarak, ilgili hükümet kurumlarının aleyhinde davaların açılmasına öncülük edeceğine, Bodrum’u ve çevresini tamamıyla talancılara ve rantçılara terk etmiştir. Geçen yıl yeni bir belediye başkanının seçilmiş olması, bir an için umutların yeşermesine neden olmuşsa da kişilerin değişmesiyle düzenin değişmeyeceği, Bodrum örneğinde bir kere daha kanıtlanmıştır.
Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum, 2019 yılının ağustos ayında Bodrum’u ziyaret etmiş, yüzlerce “kaçak yapının” yıkıldığını açıklamıştı. Oysa sorun sadece kaçak yapıların inşa edilmesi değil, aynı zamanda, yeşil alanların imara ve yapılaşmaya açılmasıdır. “İmar barışı” veya “imar affı” adı altında, kaçak yapıların kaçak olmaktan çıkarılmasına öncülük eden bir bakanlığın, böyle bir açıklama yapması zaten trajikomikti. Ancak bunun da ötesinde, aynı bakanlık, bu açıklamadan önce de bölgenin imara açılmasına ve yapılaşmasına öncülük etmişti, sonrasında da bu uygulamalara devam etti.
Aynı tavrı “Cumhurbaşkanlığı” ve “Özelleştirme İdaresi Başkanlığı” da sürdürdü. Örnek vermek gerekirse, “Cumhurbaşkanı” Recep Tayyip Erdoğan’ın 30 Ağustos 2019 tarihinde imzaladığı bir kararnameyle, Bitez ile Ortakent arasında yer alan Aktur Sitesi’nin en yeşillik alanının, “C Mahallesi” ve “D Mahallesi” arasındaki çamlık bölgenin, imara ve yapılaşmaya açılması kesinleşti; yine “Cumhurbaşkanı” Erdoğan’ın 20 Ağustos 2020’de imzaladığı bir kararnameyle, Ortakent’in çevresindeki geniş araziler, imarlaşmaya ve yapılaşmaya terk edildi. Benzer uygulamalar, Bodrum’un başka bölgelerinde de gerçekleşti.
Bölgede yaşayan vatandaşların açtığı davaların olumlu bir sonuç vermemesi durumunda, Bodrum’daki yapılaşma, doğal değerleri ve güzellikleri ortadan kaldıracaktır, Bodrum turizm açısından da değer kaybına uğrayacaktır.
Bodrum’da yaşananlar, Türkiye’deki çarpık yapılaşma sürecinin özeti gibidir. Sanayi, teknoloji, tarım ve hayvancılık alanlarında üretime dayalı bir ekonominin olmadığı Türkiye’de, vatan toprakları satılarak ve bu satılan topraklarda inşaatlar yapılarak gelir elde edilmeye çalışılmaktadır.
Çarpık yapılaşmaya umut bağlamış bir ekonomik anlayışın kendisinin de çarpık olduğu açıktır. “Cumhurbaşkanlığı”, “Çevre ve Şehircilik Bakanlığı” ve “Özelleştirme İdaresi Başkanlığı”, adeta bir emlak-arsa satış ofisi ve inşaat şirketi gibi çalışmaktadır.
Kurtuluş Savaşı sürecinde, kanla bedel ödenerek kazanılan ve halka ait olan topraklar, yerli ve yabancı sermayeye birer birer satılmaktadır.
Kamucu anlayış bertaraf edildiği için, devlet kendi kendisini ortadan kaldıran bir saatli bombaya dönüşmüştür.
Örsan K. Öymen, 07 Eylül 2020, Cumhuriyet