Çok eskiden beri Bodrum’u bilen insanlardan birisiniz. Sizden dinlemek lazım.
Burası bir balıkçısı kasabasıydı, Saint Tropez gibi, 40-50 sene öncesine kadar. Bodrum’a geldiğim zamanlar Mick Jagger’ı görmüştüm. O zamanlar buraya gelirlerdi. Ben geldiğimde artık o kasaba değildi ama. Bazı yerler turistik olmaya, ilgi çekmeye başladığı zaman, tabi burada bizim de kabahatimiz var.
Neden sizce ?
Reklamını yapmış olduk, o anlamda iyi olmadı Önce ben geldim, sonra MFÖ üçlüsü derken birçok kişi burada ev aldı. İstanbul’un jet sosyetesi buraya gelmiş oldu. Bodrum’un halkı çok Avrupai olduğundan çekti burası herkesi. Ayrıca tabi harika deniz var, enfes kalamar, bol bol balık, mavi yolculuk var. Mavi yolculuk 76’lara kadar çok popülerdi. Bir kasaba, bir köy gibiydi burası. Halikarnas’ta bir otel çok popülerdi.
BODRUM’A AKIN
Tabi bu sosyete buraya çekilince rantçılar gelmeye başladı. Arsalar çok ucuz diye buraya gelmeye başladılar. Deniz kenarı hep kızlara verilen ucuz arsaymış zamanında. Burada 77-78 yılında, Türkbükü’nde, Gülçin Terci vardı gazeteci. Onun ablası, Türkbükü’nde ev yaptırmaya kalktı. O zaman yol yok, inşaat sektörü yok. Tam 5 yıl aldı, çok zorlandı. Sonra inşaatçılar geldiler.
ÜZÜM BAHÇESİ HALİKARNAS
Bodrum’un sol tarafı, Halikarnas, esasında üzüm bahçesiydi. Burası düz değildi, Karya’nın üzüm bağlarıydı. Yerleşim yoktu. Kaleden marinaya kısım şehirleşmişti Karya’lılar tarafından. O yüzden buradan eser çıkmaz, burası tarla ve balıkçılık yeriydi. Ben geldiğimde setler duruyordu, deniz kenarında kaleden Halikarnas’a 10 ev yoktu. O evler de ev değildi zaten, balıkçı kulübeleriydi. Zaten Bodrum’lularda denize girme yoktur, balıkçı bile sadece çapa atınca girer. Güneşlenme gibi şeyler de yoktur. Çok iyi hatırlıyorum ki o minnacık evler ile deniz pırıl pırıldı, kıyıda levrekler olurdu. Akşamüstü ahtapotlar kıyıya çıkardı, setlerden toplayabilirdiniz. Meyhaneciler sokağı denilen yerde bir meyhane vardı. Balığınızı kendiniz getirirdiniz. Başka bir yer yoktu, tüm o barlar sandal ve tekneler için tamirat yeriydi. Işık yoktu, su yoktu. Çok üzüldüğüm şeylerden biri Bardakçı koyunda sadece ağaç olduğunu hatırlıyorum, bir de bir yeraltı suyu vardı. Bu su tarihte de yazılmış, belgelenmiş; Karya döneminde de var. Bugün askeriyenin olduğu o yerde kazı yapılamadı, neden bilmiyorum. Tarihi belgelere göre orada bir Hermafrodit heykeli ve tapınağı bulunur. Sözde hâlâ bardakçının dibinde gömülü.
ŞİFALI SULAR
O su şifalı olarak bilinirmiş, insanlar tekne ile gelip doldurup evlerine götürürmüş. Zaten su tesisatı yoktu, alıp kendin götürürdün. Bir doktor vardı, onun evi de bar oldu, çok üzülürüm. Bu yaşımda böyle bir durumda olsa gelemezdim buralara o ayrı ama o zamanlar 15 yaşındaki bir genç için çok keyifliydi. Bir hafta tuzlu kalmak, balığı elinle tutup yemek, suyu doldurup taşımak hoş gelirdi. Özellikle Nişantaşı’nda büyümüş biri için ayrı bir kültür, biz dadılara, giyinmeye alışmışız. Burada öyle şeylere gerek olmaması çok cazipti.
Ama zaman içinde o bakir kasaba bir rant çöplüğüne dönüşmedi mi?
İşte o rantçıların neler yapabileceğin unuttuk. Biz aptal davrandık, ilk gelenler, mesela ben ilk evimi 25 sene önce aldım. Halbuki 50 senedir buradayım. O zamanlar cebimdeki harçlıkla ev alabilirdim. İlk gelenler olarak paramız pulumuz olsa da almadık. Belki de bizim kuşak daha hippi olduğu, mal, mülk derdinde olmadığı için bu. Biz çok geç aldık bu evleri almak için. Deniz kenarında ev alamadık genelde, hayatımda bir “keşkem” budur. Bu kadar önce gelip nasıl deniz kenarı ev almam diye üzülürüm. Bizim kabahatlerimiz de oldu, buranın reklamı olmaya başladı. Aynı şey Kuşadası’na da olmuştu. 70lerde orada da böyle bir şey yoktu, kale ve eski evler vardı yarımadada. Bir balıkçı köyüydü. Şimdi ise 10 kat apartmanlar var. İnsanlar ne yazık ki güzelliği tutmayı bilmiyor. Fransa’da Saint Tropez de yazın 2 ay çok doludur ama orada istediğiniz yere ev yapamazsınız, eski bir evi yıkamazsınız. O hâlâ eski halini koruyor. Türkiye’de maalesef imarda bir bozukluk var.
HALA SALAŞ
Benim bile çocukluğumdan hatırladığım eski Bodrum gerçekten bambaşka bir yerdi. Zeki Müren’in Bardakçı koyunda denize girdiği günler…
Bodrum çok ayrıydı. Ahtapotlar, ıstakozlar yerdik bol bol. Şimdilerde balık yok… Eski Bodrumu yaşamak mümkün değil. Değişmeyen tek şey şort ile her yere gidebilmek. O tarafını severim. Şık giyinebilirsiniz de ama o salaşlık bitmedi. Hâlâ 10 liraya yemek yiyeceğiniz yerler var. Ne istiyorsanız burada iki adımda ulaşabilirsiniz. Her şey var burada. Mesela ben resim yapmak için İstanbul Tahtakale’de arayıp bulamadığım akrilik kalemleri burada buluyorum. Burada meydanda benim bir çerçevecim vardır, meğer kadın boya da satıyormuş. Bir baktım İstanbul’da aradığım akrilik kalemler, çeşit çeşit. Sonra dank etti, o kadar çok sanatçı var ki burada onlar için malzeme geliyor. Ben zaten soğuğu sevmem, burada kış bile çok soğuk sayılmaz. Havası da bana iyi geliyor. Artık İstanbul eskisi gibi değil, keyfi aynı değil benim için.
RESSAM CEMİL İPEKÇİ
Hâlâ resim yapıyormusunuz?
Ben hem moda hem resim okudum. En son resmimi 77’de sattım ancak yeniden başlamak istiyorum. Deformist bir tarzım vardı ve çok renklilerdi. En son resmimi New York’ta bir evde gördüm, çok ilginçti. Şimdi akrilik ile resim çok kolay ve keyifli, çok hızlı.
Bu ülkede yaşıyor ve üretiyorsunuz. İyi bir aileden geliyorsunuz. Donanımlısınız. Farklı zevkleriniz ve sanatsal bir pratiğiniz var. Merak ettiğim, kafama takılan şu olmuştur hep Batı’da bu tip insanları “eksantarik” olarak tanımlarlar ve bunu takdir ederler. Sir ünvanı alanlar vardır benzer tiplerden. Ama siz günün sonunda burada pembe mayo giyiyor falan gibi niteliksiz haberlerle gündeme geliyorsunuz.
Onu bırakın 2002 yılında Azra’nın giydiği tasarımım (Akın) ile 99 ülke içinde, Dior Versace gibi dev markaları arasından sıyrılıp “En İyi Kostüm” ve “En İyi Tasarım” ödülünü aldı.
VAZİFEM BUYMUŞ
Bekledim ki Kültür Bakanlığı bana ödüller takdim edecek. Kapımı çalan olmadı. Fransa’da Coco Chanel bahariyeleri giydirerek Chanel olmuş, altın makas ödülünü almış. Ben de bunu bekliyordum, hiçbir şey olmadı. Karmaya inanmasaydım çok isyankar olurdum belki de, ancak ben bu ülkede doğmayı seçmişim. Karmada anne babanızı siz seçiyorsunuz. Yani bunu ben seçmişim ve bir vazife ile gelmişim. 71 yılına kadar modacı kavramı yoktu burada, ben çok kavgasını verdim. Benim talebelerim bugünün tasarımcıları. Yani ben bu memleketin kulağa su kaçırmak için bu karmayı almışım.
İŞİMİ DEĞİL MAYOMU BİLİRLER
İnsanlar benim işlerimdense ne renk mayo giydiğimi bilir. Cemil İpekçi pembe mayo giyer. Ancak bunu kabul etmeliyiz, Aykırı hayatım bile birçok kişiye örnek oldu. Evet benim hayatım, seçimim farklı olabilir ama ben de okuyabilirim dediler. Benim vazifem buymuş. Bu benim 668. dünyaya gelişim, yaşlı bir ruhum. Yaşlı bir ruh olunca keyif için gelmiyoruz, misyon için geliyoruz. Bu yaştan itibaren öğretmen olmaya bilgilerimi aktarmaya daha da yöneldim. Belki bu sene belki öbür sene bunları kitap yapma zamanım. Sinemacı bir aileden geliyorum, Türk sinema tarihini ve o dönemin kaymak tabakasını bilmiyor kimse. Ben bunlar ile beraber yaşadığım için bunu da anlatmak istiyorum, Türkiye’de belli bir döneme kadar Cumhuriyet sonrası hayat nasıldı? Bunları aktarma zamanı. Bu bilgileri ben boşuna almadım. Bu aileleri anlatmak istiyorum, 5 yaşından beri bunları görüyorum. Mesela bir Selanik’li olmak nedir? Benim Cemil büyük babamın ninesi Atatürk’ün gittiği okulun vakfının sahibi. Ninemden Atatürk’ün çocukluğunu dinledim ben. Çok meraklı çok zeki bir çocukmuş.
KİTAP YAZMA ZAMANI
Bütün bunları anlatan bir kitap da yazmak istiyorum. Bende hikâyeler çok, hepsi gerçekler. 60 sene öncenin Türkiye’si bugüne hiç benzemez. Bursa’nın Roma’dan kalma hamamlarını, kapalı çarşıyı anlatmak istiyorum. Kürt böreği hâlâ tartışılır, ancak o doğrudur. Benim Anneannem Karaköy börekçisinin sahibiydi o yapardı. Kürt hamallara Safranbolu böreği pahalı gelince onlara bu özel böreği açmış. Yağ ve şeker ile bu böreği yapıyor, şekerden kuvvet alırlar diye. Kürt gençler bu böreği yiyor bu börek de böyle böyle popüler oluyor. Bu hikâyeleri kitap yapmak istiyorum. Adetlerimizi bilmiyoruz bile. Bir gün Ninem Anneme demişti ki kendinizi şık sanıyorsunuz siz, biz güneşliğimizin kenarındaki dantel için dükkân dolaşırdık. Ninemin düğmeleri özeldir, mesela yılbaşı giydiği montun düğmeleri Noel için olan kokina ile süslenmiştir. Oranın edebi farklıymış, insanlar fakir eve giderken en eski elbiselerini giyerlermiş ayıp olmasın diye. Şimdi çok farklı, insanlar yedikleri yemekleri paylaşıyor. Ne büyük ayıp bu! Biz eskileri hatırlamalıyız, bunlar yok oldu. Başkalarına özendik bozduk.
ASTROLOJİNİN GÜCÜ
İçinden geçtiğimiz dönem için ne diyeceksiniz?
Ben astroloji ile ilgileniyorum ve o açıdan görüyorum olan biteni. Çok zor bir dönem olacak. Bu dönemin sancısı nisan sonrası bitecek. Ekim kasıma güçlü girmeliyiz. Bu bizim elimizde değil, evrenin gücü. 2007 yılında dünya ekseninden kaydı. Yeni bir döneme girdik. 5-10 sene içinde suların erimesi ile birçok şehir değişecek, su altında kalacak. Uyarılar en son dakika olacak.
Fotoğraflar: Murat Cem Baytok