Bodrum’da Sanat: Yazlık Heves mi, Kültürel Değer mi? - ArtDog Istanbul
Refik Anadol Neural Paintings, 2023 , PİLEVNELİ Yalıkavak

Bodrum’da Sanat: Yazlık Heves mi, Kültürel Değer mi?

Bodrum ağırlıklı olmak üzere son yıllarda tatil bölgelerinde artan sergiler ve kültürel etkinlikler bölgeye ve sanata değer katıyor mu? Beral Madra, Murat Pilevneli, Ebru Nalan Sülün, Sabiha Kurtulmuş, Aylin Seçkin ve Gamze Büyükkuşoğlu’na sorduk.

//

Yaz geldi ve devasa bir metropol olan İstanbul kendince sükunete kavuşurken, sanat mekânları da yazlık beldelere taşındı. Her sene gerçekleşen bu geçici göç, günbegün yazlık yerlerdeki sergi mekânlarının çoğalmasına neden oluyor. Özellikle Bodrum bayrağı elinde tutsa da Ayvalık ve Çeşme de çağdaş sanat sergileri, kültürel etkinlikler ve hatta yeni açılan sanat mekânlarıyla öne çıkıyor. Galeriler sezonluk mekânlar açarak gelir akışlarını çeşitlendiriyor ve yaz aylarında İstanbul’daki durgun sanat hayatını yazlık yerlerde fırsata çeviriyorlar. Türkiye’de yazlık bölgeler haricinde birçok şehir de sanat meraklılarının ve koleksiyonerlerin ilgisini çeken kültürel etkinliklere, festivallere ve bienallere ev sahipliği yapıyor. Cappadox, Sinop Bienali, Mardin Bienali gibi girişimler tanıtım anlamında kendi bölgelerine gözle görünür katma değer sağlıyor.

İstanbul’dan ithal izleyici kitlesine sahip bu sergilerin dikkati o bölgelere kısa süre için çektiği aşikar, peki bu bölgelerin seçiminde hangi faktörler rol oynuyor? Mevsimlik göç ise kentleri hem altyapısal olarak hem de ekonomik olarak gözle görünür biçimde etkiliyor; kış aylarında yaklaşık 200 bin olan Bodrum nüfusu yaz aylarında 1 milyonu geçiyor. İstanbul’da ise yaz aylarında önemli nüfus dalgalanmaları yaşanıyor; milyonlarca insan tatil için ya da yazlık evlerinde konaklamak için şehri terk ediyor. Yazlık beldelerde galeri açmak, galerinin görünürlüğünü ve marka bilinirliğini artırıyor. Bu, galerinin normal kentsel konumundan farklı bir izleyici kitlesine ulaşmasını sağlayarak potansiyel olarak yeni müşteriler ve koleksiyonerler çekmesine olanak tanıyor. Peki bu sanatsal faaliyetler sanata ve sanatçıya değer katıyor mu ve sürdürülebilir mi?

Beral Madra: “Bodrum Distopik Toplum Yapısına Hizmet Eden Bir Ege Kasabası Oldu”

Yaz aylarında İstanbul sanat piyasasının yazlık bölgelere kaymasıyla ilgili ne düşünüyorsunuz?

Öncelikle, küratör ve sanat eleştirmeni olarak piyasa benim ilgi alanım değil. Ancak piyasa sanat üretimine ve sanatçıların üretim ve yaşam biçimine müdahale ederse ilgilenirim.

Özellikle Bodrum bu hareketliliğin merkezi gibi görünüyor. Bu geçici göç halinin Bodrum sosyo-kültürel hayatına katkısı oluyor mu?

Bodrum, küresel zombi-kapitalizm-turizm ve distopik toplum yapısına hizmet eden bir Ege kasabası. Tarihsel doku yok oldu, Halikarnas Balıkçısı’nın yarattığı romantizm geçmişte kaldı! Eğer sanat piyasası oraya kaydıysa bu Türk oligarşisinin talebi üzerine gerçekleşmiştir. Bu gelişmenin ülkedeki sanat üretimin yarattığı kültürel etkinlikle bir ilgisi olduğunu sanmıyorum.

“Türkiye’de Etkin Bir Sanat Piyasası Esasen Yok”

İstanbul harici kentlerde de belli başlı girişimler var. Bu girişimlerin o bölgelerde sanat dinamiğinin gelişmesine gerçek anlamda katkısı oluyor mu? Bu örnekleri yurt dışında da görüyoruz. Mikro ölçekte başlayıp sanat piyasasında kendine yer edinen bir şehir örneği var mı?

Ege kıyılarında ciddi kültürel hareket Ayvalık’ta gerçekleşiyor, yaz-kış demeden. Müzeler, kütüphaneler var, yaz okulları, ciddi sergiler, çalıştaylar konferanslar, film festivalleri yapılıyor. Avrupa Birliği küçük kentlerde Manifesta başlığıyla sergiler düzenliyor 1990’lardan günümüze; ancak bu tür bir etkinlik kentlerin kültürel kimliğine hizmet edebilir. Türkiye’de Çanakkale, Sinop, Mardin bienalleri bu kentleri uluslararası çapta görünür kıldı. Ancak, fuarların yapıldığı kentler için – küçük kent olsalar bile- piyasa açısından marka oldu denilebilir; Basel gibi… Türkiye’de etkin bir sanat piyasası esasen yok; küçük kentlerde de bunun oluştuğu söylenemez.

 Yazlık sergilerin içeriğini nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce İstanbul sergilerinden farkı nedir?

Yaz sergileri olarak adlandırdığınız sergiler de ancak yapımcıları ve katılan sanatçıların nitelikleri açısından değerlendirilmeli. İstanbul’da sergi yapan bir küratör ve katılan sanatçılar yaz sergisi diyerek bir yaz kasabasında farklı bir nitelik uygulamaz herhalde. Sergiler her zaman topluma hitap etmek üzere oluşturuluyor ve toplumun her kesimine ulaşması isteniyor. Satış amacıyla yapılan bir serginin hedef kitlesi önceden tespit edilir herhalde; rastlantısal değildir. Çağdaş sanat sergisinin düşünsel altyapısı yoksa, toplumu aydınlatma, uyarma, eleştiri gücü verme gibi bir amacı yoksa sosyal etkinlik sayılmaz.

 Bodrum aslında 15 yıldır sanat anlamında hareketliliğin yaşandığı bir şehir. Bu gelişimin nedenini neye bağlıyorsunuz? Talep mi arttı?

Bodrum’a en son 90’lı yılların başında gitmiştim; şimdiki durumunu basın ve medyadan izliyorum. Aşırı ve sınırsız betonlaşma, gösteriş ve tüketim toplumu yapısı, tarihsel değerini yitirme gibi özellikler izleniyor, maalesef.

Doç. Dr. Ebru Nalan Sülün: “Anahtar Kelime Aidiyet”

Bir süredir ağırlıklı olarak Bodrum olmak üzere Ege ve Akdeniz’de tatil beldelerinde sergiler açılıyor, sanatsal etkinlikler düzenleniyor. Bu faaliyetlerin bölgeye sanatsal bir değer kattığını düşünüyor musunuz?

Elbette. Gerçekleşen kültür-sanat etkinliklerinin bir hedef kitlesi ve toplumsal değeri olur ve oluyor. Ama; kapsayıcılık ve bölgeye değer katmak söz konusu olduğunda “aidiyet” unsuru oldukça önemli. Gerçekleşen etkinliklerin o bölgeye ait olması, o bölge insanlarının da aynı paralellikte kendisini o sanatsal etkinliğe ait hissetmesi. Belki de anahtar kelimemiz bu: “aidiyet”. Dolayısıyla yaz sezonunda tatil beldelerinde gerçekleşen sanatsal etkinliklerinin –sergi/ festival/ çalıştay vb bu hassasiyet ve özenle kurgulanması önem taşıyor. Bu özen ve hassasiyet olmadığında merkezden tatil beldelerine taşınan sanatseverler sezon süresince izledikleri sanatçıları tekrar izler hale geliyorlar. Adeta bir “yeniden izleme” motivasyonu ile. Bu noktada; sanat bir sosyalleşme-eğlence aracına dönüşüveriyor. Bu şekilde gerçekleşen sanatsal etkinliklerin yapıldığı bölgeye katkı sunduğunu görmedim, sunacağını da düşünmüyorum. Tatil yaparken sanat ile de renklenelim – eğlenelim yaklaşımını oldukça yanlış buluyorum.

Bölgeye ve mekâna özgü özgün işlerin üretilmediği sergilerin İstanbul’dan “taşındığı” eleştirisine katılır mısınız?

Tabii istisnai mekânlar, galeriler mevcut. Fakat bu eleştirilere katıldığımı söylemeliyim. Yaz sezonu, kültür-sanat yöneticilerinin merkezden sayfiyeye yöneldiği, merkez kavramının dolaylı yollarla değiştiği bir süreç. Bu dönem elbette dinlenme, rahatlama süreci hepimiz için. Fakat bir sanatsal- kültürel etkinlik gerçekleştirme eylemi halinde iseniz o coğrafyanın sanatçılarından, toplumsal dinamiklerinden bağımsız bir serginin olmaması gerektiğini düşünüyorum.

Yazlık bölgeler sanatı üreten ve tüketenlere ilham verebilir mi?

Elbette verir. Hem de fazlası ile. Özellikle ülkemizin kültür- uygarlık- sanat tarihi zenginliği düşünüldüğünde. Sorunuzda da belirtmiş olduğunuz Ege- Akdeniz bölgesi, zengin bir tarihsel birikime ve ilham verecek kültürel zenginliğe sahip bir bölge. Yazın sayfiyenin kent hayatından uzak, sessiz ve ilham vermeye oldukça müsait köşeleri sanatı hem üreten hem tüketen insanlar için önemli bir fırsat olmalı. Ayrıca; şu detaya da vurgu yapmak istiyorum. Sezonda Ege ve Akdeniz coğrafyasında yaşayan kültür- sanat üreticileri oldukça önemli çabalar içerisindeler. Bu iki bölgede önemli sanatçı kolektifleri- inisiyatifleri- bağımsız sanatçılar mevcut. Bu oluşumlar- sanatçılar çabalarını tüm yıl sürdürüyorlar. Özellikle üretimlerinin, topluma fayda sağlayacak projelerinin sürdürülebilirliği ve görünür olması için önemli çaba içerisindeler. O nedenle de bu bölgelerde gerçekleşen sanatsal faaliyetlerin iyi düşünülerek gerçekleştiriliyor olmaları gerekmekte. Çünkü; sözünü ettiğiniz bölgelerde zaten var olan bir çaba mevcut. Bu çabalara katkı sağlamak, destek olmak ve o bölgeyi sanatsal- kültürel perspektifte kalkındırmak ana amaç olmalı. İstanbul’dan sergiler taşınabilir ama bu taşınma sürecinde de yine o bölgede sözünü ettiğim çabalarla birlikte değerlendirilebilecek projeler hazırlanmalı, iyi düşünülmeli.

“Yaz Sezonunda Fark Yaratan Faaliyetlere İhtiyaç Var”

Şimdiye kadar açılan sergiler sizce sanatsal anlamda literatüre geçecek değer yaratmış mıdır?

Tüm sergileri gezip görmek elbette mümkün değil. Fakat, özellikle yaz sezonunda açılan galeri sergileri, gerçekleştirilen faaliyetlere odaklanacak isek; literatüre geçip fark yaratan ve bölgeye büyük kalkınma sağlayan bir sergiye henüz rastlamadım. Sezonda zaten merkezde yeterince sanat etkinliği mevcut. O nedenle de yaz sezonunda fark yaratan faaliyetlere ihtiyaç var. Diğer sorularda açıkladığım üzere; sayfiye bölgelerindeki galeri şubelerinin sergi paralel etkinlikleri, bölge halkıyla gerçekleştirecekleri paydaş projeler, o bölgelerin bağımsız sanatçıları- kolektifleri ile portföy sunumu buluşmaları gibi faydalı faaliyetler gerçekleştirmeleri gerekmekte. Ancak bu misyonla gerçekleşecek etkinlikler literatüre geçer. Aksi halde tüm sergiler tekrardan ibaret olur ve sanat ne yazık ki bir “sosyal eğlence aracı”na dönüşüverir.

“PR Şirketlerinin Yönetiminde Bir Sanat Camiası”

Özellikle son yıllarda giderek artan davet görüntülerinin arkasında fon olarak kalan sanat durumunu nasıl değerlendirirsiniz?

Bu soruya yanıtım ya çok kısa ya çok uzun olmalı. Kısaca değerlendireceğim. Çünkü; bu husus sanatın metalaşması sorunundan çok daha öte, tartışılması gereken, önemli ve rahatsız edici boyutlara ulaşan derin bir problem. Estetik tartışmalardan uzak duran, sergi sahibi sanatçının dahi açılışlarda neredeyse yok olduğu, hatta eserden de ziyade eseri tüketenin önde olduğu, sanat yayınlarının gün geçtikçe azaldığı, sanat eleştirisinin yok olduğu ve neredeyse PR şirketlerinin yönetiminde bir sanat camiası ile karşı karşıyayız. Sanatçılarla koleksiyonerleri bir araya getirmek elbette önemli. Fakat dengeyi doğru kurgulamak gerekmekte. Sanat eserini, sanatçıyı öncelemek ve satış unsurunu bu önceliği önemseyerek gerçekleştirmek gerekli. Ülke sanat camiamızda son durumumuz şu: Bir köşede binlerce GSF mezunu yetenekli sanatçılar sanatlarını icra etmek ve eserlerini görünür kılmak için çaba sarfederken diğer tarafta yazık ki doğru PR ile sanatçı yapılan/ olan isimler oldukça yüksek fiyatlara alıcı da buluyor sanatçı da oluveriyor. Belki de bu sorunu daha fazla konuşmak, tartışmak, görmek ve görünür kılmak gerekmekte. İyi örnekleri öne çıkarmak, artırmak ve yol göstermek için çaba da hepimiz için belki bir görev olmalı. Bu soruyu yöneltmeniz dahi umut verdi. Belki bu bir başlangıç olur.

Son olarak durum tespitiniz ne olur?

Ben son kez yine “aidiyet”e vurgu yapmak istiyorum. Özellikle yaz sezonunu iyi değerlendirmek, bu bölgelerde yaşayan (Ege-Akdeniz) sanatseverlerin (sanatçı-galerici- koleksiyoner- sanat yatırımcısı- kurumlar- vakıflar- dernekler) birbirlerini tanıyacakları ve birlikte üretimini destekleyecek projeleri gerçekleşmelerinin bölgelere önemli katkılar sunacağını düşünüyorum. Sezonda bu coğrafyalarda var olan çabaya yaz döneminde katkı sağlamak ana eksende yer almalı. Bu yolla yaratıcı sergiler, toplumsal fayda, bölgesel kalkınma gelecektir. Tam da bu noktada çok beğenerek ve hayranlıkla takip ettiğim Nesin Köyü projelerine değinmek isterim. Örneğin; bu yıl ikinci kez düzenlenen ve kurumların desteği ile Türkiye’nin pek çok kentinden sanatçılara alan yaratan Eşikte Birlikte Atölyesi bu bağlamda da bir örnek teşkil edebilir. Tam bu noktada emek veren tüm ekibi kutlamak isterim. Çoğalması dileğiyle…

Murat Pilevneli: “Yaşam Biçimi ve Kültürü İle İlgiliyiz”

Bodrum’da yaz sezonunda bir süredir aralıksız olarak varsınız. Bodrum’da var olma fikri ilk nasıl ortaya çıktı, gelişti ve evrildi?

Toplam dört yıldır yaz aylarında Bodrum’da sergiler düzenliyoruz. Geçmiş yıllarda yaz aylarında sanat sezonu yaz uykusuna dalardı. Tatil Haziran’da başlar Eylül ortalarına kadar da devam ederdi. Üzün süredir güneyde bir proje yapma fikrine sahiptim ancak pandemi bir anda bu düşünceyi hızlandırdı ve gerçeğe dönüştürdü. 2020’de hem Kaplankaya Clubhouse’ta büyük bir karma sergi hem de Mandarin’de Pop-Up bir galeri açarak sergiler düzenledik. Özellikle Kaplankaya projesi bizim için harika bir deneyimdi. Malum bir proje yaparsınız ama gerçek anlamda kendi gücünüzü, etkinizi ölçemezseniz. Çünkü ya lokasyon çok kuvvetlidir veya başka bir etken vardır. Kaplankaya Bodrum merkezden uzak olması ve kolay kolay kimsenin gelmediği bir lokasyon. Mekân ile birlikte mutlaka bir kafe, bar veya restoran olmalıydı. Arayıştayken SalonCuma’dan teklif geldi, biz de neden olmasın dedik ve sonuç itibarıyla o yaz için eşsiz bir ortam yaratıldı; gidilmeyen yere insanlar sergi gezmeye geldi ve bu sayede yarattığımız artı değeri ölçme imkânımız oldu. Sonraki yılda Yalıkavak’ta altı buçuk dönüm arazi içerisinde taş evlerin bulunduğu bir yer kiraladık ve son üç yıldır yaz aylarında Bodrum’da çalışmalarımıza burada devam ediyoruz.

Bodrum ağırlıklı olmak üzere diğer tatil destinasyonlarının son yıllarda sanatsal etkinliklerle anılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz? 

Son derece doğal ve olumlu karşılıyorum. Bodrum genelde alıcıların bulunduğu bir tatil yöresi. Ne Çeşme – Alaçatı ne de Ayvalık veya başka yer ile kıyaslanamaz.

Çok uzun yıllardır sanat piyasasının içinde olan bir aktör olarak yine ağırlıklı olarak Bodrum’da açılan sergilerin bölgeye ve genel anlamda sanata değer kattığını düşünüyor musunuz? 

Bölgeden ziyade öncelikli olarak galeriye ve sanatçıya nasıl bir katkı sağlayacağını düşündük ve ilk yıl bunun yararını gördük. İlla satış yapacağız diye bakmadık. En önemlisi müşterilerimizle daha rahat oldukları bir ortamda birlikte olup son derece kaliteli ve efektif zaman geçirebiliyoruz. İstanbul’da bunu yapmak çoğu zaman mümkün değil. Başka kurumların da Bodrum’da etkinlikleri oluyor ancak çoğu yüzeysel ve geriye pek de bir şey bırakmıyor. Derinlemesine bir düşünce ve hazırlık yok ancak olmak zorunda da değil. Yerel yönetimler yapılan tüm bu faaliyetleri bir araya toparlayıp bir tanıtım sistemine dönüştürmesi gerekiyor. Bu yapılmadığı süre yapanlar kendi beklentileri çerçevesinde hareket eder ancak Bodrum’a pek de bir şey bırakmaz.

Çoğu serginin İstanbul’dan “taşınıyor” olduğu, çoğunlukla bölgeye has ve mekâna özgü ve özgün projeler geliştirilmediği gözlemine katılır mısınız? 

Bence geliştiriliyor. Biz mesela hem iç hem de dış mekânları kullanıyoruz. Bunu yaparken de mimari ve doğayı düşünerek özel işler gösteriyoruz.

Pandemi döneminde başlayan bir furya ile birçok İstanbul merkezli galeri Bodrum’da sergiler açtı ancak son dönemlerde bunlar geri çekilmiş görünüyorlar. Pilevneli ise her yıl istikrarlı olarak yoluna devam ediyor. Bu deneyim hakkında neler söylersiniz? 

Sanırım bu beklentilerle ilintili bir konu. Beklentimizi hiçbir zaman satışlar üzerine kurgulamadık ve kurgulayamayacağız. Bizim burada olmamız, müşterilerimize varlığımızı hissettirmemiz birincil hedefimiz. Kalıcı olmak gibi bir derdimiz yok. Evet faaliyetlerimiz devam edecek ancak mutlaka Bodrum’da olmak zorunda değiliz. Biz geçici mekânları kullanmayı çok seviyoruz. Hatırlarsanız İstanbul’da bir yıllığına Likör Fabrikası’nı kullanmıştık. Keza Bodrum’da Kaplankaya veya Mandarin gibi farklı mekânları kullandık. Yalıkavak Proje düşüncemden uzun sürdü ancak seneye illa Bodrum’da olacağız diyemem. Yaşam biçimi ve kültürü ile ilgiliyiz. Yaptığımız tüm projelerde gastronomiyi hep dahil etmeye çalıştık ve çok başarılı olduk. İlk yılımıza SalonCuma, ikinci yılımızda Zaaf, geçen sene ŞişkoPerihan ve bu sene Ritmo Zeytino ile birlikteyiz.

İlginizi çekebilir:  Türkiye'de Sanat Yayıncılığı Sempozyumu

Sabiha Kurtulmuş: “İçerik Açısından Çok da Bir Heyecan Getirdiğimizi Düşünmüyorum”

Bodrum ağırlıklı olmak üzere Ege ve Akdeniz sahillerinde da yaz sezonunda bir süredir sergiler açılıyor. Bu sergilerin bölgeye ve genel anlamda sanata değer kattığını düşünüyor musunuz?

Güney sahillerinde sergileme/ galeri açma bizde olduğu kadar tüm dünyada da son dönemlerde oldukça yaygın bir trend. Birçok önemli galericinin özellikle Avrupa’nın güney şehirlerinde tüm yaz boyunca konuşulacak ve gezilecek sergilemelerini hem sosyal medyadan hem de fiziki olarak izliyoruz. Türk galerileri de aynı şekilde yaz döneminde özellikle otel-residence projeleriyle yaptıkları iş birliği neticesinde yazı güneyde sergileme yaparak değerlendiriyor. Sanatın sürekli gündemde ve günlük hayatın içinde olması çok önemli bu açıdan baktığımda önemli buluyorum. İçerik açısından baktığımda kendimi de bu değerlendirmenin içine alarak söylüyorum çok da bir heyecan getirdiğimizi düşünmüyorum. Yine dünya örneklerine baktığımızda güneyde galeri açmak yerine sanatçıların daha önce görülmemiş yeni üretimlerine ve sergilemelerine yer verildiğini görüyoruz. Güneyde sergileme olarak değil, yaz enerjisi içinde daha çok dış mekâna yayılan sergilemelerle sanat severlere yeni bir izlenim sağlıyorlar. Bu şekilde sanata olan ilgi ve merakı da sürekli yüksek tutuyorlar.

Çoğu serginin İstanbul’dan “taşınıyor” olduğu, çoğunlukla mekâna ve bölgeye has özgün projeler geliştirilmediği gözlemine katılır mısınız?

Tüm sezonun yorgunluğu aslında biraz güneyde de görülüyor. Genelde çoğumuz ellerimizde olan işlerden bir karma oluşturup sergileme yapıyoruz. Sanatçılar da yıl boyunca fuarlara ve sergilerine çalışmış oluyor ve açıkçası yorgunlar. Yaz döneminde yeni üretim için farklı bir katkı gerekiyor. Yeni proje geliştirebilmeleri için öncelikle üretimlerinin desteklenmesi ve tanıtımı için de aynı önemde çalışılması gerekiyor. İş birliği yapılan otel ve konut yapıları ise kalıcı eser üretimi yerine galeriler üzerinden bir yaz dönemi sergi projesini daha çok önemsiyorlar. Bizler de yakın ilişkide olduğumuz kurumları önemsiyoruz ve bu anlamda katkı sağlamaya çalışıyoruz. Bu senenin bence öne çıkan ve benim de çok takdir ettiğim projesi, yeni açılan önemli bir otelin projeye uygun olarak eser siparişi vererek kalıcı eserleri ürettirmesi ve gerek görsel gerekse tanıtımda öne çıkarması… Konumlandırma ve eser seçimi doğru olduğu zaman etkisi sadece bir sergilik değil yıllarca kullanılacak bir ciddi PR. Bunun farkında olarak özel bütçe ayırmış olmalarını çok takdir ettim.

“Bodrum Ciddi Bir Satış Potansiyeline Sahip”

Çok uzun yıllardır sanat piyasasının içinde olan bir aktörsünüz. Bodrum’da ki hareketliliği ve içerdiği dinamikler olumlu ve olumsuz yanlarıyla nasıl özetlersiniz?

Sanatın her alanda olmasını önemli buluyorum. Bodrum’u ne kadar eleştirsek de dünyadan üst segment yabancı turist ağırlayan, İstanbulluların ağırlıklı olarak tatil yapmayı seçtikleri bir ilçe. Çok fazla yeni proje ve konforlu yaşam alanı var. Tabii eski Bodrum seven biri olarak çevre ve doğayla ilişkisi hakkında saatlerce konuşabilirim ama sorunuzun konusu olmadığı için bu alana girmiyorum. Bu sene neredeyse tüm İstanbul galerileri Bodrum’da ve her birinin de açılışları birbirleriyle aynı tarihlerde. Herkes kendi müşterisine öncelikli olarak ulaşıyor. Bunun dışında tabii ki hedef yeni, farklı alıcı kitlesiyle tanışabilmek. Bodrum’daki mekânların ve yapıların sanata gerçekten ihtiyacı var. Dolayısıyla spontan alımlar ve yerinde değerlendirmeler satışa dönüşebiliyor. Bodrum yaz trafiğinin olumsuz yanları ve sıcak hava belli mesafelerdeki sergilemelerin izlenmesini etkiliyor olabilir. İstanbul dışında bir tek Bodrum ciddi bir satış potansiyeline sahip, ben böyle düşünüyorum.

Son dönemlerde yine açılan sergilere eşlik eden hatta orada sergilenen işleri gölgeleyen event’ler -partilerin olduğu bir sanat alanı yaratıldı. Sanatın sadece fon olarak değerlendirildiği bir anlayışa doğru mu gidiyoruz? Bunun riskleri nelerdir?

Çağdaş sanat her daim event ve partilerle beraber var olmuştur. Bohemler dönemini ve Andy Warhol Factory’yi hatırlayın. Her dönemin farklı yaklaşımı var. 90’larda kurumlar sanat sergilerine çok daha ciddi yaklaşıp, projelere, sergilere sponsor olmayı, davetiyelere logolarını koymayı çok önemsiyorlardı. Açılışlar oldukça şık ve entelektüel düzeyi yüksek bir şekilde gerçekleşiyordu. Şimdi ise teknoloji ve hız çağındayız dolayısıyla hızlı bir tüketimde her alanda sanat varolmaya başladı. Ben yapılanları eleştirmeyi uzun zaman önce bıraktım çünkü belli bir yaşa gelince yeni düşünce yapılarını ve yaklaşımlarını anlamak gerekiyor. Dönemin ruhu diyelim buna…

Belli başlı tatil bölgelerinde açılan sergilerin alıcıları-potansiyel alıcıları var mıdır?

Yalıkavak Marina’nın ilk yenilendiği yıl Marina’da galerim vardı ve o yaz dünyanın her yerinden gelen Batılı turistlerin teknelerine kadar çok eser sattık ve çok güzel insanlarla tanıştık. Şimdi ise durum çok üzücü, “Dubaileşen” bir Bodrumla karşı karşıyayız. Kaliteli yabancı turist sadece bir-iki otele geliyor onları da ortalarda göremiyorsunuz. Dolayısıyla bizim alıcı ve izleyicimiz aynı yani İstanbul ağırlıklı kendi koleksiyonerimiz. Satış oluyor mu diye sorarsanız evet oluyor, o yüzden Bodrum’da olmaya hayır diyemiyoruz. Ancak keşke oteller/konut projeleri sanata bütçe ayırabilseler ve kalıcı eser üretimini destekleyerek nasıl farklı bir vizyon ve algı geliştirebileceklerini anlayabilseler. Sanatın gerçek gücünü daha iyi deneyimliyor olacaklar çünkü.

Aylin Seçkin: “Doğru Yoldayız Ancak Bir Vizyonla Hareket Edilmeli”

Yaz aylarında hareketliliğin bölgenin sanat piyasasında bir marka olmasını sağladığını düşünüyor musunuz?

Bölgenin global sanat piyasasında bir marka olması bir vizyon işi. Öyle birkaç sergiyle olabilecek bir iş değil. Şimdilik Türkiye’de ne Bodrum ne de başka bir yazlık destinasyon dünya sanat piyasası rotasının bir parçası değil. Sanat piyasasında Bodrum ve Çeşme’nin marka olması için bir seçenek global ve önemli bir galerinin Bodrum’da yer açması olabilir. Böyle bir galeri davet usulü bir süreliğine gelebilir. Aslında Bodrum’dan daha çok Ayvalık, Çeşme ve Urla’da böyle bir potansiyel var. Özellikle Urla şarap rotası üzerinde yaşayan koleksiyonerler birlikte bir oluşum/sergi girişiminde bulunabilirler. Lucien Arkas ve Arkas Holding’in bu konuda güzel girişimleri var. Bodrum da İstanbul gibi dağınık bir yer. Bu dağınıklık yazın kısa süreliğine orada bulunan HNW (High Net Worth) jet setlerin yorabilecek bir dağınıklıkta. Daha küçük ölçekli, daha lüks ve exclusive destinasyonlarda “özel davet”lerle pekiştirilen ve ses getirebilecek yabancı çağdaş sanatçılarla başlamak doğru olabilir.

Bu tip hareketleri yurt dışında da görüyoruz. Mikro ölçekte başlayıp sanat piyasasında kendine yer edinen bir şehir örneği var mı?

Bize örnek olabilecek en yakın destinasyon DESTE Çağdaş Sanat Vakfı’nın Hydra Adası’ndaki girişimi. 1983 yılında koleksiyoncu Dakis Joannou tarafından Cenevre’de kurulmuş, kâr amacı gütmeyen bir kurum DESTE. Atina’daki düzenli sergi programına ek olarak, Atina dışında da bir dizi etkinlik düzenleniyor. 2008 yılında Hydra Adası Belediyesi adanın eski mezbahasını DESTE’ye bağışladı. Yakın zamanda restore edilen ve yenilenen bina, eski kimliğinin özgün unsurlarını korurken bir sergi alanı olarak hizmet veriyor. 2009 yılından bu yana DESTE, Project Space Slaughter House Hydra adıyla her yaz adada bir dizi çağdaş sanat sergisine ev sahipliği yapıyor; bu sergilerde mekân bazen tek bir sanatçının bazen de bir sanatçı grubunun mekâna özgü işleri sergileniyor. 18 Haziran’da açılan George Condo’nun The Mad and The Lonely sergisi 31 Ekim’e kadar sürecek. Hydra bu sergilerle her yıl dünya çapındaki koleksiyonerleri ve sanat profesyonellerine ev sahipliği yapıyor.

“Sergiler Yeterince Ses Getiremiyor”

Hydra projesi öncelikle arka planda önemli bir koleksiyonerin ve pek çok ulusal ve özel müze ve iş birlikleri sayesinde, bir vizyon ve plan dahilinde tasarlanmış. Bu anlamda Arter ya da Meşher, İstanbul Modern önderliğinde benzer bir oluşum olabilir. Bodrum’da ve diğer yerlerde şimdilik düzenlenen sergiler ölçek olarak, PR ve tanıtım faaliyetleriyle bir bütün olarak yeterince globalde ses getiremiyor diye düşünüyorum. Hydra sergilerine katılan pek çok Türk koleksiyoner ve sanat profesyoneli var. Keza DESTE Çağdaş Sanat Vakfı’yla çeşitli iş birlikleri yapılabilir. Ege’de Yunanistan’la çağdaş sanat alanında çok ciddi bir iş birliği potansiyeli olduğunu düşünüyorum. Öte yandan Urla’da Lucien Arkas’ın çabaları da çok kıymetli. 2020’de açılan Arkas Art Urla, Artı3 Mimarlık tarafından tasarlanan tamamı doğal taş kaplama binası çok etkileyici. Lucien Arkas’ın sanata ve koleksiyonculuğa duyduğu ilgi doğrultusunda oluşturulan Arkas koleksiyonundan bir seçki sunmakta. Burada Arkas koleksiyonu dışında, yerli ve yabancı dünya çapında sanatçıların, küratörlerin katıldığı sergi programı yapılabilir. Şarap bağ yolu üzerinde bir kürasyon programı tasarlanabilir.

Bodrum aslında 15 yıldır sanat anlamında hareketliliğin yaşandığı bir şehir. Bu gelişimin nedenini neye bağlıyorsunuz?

Sanat piyasası sanat koleksiyonerlerini takip eder. Yazın 3-4 ayını teknesinde veya yazlık evinde geçirmeyi seven koleksiyonerleri tatillerinin bir bölümünde yakalayabilmek ve galeriye veya sergiye çekebilmek önemli. Son 15 yılda hem Türkiye’de hem de dünyada yüksek servet sahibi insanların sayısı arttı. Kabaca 200 bin kişinin toplam serveti 30 trilyon dolar civarı. Bu artışın bir bölümü sanata olan talebi de arttırdı. Yazın sanat metropollerindeki galeriler daha az ziyaretçi çekiyorlar. Zaten galeriler bir ay tatile giriyorlar. Yaz süresince satışların bir şekilde sürdürülmesi yazlık mekânlarda galeri açma veya yerli ve yabancı galerilerle iş birliğine gidilmesine yol açtı. Son olarak doğru yoldayız ancak bir vizyonla hareket edilmeli. Kısa vadeli projeler yerine sürdürülmesi mümkün ve yerli ve yabancı marka ve sanat kurumlarıyla iş birlikleri çerçevesinde bir plan dahilinde, daha titiz bir kürasyonla daha iddialı sergilerin düzenlenmesini diliyorum. Bu sadece yaz dönemiyle de sınırlı kalmayabilir. Yaratıcı ve samimi projeler kalıcı olurlar.

Gamze Büyükkuşoğlu: “Sanatın Ticarileşmesi Özünden Uzaklaşması Riskini Getiriyor”

Bodrum’daki varlığınız oldukça eskiye dayanıyor. Bu yolculuktan biraz bahsedebilir misiniz?

Bizim Bodrum’daki sanat yolculuğumuz, annemle babamın emekliliklerini keyifle geçirebilecekleri İstanbul’a alternatif bir mekân arayışına girmeleri ve Torba’da şimdi Casa dell’Arte’nin bulunduğu koydan çok etkilenerek buraya yerleşmeye karar vermeleriyle başladı ve zaman geçtikçe evrildi. Her detayıyla bir ev olarak tasarlanan mekân, üç sene süren uzun bir inşaat sürecinden sonra 2007’de otel olarak hizmet vermeye başladı ve her odasında farklı sanat eserlerinin sergilendiği, neredeyse bir müze gibi hizmet veren benzersiz bir mekân olarak öne çıktı. Süreli sergiler ve sanat galerisi, geçmişte düzenlediğimiz birçok residency programıyla sanatçılara Bodrum’un ilham verici atmosferinde çalışma ve yaratma fırsatı sağladık. Bu süreç içerisinde sanatla iç içe bir yaşam sürmek ve bu kültürü Bodrum’a taşımak, ailemiz için her zaman bir gurur kaynağı oldu.

Casa Dell’ Arte’nin bugünkü Bodrum sanat sahnesine nasıl bir katkısı oldu?

Casa Dell’Arte’nin 2007’de açılmasının Bodrum’un sanat sahnesinde bir dönüm noktası olduğunu düşünüyorum. Türkiye’de o dönemde sanat oteli konsepti neredeyse bilinmiyordu ve sanatçıların çalışma ve yaratma süreçlerine destek veren residency programları da çok nadirdi. Casa Dell’Arte, sanat ve lüks konaklamayı bir araya getirerek bu alanda öncü oldu. Bu, Bodrum’un sadece bir tatil destinasyonu değil, aynı zamanda sanatsal bir merkez olarak tanınmasının da yolunu açtı. Bugün, sanat otelleri ve residency programları geniş kitleler tarafından bilinen ve takdir edilen konseptler haline geldi. Bodrum, artık sanat dünyasında önemli bir merkez olarak tanınma yolunda ve bu başarının ardında Casa Dell’Arte’nin de rolü büyük.

“Dikkatli Bir Denge Gözetilmesi Gerekiyor”

Bodrum özelinde gelinen noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bodrum, yıllar içinde ve özellikle de pandemi sonrası sadece bir tatil beldesi olmanın ötesine geçerek sanat galerileri, kültürel etkinlikler ve festivallerle sanatseverler için de alternatif bir destinasyon haline geldi. Bu gelişim, hem yerel sanatçılara daha fazla görünürlük sağladı hem de uluslararası sanatçılar ve sanatseverler için bir çekim noktası oldu. Ancak, sanatın ticarileşmesi ve bazı projelerin sadece turistik çekim amacı taşıması, sanatın özünden uzaklaşma riskini de beraberinde getirdi. Bu nedenle, Bodrum’un sanat sahnesinin sürdürülebilir ve özgün kalabilmesi için dikkatli bir denge gözetilmesi gerektiğine inanıyorum.

Birçok galeriyi Bodrum’da yazlık galeri ya da yazlık sergiler açmaya iten sizce nedir?

Özellikle İstanbul’da yaz sezonunun durgun geçmesi, galerileri Bodrum gibi canlı ve hareketli bir ortama yönlendiriyor. Bodrum’un doğal güzellikleri, iklimi ve kaliteli turizmi galerileri yazlık sergiler açmaya teşvik ediyor ve yeni sanat deneyimlerine kapı açıyor. Bu durumun bir yan etkisi olarak sanatın ticarileşmesi ve yüzeysel bir yaklaşım benimsenmesi riski de var. Sanat galerilerinin, sadece ticari kaygılarla değil, sanata ve sanatçılara değer katan projelere odaklanmaları gerektiğini düşünüyorum.

Sonuç olarak Bodrum, diğer önemli sanat merkezlerine kıyasla daha küçük bir ölçeğe sahip olabilir, ancak doğal güzellikleri, tarihi dokusu ve kültürel zenginlikleri ile benzersiz bir sanat destinasyonu olma potansiyeline sahip. Bodrum’un sanat sahnesi, yerel ve uluslararası sanatçıların bir araya geldiği, yaratıcı projelerin ve etkinliklerin düzenlendiği bir merkez olarak gelişmeye devam etmeli. Bodrum’un gelecekteki hedefi, yıl boyunca süren sanat etkinlikleriyle sanat sahnesini canlandırmak, büyük ölçekli sanat projeleri ve festivallerle uluslararası sanat haritasında daha belirgin bir yer edinmek ve belki de bir sanat müzesi veya ikonik bir sanat merkezi inşa ederek çekim gücünü artırmak olabilir.

ArtDog Istanbul 23. Sayı200,00Temmuz – Ağustos 2024

“GÜNEŞ, DENİZ, KUM VE SANAT” Sayısı

ArtDog Istanbul basılı dergi satış noktalarını görmek için tıklayın.

Kapak Fotoğrafı: Sucuk & Bratwurst, Sand Ca(r)stle, fiberglas, 120x2x0.9 metre, 2024, Mercedes Benz ve PİLEVNELİ iş birliği

Başarılı

Previous Story

ABD’nin Her Yerinden Yaz Sergileri

Next Story

Arter’de İki Yeni Sergi

0 0,00
02_ArtDog_CD_Logo_RGB_Black

BÜLTEN

Türkiye ve dünyadan haftalık kültür-sanat haberleri, inceleme yazıları, sergiler ve etkinlikleri takip et.

Bülten aboneliğinde ArtDog Istanbul’un gizlilik sözleşmesini kabul etmiş olursunuz.