Bodrum’a Sihirli Değnekle Dokunanlar

/

En çok tercih edilen yazlık beldelerin başında gelen Bodrum son yıllarda hayallerinin peşinden giden pek çok kişi için de bir yeniden başlama hikâyesinin odağını oluşturuyor. Hal böyleyken Bodrum, hem Karialılar’dan günümüze tarih ve kültürün beşiği olarak varlığını sürdürüyor hem de sonradan taşınanların buraya kazandırdıkları çeşitlilikle birçok farklı deneyimi içinde barındıran bir kültür merkezine evriliyor.

Böylesine bir değişim şüphesiz Bodrum’un kişiliğine uygun hareket eden, varolan kültürü bozmadan, olanın üzerine saygılı biçimde yenilikler inşa eden kişiler sayesinde mümkün. Bunda büyük şehirlerden yerleşip Bodrum’u merkezine oturtan, bölgeye özgü işler çıkaran, mekânlar açan, olmaz denileni yapıp cesur davranarak bölgeye artı değer kazandıranların büyük payı var. İstanbullu tanınmış bir mimar olan Ahmet Tolan şehir hayatına daha yakın olduğu için Bodrum’u tercih edenlerden. Beş senedir SAVRABODRUM’da köy yaşamından ilham alarak kurguladığı bir mekân yaratmış. Bodrum Deniz Müzesi Müdürü Selen Cambazoğlu ise müzenin kente kültürel olarak kattıklarından ve müzenin Bodrum tarihini görünür kılmak bağlamında öneminden bahsediyor. Volkan Acar ise deniz kabuğu satan bir dükkânın 18 senelik sahibi. O da okuduğu mesleği yapmaktan vazgeçerek dede mesleğine gönül verenlerden. Pınar Güney ise hobisini işine çevirmiş ve bunu yapmak için Bodrum’u seçmiş. Açtığı sirke dükkânında yüzde yüz doğal malzemeleri kullanarak ev yapımı ürünleri alıcıyla buluşturuyor. Purana Alp Ekşioğlu ise Türkiye’nin en başarıllı genç işadamlarından biriyken soluğu Bodrum’da alıyor ve spiritüel bir maceraya atılıyor. Sonuç Gümüşlük’te yer alan Türkiye’nin en geniş kapsamlı yoga ve meditasyon köyü Karakaya Retreat.  Onlarla Bodrum’un değişimi, geldiği noktayı ve geleceğini konuştuk, burayla olan bağlarını ve hikâyelerini dinledik.

Bodrum’dan beslenenlerin Bodrum’u da beslemesi gerekiyor

Volkan Acar, Denizyıldızı’nın Kurucusu, Bodrum Deniz Müzesi Danışma Kurulu Üyesi

Denizyıldızı isimli denizkabukları ve süs eşyaları satan bir dükkânınız var.  Ne zamandır Bodrum’da bu mesleği sürdürüyorsunuz?

18 senedir Denizyıldızı var, 2003 Mart ayında eşim Cana ile bu dükkânı açtık ve deniz kabuğu satıyoruz. Artık asıl mesleğimiz deniz kabuğu ve süngeri desek çok daha doğru olur, ama profesyonel iş hayatıma üniversiteyi bitirdikten sonra bir denetim şirketinde vergi denetimi yaparak başladım. Sonra bir sabah kendimden ne kadar uzaklaştığımı farkedip biraz da sert bir refleksle memleketim olan Bodrum’a geri döndüm. Çünkü bütün öğrencilik yıllarımda tatillerimi Bodrum’da çalışarak geçirmiştim ve hep denizle iç içe yaşamıştım.

Denizyıldızı’nda  severek çalışmamızın sonucunda da yollarımız Hasan Güleşçi ile kesişti. Onunla ve de  deniz kabuğu koleksiyonuyla  çalışmak ve bu sayede gelişmek Bodrum Deniz Müzesi’nin  kuruluşunda yer almamıza doğru giden yolu yürümemizi sağladı. Şimdi Bodrum Deniz Müzesi’nin  hem bağışçılarından  biriyim hem de danışma kurulu üyesiyim.

ŞEHİR OLDU

Bu süre zarfında Bodrum’da neler değişti? Özellikle büyük şehirlerden Bodrum’a taşınanlarla birlikte şehir kültüründe bir değişiklik oldu mu?

Tabi ki oldu. Bodrum şehir oldu maalesef; trafik lambaları, ana yolları, alışveriş merkezleri derken çocukluğumun 10 bin nüfuslu Bodrum’u 180 bin  kişinin yaşadığı bir yer oldu. Bodrum’a büyük şehirlerden taşınmalar aslında Halikarnas Balıkçısı ile başladı desek çok da yanlış olmaz dolayısı ile göç edenlerin olumlu olumsuz birçok etkisi olmuştur Bodrum’un kültürel hayatına. Eyüboğlu ailesi, Azra Erhat, İlhan Berk gibi ismini buraya sığdıramayacağımız bir çok sanatçının dokunuşları ile Bodrum şekillenmeye başladı. Belki de onlar sayesinde apartmanlarda değil 2-3 katlı evlerde yaşıyoruz mesela. Bodrum sokaklarında bugün dahi ünlü olmuş veya olamamış  bir çok sanatçı entelektüel dolaşmakta ve ta Leleg’lerden  Karia’lılardan  gelen Roma ile Bizans›la ve devamında gerek Türkmenler ile gerekse Girit’li göçmenlerle zenginleşen kültürel mirasımıza katkıda bulunmaya devam etmekteler. Birçok konser, festival ve etkinlikler düzenleniyor, müzeler açılıyor; belgeseller, filmler çekiliyor. Bunun yanında tabi ki bir de madalyonun öteki yüzü var. Hayatında birçok kez Bodrum’a gelmiş ama Bodrum’la hiç tanışmamış kişiler de yerleşiyor. Geldikleri şehrin kültürünü yaşam tarzını şehirlilere özgü bir refleksle Bodrum’a dikte etmeye çalışıyorlar ve birçok alanda da başarılılar maalesef. Bu hızda devam ederlerse Bodrum bir gün kendi geldikleri yer gibi olacak, ve o zaman gitmek için başka bir yer arayacaklar. Genlerimize kadar işlemiş bu göçebe kültüründen vazgeçip yaşadığımız yeri koruyup kollamaya ihtiyacımız var aslında. Bodrum’dan beslenenlerin Bodrum’u da beslemesi gerekiyor.

Sizce Bodrum’da kendine has bir kültür şekillendi mi?

Evet oldu, yukarıda anlatmaya çalıştığım Bodrum’u Bodrum olduğu için sevenlerle , Bodrum’u kendi şehrine hatta Maldivlere benzetmeye çalışanların didiştiği kozmopolit bir yer oldu. Bodrum’un farklı farklı köşelerinde değişik lezzetler tadabiliyorsunuz, her kesime hitap eden yerler var. Çok değerli misafirlerimiz de oluyor. Bazen savrulup hatalar yapsak da yol almaya devam ediyoruz hep birlikte.

Ayrıca Karia Gezginleri isminde bir youtube kanalınız var. Bundan biraz bahseder misiniz?

Doğa aşığı, yürümeyi seven birkaç arkadaştan  oluşan bir yürüyüş grubumuz var, 2012 yılından beri düzenli olarak birlikte yürüyoruz. Bodrum’da uluslararası standartlarda işaretlenmiş, bizim defalarca yürüdüğümüz yürüyüş rotaları var. Leleg Yolu’nun tamamı ve Karia Yolu’nun  bir kısmı burada. Daha fazla insan tanısın ve yürüyebilsin, magazin sayfalarında olan Bodrum’dan farklı bir Bodrum olduğunu görüp onu tadabilsin  diye yürüyüşlerimizi aksiyon kamera ile kayıt altına aldık. Youtuber olmadığımız için de daha çok insan izlesin fikrinden ziyade yürüyüş rehberi olmaya çalıştık. O yüzden bir çoklarının  yaptığı gibi kendimizi değil yolu çektik, daha kolay izlenebilen 20 dakikalık videolar değil o yürüyüşün km sine göre 40-50 dakikalık hatta bazen daha uzun videolar hazırladık. Şehirde herkes çok hızlı, biz hayatı yavaşlatmaya çalıştık.

ŞİFA MERKEZİ

Bodrum’u diğer turistik beldelerden farklı kılan sizce nedir?

Bodrum’u diğer tatil beldelerinden farklı yapan 2500 senedir Bizans ve Osmanlı dönemi hariç kendi bölgesinde parlayan bir yere sahip olması ve birçok kültürel zenginliği bir arada yaşaması. Karia’nın başkenti Halikarnassos’tan bahsediyoruz; bilinen en eski şifa merkezlerinden biri burada, Karaada’dadır. En eski hastane Karia şehri olan Knidos’ta; yine Hipokrat bir başka Karia şehri olan hemen karşımızdaki Kos’ta yaşamış. Ünlü tarihçi Heredot Bodrum’lu mesela. Bütün bunların sonucu olarak Bodrum’un literatüre kazandırdığı kelimeler var; Hermafrodit gibi, Mozole (anıt mezar) gibi. Şimdi biz bütün bu birikimin üzerinde yaşıyoruz ve turizm yapıyoruz. Yanlışlarımızla, doğrularımızla bir çok tatil beldesinden daha şanslıyız ve de farklıyız.

Bir anda oyun değişti, “artık ben kalıyorum” dedim

Purana Alp Ekşioğlu, Karakaya Retreat’in sahibi

 

Bize Karakaya Retreat’i biraz anlatır mısınız?

İlk olarak 2000 yılının yazında başladığımız, Türkiye’de çok büyük ihtimalle ilk olan Karakaya Retreat, çeşitli terapi grupları, yoga ve meditasyon yapılan bir merkez. İlk açtığımızda 2000 yılında 3 günlük bir çalışma yaptık. 2001’de 3 haftalık bir festival yaptık. 2002’de bu 3 hafta bir aya çıktı. 2003’ten 2008’e kadar workshop süreleri iki buçuk aya varan uzunluklara çıkıyordu. Sonra 2008’de oğlumuz oldu bir süre için ara verdik, bu süreçte imarla ilgili de bir problemimiz vardı fakat birkaç sene sonra bu sorun çözülünce yine aynı vadide, eski yere 5 dakika yürüme mesafesinde bugün bulunduğumuz yeri açtık. İlk yaptığımız Karakaya Retreat 2000’den 2008’e kadar, iki buçuk ay süren dönemde belirli terapi çalışmalarına ev sahipliği yapıyordu. Şimdiki yerimizde 10 ay açık olduğumuz için Yoga, Nefes festivalleri, Meditasyon kampları, detoks inzivaları, hocalık ve kolaylaştırıcılık eğitimlerinin yanı sıra, dans, ses çalışmaları ve çemberlere de yer veriyoruz.

Bodrum’a taşınmaya nasıl karar verdiniz? Karakaya Retreat sonrasında mı açıldı yoksa böyle bir yer açma fikriyle mi yola çıktınız?
Bodrum’a 10-11 yaşından beri gidiyordum. Sonrasında Bodrum’a taşınacağım fikri hep vardı. O zamanki kız arkadaşımla da Bodrum’da tanıştık. Bu ilişki sürdü ve 25 yaşında evlendikten iki yıl sonra Bodrum’a taşındık. Karakaya’daki bu arsayı aldık, önceleri niyetimiz nedir bilmiyorduk, ne yapacağımıza dair hiçbir bilgimiz yoktu ama alternatif bir şeyler yapacakmışız gibi bir hissimiz en başından beri vardı. Sonra boşandık, bu süreçte ben Hindistan’a gitmeye başladım ve orada deneyimleyip öğrendiğim güzel şeyleri paylaşmak istedim ve o niyetle 2000 yılında bir anda üç günlük workshoplar düzenleyerek Karakaya’da bir şeyler yapmaya başladık. Yani aslında Bodrum’a zaten 10 yaşımdan beri aşıktım.

İş hayatından ayrılıp Bodrum’da bu çok başka hayat tarzına adapte olma süreciniz nasıldı?

Bodrum’a taşınmak pat diye bir günde olmadı, öyle olsun istememe rağmen birkaç yıl, hatta neredeyse dört buçuk yıl sürdü. Tamamen yerleşene kadar gittim, geldim, uzun süre kaldım Bodrum’da. Bu süreçte ciddi biçimde yerleşmeyi düşündüm. İnsanlara yerleştiğimi de söyledim ama hep İstanbul’da bir ev vardı. Mesela Kasım ayında İstanbul’a dönmek hoşuma gidiyordu ve kalıyordum. Ama bir süre sonra, nasıl oldu bilmiyorum, bir anda oyun değişti, “artık ben kalıyorum” dedim ve kaldım. İnsanlara da onu söylüyorum yani Bodrum’a taşınmak istiyorsunuz ama bir günde olacak iş değil. Tabi şartlar da değişti. Benim zamanımda yani ben bu hareketleri yaparken ne şu anki siyasi şartlar vardı, ne İstanbul’da bir stres vardı, ne de Covid vardı; normal hayat devam ediyordu.

BİR ÖZGÜRLÜK DUYGUSU

Neden Bodrum’u seçtiniz?

Vallahi biraz hayat tarzını işte ama Bodrum’a tabi çok aşıktım. Hâlâ daha,  kalbim çok kırılmış olmasına rağmen çok seviyorum Bodrum’u. Bodrum inanılmaz bir yer, nasıl harcadık, nasıl yazık ettik, bu kadar yazık etmemize rağmen hâlâ ne kadar inanılmaz bir yer. Dünyayı gezince insan daha iyi görüyor. Gerçi son yıllardaki hızlı şehirleşme ile artan fiyatlar çok zorluyor. Özellikle bizim gibi verdiği yemeğin kalitesine ve besleyiciliğine değer veren yerler için ekonomik olarak barınması çok zor bir hale geldi. Toplam giderlerin %66’sı mutfağa ait.

Bu süreçte Bodrum size ne  kattı?

Bodrum en başından itibaren bana hep bir özgürlük duygusu verdi. Zaten Bodrum benim için özgürlük demek. Türkiye’de en özgür olunabilecek yer. Bu duygu çok değerli. Yani özellikle terapi ve meditasyon grupları yaparken daha da değerli. Bodrum’da oldum olası bu duygu var.

Siz Bodrum’a ne kattığınızı düşünüyorsunuz?

Bodrum’a bir derinlik kattığımıza inanıyorum. Bodrum önceleri sadece içilen, partilenen, Halikarnas’a gidilen bir yerken, alternatif işlerin de var olduğu, insanların güvenli bir alanda kendilerine de bakabildikleri, kendi işlerini yapabildikleri, sadece dışarıda eğlenip tatil yapılan bir halden, başka bir yaşam tarzının da mümkün olduğunu da gösteren bir yer haline geldi. İlk başta açıkçası çok değişik ülkelerden, çok farklı tarzda insanların ilgisini çektik. Bodrum’da olduğumuz için şanslıyız çünkü herkes Bodrum’dan bir şekilde geçiyor. Bir sene geçmese, öteki sene illaki geçiyor. Özellikle 2000’lerin ortasına kadar durum böyleydi.

İlginizi çekebilir:  Tiyatro “Şimdi” ve “Burada”

Bir de şunu kattık ki bununla çok gurur duyuyorum; Bodrum’a özgü bir mimariyle bu araziyi şekillendirdik. Bu benim açımdan böylesine sevdiğim Bodrum’a bir şey katabilmek adına önemliydi. Yeni merkezi yaparken ve evimizi yaparken tamamen eski tekniklerle yaptık. Duvarlar 50cm aktoprak kireç, taş duvarlar ile yaptık. Damlar tam 60 santim ve topraktan yapıldı. En altta kargı var, onun üzerinde bambu, onun üzerinde yine aktoprak var. Onun üzerinde ise kırmızı yağlı geren toprağı var. Yani nefes alan organik bir mimari. Keşke daha evvel yapsaydık Karakaya Retreat’i ve insanlar daha erkenden bir örnek görseydi. Bodrum tarzına en saygılı yapılmış birkaç yerden biri, belki de tek yer.

VADİDE UYANMAK

Gelecekte bu tip başka yatırımlar yapmayı düşünüyor musunuz?
Vallahi olabilir tabi bizim için her zaman işten çok daha fazlası oldu Karakaya Retreat. Hatta işlik hiçbir tarafı yok, daha çok bir hayat tarzı. Vadide sabah uyanmak, meditasyon yapılıyor olması… O gün ben üzgün ya da yorgunsam, enerjim yoksa bile başka birinin yapıyor olması ve beni alıp sürüklemesi, yepyeni insanların gelmesi gitmesi… Bu hayat tarzı bizim için en değerlisi. Bu yaşam biçimi aynı zamanda benim işim ama bir tarafım da kırgın ve kırık açıkçası. Siyaset ve yönetmelikler çok zor Türkiye’de. İş yapmak, mahkemeler, vergiler, onlar, bunlar ve adaletsizlik. Hangi işi yaparsan yap hiç bir destek yok , aksine köstek ve çokça dedikodu var.

Köy yaşamından yola çıktık ve bu duyguyu rafine hale getirmeye çalıştık

Ahmet Tolan, mimar, SAVRABODRUM’un sahibi

 

Bir İstanbullu olarak Bodrum’da böyle bir yatırım yapmaya nasıl karar verdiniz?

İstanbullu olarak Bodrum’a yatırım yapmaya değil, arazi satın alıp kendimize, yaşantımıza uygun bir ev inşa etmek için gelmiştik fakat o sırada aklımıza yatan, hayallerimize uygun arazi bulamadığımız için, ve bir an önce mutsuz oldugumuz şehir hayatından kaçabilmek adına SAVRABODRUM projesini hayata geçirdik

KIŞIN SOSYALLEŞMEK MÜMKÜN

Diğer herhangi bir tatil beldesi yerine Bodrum’u seçmenizde ne etkili oldu?

Bodrum’u seçmemizde en büyük etken öncelikle çocuklarımız için okul imkânının olması. Bunun yanında hastane ve havalimanının olması, beraberinde seferlerin sıklığı, kış aylarında da sosyalleşebilme imkânı ve tabi  deniz kenarı olması. Türkiye’nin birçok tatil bölgesinde çeşitli mimari, iç mimari projeler yapma imkânı buldum, buluyorum ve bu süreçte o yöredeki yaşamları inceleme fırsatım oldu ve bir kıyaslama yaptığım zaman bütün kapılar Bodrum’a açıldı diyebilirim. Özellikle büyük şehirden daha küçük bir hayata geçerken sert kararlar alınmamalı diye düşünüyorum çünkü yaşantınızdaki zorlanmalar aldığınız kararları değiştirebilir. Bu yüzden kademe kademe geçişi sağlamak, zamana yaymak daha akıllı bir karar. Bodrum’daki yaşantının gün geçtikçe büyük şehirlere rekabet eder hale gelmesinden dolayı belki bir süre sonra daha sakin bir bölgede (Akyaka, Datça vs.) hayatıma devam edebilirim.

SAVRABODRUM’da aynı zamanda canlı müzik geceleri de gerçekleşiyor. Bu da Bodrum’da bir eğlence kültürü oluşmasında katkı sağlıyor. Siz Bodrum’un eğlence kültürünü nasıl tanımlarsınız?

Bodrum’da eğlence kültürü çok dağınık. Yasaların kişilere göre uygulandığını ve yanlış yürütüldüğünü düşünüyorum. Bütün gençliğim ve çocukluk yıllarımın yaz aylarını Bitez ve Türkbükü mahallelerinde geçirdim ve o zamanki eğlence hayatıyla bugünkü eğlence hayatını karşılaştırdığınızda çok büyük farklılıklar olduğunu görüyorsunuz. Özellikle 80’lerin sonu ve 90’larda Bodrum bir dünya markası haline gelmişken plansızlık ve yöneticilerin konuya olan duyarsızlıklarından dolayı bugünkü halini aldı. Tabi ki SAVRABODRUM’u hayata geçirmemiz, arkasından benzer projeleri ve birçok yeni hayali Bodrum’a getirdi. Fakat ülkemizin bu son 5 yılda atlamaya çalıştığı sorunlar turizmi ve burada yaşayanları olumsuz yönde etkilemeye devam ediyor.Bu sene pandemi sürecinde olası bir duruma sebebiyet vermemek üzere canlı müzik programlarımızı askıya aldık.

YÖRESEL TEMALAR

Bir mimar olarak SAVRABODRUM projesini hayata geçirirken Bodrum’a özgü unsurlardan nasıl faydalandınız? Sizin için neler öncelikliydi?

SAVRABODRUM, Bitez mahallesi yani Bitez Köyü’nün içinde olmasından kaynaklı köy yaşamından yola çıktık ve bu duyguyu rafine hale getirmeye çalıştık. Abartılı olmaması, doğa içinde kaybolması, müşterilerimizin kendilerini evinde hissetmesi, yöresel tatları ve buradaki yaşamı tecrübe etmesi bizim öncü fikirlerimizdir. Bir tasarımcı olarak bölgenin mevcut yapısının içinde var olmak vazgeçilmezim olmuştur.Özellikle kış aylarında hafta sonu yaptığımız yöresel yaşam temalı deneyim programları, turlarının müşterilerimizden gelen olumlu reaksiyonlar sayesinde kendimizi bu tip aktivitelerin sayısını artırır halde bulduk.

Bodrum’a neler kattığınızı düşünüyorsunuz? Gelecekte başka projeleriniz var mı?

Bodrum’a katkıda bulunmak çok iddialı bir cümle, ama Bitez’e derseniz, Evet, bir katkımız olduğunu, katma değer yarattığımızı bu son 5 sene içerisinde yöreye adapte olmuş, işlerini iyi bilen birçok işletmenin açılmasıyla ispat etmiş olmamız lazım demek doğru olur kanaatindeyim.Geleceği yatırımlarını kestirmek bugünün şartlarında çok zor olsa da, işimizin getirdiği ihtiyaçları dinleyerek, SAVRABODRUM duygusu ve servis kalitesinde bir plaj, Bodrum merkezde daha çok kış aylarını hedeflediğimiz ikinci bir restoran açma düşüncelerimiz var.

 

İşinizi severek yapınca her şey çorap söküğü gibi geliyor

Pınar Güney, Homemade by Pınar Sirke Evi

Bodrum’da sirke üzerine bir dükkânınız var. Bodrum’a yerleşmeye ve orada böyle bir yatırım yapmaya nasıl karar verdiniz?

Bodrum’a eşimin işi dolayısıyla  2013 Haziran ayında taşındık. Ben de 10 yıllık hobimi  çok ani bir kararla kendi yaşadığım köyde, Yakaköy’de  hayata geçirdim. Hani aniden kafanızda bir ampul yanar, hadi olsun dersiniz, öyle bir durum oldu. Çok sevdiğim komşumun kiracısı çıktı, tesadüfen oradan geçiyordum, tutuyorum deyip çıktım. Demek ki kısmet olunca ve işinizi severek yapınca her şey çorap söküğü gibi geliyor. Bir süre önce bu işi kendi kendime yararlı oldu için yapıyordum, sonra tutku haline dönüştü. Sonuç olarak, ben de bir tüketici olarak ne tüketmek istersem onu uygulamaya çalışıyorum iş yerimde. Böylelikle ortaya kaliteli bir ürün çıkıyor, bizim böyle ürünleri tüketmeye hakkımız var çünkü.

ÇİLEKTEN MANDALİNAYA

Bodrum’da yaşamak üretiminize nasıl bir katkı sağlıyor?

Bodrum’da yaşamamın elbette çok büyük katkıları var. Örneğin, kekikleri, ada çaylarını dağdan kendim topluyorum. Çilekleri Mumcular Kuzyaka’dan  topluyorum, Bodrum mandalinası, portakal ve limonlar zaten bu yöreye ait, şaraplar yerel bir üreticiden. Sizin anlayacağınız üretmiş olduğum birçok meyve sirkesinin özünü yerel üreticilerden temin ediyorum. Bunun çok büyük avantajı oluyor, taze ,katkısız, ilaçsız. Böylelikle ürünlerimin lezzeti bir zincire dayanıyor, taze ürün, üreticinin güveninirliği, bizim titizliğimiz, vb.

Böyle bir mekânı İstanbul’da açmakla Bodrum’da açmak arasındaki farklar nelerdir?

Yapmış olduğum bu iş İstanbul da doğru bir lokasyonda olsaydı elbette büyük ses getirebilirdi ama bizim zaten online satışımız var dolayısıyla sosyal medyanın da etkisiyle ulaşabileceğimiz kadar çok yere gitmeye çalışıyoruz. Az ve öz, kaliteden ödün vermeyerek çalışan, büyüme hedefi olmayan bir işletmeyiz. Bu işi zevk alarak yapmak istiyorum, elbette masraflarımın çıkması ön planda ama ondan sonrası birazcık keyif işi. Atölyeme gelen çok güzel insanlar var, hem tadım yapıyoruz hem de aldıkları ürünleri bilerek alıyorlar, onlara tek tek anlatıyorum sirkenin faydalarını. Dostluklar başlıyor sonrasında, aile büyümeye başlıyor.

 

Bodrum’un denizci kökleri unutulmaya yüz tuttu

Selen Cambazoğlu, Bodrum Deniz Müzesi Müdürü

Bodrum Deniz Müzesi Bodrum’un tarihinin görünür kılınması adına oldukça önemli bir müze. Müzede ziyaretçileri neler bekliyor?

Türkiye’nin ilk ve tek özel denizcilik müzesi olan Bodrum Deniz Müzesi, 2011 senesinde kuruldu.

Bodrum Deniz Müzesi, Bodrum denizcilik kültürü ve tarihi açısından önemli yeri olan süngercilik, tekne yapımı, balıkçılık, deniz taşımacılığı, Halikarnas Balıkçısı, Mavi Yolculuk, deniz adamlarına ait eser/objeler, belgeler ve değerler üzerine bilimsel araştırmaları yapmak; tasnifleri ile sergilenmeleri, restorasyon, konservasyon çalışmaları, depolanmaları ve emniyetle saklanmaları faaliyetlerini yürütüyor.

Geleneksel Tekne Modelleri Koleksiyonu, Hasan Güleşçi Deniz Kabukları Koleksiyonu ve Cevat Şakir Kabaağaçlı (Halikarnas Balıkçısı) Özel Koleksiyonu müzenin ana koleksiyonlarını oluşturmaktadır.

Jeff Hakko Özel Koleksiyonu ise 2020 senesinde müzemize bağışlanan tarihi dalgıç malzemelerinden oluşmakta.  Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Bağışları da,  komutanlık modelcileri tarafından müzemize özel yapılan TCG Bodrum, Turgutreis Zırhlısı ve Ada Sınıfı korvet model gemileri ve Turgut Reis ve Barbaros Hayrettin Paşa tablo röprodüksiyonlarından oluşmaktadır.

MÜZE PROJELERİ

Müzenin Bodrum’a nasıl bir katkısı olduğunu düşünüyorsunuz?

Özünde denizci bir kent olan Bodrum’un denizci köklerinin unutulmaya yüz tuttuğunu düşünüyorum; özde ya da sonradan farketmez, Bodrumlunun Bodrum’a olan aidiyet duygularının canlandırılmaya ihtiyacı olduğunu bunu da bu köklerin farkına varılarak yapılabileceğine inanıyorum. İşte bu noktada Bodrum Deniz Müzesi’nin Bodrum’un denizcilik kültürü ve tarihini yaşatarak, kentlilik, “Bodrumluluk” kimliğini pekiştirdiğini düşünüyorum.

Diğer tatil beldelerinin yanında Bodrum kültür sanat alanında öne çıkan bir yerleşim. Bunda sizce ne etkili?

Sahip olduğu kültürel ve doğal miras öğeleri bence bir kriter. Antik dünyanın 7 harikasından biri ve tüm örneklerine mozole adını veren Mausoleum mu? Herodot mu? Tarihin ilk navigasyon kitabını yazan Gündoğanlı Skylax mi? 16.yüzyıl denizcilik tarihinin en önemli karakterlerinden biri olan Turgut Reis mi? Bodrum Kalesi mi? Yöredeki sualtı arkeolojik mirasını keşfeden süngerciler, arkeologlar sayesinde dünyada ilk defa Bodrum’da temelleri atılan bir bilim dalı olan Sualtı Arkeolojisi ve kurulan Sualtı Arkeoloji Müzesi mi? Guletlerin ve mega yatların   tersanelerde inşa edildiği ve dünyaya satıldığı bir tekne yapım merkezi mi? Mavi Yolculukların başladığı, Halikarnas Balıkçısı’nın aydın insanları denizlerine taşıdığı eski Bodrum mu? Bodrum’a ait ve korumaya çalıştığımız özgün kentsel bileşenleri mi? Neyzen Tevfik mi? Liste çok uzun olduğu içindir herhalde, içinde Bodrum olan ve farklı kesimlere hitap eden şarkıların çokluğu. Önümüzde ise bu anlattıklarımızı ve burada eksik olan birçok öğeyi daha iyi aktarabileceğimiz müze projeleri yer alıyor. Bodrum Belediyesi, vakıflar ve birçok destekçi kurum/kuruluş/şahıs bu projeleri destekliyor.

Previous Story

Bodrum Güneşi

Next Story

Bodrum’un Sesleri

0 0,00
02_ArtDog_CD_Logo_RGB_Black

BÜLTEN

Türkiye ve dünyadan haftalık kültür-sanat haberleri, inceleme yazıları, sergiler ve etkinlikleri takip et.

Bülten aboneliğinde ArtDog Istanbul’un gizlilik sözleşmesini kabul etmiş olursunuz.