"Birleşen Sular, Filizlenen Umutlar": Kent, Doğa ve Sanatta Görünmez Bağlar - ArtDog Istanbul
"Birleşen Sular, Filizlenen Umutlar", Murat Palta, The Wonder Blues, 2025.

“Birleşen Sular, Filizlenen Umutlar”: Kent, Doğa ve Sanatta Görünmez Bağlar

Diageo Türkiye işbirliğiyle gerçekleşen "Birleşen Sular, Filizlenen Umutlar" sergisi, farklı kuşaklardan 15 sanatçının kent, doğa ve umut temalarını işlerken, görünmez bağları görünür kılıyor ve sanatın kolektif direnciyle umudu çoğaltan gücünü izleyiciye taşıyor.

/

Pandemi sonrası sessizleşen kentler, doğanın yeniden filizlenişi ve umudun hayatımıza sızışı, sanatçıların üretimlerine derin izler bıraktı. Bu izleri keşfe çıkan Birleşen Sular, Filizlenen Umutlar sergisi, 20 Eylül – 27 Ekim 2025 tarihleri arasında İstiklal Caddesi’ndeki Hope Alkazar’da, Diageo Türkiye işbirliğiyle izleyiciyle buluşuyor. Sergi, 15 çağdaş sanatçının doğa, kent ve umut temalı eserlerini bir araya getirerek kent ile doğa arasındaki görünmez bağları görünür kılıyor. Diageo Türkiye, kültür-sanat alanındaki katkılarıyla yaratıcı üretimi desteklerken, sanatın toplumsal bağları güçlendiren rolünü de görünür kılıyor. Genel Müdür Bahar Uçanlar ile yaptığımız söyleşide markanın vizyonunu, genç yetenekleri destekleme yaklaşımını ve sanatın toplumsal etkisini konuştuk. Küratör Sinan Eren Erk ise kentleri bir beden, suları ise birleştirici metafor olarak ele alarak, sanatın iyileştirici gücünü izleyiciye aktarmanın yollarını paylaştı. Ortaya çıkan sergi, yalnızca izlenen bir deneyim değil; yaratıcı ortaklığın ve sanatın toplumsal bellekte açtığı yeni alanların canlı bir göstergesi olarak öne çıkıyor.

Diageo Türkiye Genel. Müdürü Bahar Uçanlar.

“Sanat ve Sanatçıyı Desteklemek Bizim İçin Çok Önemli”

Diageo Türkiye’nin vizyonunda kültür-sanat desteği önemli bir yer tutuyor. “Birleşen Sular, Filizlenen Umutlar” sergisi nasıl ortaya çıktı?

Bahar Uçanlar: Diageo Türkiye olarak bu toprakların paylaşma geleneğinden doğan, “her gün her yerde yaşamı kutlama” anlayışını benimsiyoruz. Bu anlayışı yenileyerek gelecek kuşaklara aktarmanın güçlü yollarından birinin sanat olduğuna inanıyoruz. Üstelik kültür-sanat şirketimiz ekosisteminin, gastronomi, tarım ile birlikte en önemli bileşenlerinden biri. Sanat ve özellikle tasarım bizim için hiçbir zaman yalnızca bir ilgi alanı olmadı. Bugüne kadar İKSV, Kültür A.Ş., Arter gibi kurumların yanı sıra farklı sanat disiplinlerinde pek çok projeyi destekledik. Ancak bu yıl farklı bir adım atarak, Diageo Türkiye olarak ilk kez kendi sergimizi hayata geçirdik. Birleşen Sular, Filizlenen Umutlar sergisi, hem genç isimleri sanatseverlerle buluşturmanın heyecanını yaşadığımız hem de kültür-sanatın toplumsal bağları güçlendiren rolünü görünür kıldığımız bir buluşma noktası olacak.

Diageo Türkiye olarak kültür ve sanat projeleriyle toplumsal bağları güçlendirme ve genç yeteneklere ilham verme hedefinizi nasıl hayata geçiriyorsunuz ve önümüzdeki dönemde bu alandaki yaklaşımınızı nasıl geliştirmeyi planlıyorsunuz?

Türkiye’de çok yetenekli sanatçılar var ve birçoğu büyük bir özveriyle hayallerini kendi imkânlarıyla gerçeğe dönüştürmeye çalışıyor. Bizim için önemli olan, tam da bu noktada onların yanında olabilmek. Bizim köklü markalarımıza baktığımızda da tasarımdan ne kadar ilham aldığımızı görebilirsiniz. Bu yüzden sanat ve sanatçıyı desteklemek her zaman bizim için çok önemli. Venedik Bienali’nden İstanbul Bienal’ine kadar bir çok kültür sanat platformunu ve sanatçıyı desteklemekten yıllardır gurur duyuyoruz. Bizim için daha da önemli olan, Diageo Türkiye olarak sergimiz kapsamında yaklaşık 100 tasarım ve güzel sanatlar öğrencisini İstanbul’da ağırlayarak, onların hem sergimizi hem de desteklediğimiz İstanbul Bienali’ni yerinde deneyimlemelerine katkı sağlamak. Amacımız genç yeteneklerin hayallerini büyütecek, onları ilhamla besleyecek bir ortam yaratmak. Önümüzdeki dönemde de gençleri her daim desteklemeye ve sanatı toplumla buluşturmaya devam edeceğiz.

Diageo Türkiye özellikle genç sanatçılara destek vermeyi vurguluyor. Bu destek, gelecekte nasıl bir süreklilik kazanacak?

Sanata ve sanatçılara, ama sanırım yeni sanatçıların yolculuklarına biraz daha fazla, eşlik etmek, onların hayallerine destek olmak bizim için bir sorumluluk. Sanatçılarla, sanatseverlerle aramızdaki bağın tek seferle sınırlı kalmamasına özen gösteriyoruz. Önümüzdeki yıllarda da farklı projelerle bu desteği sürdürmeyi, yeni sanatçıların üretimlerini görünür kılacak köprüler kurmayı hedefliyoruz. Çünkü inanıyoruz ki bu topluluk için ne kadar umut olabilirsek, hep birlikte o kadar umut dolu bir geleceğe yürüyebiliriz.

Akbank
Akbank Mobil

“Umudun Yeni Olasılıklarını Paylaşmak İstiyoruz”

Sergideki “bir beden olarak kent” ve “birleşen sular” metaforları, eserler arasındaki görünmez bağları vurguluyor. Serginin kavramsal çerçevesini nasıl oluşturdunuz?

Sinan Eren Erk: Birleşmiş Milletler verilerine göre yaklaşık 4,5 milyar insan kentlerde yaşıyor; bu, küresel nüfusun yarısından fazlası demek. Dolayısıyla kent yaşamının toplumlar üzerindeki etkisi çok önemli. Bugün kabul ettiğimiz şekliyle modern anlamda kentler ve kent kültürü üzerine 20. yüzyılın ilk çeyreğinden beri sayısız araştırma yapıldı. Kentlerin insan yaşamına etkileri ile bu etkilerin toplumsal sonuçları hakkında yapılan çalışmaları bir süredir takip ediyordum. Ancak kenti büyük bir bedene benzetmek benim ortaya attığım bir metafor değil; edebiyat eserleri bunu çok önce yaptı. Örneğin Franz Kafka’nın Dönüşüm’ündeki hamam böceği, Jonathan Swift’in Gulliver’i, Jules Verne’in Nautilus’u ya da Herman Melville’in beyaz balinası Moby Dick. Bunların hepsi benim için farklı bedenlerdeki kent metaforlarıydı. Bana asıl ilhamı ise Joyce’un Ulysses’i ve Sevim Burak’ın Yanık Saraylar’ında kentlerin beden metaforlarıyla anlatılması verdi. Bunların dışında 1980’lerden itibaren sayısız film, video oyunu ve çizgi romanda da bu anlatıların izlerini bulmak mümkün.

KENTİN VE SULARIN METAFORU

Birleşen sular fikri, yaşadığım kent İstanbul’la kurduğum bağın bir yansıması. Boğaz’ın sularıyla ayrılmış olsa da İstanbul, tarihi boyunca farklı adlar ve yönetimler altında, kimi zaman taban tabana zıt görüşlere aynı anda kucak açmış, gerçek anlamda kozmopolit bir kent. Coğrafyanın katı ayrımlarına direnen şefkatli bir doğa; her an insanı hayrete düşürmenin yeni yollarını bulan bir ekosistem. Bu fikri İstanbul’da yaşamış veya yaşamının bir bölümünü bu kentte geçirmiş sanatçılarla paylaştığımda onların da benimle benzer hisler içerisinde olduğunu fark ettim.

Kentleri bilinçli toplulukların yaşadığı yerler olarak düşünürsek, kozmopolitliği tüm modern kentlerin bir unsuru olarak düşünebiliriz. Dolayısıyla kentli olmanın bilincini oluşturan şeyin farklılıklara rağmen bir akış hâlinde birleşebilmek olduğuna inanıyorum. Bu birlikteliğin kimi zaman tesadüfi kimi zaman da oldukça planlı şekilde gerçekleşmesi ise bana göre ancak bir bedenin içinde barındırdığı hücrelerin uyumuyla mümkün. Kentli olmanın bilinci, farklılıklara rağmen bir akış hâlinde birleşebilmekle oluşur; bu birliktelik, tıpkı bir bedenin hücreleri gibi, bazen tesadüfi bazen planlı gerçekleşir.

“Birleşen Sular, Filizlenen Umutlar” sergisi küratörü Sinan Eren Erk.

Küratör olarak izleyiciye bu bağları deneyimletmek için sanatçıları ve eserleri neye göre seçtiniz? Eserlerin serginin kavramsal çerçevesiyle ilişkisini nasıl kurguladınız?

Bir sergi üzerinde çalışırken sanatçıları gözlemlemeye, dinlemeye ve üretimlerini anlamaya odaklanıyorum. Birleşen Sular, Filizlenen Umutlar sergisinde de bu yolu izledim. Sergiye katılan sanatçıların bazılarıyla kişisel tanışıklığımız eskiye dayanıyor, bazılarını ise kısa süredir tanıyorum. Fakat hepsinin üretimlerini takip ediyor, ne yaptıklarını, neden yaptıklarını anlamaya çalışıyordum. Bu da zamanla bazı ortaklıkları fark etmeme yol açtı ve sergi zihnimde oluşmaya başladı. Ancak serginin son hâline süreç içinde sanatçılarla konuşarak, onların deneyimleri üzerinden birlikte düşünerek ve yeni insani bağlar kurarak çıktık. Ziyaretçilerin de sergideki eserlerin detaylarında hem bu insani bağları hem de sanatçıların kentle olan ilişkilerini keşfettikçe onların hislerini paylaşabileceklerine inanıyorum. Serginin asıl tohumu, sanatçıların kendileriyle baş başa kaldıklarında düşündükleri, hissettikleri ve farklı disiplinlerle ifade ettikleri izlerde yatıyor.

Sergi doğa, kent, umut temalarını merkeze alırken, bu dönemin sanatçılar üzerinde nasıl bir etkisi olduğunu gözlemliyorsunuz?

Yakın zamanda yaşadığımız pandemi, küresel çapta istisnasız herkesi etkileyen ve sonuçlarını daha yeni yeni anlamaya başladığımız büyük bir kırılma süreciydi. Bunu finansal krizler, savaşlar ve türlü insanlık dramları izledi. Hâlâ tüm dünyanın gözü önünde yaşanan katliamlar, açlık ve sağlık krizleri var. Bence sanat tam da böyle zamanlarda çok daha güçlü bir direniş aracına dönüşüyor. Çünkü küreselleşmiş, postmodern dünyanın tarihine baktığınızda kriz anlarında toplumsal anlamda umudun ve iyileşmenin ilk adımlarının sanatla atıldığını görebilirsiniz. Sanatın tüm alanlarında çalışan, üreten insanlar umutsuzluğu ya da yenilgiyi asla kabul etmiyorlar. En karamsar olanların bile umutsuzluğa doğal bir bağışıklığı olduğuna inanıyorum. Bunu bu sergi sürecinde bir kez daha gördüm. Dolayısıyla sergiye katılan tüm sanatçıların bu sancılı dönemlerde hepimizin içine işleyen ve kentlerde daha da belirgin şekilde hissedilen olumsuz duyguları kendi içlerinde nasıl dönüştürdüğünü, her şeye rağmen umudu canlı tutmayı nasıl başardığını göstermenin hepimiz için daha iyi, adil ve barışçıl bir dünya hayaline yaklaşmanın bir adımı olduğunu düşünüyorum. Bu nedenle Birleşen Sular, Filizlenen Umutlar sergisiyle umudun yeni olasılıklarını izleyicilerle de paylaşmak istiyoruz.

Sergide farklı kuşaklardan 15 sanatçının bir araya gelmesi, nasıl bir çeşitlilik ve diyalog yaratıyor?

Sergi, kariyerlerinin farklı noktalarındaki, çeşitli teknik ve bakış açılarına sahip 15 sanatçının, son yıllarda ortaya çıkardığı veya sergi için üretilmiş eserlerini bir araya getiriyor. Pentür, desen, illüstrasyon, geleneksel ve dijital yöntemlerle üretilen bu eserler, kimi zaman soyut, kimi zaman gerçekçi, kimi zaman da mizahi bir anlatıma sahip. Serginin kavramsal çerçevesini oluşturmadan önce, sanatçıların üretimleri arasındaki ortak noktaları yakaladığımdan bahsetmiştim. Bu fikirleri onlarla paylaştığımda birçoğunun şaşırdığını gördüm. Hepsinin bu kentle bir bağlantısı vardı, belki aynı yerlerde hatta benzer insanlarla ama farklı zamanlarda bulunmuşlardı, birbirlerini ismen tanıyor ve işlerini biliyorlardı ama fiziksel olarak tanışanların sayısı azdı. Bu nedenle onların eserlerini bir araya getirmenin izleyiciler kadar sanatçılar için de önemli bir deneyim ve diyalog oluşturacağına inanıyorum. Sergi olgunlaşmış olsa da ortaya eksiksiz bir fikir attığımı söyleyemem; çünkü her sergi, zamanla farklı yorumlara açıktır. Bu nedenle onu, hem yeni düşüncelere ve hislere vesile olacak bir olasılıklar bütünü olarak görüyorum.

Previous Story

Nerede Ne Var?

0 0,00