Kopenhag ARKEN’deki Grup Terapisi (Group Therapy) sergisinde çağdaş sanat, birçok biçimde karşımıza çıkıyor. Keskin, duyarlı, dinamik ve esprili sanatçılar çağımızı keşfederken ve katılımcıları dünyayla ilişkimizi ve dünyadaki yerimizi yeniden değerlendirmeye davet ediyor. Kısa bir süre önce müzenin kalıcı koleksiyonuna eklenen sergideki eserler, kişisel anlatılar aracılığıyla küresel eşitsizliklere ışık tutuyor ve bizi farklı bir dünya düşlememiz için cesaretlendiriyor.
Sergideki sanatçılar, politik cesaret ve şiirsel bir güçle iklim krizi, kimlik, toplumsal cinsiyet, cinsellik, toplumsal aidiyet gibi temaları ele almakla birlikte sürdürülebilirlik, kültür ve ekonomi gibi fikirlerin nasıl yeni şekillerde iç içe geçtiğini araştırıyor.
Cinsiyetlendirilen Dünyamız
Sergide ilk göze çarpan eser, Benedikte Bjerre‘in 50 adet helyumla şişirilmiş balondan oluşan “Lisa’nın Tavukları” isimli enstalasyonu. Bjerre, Lisa’nın Tavukları ile kadın ve tavukların cinsiyetçilik bağlamında nasıl yan yana gelebileceğini gösterirken cinsiyete dayalı ayrımcılık ve bunun sosyal ilişkilerimize yansımasına dikkat çekmeyi amaçlıyor. Tavuklar, toprak ve doğayı hakimiyeti almaya çalışan eril tahakkümün nesnesi olarak ele alınırken her bir balon tavuğun altında Danimarka’nın en popüler 50 kız ismi yer alıyor; Sofia ve Josephine gibi.
Bu gönderiyi Instagram’da gör
Sergide bulunan ve toplumsal cinsiyetle ilgili klişelerle dolu fikirlere meydan okuyan bir diğer eser de Tora Schultz‘un Hollywood filmi The Devil Wears Prada‘nın (Şeytan Marka Giyer) afişinden esinlenerek tasarladığı “The Devil’s Contract” (Şeytanın Sözleşmesi). Stiletto ayakkabının topuk kısmını şeytan çatalı olarak tasarlayan Schultz, moda endüstrisinin cinsiyetçi sembollerini mizahi bir dille eleştiriyor ve toplumsal yargı mekanizmalarının akıllı, güzel ve güçlü kadınları şeytan gibi gösterme eğilimini gün yüzüne çıkartıyor.
Ulusal Kimlik Eleştirisi
Sanatçı Ismar Čirkinagić‘in üzerinde herhangi bir simge olmayan ve herhangi bir ülkeyi imlemeyen düz renkli bayraklarla çevrili “Tavuk Kümesi” de aynı doğrultuda bir fikri ortaya koyuyor. Cinsiyetlendirilmiş dünyanın sınırlarına ve ulus-devlet ideolojilerine meydan okuyarak cinsiyete dayalı ayrımcılığın yanına etnik kökene dayalı ayrımcılığa da dikkat çekiyor.
Ulusal kimlik kavramına delik açan bir diğer sanatçı Martin Brandt Hansen de güç, hız ve kudretin küresel sembolü haline gelen bir Honda motorunu, günümüz Grönland’ı için zarif ve mizahi bir anıta dönüştürdüğü ve Grönland’daki günlük yaşamdan objelerden oluşan bir koleksiyon sergiliyor. Hansen, “Uummat” (Grönland dilinde kalp) ismini verdiği çalışmasıyla ulusalcı fikirlerin yarattığı kimlik politikalarını gülünç bir duruma sokmayı hedefliyor.
Yanmış Anaokulu
Jes Brinch ve Henrik Plenge Jakobsen tarafından tasarlanan “BURN OUT” isimli enstalasyon, ilk olarak 1994’te Danimarka, Kopenhag’daki Galeri Nicolai Wallner’da tamamen yanmış bir anaokulunu gerçek boyutlarıyla sahnelemeyi amaçlayarak kurulmuştu. Galeri alanının tamamı bir kreş olarak düzenlenmiş ve böylece izleyicilerin gerçekten yanmış bir anaokulunda mı yoksa bir galeride mi oldukları konusunda şüpheye düşmeleri sağlanmıştı. Bu proje, bu sefer Grup Terapisi sergisi için ilk yaratıldığı halini çok benzer şekilde daha küçük boyutta ARKEN’e taşındı. Enstalasyon, savaşın getirdiği yıkımın çocukların dünyasındaki tahribatına dikkat çekiyor. Bunun yanında, şiddet ve savaşlarla dolu bir dünyada en masum mekânların bile ne kadar kırılgan ve geçici olabileceğini yüze çarpıyor.
Peter Land’in “Oyun Alanı”
Peter Land‘in “Oyun Alanı” isimli büyük ölçekli enstalasyonu, çocukların “oyun” gibi neşe verici bir eylem esnasında kendilerinden beklenen türden tepkiler vermedikleri tedirgin edici bir ânı yansıtıyor. Eser, karşılıklı oturan ve bir topu yavaşça ileri geri yuvarlayan bir erkek ve bir kız çocuğunun bulunduğu oyun alanını tasvir ediyor. İki heykel, oynayan çocukları tasvir ederken, çocukların yüzündeki ifadesizlik, normalde çocukların sahip olmasını beklediğimiz mutlu ve kaygısız hayata uymadıkları hissini veriyor ve izleyici bunun nedenini merak etmek zorunda kalıyor. “Oyun Alanı” ayrıca 2005 yılında Venedik Bienali’nde Danimarka Pavyonu‘nun bir parçası olarak da sergilenmişti.
Birlikte Yaşamanın Yolları
Dünyamızın sürekli bir kriz halinde olduğu ve her geçen gün yeni krizlerle karşı karşıya kaldığı artık herkesin hemfikir olduğu bir gerçek. Yalnız burada hatırlanması gereken, krizler biçim değiştirse de aslında ortaya çıkma nedenleri hep aynı. İklim sorunları ve savaşların hüküm sürdüğü dünyamızda birlikte yaşamanın yollarını aramak da herkesin görevi.
Eril tahakkümün, emperyalist fikirlerin, cinsiyetçiliğin toplumun kılcal damarlarına kadar nüfuz ettiğini düşündüğümüzde, ayrımcılık, şiddet, sömürü gibi olgularla karşılaşmanın yalnızca ülkeler arası savaşlarda değil, en basit insan ilişkilerinde dahi ortaya çıkabildiği gerçeğiyle yüzleşiyoruz. Bu nedenle, kültür ve sanata dayalı her türlü faaliyetin, izleyicilerine farklı yollarla bu yüzleşmeyi sunması sonra da diyaloğa ve paylaşıma alan açması ayrıca önem taşıyor.
ARKEN’de açılan Grup Terapisi sergisi, çağdaş sanatın güncel politikalarla ilişkisini, diyalog ve paylaşıma teşvik eden yönlerini açığa çıkaran bir sergi olması yönüyle isabetli bir örnek. Grup Terapisi sergisi 28 Temmuz’a kadar devam ediyor.