Hastalıkların ve toplum içinde yalnızlıkların her geçen gün arttığı post modern dünyada sanat bize nefes aldıran en önemli zenginliklerden. Paralel olarak; artan sanatsal üretim, aynı oranda değeri tartışılan kalitesiz ürünlerin piyasada el değiştirmesini beraberinde getirdi. Aslında kötü bir şey değil bu; arzın olduğu yerde çeşitlilik vardır, altın çamurda da parlar. Pekiyi, aynısı; yetkin olmayan sanat eleştirmenleri ya da küratörler için geçerli mi? Bizce, hayır. Latince aslı; tedavi etmek, iyileştirmek, daha iyi duruma getirmek anlamına gelen curare fiilinden devşirilen küratörlüğün gerçekte ne olduğu, iki üç sergiye parmağının ucuyla dokunanın küratöre dönüştüğü sanat piyasamızda, pek de bilinmiyor. Estetik olanın özünü orijinal bakış açılarıyla görünür kılan has küratörlerin işi ise çamur içinde gömülü kalıyor. Eserleri seçip bir araya getirmekten ve onları belirli bir düzene göre sergilemekten fazlası bu iş. Kültürel mirasın bekçiliği… Bu doğrultuda; ArtDog İstanbul olarak küratörlüğün ne olduğuna ilişkin bir soruşturma başlattık.
Nedir küratörlük?
Neyi iyi eder?
Neyi öne çıkarır veya neyi gizler?
Geçmişle bugün arasında nasıl köprü kurar, âna nasıl tanıklık eder?
Sanatçının gözü müdür, sanatçının düşmanı mı?
Neyi düzenler? Neyi şekle sokar?
Eserleri olduğu gibi “aktaran” mıdır, yoksa manipüle eden mi?
Sanat eserlerinin yorumlayıcısı mıdır?
Yoksa sanatçının kendisi mi?
Küratör kimdir?
Küratör eserin şifacısı mıdır?
Küratör editör müdür?
Küratör kim değildir?
Küratör ile çevirmen arasında bir benzerlik var mıdır?
Küratörsüz sergi olur mu?
Küratörün eğitimi nasıl olmalı?
Küratör belirli bir alanda, zaman diliminde veya sanatçıda uzmanlaşmalı mı?
Küratör düzenlediği eserlere nasıl bir katma değer katar?
“Eğitimden geçmeyen, uluslararası çapta iletişim ağına sahip olmayanlara “küratör” denilmesine şaşırıyorum”
Beral Madra – Sanat Eleştirmeni ve Küratör
Kültür ve sanat sanayisinde yarım yüzyıldır etkin biçimde var olan bir mesleğin bu denli sorgulanmasına artık şaşırıyorum, dersem siz şaşırmayın! Şunu da ekleyeyim: Çağdaş Sanatın bütün dallarını içeren kapsamlı bir eğitimden geçmeyen, en az 5-10 sergi deneyimi olmayan, uluslararası çapta iletişim ağına sahip olmayan, tanıtım yazısından başka eleştirel kuram yazısı yazmayan kişilere de “küratör” denilmesine şaşırıyorum.
Küratör; geniş veya seçkin kitle, özel veya kamusal sanat kurumları, sanat piyasası ile sanatçı arasında, sanatçının bu güçlerle ilişkisinde işin doğası gereği ortaya çıkan gerilimli alanda sanatçıyı koruyarak/kollayarak, onun üretiminin bu sistem içinde dolaşıma girmesini sağlayan uzmandır. Küratör, sanatçının tanınması, yapıtının toplumlara sunulması için bir işlev taşırken, içinde yaşanan Neo-kapitalist düzendeki ikilemler ve çıkar çatışmaları dolayısıyla tercihler yapmak zorunda kaldığında, önce sanatçıyı sonra da gerekiyorsa kamusal algıyı korur ve kollar. Küratörün ana amacı sanat yapıtının değerinin ve sanatçının amacı ve isteği doğrultusunda mesajın topluma en doğru koşullarda ve en etkin biçimde iletilmesi ve benimsetilmesidir.
Küratörün işlevi ve görevi; yapıtın sanat piyasasında işlem görmesini sağlamak, sanat fuarı danışmanlığı yapmak, müzayede danışmanlığı yapmak değildir. Bu işleri yapana; Sanat ve Kültür Yöneticisi (Art Manager) denir. Galeri sahipleri ve yöneticileri de “küratör” değildir; sanatçının tanıtımı yanında ticari çıkarlar, yatırımcı talepleri de öncelik taşır.
ArtDog Istanbul’un yayımlanmış tüm Türkçe edisyonları ve 1 yıllık abonelik.
*ArtDog Istanbul’un ilk 5 sayısına ulaşmanın tek yolu.
Küratörlüğün sanatçının sorumluluğunu üstlenme gibi sorumlu ve özverili amacının yanında kendisi için de bir amacı olmalıdır: Mesleğini en az sanatçı kadar bağımsız ve sürdürülebilir bir biçimde icra etmek, siyasal ve kültürel pozisyonunu korumak, küratörlüğü ülkenin iş yasaları içinde bir meslek olarak kabul ettirmek.
1980’lerden bugüne küratörlük ve Türkiye gibi modernizm-gelenek çatışması yaşayan, faşist dönemler geçirmiş, demokratikleşmesi sancılı ülkelerde görsel sanatların oluşturduğu görsel eleştiri önemli bir toplumsal-siyasal bir işlev de taşımaktadır. Özellikle bu tür ülkelerde bu siyasal boyut yoksa küratörlük gereken işlevi taşımıyor, demektir.
Küratörlüğün küratörlük olduğu kuşkusuz yapıtların sunumuna eşlik eden metinden anlaşılır ve bu kavramsal/kuramsal çerçeve metni ile yapıtların ilişkisinden anlaşılır. İki olanak vardır: Metin sanatçıların yapıtlarına göre oluşturulur, metin sanatçılar için bir davet olarak sunulur.
Bu görsel bilginin ve dilin temelinde küratörlük entelektüel bir diyalogdur ve karşılıklı güven gerektirir.
Bu özellikleri “ülküsel” özellikler olarak görmek olasıdır; ancak bu özellikler olmadığında ya da zayıf olduğunda sanatçı–küratör ilişkisi anlam ve önemini yitirir. Ortaya çıkan sonuç etkileyici ve kalıcı olmaz. Günümüzde basın, medya, şirket, kültür sanayisi, tüketim mekanizmaları küratörlüğü melezleştiriyor. Küratörü basın ve medya çıkarlarına uymaya, sergiyi piyasa ile ilişkilendirmeye, eleştirel içerikli sergiler yerine “eğlenceli” sergiler yapmaya yönlendiriyor. Bu durumda küratör eğer kamusal destek yoksa ekonomik/ticari çıkarların yönlendirdiği bir kısır döngü içine girer. Sonuçta bu bir seçim meselesidir; bütün durumlarda ödenecek fatura vardır!
1980’lerin başında “küratör” müzelerdeki tarihsel yapıtları koruyan ve sergiler yapan uzmanlara deniyordu. Modern ve Post-modern sanat alanına 1969’da Harald Szeemann’ın “when attitudes become form” (Davranışlar Biçime Dönüştüğünde) başlıklı sergisi ile girdi.
Bu nedenle Türkiye’de küratörlüğün başlangıcı konusundaki bilgileri düzeltmek gerekiyor. Küratörlük adı konmadan 1., 2. ve 3. İstanbul bienallerinde gerçekleşmiştir. Benim web sayfama baktığınızda (www.beralmadra.net) 1980’lerde yaptığım birçok serginin küratörlük olduğunu görürsünüz.
Zaman içinde Bienaller, küratörlüğü kültür ve sanat endüstrisinin birincil mesleği durumuna getirmiştir. Bienallerin sonucunda yoğun sanat alışverişi, çok taraflı sergiler, yuvarlak masa veya sempozyum toplantıları ve sanatçı rezidanslarından oluşan küresel kültür ve sanat endüstrisi sisteminde küratörlük önem kazanmıştır. Bu sürece göre küratörlük, ülkelerin ve şehirlerin kültür ve sanat endüstrileri ve farklı yapılandırılmış sanat sahneleri arasında ilişki ve iş birliği kurmak; çağdaş sanatta siyasal düzenleri, kapitalist süreçleri eleştiren ideolojileri desteklemek ve yaygınlaştırmak; sergi sistemindeki tüm mesleklere önem vermek gibi işlevleri de yüklenmiştir.
Türkiye’de küratörlük mesleğini destekleyen STK Uluslararası Eleştirmenler Derneği (AICA Türkiye) 2003’de kendisini yenileyerek etkin duruma gelmiştir. Günümüzde Türkiye’de yerel yönetimlerin, devlet kurumlarının, özel sektörün kültür ve sanat kurumlarının, yatırımlarının ve etkinliklerinin uzman istihdam etmeleri beklenir. Genelleme yaparsak bu kurumların başına getirilen kişilerin tanımladığım gibi küratörler olmadıkları açıktır; çünkü işletmeciler ve iletişimciler bu kurumları yönetiyor.
“Sanatçılar küratör olmadan da sergiler düzenleyebilir”
Alistair Hicks – Küratör ve Sanat Danışmanı
Küratörlerin şifacı olabileceklerinden eminim; ama bu durum eser ile küratör arasındaki ilişkinin niteliğine göre değişir. Küratörün üstlendiği; yalnızca eser ile potansiyel izleyici arasındaki münasebeti ortaya çıkarmak ise eseri iyileştirmesine ve bir nevi şifacılık görevi üstlenmesine gerek kalmaz.
Herkeste biraz küratörlük kumaşı olabilir; bu, onun sanat ve yaşamla, sanatçılarla ve diğer insanlarla olan ilişkisine bağlı.
Ayrıca sanatçılar küratör olmadan da sergiler düzenleyebilirler.
Çoğu sanatçı kendi çalışmalarının küratörü olmuştur. Rubens’e, Malevich’e, Brancusi’ye, Damien Hirst’e bakın.
Bu sanatçılar kendilerinin ve başka sanatçıların işlerini sunmayı rutinlerinin bir parçası haline getirmişlerdi. Küratörlerin eğitimine gelince…
Ben en çok birlikte çalıştığım sanatçılardan öğreniyorum.
“Küratör belirli bir birikime ve donanıma sahip bir fikir lideridir”
Derya Bigalı – Akbank Sanat Direktörü
Küratör önemli bir bilgi birikimine ve donanıma sahip bir fikir lideridir. Belli kavramlar çerçevesinde zamanın ruhunu harmanlayarak sanatçılarla izleyicileri bir araya getirir ve kendi vizyonunu ortaya koyar. Küratör ortaya çıkaran, iyileştiren, arabulucu olandır. Belirli bir donanımı, vizyonu, deneyimi, söyleyecek sözü olmayan, içinde bulunduğu topluma karşı, birlikte çalıştığı kuruma ve sanatçılara karşı sorumluluk hissi taşımayan kişi olmamalıdır, küratör. Sadece birkaç eseri seçip belli bir mekânda sergileyen ya da sadece kavramsal metin yazan kişi küratör olamaz. Mekân tasarımını çok iyi yapan ama içini dolduramayan, kavramsal altyapısı eksik olan kişi de küratör olamaz. Küratör; tavrıyla, duruşuyla inandığı projeyi savunabilmelidir.
Küratör birçok rolü ve misyonu üstlenir. Küratoryal projenin izleyici kitlelere en etkin şekilde servisi için küratoryal süreçte yapılması gereken her şeyi yönetir, takip eder. Vizyoner, yol gösterici, yönetici, koleksiyon sorumlusu, yorumcu, çevirmen, yazar, editör, araştırmacı, risk yöneticisi, tasarımcı, organizatör, çözüm üretici, aracı, bütçe yöneticisi, gerektiğinde sosyolog ve psikolog gibi çalışır. Birlikte çalıştığı sanatçılara, kurumlara ve topluma karşı büyük sorumlulukları vardır.
Küratör ile çevirmen arasında bir benzerlik var bir bakıma, bilgi birikimi ve estetik donanımı ile sanatçının söylemini izleyiciye açıklayan, anlatan, onları orta noktada buluşturan aracı olarak düşünülebilir küratör.
Çağdaş Sanat’ta küratör önemli bir yer teşkil ediyor. Küratörlerin olmadığı bir çağdaş sanat dünyası düşünmek oldukça zor. Günümüzde küratörlere ne kadar önemli görevler düştüğünü, Dünya çapında organize edilen ve günümüz sorunlarına işaret eden küratoryal projeler yoluyla her geçen gün daha iyi idrak edebiliyoruz.
Bunun yanı sıra az da olsa kendi sergilerinin kürasyonunu da üstlenen sanatçılar da var tabii. Eserlerini oluştururken veya yerleştirirken mekânı da göz önünde bulunduran iş ile mekân arasındaki ilişkiyi kurgulayan sanatçılara örnek olarak Sarkis’i verebiliriz.
Küratör farklı ihtisas alanlarından gelebilir, farklı alanlarda eğitim alması ve bilgili olması büyük bir sermaye teşkil eder onun için. Sosyoloji, sanat tarihi, kültür sanat yönetimi, ekonomi, felsefe gibi alanlar önem taşıyor ama aynı zamanda gündemi ve dünya çapında yapılan sergileri, bienalleri, fuarları, kültürel etkinlikleri takip etmesi de gerekir. Bütün bu özelliklerin yanı sıra küratör sergi mekânında karşılaşabileceği her türlü teknik problemi, ihtiyacı yönetebilecek bilgiye sahip olmalıdır. Bu yönetim sırasında sadece yönlendirme değil kendisi de bizzat uygulamanın içinde olabilmelidir.
Eğer küratör belli bir uzmanlık sahibi olursa daha fazla izleyicisi olabilir. Bir konuda yoğunlaşmak, o konuda daha derin çalışmalar, araştırmalar yapmak, söylemini güçlendirecektir.
Günümüzde birçok küratör bağımsız projelerde çalışmaktadır. Bağımsız küratörler de farklı kurumlarla çalışmalar yürütebilir, belli kurumları temsil de etseler farklı projeler için davet edilebilirler. Farklı projeler yürütmek bakış açılarını ve deneyimlerini artırmaları için önemlidir. Bu konuda net bir çizgi yok aslında, önemli olan ortaya çıkarılan iş, sanat ortamına yapılan katkıdır.
Küratör düzenlediği eserlere nasıl bir katma değer katmak için sanatçılardan sergi projeleri için istediği eserleri belli kavramlar altında sergileyebilir, bazen sanatçılarla etkileşim içerisinde birlikte fikir üreterek çalışabilirler, mekâna özgü eserleri bir örnek olarak verebiliriz. Ya da sanatçıları belli kavramlar altında eser üretmeye davet ettiğinde onları da birlikte düşünmeye, araştırmaya ve dolayısıyla kendini geliştirmeye teşvik etmiş olabilir. Küratörün birleştirici veya ayrıştırıcı özelliği çok önemlidir, sanatçı sanatı ile meşgulken küratör bu dengeyi kurmaya sağlar. Bu alandaki en önemli konu hem sanatçının hem de küratörün birbirlerini besleyebilmeleridir.
“Herkes küratör değildir”
Misal Adnan Yıldız – Küratör, Staatliche Kunsthalle Baden-Baden Direktörü
Küratör, her şeyden önce sergi yapımcısıdır; sergi olmadan küratörün profesyonel olarak varlığını tarif edemeyiz. Elbette araştırma, kamusal program ve eğitim alanında çalışan küratörler var; bu alanlardaki küratöryel müdahaleler kurumları dönüştürüyor. Elbette “paracuratorial” diye bir terim de var. Ama küratörün imzasını, çerçevesini, cümlesini ortaya koyabildiği; sanatın bugününe bir okuma getirebildiği form, sergi. Küratörlüğün çeşitli tarifleri olabilir; her biri disiplinin ve pratiğin önceliğini öne çıkarır. Küratör; sergi yapar, sanat eseri üzerine yazar, sanatçı keşfeder, kurumu dönüştürür, gerektiğinde monitörün tozunu bile alır. Gözünün gördüğü her şeyden sorumludur. Benim için, küratörlük bir düşünce alanı. Eserin şifacısı mı? Bence ezoterik bir soru bu! Niş olabilir, ama bu ciddi bir meslek. Böyle yerlere çekmeyelim. Elle tutulan etkileri, son derece analitik araçları, geleneği, tarihi olan bir disiplin. Peki küratör kim değildir? Küratör okulları zengin çocuklarıyla doldu. Herkes küratör değil. Mayanda sanat gözü ve hissi olmalı. Sanatçılarla birlikte düşünmekten ve üretmekten zevk alıyor olmalısın. Sınıf bilincin olmalı, duyarlılıkların olmalı, tarih ve toplum bilincin olmalı. Sanat gözü ve hissi gerek. Herkes aşçı da olamaz, edebiyatçı da olamaz; yetenek isteyen bir mecra, bu. Kibir değil.
Editöryel kasların küratörlüğü güçlendirdiğini düşünüyorum, ayrıca. Küratörlükle çevirmenlik arasında da benzerlik söz konusu olabilir. Beraber düşünelim… Çevirmen diller arasında çalışır. Sanat görsel diller üzerine kurulu, küratör sanat formlarını yazılı ve sözlü dillere çeviriyorsa, bir ilişki var. Bence bizim yaptığımız iş “continous mediation” yani, bitmeyen bir arabuluculuk. İzleyici ile kurum, sanatçı ile sanat işi, galeri ile kurum ve daha başka şeyler, partiler vs. arasında sürekli devam eden bir çözüm bulma pratiği. Küratörsüz gerçekleşen çok iyi sergiler gördüm. Küratörlüğün bir meslek, disiplin ve pozisyon olarak tarif edilir bir şekilde görünür olmasından önce de sergiler yapılıyordu. Sergiler tarihi o kadar da eski. Paris Salonu’nun başlangıç tarihi 1837… Apollinaire, benim için küratördür; mesela.
Güncel kurum kimliklerini ulaştırdıkları takdirde öğretmenlere %20 indirim uygulanır. Abonelik hakkında daha fazla bilgi ve iletişim için: contact@artdogistanbul.com
Öğrencilere özel yıllık abonelikte %20 indirim için Kampüs Paketi sayfamızı inceleyin.
Küratörün tarih, ekonomi, hatta psikoloji gibi ehliyetlere sahip olması gerektiğini düşünüyorum. Ben Boğaziçi Üniversitesi’nin Psikoloji ve Eğitim bölümlerinde çift anadal yaptım. İnsani bilimlerle dünya tarihi, felsefe, mantık, sosyoloji dahil olmak üzere çalıştım. Sabancı’da Görsel Sanatlar masterine, ve Stockholm’de Konstfack/Curatorlab programına katılarak kendimi eğittim. Küratörlük eğitimi pratik ve teorinin buluştuğu ama aynı zamanda sadece piyasa değerlerine endeksli olan yalnız kariyer odaklı değil aynı zamanda etik ve toplumsal değerleri içeren müfredatlar barındırmalı. Sanatçının stüdyosunda başlamalı. Küratör belirli bir alanda, zaman diliminde veya sanatçıda uzmanlaşmalı. Bizi ‘Specificity’ yani özgüllük kurtaracak.
2000’lerde başlayan, literatüre “Yeni kurumsalcılık” (New institutionalism) olarak geçen bir akımdan bahsetmeliyiz; bağımsız küratörler kurumlarda çalışmaya başlayarak ya da yeni kurum modelleri önererek, sanat alanında dinamikleri değiştirdiler. Küratör kuruma hapsolduğu zaman illâ bir program, bir çerçeve, hedef izleyici ve fon kaygısı gibi etkenlerle karşı karşıya kalıyor. Bu belli tür yazarlıklar ya da muhabirlikler gibi bir alan. Ne kadar özgür olursan, eleştirelliğini o kadar koruyabilirsin. Eleştirelliğini ne kadar korursan, o kadar iyi sergi çıkar.
Eser başına para almak, iş satmak, satılan işlerden komisyon almak… Yok, bunlar bana ters. Belki hep kamusal kurumlarda, normal maaşlarla hatta beklenenin altında çalıştığım için, belki benim kamu anlayışımdan… Borçlu gezerim yine de “dealer” tuşuna basmam. Ama sergi başına illa bir araştırma, prodüksiyon, metin ve kamusal program ayrı ayrı gözetilerek, hizmet karşılığı ücret ya da şerefiye, nasıl çevirirsen, bir “fee” almalı. Kurumda çalışanlar zaten maaşlı.
“‘Ausstellungsmacher’ (sergi yapımcısı), küratörün anlamını mükemmel bir şekilde tanımlar”
Marcus Graf – Küratör, Sanat Yazarı, Akademisyen
Küratörlük çok katmanlı, intermedial ve disiplinler arası bir meslektir. Sanat yöneticisi olarak küratörün sanatçılara, izleyicilere ve sanat kurumlarına hizmet verdiği öncelikle örgütsel bir iştir. Bu hizmet, sanatçı ve kurum danışmanlığı, sergi organizasyonu, koleksiyon yönetimi ve teşhiri ile sponsorluk, finansman, bütçeleme, grafik tasarım, yayıncılık, medya ilişkileri ve halkla ilişkiler bağlamında idari ve yönetsel konuların düzenlenmesini içerir.
Diğer yandan, küratöryel çalışma oldukça yaratıcı, analitik ve felsefidir. Dolayısıyla küratör, sanatın ve toplumun mevcut statükosunu sanatçılarla birlikte analiz eden ve inceleyen bir araştırmacıdır. Sergilerde küratörler, gerçekliği yapı bozuma uğratmak ve sanat ve sosyo-politika hakkındaki klişeleri ve yüzeysel varsayımları yıkmak için bilinen statükonun ötesine geçen vizyonlar açarlar. Sanatın halkla paylaşılabileceği kültürel platformlar kurarlar. Küratörlerin galerileri sosyal alanlara çevirmesinin nedeni budur. Sanat sistemi içindeki çok sayıda taraf arasında iletişim köprüleri kurmak için sanatçılar, sanat kurumları ve izleyiciler arasındaki üçgenin tam ortasında dururlar.
Almanca bir terim olan “Ausstellungsmacher” (sergi yapımcısı), sergileri kavramsallaştıran, tasarlayan ve organize eden bir sanat yöneticisi olarak küratörün anlamını mükemmel bir şekilde tanımlar. Yani tıpkı Joseph Beuys’un herkesin sanatçı olduğunu iddia etmesi ve post modernizmin her şeyin gitmesi nedeniyle her şeyin sanat ve herkesin küratör olabileceğinin altını çizmesi gibi. Soru şu ki, herkes anlamlı sergiler kuran, güçlü ama aynı zamanda iyi küratör olabilir mi? Evet, elbette, teorik olarak. Oysa gerçek farklıdır. Bazen küratörlük pratiği popülist bir festivalizm bağlamında dekorasyonla karıştırılır.
Güçlü bir sergi, sergi alanına ve sunulan eserlere uygun bir sergi tasarımında etkili sanat eserlerine sahip büyük sanatçıları gösterir. Başarılı küratörlük, galeri alanını, somut mimari konumun serginin ayrılmaz bir parçası haline geldiği bir sanat deneyimi alanına dönüştürür. Sergi, mekâna ve zamana özgü olmalı ve sergi alanının entelektüel, sosyal, politik ve mimari bağlarını karşılamalıdır.
Bir bakıma küratöryel pratiği, kavramsal bir çerçeveye göre sanatsal ve düşünsel eser seçimi bağlamında editoryal çalışmayla karşılaştırabilirsiniz. Yine de bu çerçeveyi şekillendirme özgürlüğünde bir fark görüyorum. Bir küratör, nihai projeyi tasarlamada ve yürütmede daha büyük bir rol oynadığı için bir çerçeve oluşturmada daha güçlü bir bireydir. Küratör sanatta lider olmak için büyük bir güce sahiptir. Sanat eserlerini izleyiciye iletme ve aracılık etme açısından küratör ile çevirmen arasında paralellikler vardır. Çalışmamızın bu anlamda eğitici bir boyuta sahip olmasının nedeninin bu olduğuna inanıyorum. Sergiler, sanatın ve insanın buluştuğu sosyo-politik platformlarla bir araya geliyor. Değişimi desteklemek için küratörler, anlamlı bilgi üretiminin ve paylaşımının gerçekleşebileceği bir forum oluşturmalıdır. Bir bakıma grafik tasarımlar, metinler, söyleşiler, seminerler ve rehberli turlar gibi pedagojik araçlar yardımıyla, serginin sanatsal içeriğinin yanı sıra her sanat eserinin ve sanatçının kavramsal, biçimsel ve estetik konularını tercüme etmeyi amaçlıyoruz.
Bugün, birçok farklı küratörlük pratiği formunu tartışıyoruz ve birçok alternatif form ortaya çıktı. Yani küratörsüz bir sergi elbette mümkün. Gerçi her sergi, küratöryel uygulamanın bir sonucu. Sanatın pratiği, sanatın teorisi, felsefe, sosyoloji vb. sosyal bilimlerin çeşitli alanlarının yanı sıra grafik tasarım, mimari ve iç tasarım, sanat yönetimi, eğitim ve PR ile ilgili birçok farklı katmandan oluşuyor.
Küratöryel uygulamada yüksek bir kalite elde etmek için sosyal bilimler ve sanat tarihi alanlarında bilgili olmak gerekir. Dolayısıyla sanat ve onun felsefe, sosyoloji veya siyaset gibi çeşitli bağlamları hakkında çok şey okumak gerekiyor. Mümkün olduğu kadar çok sergiyi ziyaret etmek ve diğer küratörlerle fikir alışverişinde bulunmak inanılmaz derecede faydalıdır. Sanat sahnesinin matrisinde olabildiğince çok iç görü kazanmak için sanatçılarla, sanat uzmanlarıyla, sanat yöneticileriyle ve sanat kurumlarının liderleriyle buluşmak gereklidir. Sanat teorilerini ve uygulamalarını incelemenin yanı sıra, sanatsal materyaller ve medya hakkında bilgi edinmek için sanatçı stüdyolarını ziyaret etmek, gerçek bir sanat anlayışı için çok önemlidir. Küratörler, sanatçıların nasıl düşündüğünü, yaşadığını ve çalıştığını da bilmelidir. Sonunda, bazı temel tasarım, mimari, iç tasarım ve grafik tasarımı öğrenmek, sergi tasarımı oluşturmak için oldukça yararlıdır. Elbette küratörler kişilerarası ilişkilerin ve pedagojinin öneminin farkında olmalıdır. Sonuçta, küratörler sanat ve kültür yönetimi konusunda derin bir bilgiye sahiptir. İş idaresi ve halkla ilişkilerin önemini asla küçümsememelidirler, çünkü bu iki alanın günlük küratöryel çalışma üzerinde muazzam etkisi vardır.
Her küratörün bireysel bir profil geliştirmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu tarz, yaklaşım veya küratöryel yöntemler diyebilirsiniz. Her küratörün farklı bir geçmişi var. Bazıları tasarım alanlarından, mimariden, sosyal bilim alanlarından veya sanat tarihinden ya da sanat pratiğinden gelir. Bu arka planın, alanımıza kişisel bir yaklaşım geliştirmede, küratörlük teorisi ve pratiğinin bireysel anlayışında büyük rol oynadığını düşünüyorum. Bu nedenle, evet, her küratör, sergiler yapmanın ve sanatçılarla çalışmanın kişisel yolunu bulmalıdır.
Hiçbir sanat kurumu deneyimsiz küratörlerle çalışmadığından, çoğumuz serbest küratör olarak başladık. İlk sergilerimi 1990’ların ortalarında kendi dairemde, daha sonra bir bodrum katında yaptım. Profesyonel bir sanat kurumuyla çalışmaya başlamadan önce sanırım 20 sergi açtım.
Küratöryal çalışma, serbest küratörlük ve kurumsal küratörlük olarak ikiye ayrılabilir. Genç küratörler kariyerlerine genellikle bağımsız küratörler olarak başlarlar. Bu, bir küratörün bir sergi geliştirmesi ve buna göre sergiyi yürütmek için bir kurum veya boş alan araması anlamına gelir. Bu durumda, küratör sergi bölümlerinin çoğunu tek başına veya küçük bir ekip halinde ele alır.
Bu iki küratöryel çalışma biçimi arasındaki en büyük fark, başlangıçta serbest küratörün normalde sergi projeleri için belirli bir alanı, bütçesi veya altyapısı olmaması; kurumsal küratörün ise belirli bir alanla, önceden belirlenmiş bir finansal çerçeveyle ve işbirlikçi kuruluşların yanı sıra iş arkadaşlarıyla ortak bir grupla çalışmasıdır. Her iki küratörlük pratiği de eşit derecede yaygındır ve serbest küratör veya kurumsal küratör olarak çalışma seçimi, temel olarak deneyim düzeyine ve bağımsız olarak veya bir kurum içinde çalışma isteğine bağlıdır.
Küratör düzenlediği eserlere nasıl bir katma değer katmalı sorunuza şöyle cevap verebilirim: İşimiz, sanat eserlerini en iyi şekilde sunmak, karmaşık kavramsal, biçimsel ve estetik anlamlarını insanlara iletmek ve alternatifler geliştirmek için dünyamızda yeni anlayışlar keşfetmek için gerçekliği eleştirel olarak gözden geçirebileceğimiz sanatsal araştırma platformları oluşturmaktır. Kendi varlığımızı entelektüel ve ruhsal yollarla zenginleştiren bakış açıları. Hatta daha iyi insanlar olabiliriz. Sanatın bunu yapabileceğine ve sergilerin sanatın gücünü anlamamıza yardımcı olabileceğine inanıyorum!
Nihayetinde, bir serginin başarısı veya başarısızlığı küratör, sanatçı ve sanat kurumu arasındaki sağlıklı ilişkiye bağlıdır. Güçlü bir sergi, sergi alanına ve sunulan eserlere uygun bir sergi tasarımında etkili sanat eserlerine sahip büyük sanatçıları gösterir. Başarılı küratörlük, galeri alanını, somut mimari konumun serginin ayrılmaz bir parçası haline geldiği bir sanat deneyimi alanına dönüştürür.
“Her küratörüm diyen küratör değildir”
Ömer Faruk Şerifoğlu – Sanat Tarihçisi
Küratörlüğü mimarlığa benzetebilirim. Her mimarlık mezununun mimar olmadığı gibi her küratörüm diyen de küratör değildir. Küratör bir serginin, projenin mimarıdır; kurgusuyla, dili ve sunumuyla… Bazı eserlere/sanatçılara şifacılık yapabilir ama böyle bir görevi yoktur. Bir eser, küratöre ilham kaynağı olabildiği gibi, farkında olmadan yola çıkıp, sürecin finalinde bazı eserler veya sanatçılar beklenmedik şekilde dikkat çekebilir.
Bir büyüğümüz ironiyle “kör-atar” der küratörlere… Günümüzde sizin de vurguladığınız gibi 2-3 sergiye katkı veren, kendisine küratör sıfatını hak görüyor. Bugün İstanbul sanat ortamında, gerçek anlamda küratör sıfatını hak eden ismin, iki elin parmak sayısını geçmeyeceğini düşünüyorum.
Küratör kim değildir? Küratör; sanatçı değildir, olmamalı da… Küratörün ayrıca sanatçı kimliği olabilir ama ikisi birbirine karışmamalı; tüccar terzi durumlarını görüyoruz arada… Editörlük, küratörün ödevlerinden biridir, kendi üstlenebileceği gibi bir başkasına da yaptırabilir. Küratör ile çevirmen arasında bir benzerlik yoktur. Adaptasyon bir yere kadar düşünülebilir ama mutlaka özgün bir boyutu olmalı üretilen işin…
Küratörsüz sergi tabii ki olur. Her sergide küratör olmak zorunda değil ama küratörü olan bir sergide de küratörün varlığını görmeli, hissetmeli, duymalıyız… Birkaç eseri bir araya getirmek değildir küratörlük; dili, kurgusu, öyküsü, hedefi olmalı her serginin.
Küratörün interdisipliner eğitimi veya birikimi, hatta donanımı ve tecrübesi olması gerektiği muhakkak… Küratörlük standart süreli 2/4 yıllık bir eğitimle öğrenilecek, uygulanacak bir iş değil bence. Böyle bir eğitim alınabilecek olsa bile üzerine mutlaka bir tecrübe, ilave donanım ister diye düşünüyorum…
Küratör belirli bir alanda, zaman diliminde veya sanatçıda uzmanlaşmalı mı dediğimizde küratörün Muhakkak uzmanlaştığı alanların, dönemlerin olması gerektiğini düşünüyorum. Herkesin her işi yapması ne kadar zor ise her küratörün de her projeyi aynı başarıyla gerçekleştirmesini bekleyemeyiz. Bu ayrışma zaman içerisinde oluşur zaten. Küratör olabildiğince bağımsız olmalı ama bu günümüz şartlarında pek mümkün, görünmüyor. Sanat eleştirisinin övgü/tanıtım yazılarından ibaret kaldığı sanat ortamında küratörün bağımsızlığı ne kadar mümkün olabilir ki!