Berlin Tiyatrosu, "Orlando" adlı oyundan bir kare. Fotoğraf: Stephen Cummiskey, 2019.

Güncel Tiyatro Nereye Gidiyor – Sadeliğe Dönüş

//

Pandemi sonrası herkes tekrar açıldığında bambaşka bir tiyatroyla karşılaşacağımızı hayal ediyordu ama öyle olmadı. Bazı salonlar maske dağıttılar ve bir sandalye boşlukla oturttular, bazıları maske dışında hiçbir kural getirmedi. Oyunlar değişmedi. Eski normalle yeni normal iç içe geçip aynılaştı. Eski-yeni normal’e evrildi.

OMICRON DALGASI

Derken, 2021 Kasım’ında aşırı hızlı bulaşan Omicron vurdu dünyayı. Önce oyuncular, şancılar hastalanmaya sonra perdeler tek tük kapanmaya başladı. Her hafta bir oyun, Broadway’de bir müzikal iptal oluyor, seyirci salonlara girmeye tekrar çekinir oldu, neredeyse daireyi tamamlayıp başa geri döndük. O zaman yeniden sormanın zamanıdır; pandemi sonrası tiyatro nasıl olmalı, nasıl olabilir, neler değişmeli, neler değişebilir?

SADELİĞE DÖNÜŞ

Oyun yazarı, yönetmen, oyuncu, yapımcı gibi sahne sanatları yaratıcılarının buluştuğu ortak nokta, bir basitliğe yani sadeliğe geri dönüş olmasının gerekliliği… Bu büyük prodüksiyonlar yok olsun anlamına gelmiyor, sadece artık ekonomik kaygılarla da gittikçe azalan, bir boş alan, bir sandalye, bir oyuncu ve bir metinden oluşan, az seyirciye oynayan, en basite indirgenmiş tiyatroyu, ekonomik sebeplerle ve insanın hep daha büyük, daha gösterişli olana merakıyla arka plana itilmiş temel tiyatroyu yeniden hatırlamamızın iyi olacağı fikri destek buluyor.

YEREL VE EKOLOJİK

Herkes 1960’lar tiyatrosuna yön veren Peter Brook’un “Boş Alan”ını, Grotowski’nin “Yoksul Bir Tiyatroya Doğru”sunu yeniden okumaya başladığından söz ediyor. “Yerel ve ekolojik” bir tiyatro söylemleri arttı. “Big Mac” mantığıyla üretilmiş, seyirciyi tüketici, performansı ürün olarak gören, vahşi kapitalizm prodüksiyonları diyebileceğimiz çok tutulan Broadway şovlarının turne için yaratılmış versiyonlarının karbon ayak izinden bahsedildi örneğin. Yerel olanın desteklenmesi gerekliliğinden… Bizde de herkesin gözü daha büyükte, sahne sanatlarında da sürekli bir büyüme en arzu edilir var olma biçimi olarak sunuluyor. Küçük mekânlarda tiyatro yapanlardan başarılı olanları büyüdü, kocaman sahnelere, kocaman prodüksiyonlara yöneldi, tiyatromuzda görünce şaşıracağımız sürprizli mekânlar, tuhaf tiyatro odacıkları, o gizemli kara kutular, apartman dairelerinde oynanan minik, özverili, heyecan verici işler pek yok artık.

PÜRÜZLÜ MEKANLAR

Sanki, tiyatroda sanat, o yaratıcılık, o yoktan var etme yetisinin getirdiği heyecan vericilik azaldı. Kabataslak, pürüzlü mekânlara ihtiyacımız var, boyası tamamlanmamış, sıvası dökülen mekânlara. Küçük olsa da sosyal mesafeyle belki bir seferde sadece 15 kişiye oynayan işlere, mesafeli bir intimliğe… Anlık açma-kapamalara uyum sağlayabilen ortamlar ve oyunlar yaratmak zorunda kalacağız belki de; az dekor-kostüm, az oyuncu, basit mizansenler, basit mekânlar…

BİR ARINMA RİTÜELİ

Ya da, oyun yazarı Sarah Ruhl’un dediği gibi “tiyatronun orijinine, ritüele bir dönüş” bekliyor bizi. İçerikten çok tiyatronun bir arınma ritüeli olarak vurgulanması. “Zoom tiyatrosu çağında neden canlı tiyatro için toplandığımız daha da net açığa çıktı” diyor Ruhl, “Biz boşlukta buluşan bedenlerin sanat formuyuz çünkü”. Tiyatronun sosyal sorumluluğundan bahsediliyor sonra, herkes için karşılanabilir olmasından, hatta tiyatroların 1960’larda Chicago’da olduğu ve “Bread and Puppet” tiyatrosunun hâlâ yaptığı gibi, ekmek dağıtmasından…

TEKNOLOJİ ÇAĞI

Belki de tam tersi gelişecek ve her şey ultra teknolojik ilerleyecek. Kapandığımız esnada izlediğim, bu ortama özel yaratılmış Ceren Ercan’ın “Map To Utopia”sı- vari biraz bilgisayar oyunu gibi ve interaktif olacak bir kısmı…Zoom ve Youtube sahne sanatlarının bir parçası, bir uzvu haline gelecek. Büyük ihtimalle de bunların bir karışımı olarak ilerleyecek her şey. Teknoloji yeni yaratım alanları açarken birileri yerel olana yönelecek, birileri de açıla kapana büyük prodüksiyonları devam ettirmeye ve bu arada para kaybetmemeye, hatta kazanmaya çalışacak.

İNSAN VAROLDUĞUNDAN BERİ

Ama kesin olan tek bir şey var ki o da canlı sahne sanatlarının insanlık var olduğu sürece var olmaya devam edeceği. Drama formu milattan önce 335’te Aristoteles’in “Poetics”inde tanımlandığından bu yana böyle oldu, büyük ihtimalle bundan çok daha önceden beri. Daha önce de kapatıldı tiyatrolar. Elizabeth İngiltere’sinde Londra’nın nüfusunun üçte birini öldüren veba salgınlarında sürekli kapanmalar vardı. Ölümler haftada 30’u geçtiğinde performanslar iptal ediliyordu.

VEBA VE SHAKESPEARE

Shakespeare, büyük kardeşlerini öldüren vebadan zor kurtulmuştu. Papazlar “vebanın sebebinin günah” ve günahın sebebinin tiyatro olduğunu dolayısıyla vebaya tiyatronun sebep olduğuna dair vaazlar veriyordu. Fakat 1606’daki veba kapanması o zamanlar “The King’s Men/Kralın Adamları” isimli kumpanyanın ortağı ve oyuncusu olan Shakespeare’in ve dünya kültür mirasının aşırı işine yaradı: Usta en çok sahnelenen, en ünlü oyunlarından Kral Lear, Macbeth ve Anthony ve Cleopatra’yı o yıl yazdı.

2022 TÜRKİYE VE DÜNYA

Bu yazıyı Türkiye’den ve dünyadan 2022 Ocak-Şubat ayının en görülesi yapımlarından bir listeyle bitirecekken dünya sahnelerinden işlerin birer ikişer iptal olduğu haberleri geliyor. Oyuncular hastalanıyor ya da seyirci korkuyor, yeterli bilet satılmıyor. Evet, gösteri devam etmek zorunda ve mutlaka edecek ama hâlâ, bu salgın zamanlarında her konuda olduğu gibi, bununla ilgili de bir bilinmezin içerisindeyiz. Yine de umut her şeydir, o yüzden, işte listemiz:

İSTANBUL

İçimdeki Bal Porsuğu-DOT

Bal Porsuğunu nasıl bilirsiniz? Dünyanın en gözü dönük, en korkusuz hayvanlarından biri olarak biliniz. Timsah yiyor ve bal sevdiği için arı dolu kovanlara dümdüz dalıyor. Elvin Aydoğdu’nun yazıp oynadığı, Özlem Daltaban’ın yönettiği 2022’nin ilk Dot oyununda korkusuzluk mühim. Kahramanımız bize kadın olmakla ilgili bir hikâye anlatıyor. Olaylar, İstanbul’da Maslak’ta bir gökdelenin 40. katındaki hummalı bir toplantının ortasında başlıyor, Galata’daki bir nöbetçi eczaneden, erkeklerin son görevlerini yerine getirdikleri Zincirlikuyu şehir mezarlığına devam ediyor… Oyunun temel sorunsalı: İçimizdeki Bal Porsuğunu nihayet bulduğumuzda, geleceğe daha korkusuzca devam edebilir miyiz?  İçimdeki Bal Porsuğu 20 Ocak’ta başlıyor. www.go-dot.org

Istırap Korosu

Bu yılki İstanbul Tiyatro Festivali’nde ilk gösterimini yapan Istırap Korosu “Sen İstanbul’dan Daha Güzelsin” oyunuyla tanıyıp sevdiğimiz Murat Mahmutyazıcıoğlu’nun. Yazar oyunu yönetiyor da. Çok sesli bir apartman hikâyesi diye tanımlayabileceğimiz oyun, güya sakin ve huzurlu bir apartmanda gıcırtılarla çığlıkların, kahkahalarla ayak seslerinin birbirine karıştığı tuhaf bir gecede geçiyor. İki oyuncu, köpek de dahil tüm karakterleri, aynı zamanda tüm sesleri ve efektleri üstleniyor. 16 Ocak’ta Zorlu’da.

Bir Peri Masalı Radyum Kızları

İstanbul Devlet Tiyatrosu’nun sırf ismiyle bile merak uyandıran bu oyunu birinci ve ikinci dünya savaşı arasında ABD’de orduya radyumlu saatler üreten bir fabrikadaki radyum boyama işçisi kadınların hak arama mücadelesini anlatıyor. Madam Curie’nin buluşu ışıltılı, parlak ve aynı zamanda karanlık element radyumun etrafında genç kadınların savaşı ve değişimleri oyunun odak noktası. Karden Kasaplar’ın yazdığı oyun yerli bir yazardan çıkmasına rağmen ABD’de yaşananları anlatmasıyla da ilginç. Üsküdar Tekel Sahnesi’nde.

İlginizi çekebilir:  Polis Şiddeti Heykellerde

Antigone

Her sezon bir eski Yunan izlemek farzdır. Hele de günümüzle hâlâ bu kadar uyuşuyorsa… Sophokles’in yüzyıllara meydan okuyan metninin sorduğu soru devlet yasalarının bireyin vicdanında karşılık bulmadığı bir durumda iktidarın kimi yaktığı/yakacağı… Antigone’nin iki kardeşi aynı savaşta birbirini öldürmüş, biri kahraman diğeri ise hain ilan edilmiştir. Antigone hain ilan edilen ve normalde bu yüzden cesedi vahşi kuşlara yem olmak üzere açıkta bırakılacak kardeşini de gömmek istemektedir ve bu isteğiyle devletin temsilcisi, devletin varlığıyla kendisini eş tutan Kreon’un buyruklarına karşı gelmektedir. Dünyanın ilk sivil başkaldırı örneklerinden biri. Şehir Tiyatroları Kağıthane Sadabad Sahnesi

Önce Bir Boşluk Oldu Kalp Gidince, Ama Şimdi İyi

Yıllar önce artık var olmayan Talimhane Tiyatrosu’nda sahnelendiğinde hem oyun hem de Esra Bezen Bilgin’in oyunculuğu çok beğenilmiş, uzun süre konuşulmuştu. Dijana, Odessa feribotundan Karaköy’de indiğinde daha iyi bir hayat planları vardı. Fakat insan tacirlerinin pasaportlarını ellerinden alıp evlerde kilitli tutup fuhuşa zorladığı yüzlerce genç kadından biri olmak zorunda kaldı. Bu acı olduğu kadar ironi dolu oyun, 2011’deki aynı kadroyla bu kez Oyun Atölyesi’nde sahneleniyor.

LONDRA

Moulin Rouge

Yazar Christian ve dansçı Satine’in savaş öncesi Paris’teki ünlü kabare kulübünde birbirlerine aşık olmalarının romansını anlatan muhteşem müzikal, Baz Luhrmann’ın filminin beğenilen Broadway sahne ‘remix’i. Aralık 2021’deki açılış gecesi Covid yüzünden iptal edilmek zorunda kaldı. Ocak’ta başlıyor gibi duruyor.

Hex

The National Theater’dan pandemi döneminin ilk büyük müzikali, “Uyuyan Güzel” efsanesinin baştan sona uyarlaması olan ‘Hex’ de pandemiye takıldı. Başta Noel’den hemen önce açılacakken, Covid’den kaynaklanan kesintinin ardından Ocak ayına ertelendi.

The Glow

Alistair McDowall, Lovecraftımsı ‘Pomona’ ve beyin yakan bilimkurgu ‘X’ ile büyülü gerçekçiliğin zengin, karanlık bir damarına ulaştı. ‘The Glow’ da bu yolda devam ediyor.

The Collaboration

1984’te, şöhretinin zirvesini çoktan geride bırakan yaşlanma yolunda olan Andy Warhol, yükselen yıldız Jean-Michel Basquiat’ı onunla iş birliği yapmaya ikna eder. Kiwi (Yeni Zelanda yerlisi) oyun yazarı Anthony McCarten’in yeni oyunu ‘The Collaboration’, iki sanatçının New York atölyelerini birlikte hayal ediyor. Paul Bettany Warhol’u, Jeremy Pope ise Basquiat’ı oynuyor.

BROADWAY

Hamilton

Lin-Manuel Miranda’nın ABD’nin kurucularından Alexander Hamilton’un hayatını konu alan rap dolu dramatizasyonunun 21. yüzyılın tek gerçek teatral şaheseri olduğu iddia ediliyor. Hamilton, seyircilerin müzikal denen mecrayı yeniden gözden geçirmesini sağlayan bir müzikal. 18. yüzyıl, dünyanın en güçlü devletlerinden birinin kuruluşu ve rap bir araya gelirse doğrusu samanlık seyran olur.

Bülbülü Öldürmek

Aaron Sorkin’in Harper Lee’nin ufuk açıcı, modern klasik romanının uyarlaması Broadway’de zorlu bir yolculuk geçirdi, ancak hakkında açılan bir davayı alt ederek sezonun en büyük hitlerinden biri oldu. Sorkin’in malzemeyi ele alışında en büyüleyici olan şey, Atticus Finch’in ünlü argümanlarını yeniden çerçevelemeyi seçmesidir. Yetişkin oyuncular, aksiyonu anlatan Scout, Jem ve Dill adlı çocukları ustalıkla oynuyorlar. Yetişkin çocukların sesleri ve Calpurnia’nın genişletilmiş rolü eserde öne çıkıyor.

BERLİN

Ödipus

Maja Zade’nin Oedipus mitini yeniden yorumlayan oyunu dahi yönetmen Thomas Ostermeier’in rejisiyle Berlin’de dünya prömiyerini yapıyor. Yunanistan’da bir yazlıkta bir kimya şirketinin sahibi Christina ve çok daha genç sevgilisi ve çalışanı Michael, ilk çocuklarının doğumundan önce tatil yapmaktalar. Sabah sıradan başlar, Christina smoothie’sini yaparken Michael koşuya gider. Fakat Christina’nın erkek kardeşi Robert, bir kaza hakkında gizlice soruşturma emri veren Michael’la yüzleşmek için villaya gelir… Şiddetli bir tartışma patlak verir, şirketin geleceği giderek daha kasvetli görünmeye başlarken, aynı zamanda şok edici aile sırları da ortaya çıkar. Akşam, Christina ve Michael mutluluklarının kırılan parçalarına bakmak zorunda kalırlar. Ödipus, bir hayatın bir saniyeden diğerine nasıl tamamen değişebileceğini bu antik mit üzerinden yeniden anlatıyor. Güvenli ve ayrıcalıklı görünen bir hayat birdenbire paramparça olduğunda ya da gerçek sandıklarımızın yalan olduğu ortaya çıktığında ne yaşar insan?

Yerma

Festivalde Medeasını izlediğimiz Avustralya’nın dahi çocuğu Simon Stone, Londra Young Vic’te büyük beğeni toplayan yapımı bu kez Berlin Schaubühne ekibiyle yeniden sahneliyor. Başarılı bir gazeteci olan Yerma ve kocası John, yeni evlerinde ilk gecelerini birlikte geçirirler. Şampanya içerken bebek sahibi olmak istediğini açıklayınca John şaşırır ama bir taraftan baba olmanın hayallerini kurmaya başlar. Genç bir çiftin hayatındaki bu masum, sıradan sahne ile bir kabus başlar. Önümüzdeki beş yıl boyunca, kadının çocuk sahibi olma takıntısı çiftin hayatını altüst eder. Çocuk sahibi olma arzusu, hamile kalmakta hiç zorluk çekmeyen ancak doğum sonrası depresyona giren kız kardeşiyle ve aslında istememesine rağmen zorla çocuk doğuran annesiyle de ilişkisini bozar Yerma’nın. Simon Stone, Lorca’nın oyununu kırsal İspanya’dan çağdaş bir Batı metropolüne aktarıyor. Lorca’nın Yerma’sı, bir kadının başlıca görevinin üremek olduğu bir toplumda birinin eşi rolündeyken, Stone’un Yerma’sı, kendisini asla vücudunun biyolojik işleviyle tanımlamayan başarılı bir gazeteci rolündedir…

Kein Weltuntergang

Şubat’ta ayında Schaubühne’de prömiyerini yapacak olan oyun, Chris Bush’un iklim değişikli üzerine, çok çağdaş ve önemli bir konuyla ilgili yazılmış ender bir metin. Kuzey Kutbu buzulları eriyor, okyanuslarımız ısınıyor, ormanlar yanıyor. Bir şeyler yapılmalı, bu kadarı açık. Fakat aynı hataları tekrarlayıp dururken değişimi nasıl umabiliriz? Metin, sınıf, ataerkillik ve sömürgecilik perspektifleri aracılığıyla, tamamen kavranamayacak kadar geniş, ancak hayatımızın her alanında iç içe geçmiş olan iklim değişikliğinin “hiper nesnesini” araştırıyor. Kolaj benzeri, parçalanmış bir formda seyirciler neden-sonuç aramaya ve kendi anlatılarını kurmaya davet ediliyor. Olaylar 2021 yılında Berlin’de geçiyor. 80.000 yıllık bir ağaç kolonisi, yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olan kutup ve boz ayıların çiftleşmesi, ölümsüz bir denizanası türü ve bir trilyon varil ham petrol. Ayrıca pembe kar, evlat edinilmiş bir orangutan ve tamamen yok olmanın eşiğine getirilen bir insan var bu anlatıda… Güncel tiyatro diye buna denir.

GELECEĞİN TİYATROSU

Tiyatronun geleceğini kapitalizmin tiyatro yapmayı nasıl bozduğundan bağlantısız düşünemeyiz. “Çerçeve sahnenin tiranlığı”ndan biraz uzaklaşmaya ve sıradan, mavi yakalı insanların da erişebileceği ve kendilerini görebileceği oyunlara ihtiyacımız var, ödenekli tiyatroların ötesinde kâr amacı gütmeden tiyatro yapanlar idealizmine ihtiyacımız var. Tiyatroyu canlı olarak seyirciye hangi farklı şekillerde getirebiliriz, daha mekâna özel, ya da taşınabilir oyunlara nasıl kafa yorabiliriz, ne gibi başka amaç için yapılmış mekânları tiyatro için kullanabiliriz?

Previous Story

İstanbul Modern Sinema’dan “Gelecek Kısa”

Next Story

30 Yıl Sonra BP ile Yollarını Ayırıyor

0 0,00
02_ArtDog_CD_Logo_RGB_Black

BÜLTEN

Türkiye ve dünyadan haftalık kültür-sanat haberleri, inceleme yazıları, sergiler ve etkinlikleri takip et.

Bülten aboneliğinde ArtDog Istanbul’un gizlilik sözleşmesini kabul etmiş olursunuz.