Semra Russell’ın Pop-up Sergisi Muse Contemporary’de "Once Bitten Twice Shy" - ArtDog Istanbul
Semra Russell, Once Bitten Twice Shy, 450 x 510 mm, 2024 (detay). Fotoğraf: Murat Alaş.

Semra Russell’ın Pop-up Sergisi Muse Contemporary’de “Once Bitten Twice Shy”

Semra Russell’ın Once Bitten Twice Shy adlı Muse Contemporary’de yer alan sergisinde “Swimming in Stars” serisinden işleri yer alıyor.

//

Semra Russell’ın İstanbul’daki Muse Contemporary Gallery’de gerçekleşen Once Bitten Twice Shy adlı pop up sergisi, Swimming in Stars serisinden çalışmalarını içeriyor. Bu seri, hayatın öngörülemezliğini reddetmek yerine, bunu estetik bir temel olarak kabul ediyor. Sanatçının sanat aracılığıyla deneyimlerin ve duyguların görünmez ağırlığını somutlaştırma çabalarını yansıtıyor. Swimming in Stars serisi, ışık ve renk aracılığıyla varoluşla olan ilişkisini araştırıyor. Yıldızların sürekliliği ve pembe ayın narin parıltısı, eserlerinde merkezi bir tema olan içsel dönüşümü simgeliyor. Yağlı boya ve metalik kağıt kolaj teknikleriyle farklı duygusal katmanları bir araya getirmeyi hedefliyor; bu kombinasyon, hem kırılgan hem de dayanıklı bir estetik dil yaratıyor. Her bir parça, bireysel duygulardan beslenirken, kolektif bir deneyime de açılıyor ve bize güzelliğin çoğu zaman çatlaklardan ve geçici anlardan doğduğunu hatırlatıyor.

Sanat ve moda alanlarında multidisipliner üretim yapan Russell, Türkiye’de doğdu, Londra’da yaşıyor ve üretiyor. Çalışmalarında yağlı boya ve çeşitli medya tekniklerini kullanan sanatçı, COVID-19 pandemisi döneminde Birth of Virginity serisini hayata geçirdi. Russell, Halston, Lancôme, Puma ve Addiction by Ayako gibi prestijli markalarla işbirliği yapmış ve alanının en iyilerinden biri olarak tanınmıştır. Cher, Kate Moss ve Madonna gibi efsanelerle de çalışmış. Sanatçı ayrıca Charlotte Tilbury, Hussein Chalayan, Mert Alas, Marcus Piggott, Lisa Eldridge, Ayako, Val Garland ve Isamaya French ile çalışmış; yükselen tasarımcı Dilara Findkoglu ile işbirliklerine imza atmıştır.

COVID-19 pandemisi sırasında Virginity’nin Doğuşu adlı serisini yaratan Russell’ın daha önce yer aldığı yer aldığı sergiler arasında:

2024, FRIEZE Los Angeles, THE BIRDS grup sergisi,

istmodern
istmodern mobil

2021, The Birth of Virginity, solo sergi, The AirMail, Londra,

2021, The Lockdown, grup sergisi, Londra yer alıyor.

Semra Russell. Fotoğraf: Mert Alaş.

Catherine Hunt/Küratör

Semra Russell’ın moda alanındaki kariyerinden çağdaş sanata geçişi oldukça yeni. Küratöryel bir bakış açısından, görsel dili hâlâ gelişmekte olan ama zengin bir profesyonel geçmişten beslenen birini sunarken nasıl bir yaklaşım benimsiyorsunuz?

Evet, Semra gibi bir sanatçıyı sunmak, açıklık ve netlik arasında denge kurmayı gerektirir. Bir küratör olarak, hem profesyonel derinliğinin hem de yaratıcı gelişiminin okunaklı olduğu ve izleyicilerin henüz oluşma aşamasında olsa da derinlemesine bilgi içeren yeni bir görsel dilin gelişimine tanıklık edebilecekleri bir alan yaratmak gerekir.

Swimming in Stars serisi, içsel dönüşüm ve varoluşun duygusal ağırlığı gibi temaları araştırıyor. Bir küratör olarak, eserlerindeki bu mahrem ve kişisel unsurlarla daha geniş bir izleyici kitlesinde uyandırdığı yankıyı dengeleme sürecini nasıl yönettiniz?

Bu serinin merkezinde içsel dönüşüm, öngörülemezlik ve duygusal ağırlığın araştırılması yer alıyor — kökeninde kişisel olan ancak deneyim bakımından derinden evrensel temalar. Bir küratör olarak, Semra’nın eserlerindeki duygusal özgünlüğü genelleştirmeye ya da hafifletmeye çalışmak mümkün değil. Bunun yerine, onun kırılganlığını bir kapı olarak — izleyicilerin kendi içsel manzaralarını düşünmeye davet eden bir eşik olarak — çerçeveledik. Dil, ritim ve mekânsal düzenlemeler aracılığıyla eserlerinin dürüstlüğünü ön plana çıkarırken, izleyicilerin de kendi duygusal sözcük dağarcıklarını bu deneyime katacaklarına güvendik.

Semra, yağlı boya ile metalik kâğıt kolaj tekniklerini özgün bir şekilde bir araya getiriyor. Sizce bu malzeme seçimleri, eserlerinin duygusal katmanlarını ve kavramsal derinliğini hangi açılardan güçlendiriyor?

Semra bu seride yağlı boyanın içsel derinliğini metalik kâğıt kolajın yansıtıcı keskinliğiyle bir araya getiriyor — sanat pratiğinin özünde yer alan duygusal ikilikleri dile getiren bir malzeme birlikteliği. Katmanlı ve yoğun yağlı boya, içe bakışın ağırlığını taşır. Onun dokulu yüzeyleri hafızayı, kırılganlığı ve içsel dönüşümün yavaş ilerleyen sürecini çağrıştırır. Buna karşılık, metalik kâğıt — ışıltılı, hassas ve ışığa duyarlı — tuvali, içgörü ya da kesinti anları gibi yarar. Yansıtır, kesintiye uğratır ve yeniden çerçeveler. Bir araya geldiklerinde bu malzemeler, karşıtlık ve birlikte varoluşun görsel dilini oluşturur. Hissedilenin ağırlığı, gelip geçici olanın parıltısıyla buluşur. Durgunluk, hareketle kırılır. Mahremiyet, yüzey aracılığıyla yeniden kırılarak yansır. Russell’ın malzeme tercihleri yalnızca estetik değildir — onlar aynı zamanda bir tür duygusal mimari işlevi görür; insan deneyimini tanımlayan öngörülemezliği, kopuşu ve sessiz direnci dile getirir.

Onun çağdaş sanatta evrimini gözlemlemiş biri olarak, şu anda ortaya çıkan sanatsal sesinde sizi en çok etkileyen şey nedir? Ve bu ses, daha geleneksel sanat rotalarını takip eden diğer disiplinlerarası sanatçılardan onu nasıl ayırıyor?

Semra ‘nın çağdaş sanattaki ortaya çıkışı hiçbir şekilde sıradan olmadı. Başarılı bir moda kariyerinden gelen Semra’nın görsel sanatçı olarak hızlı evrimi, yalnızca disiplinler arasında bir geçiş değil, malzeme, jest ve anlamın köklü bir yeniden yönelimi. Onu şu anda — henüz biçimlenme aşamasında olmasına rağmen derin bir özgüvenle — ayıran şey, karmaşıklığı olağanüstü bir duygusal hassasiyetle yönlendirmesi; malzemeleri kendi başlarına bir amaç olarak değil, psikolojik ağırlığın taşıyıcıları olarak kullanması. Pek çok disiplinlerarası sanatçı geçmiş pratiklerinin izlerini sanatına taşırken, Semra’nın yaklaşımı stratejik olmaktan çok içgüdüsel görünüyor. O, tasarım geçmişine yalnızca göndermede bulunmuyor — onu adeta özümsüyor. Yüzeye, katmanlamaya ve mekânsal ritme olan hassasiyeti aktarılıyor; fakat son dönem işleri estetik akıcılığın ötesine geçerek duygusal hakikatin alanına giriyor. Jestlerinde bir aciliyet, çözüme ulaşmayı reddeden bir tavır ve belirsizlikle barışık bir yaklaşım var; bu da onu, yalnızca kusursuzluk için kusursuzlukla ilgilenmeyen bir sanatçı olarak konumlandırıyor.

Semra’nın sanatında bu aşamada en etkileyici olan şey, “ham incelik” diyebileceğimiz bir durum — kırılganlıkla biçimsel netlik arasındaki olağandışı ve cezbedici gerilim. Yağlı boya, metalik kâğıt ve kolaj gibi malzemeleri psikolojik katmanlar gibi işliyor: yansıtıcı ve dirençli, akışkan ve parçalı. Her eser, kişisel olanın geçirgenleşip daha geniş varoluşsal sorulara alan açtığı, dönüşümün ortasında yakalanmış bir an gibi hissediliyor.

Semra Russell, İsimsiz, 260 x 330 mm, 2025. Fotoğraf: Murat Alaş.

Bu sergiyi İstanbul’da kurgularken, şehrin kendi kültürel ve sanatsal dokusu Semra’nın eserlerini çerçeveleme biçiminizi etkiledi mi?

Türk kökleriyle derin bir bağa sahip bir sanatçı olarak Semra’nın çalışmaları, İstanbul’un tarih, kültür ve dönüşüm arasındaki karmaşık etkileşimiyle yankılanıyor. Gelenekle modernitenin buluştuğu, kopuşla sürekliliğin bir arada var olduğu şehrin katmanlı kimlikleri, sanat pratiğinin merkezindeki duygusal ve malzeme temelli gerilimleri yansıtıyor..

Son olarak, sanat pratiğinde en güçlü bulduğunuz unsurlar neler?

Semra’nın eserleri, duygusal hassasiyeti, malzeme zekâsı ve biçimsel ölçülülüğüyle öne çıkıyor. Onun en güçlü yönü, kırılganlık ile kontrol arasında kurduğu denge—kopuşu, iyileşmeyi ve dönüşümü abartıya kaçmadan ima edebilme yetisi. Her eser, karmaşıklıkla sessiz bir yüzleşme niteliği taşıyor; burada parçalanmışlık bir başarısızlık değil, varoluşun bir biçimi. Russell’ın gelişmekte olan görsel dili, belirsizliğinde kendinden emin; çözümden çok tefekküre davet ediyor. İşte yumuşaklık ile keskinlik, ağırlık ile ışıltı arasındaki bu gerilim, onun eserlerine kalıcı bir etki kazandırıyor.

Semra Russell, Swimming in Stars

Russell sanatın onun için deneyimlerin ve duyguların görünmez ağırlığını somutlaştırmanın bir yolu olduğunu söylüyor. Çalışmalarında yağlı boya ve çeşitli medya tekniklerini kullanan Russell yaratıcı sürecini içsel sesi ve derin özgünlüğü üzerine inşa eden bir sanatçı. Bu seri ışık ve renk aracılığıyla  varoluşla olan ilişkisini araştırıyor. Yıldızların sürekliliği ve pembe ayın narin parıltısı, merkezi bir tema olan içsel dönüşümü simgeliyor. Yağlı boya ve metalik kağıt kolaj teknikleri, farklı duygusal katmanları bir araya getirme ihtiyacından kaynaklanıyor. Yağlı boyanın yoğunluğu duygularının derinliğini yansıtırken, metalik yüzeyler ışığı kırarak belirsizlik ve yenilenme olasılığını çağrıştırıyor. Bu kombinasyon, hem kırılgan hem de dirençli bir estetik dil oluşturuyor. Her bir parça, bireysel duygulardan doğarken, kolektif bir deneyime de açılıyor.

Previous Story

Zamanı Eritmek: Ani Çelik Arevyan ile “Geçmiş-Şimdiki Zaman”

0 0,00