Geçtiğimiz yüzyılda insanların türlü felaketler yaşadığı gerçeğinden sonra, bu yüzyılda da benzer zorluklarla karşı karşıya kalındığında, olası bir barış ve huzur için nasıl bir çözüm bulunabilir? Özellikle Avrupa ve Asya arasındaki kuzey-güney geniş bölge, sürekli olarak siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel zorluklarla boğuşuyor. Bu distopik Neokapitalist gidişin yanında dirençli bir süreklilik içeren güncel sanat etkinlikleri üretiliyor, yaygınlaştırılıyor, izleniyor, yüceltiliyor ve övülüyor. Bu etkinliklerin olumlu bir etkisi oluyor mu? Bu sorunun yanıtında devlet ve özel sektör kültür ve sanat politikası, geniş kitlenin algı ve benimseme durumu, uluslararası ortamdaki yankısı, sanatçı ve uzmanlara yararı gibi sorular da yer alıyor. Özellikle bu coğrafyada Bienaller bu amaçların gerçekleştirilmesine yönelik olarak mı gerçekleştiriliyor? Bu da zamanı çoktan gelmiş geçmiş bir soru. Genel kanıya göre Türkiye 1987’den günümüze gerçekleştirilen İstanbul Bienali ve 2005’den bugüne gerçekleştirilen Sinop, Çanakkale, Mardin Bienalleri ve bienal benzeri uluslararası sergileri ile siyasal, ekonomik, toplumsal olumsuzluklara karşın küresel güncel sanat haritasında varlığını sürdürüyor. Söz konusu bölgedeki sergi etkinlikleri ise – Arap coğrafyası dışında- 2000’lerin başındaki hareketliliğini ve enerjisini yitirdi.
Estetik ve Etik
Bienal ve türleri, küresel sanat üretiminin yayılması için estetik bir sistemdir, geniş bir kitlenin sanat yapıtlarını değerlendirmesi için bir olanak sağlar; bu estetiğe önemli bir öge olan etik eklenir. Sanat yapıtlarının ilişkisel estetiği ve eleştirel içeriği aracılığıyla insanlar önemli kavramları, fikirleri, ifadeleri takip etmeye ve çağdaş sanat konularının tartışmalarını yorumlamaya ve bunlara katılmaya davet edilir. Bu sistem bütün özellikleriyle demokratik bir eylemdir. Buna göre günümüz sanat etkinlikleri demokrasinin içerdiği bütün özelliklere bağlı olarak gereken işlerliği kazanır. Bu konuda kapsamlı bir inceleme ve eleştiri İstanbul Bienal’inde Kimlik ve Aidiyet sorunu başlığıyla Ebru Nalan Sülün ve Tülin Candemir tarafından (Akdeniz Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi) 2006’da yayınlanmıştır.
Bilgi ve belleğe dayanarak, özgür ifadeyi kullanarak öngörüde bulunmayı, algıyı tetiklemeyi, soru sormayı içeren sanat yapıtlarının etkili bir şekilde okunması, her şeyden önce entelektüel bir başarı için olmazsa olmaz bir parametredir. Ama aynı zamanda politik ve ekonomik manipüle edilmiş bilgi, görsel kirlilik ve aşırı trajedinin yarattığı karışıklıkların üstesinden gelme yeteneğidir. Ancak, gündemde tutulması gereken husus, gösteri toplumu, tüketim kültürü ve yaygın kültür endüstrisi ile beslenen Neo-kapitalizm için bienallerin ve benzeri etkinliklerin varlığı iştah kabartıcı beslenme alanıdır. Bienaller ve benzeri etkinlikler günümüzde resmi ve özel kurum ve kuruluşlara bu açıdan elverişli seçenekler sunabiliyor; bütçeleri oluşturan ya da destekleyen resmi sistem ve özel sektör (sponsorlar) bu etkinliklerin yönetimleri, etkinlik ve içerik özellikleri, hedef kitleleri üstüne hak sahibi olabiliyor.
Güncel araştırmalar, günümüz sanat ve kültür üretimi küresel etkileşim ve İlişkisel Estetiğe dayansa da bölgede kültür endüstrilerine ilişkin mevcut kuramların hâlâ Modernist-Postmodernist yapılandırmalara sahip olduğunu göstermektedir. Demokrasilerin gelişiminde kültürel politikaların etkisine ilişkin bilinç genişlese ve ilerleme vurgulansa bile, birçok toplumda bu çok yavaş ve yüzeyseldir. Sanatçıların üretimleri küresel rekabette öne çıkarken, çağdaş kurum ve altyapıların resmi ve özel örgütlenme biçimleri, AB ülkelerindeki kurum ve altyapıların ilerici sistemine kıyasla gelişmekte olan düzeyde geri planda kalmaktadır. Müzeler ve çağdaş sanat merkezleri mimari açıdan gösterişli olsa da bu binalardaki sanat yapıtlarını üretenler, küratörler, yöneticiler ve diğer emekçiler siyasi ve ekonomik sistemde hak ettikleri statüyü elde edememekte; çoğu zaman özgür ve bağımsız çalışamamaktadır.
Sanatın Küresel Gücü
Türkiye dünyanın en karmaşık tarihi bölgesi olan Doğu Akdeniz ve Orta Doğu’da stratejik bir coğrafyada. Bu coğrafyada yaşamak, insanlığın küreselleşme çağına girdiğinde gizemli bir şekilde tahmin edilen sürekli krizin eşiğinde yaşamaya eşittir. Bu aynı zamanda görsel dil, kültür ve bilgi çağıdır ve yaratıcı, bağımsız, özgür karakteriyle en etkili iletişim, işbirliği ve katılım aracı da güncel sanattır. Siyasal erk, tüketim ve gösteri toplumu farkına varamasa bile bu üretimin ilişkisel estetiği, bilim ve teknoloji ile bu gezegendeki insan yaşamının tüm gerçeklikleri arasındaki teorik ve pratik iletişimi ve işbirliğini güçlendiriyor. Yaratıcı insanların sanat üretimlerini öne çıkararak topluma ulaşan bu etkinlikler, bu ikilemli coğrafyadaki sanat ve kültür endüstrisinin görece geri kalmışlığı bağlamında önemli bir işlev taşıyorsa, kültür politikaları ve altyapılarının kaçınılmaz güncelleştirilmesinde temel sorular şunlar olabilir: “Sanatsal ve kültürel üretimleri destekleyecek sistemler yeniden yapılandırılmış bir düzene doğru nasıl yönlendirilir?”, “Sanat ve kültür endüstrisinin küresel etki alanında nasıl aktif bir pozisyon alınır?”.
Bienallerin Tarihsel Sorumluluğu
Türkiye’de 1980’lerden bu yana çağdaş sanat üretimindeki içerik, biçim ve estetikteki önemli ilerleme ve zenginlik, bu bölgedeki sanatçıların sistem ve üretim kolları arasındaki uçuruma rağmen önemli ölçüde dirençli ve kararlı bir tavır sergilediklerini ortaya koymaktadır. Şimdi disiplinler arası biçimlerde ve estetikte sanat, dünya iletişim, bilgisayar ve elektronik teknoloji sistemlerinin gelişimiyle birlikte küresel ekonominin önemli bir parçası haline gelmiştir. Elektronik görüntü ve seslerin dağıtımı dünya çapında bir izleyici kitlesi sağlamakta ve hemen hemen her sektöre uygulanabilen bir görüntü ve ses teknolojisinin geliştirilmesi, sanatla ilgili ürünler haline gelmiştir. Bu yüzyılın sanat piyasasının potansiyeli, yalnızca sözde “modern ve post-modern başyapıtların” sürekli artan piyasa değeriyle değil, aynı zamanda sanatçıların ve sanat ürünlerinin elektronik medya ve ağlar aracılığıyla sürekli dolaşımıyla da hızla gelişmektedir. Resim, heykel, fotoğraf, film, kitap, plak, belgesel, tasarım ve bilgisayar destekli görüntü ve sesler, uluslararası pazarlarda önemli aktörlerdir. Sanat ve kültür ürünleri, dünyanın ekonomik ve politik kutuplaşmaları arasındaki sınırları aşabilen iletişim ve bilgi alışverişini sürdürmekte ve küresel siyasal ve ekonomik rekabette başarıyı belirlemektedir.
Türkiye, coğrafyasında sürmekte olan siyasal, ekonomik, kültürel ve ekolojik krizlerin ve olumsuzlukların tetiklediği durgunluk ve iletişimsizlikten her yönde etkilenmektedir; bu ortamda bienal ve benzeri büyük sanat ve kültür etkinliklerinin üstlendikleri sorumluluk ve işlev tarihseldir. Gerçekçi bakışla Türkiye’de, genel olarak özel sektör ve bireysel çalışmaların sistemin yeniden şekillendirilmesi ve sanat ve kültürün uluslararası alanda tanınması, yaratıcı bireye yatırım yapılması gibi kayda değer gelişmeleri sağlamasına karşın bu çalışma atılım, yenilik, dönüşüm ve küresel etki ve ilgiyi sağlayabilecek bir başarıyı bekliyor.