Şahika Tekand ve Mustafa Esat Tekand tarafından oluşturulan Studio Oyuncuları 1988’de oyunculuk ve Sanat Stüdyosu’nun gösteri topluluğu olarak kuruldu ve 1990 yılında profesyonel nitelik kazandı. Gösteri sanatlarında, özellikle de oyunculuk sanatında ‘çağdaş olan’ın araştırılması ve uygulanması ilkesi ile yola çıkan topluluk, faaliyetini sürdürdüğü 36 yıl içinde, Şahika Tekand’ın geliştirdiği ‘Performatif Sahneleme ve Oyunculuk’ yöntemi ile sahnelediği bütün oyunlarla dünyada özellikle de ülkemizde ve Avrupa’da dikkat çekici tiyatro topluluklarından biri oldu. Bu 36 yıllık yolculuğu ve bugünü oyuncu, yönetmen ve yazar Şahika Tekand ile konuştuk.
Studio Oyuncuları’nın kurucusu olarak 36 yıldır ülkemize pek çok eser ve tiyatro oyuncusu kazandırdınız, bu uzun soluklu yolculukla ilgili neler söylemek istersiniz?
Yılları saymamanın ve üretime odaklanmanın doğal sonucu olarak şekillenmiş ve başka hiçbir şekilde geçmiş olmasını düşündürmeyen bir 36 yıl bu. Dünyanın gözlerimizin önünde büyük bir hızla değiştiği ve sanat adına çok şeyi tekrar tekrar oturup düşünmek, tartışmak zorunda kalınan bir dönem. Ama dediğim gibi ne olursa olsun tam da böyle olduğu ve böyle şekillendiği için geriye dönüp baktığımda “iyi ki böyle yapmışım” dediğim bir dönem.
Ülkemizde özel tiyatro kurmak, devamlılığını sağlamak ve yönetmek hatta üretmek, öğretmek oldukça zor bir iş olmalı neler söylemek istersiniz?
Aslına bakarsanız son 15 yılda olup bitene baktığımda tiyatro kurmak zor değil ama diğer söylediklerinizi gerçekleştirmek gerçekten zor. Bizler doksanların başında yeni bir tiyatro dili aramak üzere yola çıkan bir avuç genç topluluk olarak yola çıktığımızda, bunun canlı bir sanatsal hareketlilik yaratacağını özleyerek başladık ancak zaman içinde alternatif adı altında hiç de alternatif olmayan aksine konvansiyonel olanın yaygınlaşmasına hizmet eden bir kalabalıklaşmaya tanık olduk. Ama zaman her şeyin ayıklandığı ve sadece dürüstçe başlayanların ve ilerleyenlerin sürekli olduğunu tekrar tekrar gösterdi. Eğer yaptığınıza dürüstçe inanıyorsanız aşılamayacak zorluk yoktur.
Bu yıl tiyatro festivaline Ölüyor mu Ne? adlı oyunla yer aldınız. Bize oyununun fikir ve oluşum sürecinden bahseder misiniz?
Sevgili Mehmet Birkiye ve çok değerli festival ekibi bana festival için bir oyun yapmam önerisi ile geldiklerinde, festivalin genel konsepti içinde yer alabilecek bir oyun tasarımımdan söz ettim ve onlar da bu fikre katıldılar ve bu oyunun yazım ve sahnelenme macerası öyle başladı.
Sahneleme ve oyunculuk yönteminizden bahseder misiniz?
Çok özetle şöyle söyleyebilirim; Performatif Sahneleme ve Oyunculuk yöntemi, dünyanın ‘insansızlaşma’yı bu denli büyük bir coşkuyla kabul ettiği, neredeyse sevinçle karşıladığı bu döneminde, akıntının ters yönünde yüzmeye cesaret ederek ‘canlı olan, canlı olması var olabilmesinin tek ve yegane koşulu olan’ bir oyunculuk ve sahneleme yolunun mümkün kılınmasını sağlayan bir yöntemdir. Canlı olanın, yerine başka hiçbir şeyle ikame edilemeyecek özelliklerinin sahne anlatımının temelini oluşturduğu bir yöntem.
Tiyatro Eleştirmenleri Birliği tarafından Onur Ödülüne değer görüldünüz duygu ve düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz?
Bu kadar saygın bir topluluğun Esat Tekand ve beni bu ödüle değer görmesinden tabii ki çok onur duyduk.
Yeni projelerinizden bahseder misiniz?
Şahika Tekand- Bu sezon Ölüyor mu Ne? devam ederken, geçen sezon sahnelediğimiz On Adımda Unutmak/Anti Prometheus oyunumuz ve pandemi öncesi sadece dört kere oynayabildiğimiz ve pandemi nedeniyle durdurmak zorunda kaldığımız ve 2019’da Festival’in açılış oyunu olan Io adlı oyunumuz yeni bir sahnelemeyle eş zamanlı sahnelerde olacak.
Bugün kadınlarımız, çocuklarımız için korkunç bir vahşetin içindeyiz siz bir sanatçı olarak bu ülkenin başındakilere belki de annelere neler söylemek istersiniz?
Bütün bu olanlar uzun zamandır bağıra bağıra gelen bir aşınmanın hem sosyal hem ekonomik, hem kültürel hem de insani bir aşınmanın sonucu. Gerçekten bağıra bağıra geldi ve bunun geleceğini söyleyen bütün sesleri bastırdı. Yaşamın değişiyor olması bu değişmenin ille de olumlu yönde olacağını göstermez. Önümüze gelen her teknolojik yenilik ille de yaşamı kolaylaştırmaz. İnsanlık, yenilik ve kolaylık diye kendisine sunulan her şeyle adeta okyanus içindeki balık gibi neyin içinde yaşadığının bütününü görmeyi tamamen unutacak kadar cahilleştirildi ve düşünme yetisini kaybetti. Bu sözlerimin bile bir kulaktan girip öbür kulaktan çıkacağından emin olduğum bir dünyada söyleyecek tek şeyim var, keşke insanoğlu, insan olduğunu, düşünebildiğini, öğrenebildiğini ve dünyanın sadece ‘şimdi’den ibaret olmadığını, her şeyin geçmiş ve gelecek bağlantılarıyla var olduğunu hatırlasa.
“Semiha Berksoy Berlin’de” Sayısı
ArtDog Istanbul basılı dergi satış noktalarını görmek için tıklayın.
Kapak: Semiha Berksoy, Sound, sunta üzerine yağlıboya, 1970. ©️ Semiha Berksoy ve GALERIST’in izniyle. Hamburger Bahnhof – Uluslararası Çağdaş Sanat Müzesi.