Mamali Shafahi, Sandalye_Chair, 2021, Epoksi ve reçine Epoxy and resin, 210 × 160 × 170 cm, Fotoğraf: Seppe Elewaut-Michaël Smits.

Konfor Yaratıkları “Ehlikeyif”le OMM’de

Eskişehir’de bulunan Odunpazarı Modern Müze (OMM), beşinci yılını çağdaş eserleri ve fantastik tasarımları bir araya getiren Ehlikeyif sergisiyle kutluyor. Küratörlüğünü İdil Tabanca’nın üstlendiği sergi; resim, heykel, yerleştirme ve mobilya tasarımı disiplinlerinde geleneksel sınırları ustalıkla aşan bir yaratıcılıkla üretim yapan uluslararası sanatçı ve tasarımcıları bir araya getirirken form ve işlev arasındaki ilişkiyi de yeniden tanımlıyor. Doğayı tekrar merkezine alarak evlerimize geri davet eden Ehlikeyif sergisini ve beşinci yılında OMM’yi İdil Tabanca’dan dinledik.

//

OMM beşinci yılını Ehlikeyif sergisiyle kutluyor. Beşinci yılda böylesine kapsamlı bir sergi düşüncesi nasıl gelişti, nasıl bir kavramsal zeminden yola çıkarak oluşturuldu? OMM için yeri ve önemi nedir?

Aslında bu tasarım sergisinin tohumları bizim kolleksiyonumuzu daha çok tasarım işleri içerecek şekilde geliştirmek üzerine bir karar almamızla ekildi. Öncelikle Misha Kahn’ın işlerinden çok etkilenip onun gelişimini takip etmeye başladık, bu süreçte katıldığımız dünyanın farklı yerlerindeki tasarım fuarlarında tanıştığımız diğer sanatçılar da ilham oldu. Türkiye’de tasarım kulvarında yeterince iş gösteren, çalışma yapan ya da eğitim veren kurum olmadığı düşüncesiyle buraya yönlenmeye karar verdik. Sergide resim ve heykel de bulunuyor ama büyük ağırlıkta işler fonksiyonel bir sanat dalı olan mobilya tasarımı. Mobilya tasarımı hala ülkemizde bir zanaat olarak görülüyor, sanat ağırlığı ve galerilerde aldığı yer çok az. Biz bunun değiştiğini ve tasarım dalının ülkemizde geliştiğini görmeyi isteriz. Tasarım hem sanat hem zanaat hem de mucitliği birleştiren bir kulvar. Tasarım üzerine yoğunlaşan müzeler, galeriler, eğitim programları ve sanatçıların artması dileğimiz. Bu sergide bunun adımlarından bir tanesi olur diye umuyoruz. Geleceğin Türkiyeli tasarımcılarına ilham kaynağı olması, onların yoluna ışık tutması amacıyla tasarlandı Ehlikeyif.

Serginin teması ise şöyle gelişti: Biz takip ettiğimiz sanatçıların yelpazesini genişlettikçe bu çoğu genç sanatçının işlerinin birbiriyle diyalog halinde olduğunu fark ettik. Sanki günümüzün zorluklarına (pandemiler, iklim krizi, teknolojinin tehditleri) bir cevap niteliğinde bu tasarımlar sürekli doğaya ve doğanın ham maddelerine yöneliyordu. Dünyanın hızla artan nüfusunun bir yansıması olan IKEA ve Bauhaus’un tekdüzeliğine baş kaldıran, doğayı tekrar merkezine alarak evlerimize geri davet eden el emeği göz nuru tasarımlar yaratıyordu bu sanatçılar. Bu akım ve diyaloğu fark edip sergiyi de bu konu üzerinden şekillendirmeye karar verdik.

Sergide yer alan sanatçılar kimler, nasıl bir seçki kurguladınız?

Bu karma sergide Andrea Branzi, Gaetano Pesce ve Marc Quinn gibi devlerin yanı sıra Misha Kahn, Max Lamb, Hannah Levy, Chris Wolston gibi tasarım dünyasına yön veren uluslararası genç tasarımcılar Mesut Öztürk, Süper Normal, Melih Çebi gibi Türkiyeli genç sanatçı ve tasarımcılarımızın yanında harmanlanarak yer alıyor.

Ehlikeyif isminin hikâyesini de merak ediyorum.

Ehlikeyif aslında keyif arkadaşı demek. Serginin İngilizce ismi ise “Creatures of Comfort” yani konfor yaratıkları. Sergideki eserler dünyanın yüzeyinde bulunan hammaddelerden üretilmiş, doğaya hem ilham hem yapısal imkânlar kaynağı olarak ele alan ve doğada bulunan yaratıkların form ve ifadelerini ödünç alan, kopyalayan veya taklit edilen eserleri içeriyor. Sergi bizi yabanıl doğanın form ve çehreleriyle tekrar bir araya getirmeyi hedefliyor. Seçkide yer alan sanatçılar yapıtlarına doğadan unsurlar ve insani nitelikler katarak işlevsel nesnelere ruh kazandırıyorlar. Antromorphizm ve Zoomorphizm diye iki kategorimiz var mesela ve bunlar insan ve hayvan çehre ve formlarından ilham alan eserleri içeriyor. Yani evimizdeki mobilyalar aslında arkadaşlarımız ya da evcil hayvanımız olarak bizimle ilişki kuruyor. Bir sandalye o klinik soğukluğundan ve standartlığından çıkarılarak ona can ve ruh katılıyor. Pesce’nin sandalyesinin sırtında bize gülümseyen bir yüz var. Chris Wolston’un sandalyelerinin ise kolları ve bacakları var ve adeta dans ederken donmuş gibiler. Mamali Sahafi sandalyesini pers masallarındaki akrepler üzerinden şekillendirmiş. Bu tasarımlar adeta ev keyfimize ortak oluyor. Bu sebeple serginin ismi Ehlikeyif.

Sergide sizin koleksiyonunuzdan da eserler yer alıyor, sergisinin küratöryel kurgusundan söz eder misiniz?

Sergide “Formations/ Oluşumlar”,”Creatures/ Yaratıklar” ve “Bloomcore /Açanlar” isimli üç ana kategori var. “Oluşumlar” doğal cevherlerin insan dünyasının inşasında oynadığı önderlik rolüne bir övgü niteliğinde. Doğada rüzgâr, yağmur, ısı ve zaman birer heykeltıraştır. Zamanın ve çevresel koşulların şekillendirdiği kaya, taş, kum, tuz lava gibi materyalleri kullanarak tabiat ana ile iş birliği yapan sanatçıların eserlerini içeriyor. “Yaratıklar” doğada bulunan canlıların (insan hayvan ve tek hücreli canlılar, organizmalar) form ve ifadelerinden ilham alan eserleri içeriyor. Bu eserler, vahşi doğayı modern yaşamın kentsel ormanına yeniden davet ediyor. “Açanlar” ise doğal ekosistemlerin sanatçı ve tasarımcılara ilham veren renk bereketini ele alıyor. Bitip tükenmez bir sanatsal olasılıklar kaynağı olan botanik güzelliğin hem ilham verme (ister oyma ister desen, ister illüstrasyon olsun) hem de pigment ve boya sağlama yollarını vurguluyor.

Gaetano Pesce, Pratt Sandalye Chair #7,1984 (Yeşil_Green), 2020, Poliüretan reçine, Smooth-On pigment Polyurethane resin, Smooth On pigment, 94 × 48 × 51 cm, İdil Tabanca Koleksiyonu Collection. Fotoğraf Kayhan Kaygusuz

Serginin temasında “postmodern çağda doğaya ve doğanın içindeki karmaşık yaratıklara duyulan özlem” vurgusu öne çıkıyor. Bunu biraz açar mısınız?

Ehlikeyif sergisinde öne çıkan bu tema, modern yaşamın getirdiği hızlı tempoya ve doğadan uzaklaşmaya bir yanıt olarak ortaya çıktı. Post modern çağda, teknoloji ve kentleşmenin hızla ilerlemesiyle birlikte, insanların doğaya olan bağlılığı zayıfladı ve bu kopuş, içten içe bir özlem doğurdu. Sergide yer alan eserler, bu özlemi dile getiriyor ve doğanın karmaşık güzelliklerine, yaratıcı bir perspektiften bakarak yeniden temas kurmayı amaçlıyor. Doğal unsurların ve doğanın içinde yaşayan varlıkların sanat aracılığıyla yeniden keşfedilmesi, ziyaretçilere hem nostaljik bir hatırlatma hem de içsel bir yolculuk sunuyor. Bu eserler, izleyicilere doğanın büyüsünü ve insanla olan kadim bağını yeniden hatırlatırken, doğayla daha derin bir ilişki kurmanın önemine dikkat çekiyor.

İlginizi çekebilir:  Yayoi Kusama'nın Benekleri Tate Modern'de

Ehlikeyif doğanın unsurlarıyla aşılanmış, alışılmadık ve eğlenceli mobilya tasarımlarını bir araya getiriyor. Bu tasarımların doğa ve insan ilişkisini yeniden hatırlattığını söyleyebilir miyiz?

Kesinlikle. Günümüzün gündemindeki problemler, teknolojinin tehditsel yanları nüfus yoğunluğu, iklim değişikliği ve salgınlar daha sade zamanlar için kolektif bir açlık yaratmış durumda. Modern insanın hayatının dörtte üçünden fazlasının iç mekânlara tıkılı halde geçtiği 21. yüzyılda doğanın hiç olmadığı kadar uzak olduğu hissediliyor. Doğaya ait bir canlı bizden izinsiz evimize girdiğinde korkuyla yerimizden sıçramamızın sebebi, doğadan ve onun sakinlerinden yalıtılmış alanlarda yaşıyor olmamız. Ancak yine de hâlâ Tabiat Ana ile etkileşime girmeyi, sadece onun verebileceği aidiyet duygusunu hissetmeyi arzuluyoruz. Doğayı içeriye davet etmenin yollarını arıyor, evlerimizi ve işyerlerimizi vazo içinde çiçeklerle, deniz kabuğu koleksiyonlarıyla, tüylü yün bir halıyla, bir odun şöminesiyle ya da bir manzara resmiyle süsleyerek doğadaki dostluklarımızı modern iç mekânlarımızda yeniden yaratmaya çalışıyoruz. Ehlikeyif sergisindeki mobilya tasarımları, doğayı günlük yaşantımızla buluşturarak insan ve doğa arasındaki bağı yeniden hatırlatıyor. Bu tasarımlar, doğanın özgün formlarını ve malzemelerini kullanarak, iç mekânlarda doğaya dair bir iz bırakmayı hedefliyor.

Serginin ziyaretçileriyle etkileşimi konusunda neler söylemek istersiniz? Şehre ne bırakacak?

Sergi, ziyaretçileri yalnızca izleyici konumunda bırakmak yerine, onları sanatla aktif bir diyaloğa davet ediyor. OMM, bu sergi aracılığıyla Eskişehir’i, ulusal ve uluslararası alanda daha da güçlü bir kültürel merkez haline getirmeyi amaçlıyor. Bu serginin, ziyaretçilerin zihinlerinde ve şehirde kalıcı bir iz bırakacağına inanıyoruz. Sergiyi görmek vesilesiyle birçok yerli ve yabancı turist çok özel bir şehir olan Eskişehir’i görmüş olacak. Mobilya tasarımı üzerine şu ana kadar yapılmış en kapsamlı sergi Eskişehir’de yapılmış olacak. Serginin gezmesini ve Avrupa’ya gitmesini sağlayabilirsek bu da Eskişehir için çok güzel bir gelişme olacak.

Sergi kapsamında yan etkinlikler de planlandı mı?

Sergi kapsamında çeşitli yan etkinlikler de planlandı. Bu etkinlikler, serginin temasını daha derinlemesine keşfetmek ve ziyaretçilerin bu deneyimi daha interaktif hale getirmelerini sağlamak amacıyla tasarlandı. Eğitim programları, atölyeler ve konuşmalarla serginin mesajını daha geniş kitlelere ulaştırmayı amaçlıyoruz. Sergideki sanatçıların bir kısmı çok yeni teknolojiler olan sanal gerçeklik ve 3B baskı gibi teknolojik araçlarla üretiyorlar. Bizde genç ziyaretçilerimizin bu tip teknolojileri daha iyi anlayıp deneyimleyebileceği atölyeler tasarlıyoruz. Sergi başladıktan sonra devreye girecekler. Bunun yanı sıra maket yapma atölyeleri, doğal boya atölyeleri gibi birçok farklı konuya yoğunlaşan tasarımı destekleyen yan atölyelerimiz de olacak.

Audrey Large, MetaVase #5.1, 2019, 3B Baskı_3D Printed in PLA, 96 × 46 × 46 cm, 7 + 2 AP, İdil Tabanca Koleksiyonu Collection. Fotoğraf: Kayhan Kaygusuz

“OMM Sadece Bir Müze Değil Kültür Platformu”

Son olarak şunu sormak isterim: OMM ile birlikte Eskişehir’in dönüşümünü son beş yıl içerisinde nasıl değerlendiriyorsunuz?

OMM’un kurulduğu zamandan bugüne müzede ziyaretçiyle buluşan yüzlerce eser, bambaşka perspektifler sunan farklı sergiler, özellikle gençlerin ve çocukların yaşamında çok etkili bir role sahip olduğunu düşündüğüm eğitim programları Anadolu’da çağdaş sanatın etkileşim gücünü birçok insana tattırdı. İlk yola çıktığımızda, Odunpazarı Modern Müze’yi sadece bir sanat müzesi olarak değil, aynı zamanda dinamik bir kültürel platform, sanat odaklı bir buluşma noktası olarak hayal etmiştik ve bunu başardığımızı düşünüyorum. OMM’un açılışından bu yana geçen beş yıl, Eskişehir’in kültürel dokusunun zenginleşmesine ve şehrin sanatsal anlamda bir çekim merkezi haline gelmesine önemli katkılarda bulundu. Eskişehir’in yeniliklere açık ve dinamik yapısı, müzemizin büyümesini ve toplumla güçlü bağlar kurmasını sağladı. OMM, sadece bir sanat müzesi değil, aynı zamanda bir kültür platformu olarak da şehrin kimliğini yeniden şekillendirdi. Şehrin bu kültürel dönüşümüne tanıklık etmek, bu sürecin bir parçası olmak bizim için hem büyük bir gurur hem de ilham kaynağı oldu. Eskişehir’in sanatı kucaklayan yapısının daha da derinleşmesine katkıda bulunmak, müzemizin en büyük başarılarından biri olarak görüyorum.

Gelecek için de umut ve vizyon dolu planlarımız var; sanatı daha fazla insanla buluşturmak ve kültürel zenginliği paylaşmaya devam etmek. OMM, ülkemizde yeni bir çekim noktası yaratmak üzere stratejik olarak Eskişehir’de kuruldu ve hali hazırda turistik açıdan çok hareketli olan kente ilgiyi inanılmaz boyutta artırdığını görüyoruz. OMM ve çevresindeki diğer sanat alanları sayesinde Eskişehir de İspanya’daki Bilbao, İsviçre’deki Malmö ve Amerika’daki Marfa gibi Türkiye’de bir kültür ve sanat merkezi olma yolunda.

* Ehlikeyif sergisi Odunpazarı Modern Müze‘de 20 Temmuz’a kadar görülebilir. 

 

Previous Story

Frieze London’da Keşif Vurgusu

Next Story

George Baselitz’in Gizemli Dünyası

0 0,00
02_ArtDog_CD_Logo_RGB_Black

BÜLTEN

Türkiye ve dünyadan haftalık kültür-sanat haberleri, inceleme yazıları, sergiler ve etkinlikleri takip et.

Bülten aboneliğinde ArtDog Istanbul’un gizlilik sözleşmesini kabul etmiş olursunuz.