Armen Gevorkian, Hamlet Hovsepian, Mesut Karakış, Armén Rotch, Kirkor Sahakoğlu, Tigran Sahakyan ve Arman Vahanyan’ın soyut sanatı farklı şekillerde ele alışlarına tanıklık eden “Soyut Madde” sergisi Galeri 77′de açıldı. Soyut dışavurumculuğun mirasından beslenen sergi, izleyicileri sanatçıların üretim sürecinin dolaysızlığını ve dinamizmini deneyimlemeye davet ediyor. “Soyut Madde”, izleyicileri soyut sanatın kimi zaman vahşi kimi zaman ise sükûnet dolu dünyasına bir keşif yolculuğuna çıkarıyor.
Sergi, bir yandan canlı, dinamik ve coşku dolu anlık jestlerden; minimal, tek renkli ve tamamen planlı kompozisyonlara kadar geniş yelpazede soyut sanatın günümüzde ulaştığı farklı yaklaşımları izleyiciye sunuyor. Hareket ve canlı tonlar bakımından zengin; renk, çizgi ve formun etkileşimine odaklanan güçlü bir duygu ve enerji uyandırmayı hedefleyen eserlerle ilgili basın bülteninde şu ifadelere yer veriliyor:
“… Soyut sanatın kökenleri, sanatçıların duyusal ve duygusal deneyimlere odaklandığı Ekspresyonizm ve hatta Post-Empresyonizm gibi hareketlere kadar uzanabilir. Soyut sanatın öncülerinden biri olarak kabul edilen Wassily Kandinsky renklerin ve şekillerin ruhani ve duygusal gücüne inanıyordu. Onun 1910’lardaki çığır açan çalışmaları, Kazimir Malevich ve Piet Mondrian gibi çağdaşlarıyla birlikte ileride çeşitlenecek soyut akımların ilk temellerini atmıştır. Malevich’in Süprematizm’i saf sanatsal duygunun üstünlüğünü vurgulayarak geometrik soyutlamayı tanımlarken Mondrian’ın De Stijl hareketi ise daha düzenli, ızgara tabanlı bir yaklaşımı savunmuş ve soyutlama yoluyla evrensel uyumu hedeflemiştir. 20. yüzyılın ortalarında Jackson Pollock, Mark Rothko ve Willem de Kooning gibi sanatçılar soyutlamanın sınırlarını zorlayarak özellikle Amerika Birleşik Devletleri’nde soyut dışavurumculuğun gelişmesine büyük katkı sağladılar. Pollock’un ikonik damla resimleri ve Rothko’nun duygusal renk alanları spontanlığı, jestleri ve bilinçaltını vurgulayan bu akımla eşanlamlı hale geldi. Diğer taraftan Art Informel ve Tachisme gibi Avrupa akımları da benzer temaları araştırmış, Jean Dubuffet ve Hans Hartung gibi sanatçılar dokuyu ve medyumun fizikselliğini vurgulayan eserler yaratmışlardır.
Günümüzde soyut sanat, hızla değişen dünyanın küresel, toplumsal ve bireysel ölçeklerdeki dönüştürücü etkilerine paralel olarak sürekli yeniden şekilleniyor ve gelişiyor. Teknolojik imkanlar ve iletişimin gücü sayesinde çağdaş soyut sanatçılar çok çeşitli etkilerden, tekniklerden ve felsefelerden beslenerek, jestürel ve spontane olandan titizlikle planlanmış ve sistematik olana kadar geniş bir spektrumda eserler yaratmaya devam ediyor. Geleneksel olanın sorgulandığı, taze bakış açıları ve farklı ifade biçimlerinin yepyeni malzeme ve uygulama tekniklerindeki çeşitlilikle buluştuğu bu yeni düzlemde artık bizleri üretim sürecinin de etkin şekilde işin içine dahil olduğu çok katmanlı ve zengin yaklaşımlar karşılıyor.”
İzleyicilerin sanat eseriyle tamamen duyusal bir düzeyde etkileşime girmesine olanak tanıyan “Soyut Madde” sergisinde yer alan sanatçılardan Kirkor Sahakoğlu, tuvaline duyguyu, jestürel hareketleri ve kullandığı renk kompozisyonlarıyla harmanlayarak aktarıyor. Sanatçı, insan ruhunu temsil eden duygular, dış dünyanın içimizdeki yansımaları ve birtakım güncel kavramlar üzerinden izleyiciyi derinlikli görsel yolculuklara çıkarıyor. Özellikle kelimeler ve onların içerdiği imgeler ile olan ilişkileri soyut eserleri üzerinden sorgulayan Sahakoğlu; Foucault, Baudrillard, Adorno gibi düşünürler ve varoluşçu felsefeye duyduğu yakınlığı tüm eserlerine yansıtıyor. Sanatçı kendi hayatı ve hissettiklerinden yola çıkarak görüneni değil, görünmeyeni düşünmeye davet ediyor. Üretimlerinde genellikle farklı malzemeleri buluşturan, ara ara kendi hayatında bir anısı olan türlü nesneleri de eklemekten kaçınmayan ve bütün renklere karşı eşit mesafeyi gözettiğinin altını çizen sanatçı için resimleri “…Burada görülecek şey, ilk bakışta karşımıza çıkan birtakım yüzeyler, birtakım renkler ya da birtakım kompozisyonlar değildir. Onların ‘derininde, derininde, daha derininde yatan’ bir ‘ben’in tutkuyla açığa çıkartılma isteğidir,” anlamı taşıyor.
Daha uysal, bütünsel ve barışçıl eserler ile bir tezatlık kuran Hamlet Hovsepian ise doğadan aldığı ilhamı kullandığı malzemeye taşıyarak ham fırça darbeleriyle oluşturduğu kompozisyonlarında dönüşüm ve organik-inorganik yaşam arasındaki geçişi işliyor. Hovsepian’ın sanatı yaşadığı yeri çevreleyen topraklar ve doğadan ilham alıyor. Alüminyum, altın ve bronz gibi çeşitli metalleri yağlı boyayla birlikte kullanarak doğanın önemi hususundaki inancını sanatına yansıtan sanatçı için “toprak ananın zenginliği” derinlerde gömülü yatan metaller ve minerallerden kaynaklanıyor. Sanatçı, toz alüminyum ya da bronzla karıştırdığı yağlı boyayı kullanarak ve zaman zaman tuval üzerine yapıştırılmış boyalı yosunla eseri dokusal olarak güçlendirerek biçimsel bir dil yaratıyor. Hovsepian, eserlerinde aynı zamanda doğal yaşamda yer eden, yaşayan canlıların inorganik kalıntılara dönüşme sürecini ve hatta tam tersi olan inorganik kalıntıların organik yaşama dönüşünü de inceliyor.
Armén Rotch ve Mesut Karakış’ın eserlerinde ise geometrik düzen ve hassasiyet ön plana çıkıyor. Seçilen renkleri ve oluşturulan kompozisyonları mimari bir titizlikle katman katman inşa ederek, maksimum görsel seyir zevki hedefleyen sanatçılar için düzen ve planlama tekniklerinin mihenk taşını oluşturuyor. Özü dışında resminin diğer tüm öğelerini sadeleştirme gerekliliği Armén Rotch eserlerinin temelini oluşturuyor. Sanatçı için hayat sonsuz bir tekrar ve eserlerinde hareketin kendisi de bu tekrara dahil ediyor.
Eser üretme sürecinde fazlasıyla hassas, tamamen planlı, alışılmış resmetme tekniklerini reddeden Mesut Karakış, kendine özgü üretim süreci ve tekniğiyle öne çıkıyor. Doğada kendini tekrar eden düzen, bütünsellik ve mutlak uyumdan etkilenen Karakış için sanatsal unsurlar formlar ve renkler büyük önem taşıyor. Kompozisyonu planlarken resmin içsel yapısına odaklanıp izleyiciyi içine alan azami estetik ve görsel bir etki yaratmayı amaçlayan sanatçının resimlerinde karakteristik olarak doğal örüntüler, organik bozulmalar, lirik dışa vurumlar, geometrik ızgaralar ve çizgilerden oluşan dinamik matrisler, karmaşık dokular ve canlı renkler dikkat çekiyor.
Armén Rotch eserlerinin temelini sadelik oluşturuyor. Hayatı sonsuz bir tekrar olarak yorumlayan sanatçı eserlerinde bu tekrarı dahil ediyor. Gündelik hayatın sürekli tekrar eden yapısını temsil eden hem her zaman aynı hem de asla aynı olmayan repetitif hareketlerle oluşturulmuş bu düzenli çizgi kümelerini bir araya getirdiği planlı kompozisyonlarıyla izleyiciye sıradan ve basit şeyleri farklı bir şekilde sunuyor.
Hemen hemen tüm resimlerinde monokromatik bir yaklaşımı benimseyen Tigran Sahakyan’ın eserlerinde ise tuval yüzeyi sanatçının benzersiz bir deney/oyun alanına dönüşüyor. Geleneksel/klasik resim sanatından alıştığımız “boya” ve “fırça” sanatçının eserlerinde tedavülden kalkıyor. Materyal değişime uğruyor; metal, kumaş, harç, yer yer buluntu malzemeler işin içine giriyor. Sanatçının elle dikkatli müdahalelerle malzemeyi ön plana çıkaran bu alışılmadık eserleri rastlantısallığı fazlasıyla öne çıkarıyor. Sanatçı kompozisyona dair bir ön fikre sahip olsa dahi imgenin son hali ancak bu üretim süreci sonunda şekilleniyor. Hatta her ne kadar sanatçı eserle işini bitirmiş gibi görünse de tuval yüzeyindeki farklı materyaller zaman içinde kaynaşıp malzeme kurudukça eser değişip dönüşmeye devam ediyor. Bu sanatçının arzu ettiği bir durum… Renk skalası zengin ve keskin tonlardan monokroma kadar çeşitlilik gösteren Sahakyan’ın sergideki eserleri ise soyutlama ve temsil arasındaki çizgiyi bulanıklaştırarak insan figürleri veya manzaralar ima ediyor. Sanatçı bu yolla izleyiciyi soyutun içindeki tanıdık şekilleri ayırt etmeye zorlayarak gerçeklik ve hayal gücü arasında güçlü bir diyaloğa davet ediyor.
Armen Gevorkian’ın “Bir Terzinin Günlüğünden Anılar” serisi ise sanatçının çocukluk yıllarının geçtiği babasının terzi dükkânından esinlenerek ürettiği eserlerinden oluşuyor. Soyutlama sayılabilecek bu eserler kesilmiş kumaş parçaları ve tekstil ürünlerinden müteşekkil, ipliklerle bir arada tutturulmuş soyut bir aile tablosunu anımsatıyor. Alışılmadık tekniği ile öne çıkan sanatçının bu çizgi dışı yeni serisi, ölçülü renk ve ışık kullanımı, elde etmenin imkânsız olduğu bir orijinallikte kolajvari, sakin ve düşünce yüklü eserler olarak dikkat çekiyor.
Kavramları ve izlenimleri anında görselleştirmek yerine derinden hisseden, gözlemleyen ve özümseyen Arman Vahanyan’ın sanatında ise bilinç ve bilinçaltı dengesi dikkat çekiyor. Sanatçı yüzeyin her bir parçası için mutlak renk ve gölge uyumu gerektiren bu denge sayesinde eserlerine içsel bir gerilim ve dışavurum kazandırıyor. Vahanyan, Kandinsky’nin doğayı eğrilere, çizgilere, noktalara ve geometrik formlara dönüştürmeye yönelik girişimlerinden ve deneylerinden ilham alarak ve görüntüyü baskın-tonal renklerde oluşturmaya çalışan bir dizi resim yaratıyor.
“Soyut Madde” sergisi 3 Ağustos’a dek Galeri 77’de görülebilir.