Aslı Çavuşoğlu, Kasten Gömülmüştür, Seramik, el dokuma hasır, halat, 100 x140 x165 185 cm, 6 20 x 25 cm, 2024

‘Daha Uzaklar’ın Ötesinde

Bu sene 6.’sı düzenlenen Mardin Bienali, Ali Akay küratörlüğünde 10 Mayıs-10 Haziran arasında. Döne Otyam ve Hakan Irmak’ın direktörlüğünü üstlendiği Daha Uzaklara başlığı altında yapılan Mardin Bienali’nin kavramsal çerçevesini ve bienalin merak edilenlerini Ali Akay ve Döne Otyam’a sorduk.

//

ALİ AKAY

Mardin Bienali Daha Uzaklara başlığı altında izleyiciyle buluşuyor. Bu başlığın içeriğini bir de sizden dinleyebilir miyiz?

İçinde yaşamakta olduğumuz sorunların üzerinden geçerek daha uzaklara nasıl bakarak ilerleyebiliriz. Fena bir dünya içinde, fena sorunlarla birlikteyiz. Sanat bir yandan, siyaset ve toplumsal alan diğer yandan kesiştiler. Bu benim 34 yıldır ileri sürmüş olduğum bir durumdu. Bugün sanat iyice arka plana gerilemiş durumda ve sosyal olmaktan da uzaklaşan, cinsel, dini, ırksal ve etnik kimliklerle ve onların haklı başkaldırısıyla yaşıyoruz. Bu 1960-70’li yıllarda Batı ve Batı dışında da başlayan ve o tarihlerden gelerek iki ayrı darbesiyle kesilen özgürlüklerin tekrar 1990’larda Türkiye’de gelişmesinden sonra, bugün var olan sorunsallara girmiş vaziyetteyiz. Bunun ötesine geçmek mümkün müdür? Sanatsal yaratı buna aracı olabilir mi? Sanatçıların eserlerinden yola çıkarak bu “daha uzaklara” bakış, Mezopotamya’ya bakarak nasıl düşünülebilir. Doğaya, kültüre (antroposen ve kapitalosen), bitkilere, hayvanlara ve başka insanlara, etnisitelere, milletlere, sınıflara, bölgelere post-kolonyal ve feminist, interseksiyoner, de-kolonyal yapıbozum bağlamında ırkçılığa karşı mücadeleyi nasıl “birlikte var olma” haline çevirebiliriz? Hiçbirini yadsımadan ve sürekli bir şekilde bunlarla mücadeleyi sürdürerek bu sorunların üzerinden, nasıl bıkmadan ve mücadeleyi bırakmadan geçerek, bunları aşabiliriz ve daha “uzakları” hayal etmeyi öngörebiliriz? Sorular bunlardır.

Bienalin konseptine bakıldığında bir çeşit çözüm bulma derdi taşıdığı anlaşılıyor. Sizce sanatın böyle bir toparlayıcı gücü var mı?

Ben sanatın bu gücüne inanan birisiyim. Bir zamanlar terapi olarak kullanılan bir sanat alanından da söz edebiliyoruz. Brüt sanat buna bakmıştı. Psikanalizde transfer yerine transversal kullanan bir şizoanaliz bunu gerçekleştirme istencindeydi. Ve başarılı olduğu da söylenebilir bugün. Ama bunları unuttuk. II. Dünya Savaşı sonrası Tosquelle ile başlayan, Frantz Fanon ile devam eden süreç G. Oury ve F. Guattari ile birlikte önce Lacan’dan yola çıkan ve sonra daha da saparak devrimcileşen çok büyük adımlar attılar. Bugün sanat ile tedavi değil ama teori iç içe girmiş vaziyette. Şiir, edebiyat ve plastik sanatlar gibi sinema ve video deneyimlerine baktığımızda inancımızın olması gerektiğini düşünüyorum. Deleuze’ün lafı çınlıyor kulağımda: “Sinema dünyaya olan inancımızı bağlayabilecek mi?” Bu soru bugün hala sanatların sorusu olmaya devam ediyor.

Bu yıl 6.’sı düzenlenen Mardin Bienali’nin önceki edisyonlarından ayıran belirli bir özelliği var mıdır?

Ben hepsini görmedim ama sanırım burada çok daha uluslararası bir sanatçı grubu var. Türkiyeliler bile bir anlamda yurtdışında yaşayanlar. Sanatçıların büyük çoğunluğu yurtdışından gelenlerden oluşuyor. Aynı şekilde 6 konferansçı var. Bunların da hepsi yurtdışından geliyor. Bu farklı bir özellik olabilir. Diğer yandan da benim 30 küsur senelik küratörlük deneyimimin içinden geçen bakış, bana özgü olan bu bakış, sergilerimle bir devamlılık taşıyor. Bunlar ilk olarak farklılıklar bir bakıma. Sabancı Müzesi ilk defa Mardin Bienali’ne kapılarını açıyor. Bu da bir fark olarak düşünülebilir. Ve de, sekiz ayrı yerde sergilenen eserlerin hepsi birbiriyle ilişki içindeler.

Bienalin şehirle alışverişi nasıl? Sizce Mardin’e ne katıyor ve Mardinliler ne denli bienale dahil oluyorlar?

Ben Mardin’e kozmik olarak baktığımı söyledim basın toplantısında. Bu anlamda yerel ile evrenselin ilişkisinden bakıyorum. Ama evrensel kavramının içini bugünkü sorunlarla doldurmaya çalışıyorum. Kavramın Daha Uzaklara olduğu bir önermenin içindeki her mesele bunun içinden geçiyor. O halde, klasik bir sergi yerleşimi gibi paragraflara veya bölümlere ayrılan bir yerleştirme ve gösterim yapmak niyetinde değilim. Her bir konu kendi içinde ayrı olmasına rağmen, biri olmadan diğeri çözülecek gibi durmuyor. O halde mekanlara yerleşirken kavramsal temaları birbirlerinden ayırmak doğru olmayacaktır. Benim yaklaşımım hepsinin birbiri içinden geçerek yerleşme fikrini taşıyıor. Her bir eseri bir önerme olarak ele alırsak, önermelerin yan yana geldiğini düşünürsek ve bir o kadar da bunların ayrışık olduğunu fark ettiğimizde her eserin diğerleriyle ilişkide olduğunu zihinsel bir şekilde görebiliriz. Ve eserlerin bu şekilde sergilenmesi, yerleştirmenin mekânın içindeki kavramsal çizgisini oluşturuyor. Başka sergi veya bienallerde olduğu gibi temalara ayrılmış bir yan yan yanalık söz konusu olmayacak ve bunun izleyici tarafından bir bütün olarak görülmesi için yerleştirilecektir. Eserler arasında herhangi bir hiyerarşi yoktur.

Mardin Bienali’nin gelişimini nasıl buluyorsunuz? Dünyadaki bienaller arasında nasıl bir yerde görüyorsunuz?

Bienaller aynı zamanda yapıldıkları şehirlerle birlikte anılır gibi düşünmek lazım. Manifesta bunu kırmaya kalktı ve sorunlu şehirlerde yaptı sergilerini. Mardin de yükselmekte olan bienal olarak duruyor karşımızda.

Mardin büyülü bir şehir olmasına karşın sergileme alanı olarak kısıtlı seçeneklere sahip. Bienal mekanları da çoğunlukla sabit kalıyor. Bu sabitliğin yerleşik bir düzene sahip olmak gibi iyi tarafı olsa da küratöryel hareket alanı da kısıtlıyor olabilir. Sizin fikirleriniz nedir?

Yukarıda söz ettiğim gibi bu sefer aynı yerler olarak kullanılmıyor. Sanırım iki ayrı mekan bugüne kadar kullanılmış değil, yanılmıyorsan eğer. Ama tabii daha önce kullanılan mekanlar da var. Neticede kolay olmayan yerlerden söz ettiğimizi biliyoruz. O bakımdan küratöryel bir farktan söz edebiliriz.

Bienale katılacak sanatçılar nasıl seçildi?

Sanatçıların hepsini ben seçtim ve onların özellikle kuvvetli olmasına dikkat ettim. Aralarında bir meşruluk hiyerarşi olmamasına özen gösterdim diyebilirim. Bugünkü bienallerin yapısının dışında seçim yaptım.

İlginizi çekebilir:  Banksy Social Club

6. Edisyon’da eserlerini Mardin’de, mekana özgü ve orada üretecek sanatçılar var mı?

Evet direkt olarak orası için yapılmış eserler var.

Eserleri mekanlara yerleştirirken neye öncelik verdiniz?

Mekanlarla eserlerin mümkün olduğu kadar uygunluğuna dikkat ettim diyebilirim. Bir eserin diğer yanındaki eserle ilişkisini kurmak yerine, her eserin diğer bütün eserlerle ilişkisini zihinsel çabayla kurmanın önemi üzerinde duruyorum. Burada perspektifler hareketli ve geçişken olarak birleşiyor.

ArtDog Istanbul 22. Sayı150,00Mayıs – Haziran 2024

6. MARDİN BİENALİ “GELECEĞE” Sayısı

ArtDog Istanbul basılı dergi satış noktalarını görmek için tıklayın.

Kapak Görseli: Halil Altındere, “Star Wars: Mardin,” 2024, 3D animasyonlu video, 3D Generalist: Utku Turan
PİLOT Galeri’nin izniyle

Başarılı

Bienal kapsamındaki atölyeler, performanslar ve söyleşiler neye göre kurgulandı? İçlerinde oldukça dikkat çekici ve şehir halkının da ilgi göstereceğine inandığım konu başlıkları var. Bu tamamlayıcı programdan biraz bahseder misiniz?

Bienal sırasındaki tüm etkinlikler, performanslar, konferanslar, film gösterimleri, ses enstalasyonları, performatif müzik vb. hepsi bienalin kavramsal yapısı üzerine kuruldu. Hayvan-oluşlar, sömürge-sonrası, mülteciler, kadın sorunu, bilim-kurgu, dilin yapılanması, ovanın etkisi, doğa ve eko-sistem, tarihin sorgulanması ve suçlar, teorik bakış ve yaratı iç içe geçiyor. Yaratıya açık bir zihniyet, burada, taklitlerin dışına çıkıyor; tekrarlardan çıkmak üzere bir bakış ortaya çıkıyor. Evet, çok ilgi çekici olacağını düşünüyorum. Hem sanatçıların hem Mardin Artuklu Üniversitesi öğrencileri ve hocalarının dikkat edeceğini düşünüyorum. Konuşmacılar kendi alanlarının iyileri. Georges Pompidou Sanat Merkezi eski müdürü, Fransa’nın üç ünlü çağdaş filozofu, video ve fotoğraf teorisyeni, kamusal alan üzerine çalışan sosyolog, hepsi konferanslar verecekler. Kamusal alan ve yaratı süreçleri herhalde bizleri “daha uzaklara” doğru taşıyacak. Tekrarların ötesine nasıl geçebiliriz? Sanat aynı zamanda her zaman “zihinsel üretim” olarak işledi. Benim iyi sanat olarak baktığım eserler buradan geçiyor. Düşünce, refleksiyon, eylem ve malzemeler sanatın kendi söylemini ortaya çıkarıyor. Dışarıya açılan ama kendisini terk etmeyen bir sanat anlayışı bienalin kavramsal çerçevesi içinden geçiyor.

Sarkis, Gökkuşağı Renkleriyle Ovaya Bakmak, mekana özgü yerleştirme, Ayna ve Pencerelerdeki parmak izleri: Aram (8 yaş), Asu (8 yaş), Cabir (7 yaş), Cansu (8 yaş), Hasan (9 yaş), Melisa (13 yaş), Poyraz (5 yaş), Rezan (3 yaş), Yaren (11 yaş), Zeynep (4 yaş), 2024

DÖNE OTYAM

Mardin Bienali’nin gelişimini nasıl buluyorsunuz?

Pek de kolay olmayan bir süreçti 15 yıl. Hala da lojistik ve teknik olarak zorluklar yaşadığımız bir dönem. Mekanları dönüştürmek bizi en yoran kısmı. Ancak geçen bu süre içinde müthiş bir ekip olduk. Artık o zorlukları kolayca çözebilecek altyapımız var. Mardin ve bienal birbirine çok katkı yaptı. Yapmaya devam ediyor. Kenti de hareketlendiren ve beklenilen bir etkinlik. Bu edisyonda 30’a yakın paralel sergi var. 6. Edisyonu ile beraber 300’e yakın uluslararası sanatçı, 550 ye yakın iş. Uluslararası Bienaller Derneği üyeliği gibi güzel gelişmelere de hala gebe bir bienal.

Bu sene mekan seçimi nasıl yapıldı?

Küratörümüz Ali Akay’in konseptine ve sanatçıların isteklerine göre mekanlar seçildi. Birkaç bienalde kullandığımız Alman Kararagah’ına ek olarak 5. Edisyon’da Develihan’ı eklemiştik. Bu kez de Dabakoğlu Evi, Kervansaray gibi mekanlar eklendi.

Şehir halkının bienale bakışı ve entegrasyonu sizce yıllar içinde nasıl bir değişim gösterdi?

Türkiye’de maalesef çağdaş sanat belli bir kesime hitap ediyor. Genel olarak tüm şehirlerde olduğu gibi Mardin’de de meraklısının dikkatini çekiyor. Mardin 1 milyona yakın nüfuslu bir şehir, bunu bir şehir üzerinden yorumlamanın doğru olmayacağı fikrindeyim. Bienalin gerçekleştiği alan sit alanı olarak tanımladığımız tarihi alan ve mekanlar, burada yerleşik olarak yaşayan halk, esnaf, oteller ve işletmeciler daha ilgili ve ilişki içerisinde. Bienal zamanına hazırlanan büyük bir kitle var. Sanat kurumları, üniversitenin ilgili bölümleri, sanat alanında çalışmalarını yapan sivil toplum kuruluşları önemli anlamda katılım sağlıyor.

Çoğunluğu İstanbul’da yer alan sanat piyasasının Mardin Bienali’ne ilgisi yıllar içinde nasıl şekillendi?

Güzel bir hikâye bana kalırsa. Mardin’i hiç görmeyen büyük bir çoğunluk vardı. 1. Bienal’e ilgiyle son üç bienale ilgi tabii çok farklı. Şimdi herkes organizasyonunu kendi yapıyor, bizden hiç yardım istemiyor ve Mardin’i çok iyi tanıyorlar. Turların artışı da inanılmaz boyutta.

Başlangıçtan bu yana 14 sene geçmiş. Görece küçük şehirlerde bienal yapmak hem lojistik hem de fon olarak altından kalkması zor bir görev. Yaşadığını zorluklar ya da “iyi ki bu işe soyunmuşum” dediğiniz anlardan biraz bahseder misiniz?

Gerçekten çok zor. Zorluklar hiç bitmiyor. Her seferinde tarihi mekanları dönüştürmek, sadece temizletmek bile bir mesele. İçinde turizm de var. O kısmı da çok yorucu. Fon açısından da çok zorlanıyoruz. Bu bienal itibariyle Hitay Vakfı ile başladığımız iş birliğini, sürdürülebilir bienal, sürdürülebilir fon ve sürdürülebilir insan kaynağına önemli katkı sağlayacağına inanıyoruz. 2025 yılı içerisinde Mardin Bienali Vakfı’nı kurmayı ve kurumsal altyapımızı daha geliştirmeyi istiyoruz.

İyi ki bu işe soyunmuşum dediğim anlar her zorluğu yeniyor ve unutturuyor. Mesela 3. Bienal ile başlayan, gençlerin açtığı paralel sergilerdeki özen bana bunu dedirtmişti. İnanılmaz mutluyum. Bu edisyonda 30’a yakın sergi açılacak, Mardin ve Mardin dışından sanatçılarla…

Previous Story

“Sanatın Paylaşılması Önemlidir”

Next Story

Julien Auregan’dan “ile ve dışında”

0 0,00
02_ArtDog_CD_Logo_RGB_Black

BÜLTEN

Türkiye ve dünyadan haftalık kültür-sanat haberleri, inceleme yazıları, sergiler ve etkinlikleri takip et.

Bülten aboneliğinde ArtDog Istanbul’un gizlilik sözleşmesini kabul etmiş olursunuz.

Verified by MonsterInsights