İsmet Değirmenci’nin, kitap sayfalarına çizdiği ada resimlerini, kâğıt üzerine çini mürekkebiyle yaptığı “yalnızlık haritaları”nı ve pişmiş topraktan oluşan “Göç Portreleri” başlıklı büst serisini sanatseverlerle buluşturduğu “Bul Beni” adlı yeni kişisel sergisi 10 Aralık’a dek Brieflyart Galeri ev sahipliğinde görülebiliyor. Değirmenci sergide, ada metaforlarıyla sorguladığı yaşamı; kendini bulma, uzaklaşma, yeni bir yer ve yaratma kavramları üzerine odaklanıyor. Sergideki eserlerini içinde bulunduğumuz distopik düzene karşı bir ütopya olarak yeniden oluşturan sanatçı, 16. yüzyılda dünya keşiflerine katılan haritacı ressamların uzun yolculukları boyunca sevgilileri için çizdikleri “olmayan” adaları gibi kendi düş adalarını çiziyor.
Değirmenci daha önceki çalışmalarında olduğu gibi “Bul Beni” de de insanın yaşamsal döngüsü içinde hem kendisinin hem de bütünün parçalarıyla sürekli bir devinim içinde olduğu düşüncesine yoğunlaşıyor. Sanatçı akış, oluş ve yürüyüş felsefesinden hareketle her seferinde yeni malzemeler aracılığıyla doğada olma halini, doğayla uyumlu ve barışçıl bir deneyimi izleyiciye sunuyor. Serginin bir bölümünde Değirmenci’nin, Alain de Botton’ın Romantik Hareket ve Nikos Temelis’in Arayış kitaplarının sayfalarına çizdiği ada resimleri yer alıyor. Diğer bölümlerde ise sanatçının kağıt üzerine çini mürekkebi kullanarak yaptığı “yalnızlık haritaları” resimleri ve pişmiş topraktan oluşan “Göç Portreleri” başlıklı büst serisi görülebiliyor.
Sanatçı, “Bul Beni” isimli sergisini şu sözlerle özetliyor:
“Trajik bir dönemdeyiz ve kendimizi yeniden keşfetmeliyiz. ‘Bul Beni’ bir oyun. Kendimizi yeniden bulma ya da kendimizi sorgulama; sonsuz sorgulama ‘ben neredeyim’ , ‘ben neyim’ deme ve bunu çevremize sorma zamanı. Kendimizi sanat anlamında da sorguluyoruz, çünkü beğeni toplumu içindeyiz. Hiçbir şeyin eleştirilmediği, eleştiriden söz edilmeyen bir beğeni toplumu içindeyiz. Bu da tamamen neoliberal sistem belirliyor. Bu, sanatçılar için de geçerli… ‘Biz kimiz’ diye sorgulamadan düşünmeden fuarlara resim yetiştirmeye, bir yerlere iş yapma için çalışıyoruz haldır haldır. Sorgusuz işler üretiyoruz. Ben tüm bunlardan yola çıkarak ‘Bul beni’ diyerek yeni bir yer inşa etmeye, yeni bir yer bulabilir miyiz demeye çalıştım. Küçük adalar yaptım ve bunu bir oyun gibi gördüm. Denize bırakılan seslerle adalara ulaştım ve tekrarladım ‘Bul beni, bul beni’… Aslında hepimizin kendi adası olduğunu da söyleyerek. O adalara girebiliyor muyuz?
“Şehir hayatında gönüllü tutsaklık içindeyiz, eleştiriye izin vermeyen, her şeyin teknolojik düzeyde ilerlediği, duyumların azaldığı, düşünülmeyen ya da hayal kurulmayan bir dönem.”
Sergi için hazırlanan katalogda ise Emre Zeytinoğlu sergiyi şu cümlelerle anlatıyor: