Koku - ArtDog Istanbul

Nihat Özdal şair, yazar, küratör ve doğa gönüllüsü… Aynı zamanda Halfeti Koku Festivali’nin yaratıcısı. Şimdilerde, “Elimizde sözcükler yerine kokular olsaydı nasıl bir şiir yazardık?” sorusunun peşine takılıp özgün ve özel bir şiir kitabıyla okuyucusunun karşısına çıkıyor. Koku; koku ve şiir ekseninden izler taşıyan, şairin deyimiyle “Koklamaktan başka hiçbir şeye gücü yetmeyenler için” özel bir kodun oluşumuna vesile oluyor. Özdal, şiir kitabıyla beraber, şiirlerinden yola çıkarak oluşturduğu kokuyu da okuruna ulaştırıyor.

“Koku, kitabında asıl kitap şişenin içindeki ” diyen Özdal ile kokular ve yeni kitabı üzerine söyleştik.

  • Spesifik konularla ilgileniyorsunuz. Koku da öyle bir kitap. Bu ilginç performansın ilhamı nereden geldi?

Kokular için üzülüyordum. Tüm duyular içinde en talihsizi koklamak. Kokular; görmek, duymak, tatmak gibi yaşamın ayrılmaz parçası iken, üzerine en az konuşulan, en az kelime türetileni, dahası “İyi kokluyorsun” demek bir övgü olarak değerlendirilmiyor…

Beş yıldır ülkede bu alanda ilk ve tek olan Koku Festivali’ni yönetiyorum. Kokuların arkeolojisi ile ilgili antik dönemden yakın zamana parfüm şişelerinden, sürekli gelişen bir koleksiyonum var. Aralarında 2 bin yıl öncesinin parfüm şişeleri de olmasına rağmen maalesef kokuları bugüne ulaşmamış. Çeşitli tarihi kaynaklarda koku/parfüm reçeteleri ile ilgili bilgiler var; önce bu reçetelerden parfümler tasarlamak vardı aklımda ama sonra “Bir edebiyat metninin kokusunu çıkarabilir miyim?” sorusu ağır bastı. Bu soru yüzyıl önce yayınlanmış Çalıkuşu parfümünden de ilham aldı. Çalıkuşu, bir pazarlama stratejisinden doğan, kitaptan bir alıntının da olduğu, kitap formunda bir kap içinde parfüm; Yentürk ailesinde tek örneği olan bu şişede de ne yazık koku kalmamış. Çalıkuşu’ndan odağım elbette farklıydı. “Koku” kitabının yazılma amacı doğrudan metinden/kitaptan bir parfüm çıkarmaktı. Önce metni/kitabı yazdım, bu metnin içine de bir parfüm reçetesi gizledim ve kokunun tasarlanıp, şişeye dolmasına kadar sürdü bu yolculuk.

Nihat Özdal, performansı sırasında. Scentopia, Singapur.
  • Yaşadığınız bölgenin endemik dokusundan sıklıkla söz ediyorsunuz. Koku kitabınıza ilişkin maceranızda bu endemik dokunun bir payı var mı? Ya da ne kadar payı var?

Doğada kokusu olmayan bir varlık yok. Bazıları ‘koku’ temsilinde benim gibi burunlar için birkaç adım önde. Kokular ovalardan çok dağlar ve çukurlar gibidir. Yükseğe ve alçağa açılar oluşturur, yaşadığım coğrafya böyle engebeler ile dolu, bir yanı nehir öte yanı kaya ekosistemi. İklimsel olarak temel bir ayrılığın muğlak olduğu bu hava sadece bu coğrafyada yaşam bulan karagül ve Mezopotamya sümbülü gibi endemik bitkilere ev sahipliği yapıyor.

Çocukluğumda, bölgeye özgü güllerden yapılan, evin bir köşesinde kış boyu koklanmak/koku salmak için yapılan gül ekmekleri vardı. Nergis mevsimi herhangi bir meze kullanmadan sadece bu nergisleri koklayarak içeceklerini yudumlayan insanlarla büyüdüm. (Bunu deneyin, ben de sürdürüyorum.) Hem bu endemik bitkilerin rastlanması zor kokuları, hem de güzel bir kokuda kalma isteğinin geleneksel tutkularının “Koku” kitabının doğmasında rolü büyük.

  • “Koku” kitabınızda sözcüklerden daha fazlası var. Bu kitapta tam olarak ne yapmak istiyorsunuz?
İlginizi çekebilir:  İstanbul Araştırmaları Enstitüsü'nden Yeni Yayın

Kitapların yoğunluğu, sadeliği, uzunluğu, anlamı, derinliği, mesajı sözcüklerle ölçülür. Ahşap bir kaba dizilmiş ayvalar, meşe odunlarından yükselen duman, nemli bir yerde uzun süre kalmış kitap… Görevlerine aşina olduğumuz sözcükler. Koku kitabında asıl kitap şişenin içindeki. Yani bize sözcükler yerine koku notaları verilseydi, bu notalardan nasıl kitap yazardık? Gözle, kulakla okunan bir kitaptan çok burunla okunan bir kitap oluşturmak istedim.

  • Bir söyleşinizde “Gözlerim, kulaklarım, dilim, tenimle yaptığım yolculuklardan daha fazladır burnumla yaptıklarım” diyorsunuz. Bunu biraz açar mısınız? 

Vietnam’daki Parfüm Nehrine’ne (Sông Hương) doğru yola çıkma hazırlığında yakalandığım bir soru. Hem seyahat anlamındaki yolculuklarımda hem de diğer duyularımla, günlük yaşam ile ilgili yolculuklarımda tercihlerimi kokulardan taraf belirlerim. Sabahları çay ya da kahve içeriz, burunlarımız olmasa her iki durumda da sıcak su içmiş olacaktık. Çayımın deminde bergamot kabuğu rendeleri ve kuru gül yaprakları olur, kahve çekirdeklerini sadece seçerken değil, demleme esnasında öğütürken de kokularını mümkün olduğu kadar korumaya özen gösteririm. Şarkıların ve görüntülerin kokusu vardır, güneş sadece dünyayı aydınlatmaz, denizin yüzüne değdiği manzaranın bir kokusu vardır, yağmurda ıslanmayı sadece tenimize yoracak olursak toprakta ve taşlarda bıraktığı kokuları incitmiş oluruz.

Koku ve Anı İlişkisi

  • “Senin dışında kalan sığınak olmamıştır, kokundaki notalar, bir hafıza sarayı kursam çıkamazdım” diyorsunuz. Koku ve hafıza arasında nasıl bir ilişki kuruyorsunuz? Koku bir hafıza işi midir?

Kokuların anılara bağlanan bir mekanizması var. Geçmişimizden bir kokuya rastladığımızda bir dişli çalışarak hemen temas kurduruyor. Geçmişimize büyük bir sadakatle bağlı olan bir ağ gibi, ne kadar gizlesek de, hatırlamak istediklerimiz, unutmaya çalıştıklarımız, unuttuğumuzu düşündüklerimiz burnumuzda açımlanıp yeniden başlıyor. “Koku” kitabındaki parfümün adına biraz bu yüzden 1984 dedim. Doğduğum yılın, bahçedeki bergamot ağaçlarının, kesme taş duvarların, bir vakitler özgürce akan nehirdeki yosunların kokuları da var şişede; kokladığımda yeniden o eve dönebiliyorum.

  • ‘Bir ‘koku’nun metni ve ‘bir metnin kokusu’ olarak iki türlü tecrübeden söz ediyorsunuz. Bu tecrübeler ‘tat aldırma’ meselesiyle alakalı olabilir mi?

Kitaplar ve şişeler ilk önce boşluklarla doludur. Ben parfüm şişesinin içine sözcükler, kitabın içine kokular koydum. Tat, burnunuzda başlayan bir hareket ile bütün olur.

  •  Kelimelerin kokusunu ne derece duyumsayabiliyoruz?

Kelimelerin önemsiz, değersiz, anlamsız, hiçbir işe yaramadığı duygusu ağırlaşırken kokular başlıyor. Kelimelerin kokusunu kelimelerle anlatmak fevkalade bir çaresizlik, keşke bu soruya burada bileğinizi ovuşturacağınız bir koku ile cevap verebilseydim.

  • Koku aldatıcı mıdır yoksa algılatıcı mı?

Ne kadar derinden alındığına bağlı.

  • Sizce bu kitap okurlarınızda nasıl bir his bırakacak?

Burunlarda, koku hafızalarında yeniden karşılaşıncaya dek uzunca kalsın isterim.

Nihat Özdal
Nihat Özdal
Previous Story

Duvarlarla Konuşmak

Next Story

İçimizi Isıtan An’lar

0 0,00
02_ArtDog_CD_Logo_RGB_Black

BÜLTEN

Türkiye ve dünyadan haftalık kültür-sanat haberleri, inceleme yazıları, sergiler ve etkinlikleri takip et.

Bülten aboneliğinde ArtDog Istanbul’un gizlilik sözleşmesini kabul etmiş olursunuz.