Farklı kadın kimlikleri üzerinden çeşitli duygu durumlarını ele alan sanatçı Gülin Hayat Topdemir’in x-ist bünyesindeki ikinci kişisel sergisi “The Phase” kapılarını açtı. 22 Ocak’a kadar devam edecek sergisi, üretimleri ve ilham kaynakları üzerine Gülin Hayat Topdemir’le konuştuk.
-
X-ist’deki “The Phase” serginizdeki eserlerde de kadınlar, kadınların dünyasına dair hikayeler izleyici karşısına çıkacak. CI’daki işlerinizde de, yine geçtiğimiz yıl x-ist’in düzenlediği “Untitled” karma sergisindeki işiniz “Confrontation”da da tuvallerdeki kadınlar dikkat çekiyordu. Kadın hikayelerini anlatma motivasyonunuz üzerine neler söylemek istersiniz?
Kendi sosyal ve psikolojik varlığını fazlasıyla sorgulayan bir kadın sanatçı olarak tuvale yansımam çoğunlukla kadın portrelerinden geçiyor. Diğer sergilerimde de olduğu gibi, bu sergimde de kadın ve toplum ilişkileri üzerinden yürüyerek travmatik yaşanmışlıkları kendi lirik anlatımımla yansıtmaya çalışıyorum. Gün geçtikçe daha görünür hale gelen şiddet ve baskı sonucu meydana gelen yıkımlar beni daha da tutkulu, daha görünür ve düşündüren bir üretim sürecine sokuyor.
Resmettiğim kadınlar çevreyle kurduğum empatinin, içsel görümün sembolik yansımaları. İçinde bulunduğumuz dramatik durumu seyirciye sorgulatan, bakışlarıyla bilinçlere işlemelerini istediğim kadınlar resmediyorum… Bahsi geçen kadınlar ve bakışlarının fikrime rehberlik ederek izleyicide bir iz bırakabileceğini umduğum kurgular yaratmaya çalışıyorum. Her ne kadar lirik bir anlatımım olsa da günümüzde yaşananlar ifademi algıda seçiciliğe yer bırakmadan, daha net ve yüksek bir tonda yansıtmam gerektiğini söylüyor.
“Hayata Bakışım Nihayet Tonlarıma Yansıdı”
-
Eserlerdeki kadın figürlerinin bir özelliği de su yansımasından, sisler ardından verilen flu, puslu birer imge olmaları, ki tanıtım metninde de “kadınların ya da kadın olarak hissedenlerin kozalarından çıkıp benliklerine kavuşma anları resmediliyor” olarak tarif ediliyor. Bu bireylerin sisler ve puslar ardından ‘aydınlığa’, öz benliklerine kavuşabilme durumunu dile getirme fikri sizde nasıl oluştu?
Çalışma sürecim öncelikle algımdaki sezgisel seçimlerle başlayıp daha sonra akılcı bir kurguya dönüşüyor. Bugüne kadar hep ışığın peşinde koştum, ışığı vurgulamanın yollarından geçtim ve bu yollar illa ki karanlık oldu. Karanlık olmadan derinlik ve ışık yoktur.
“…Bu dönem benim kırılma noktam oldu. Hayata bakışım nihayet tonlarıma da yansıdı. Bu değişim, tonlarımla birlikte bakış açımı da daha hassas bir çizgiye taşıdı. Resmettiğim kadınlar daha da sembolleşti, “Araf”ta dolaşan değişime haberci sözcüler oldu.”
Estetik bir sertlik gerektiren üslubum zaman içinde, aslında pandemi sürecinde kırılmalar yaşadı. Umut ettiğim, aşılması zor keskin hatlarımın grileri kabulüne arz ettim. Bu dönem benim kırılma noktam oldu. Hayata bakışım nihayet tonlarıma da yansıdı. Bu değişim, tonlarımla birlikte bakış açımı da daha hassas bir çizgiye taşıdı. Resmettiğim kadınlar daha da sembolleşti, “Araf”ta yani grilerde dolaşan değişime haberci sözcüler oldu.
-
Eserlerinizde gerçeküstü ögeler ağırlıklı. Sinematik bir dünya, ayrı bir evren kurguluyorsunuz. Bu konuda neler söylemek istersiniz?
”Hayalci”yim, geçmişte edindiğim sahneleme tecrübelerinden dolayı da teatral bir yaklaşımım ezelden beri vardır. Resmettiğim hikayelerde, kurgularımda duygularımızdan öte bilincimizi harekete geçirmek istemişimdir. Kullandığım semboller izleyicinin sadece izleyip hissetmesini değil; soru sormasını, düşünmesini, irdelemesini amaçlıyor. Bazen de fantastik bir kurgu yaratıp yabancılaştırmayı hedefliyor. Yabancılaştırma sorgulamaya yönlendirir, sizi eyleme dönüştürür.
“Her Biri Bir Gizemin Tamamlayıcısı”
Kullandığım tüm sembollerin nihai bir amacı, algıda bırakmasını istediğim tamamlayıcı hikayeleri var. Objelerden peysajlara kadar kullandığım her imajın bir var oluş sebebi var; her biri bir gizemin tamamlayıcı elemanları.
-
Yağlı boya işlerinizde gri, siyah tonları ile ışık rengi beyazın zıtlığı, bu renkler arasındaki geçişler dikkat çekiyor. Tüm bu tercihlerle kurguladığınız atmosferi siz nasıl tanımlıyorsunuz?
Işığı algılamak için karanlık; karanlığı, yani siyahı algılamak için beyaz gerekir. Kontrastlar birbirini tamamlar, ara tonlar ise “griler” onları birbirine bağlar.
Ben gözlemlediğim, fotoğrafladığım imgeleri bir kenarda biriktiririm. Çıkış noktam, bana bir fikir, bir duygu veren genellikle etkili bir portre olur. Bir fikrim ve bir portrem vardır; biriktirdiğim imgelerin bazısı zihnimde fikrimle örtüşür ve kontrast bir buluşma, olmadık bir birleşme beni harekete geçirir. Aslında bir kolaj çalışması olarak başlayan süreç bağlayıcı “griler” sayesinde -hem kavramsal hem tonal- yaşanmış bir anı tasvir eder hale gelir.
Aykırı imgelerin bağlayıcı “griler” ile bir araya gelerek uyum içinde bir yaşanmışlığın sembolüne dönüşmesi…
“…Gözlemlediğim, fotoğrafladığım imgeleri bir kenarda biriktiririm. Çıkış noktam; bana bir fikir, bir duygu veren genellikle etkili bir portre olur.”
-
Rönesans’a uzanan bölgesel ışıklandırma tekniği Chiaroscuro’yu kullanıyorsunuz. Bu tekniği sizin için cazip, yaratmak istediğiniz dünya için doğru kılan özellikleri neler?
Tekniğimin bugüne dair anlatmak istediğimi güçlendirdiğini düşünüyorum. Aslında bir Rönesans tekniği olan “Chiaroscuro”{ışık ve karanlık}bugünün distopik insanının varoluş sebebi olan umut ve ütopyalarla örtüşüyor.
Işık ve karanlık; bugün distopyaların ütopyaları inşa etmesi gibi…. Günümüz kadınını yorumlarken kurguladığım fantastik yaklaşım tam da bu tezata denk düşüyor. Aynı zamanda sembolist yaklaşımıma ve geçmişe uzanan tekniğime karşın, içeriğimin bugünün toplum ve tabularına karşı bir tepki ifade etmesi tezatın tümevarımı olarak yorumlanabilir.
-
Sizin değindiğiniz benlik kavramı, kimlik ve kendi olabilmek gibi kavramlar üzerinde tarih boyunca düşünülen kavramlar. ‘Benliği’, kişinin ‘kendi olabilmesi’ni siz nasıl tarif ediyorsunuz?
Sanatçı olarak nitelendirdiğimiz kişinin üretebilmesi için söyleyecek bir sözünün, peşine düştüğü bir meselesinin olması gerektiğine inanıyorum. Sanatçıyı tutkulu ve yaratıcı kılan bu mücadelesidir. Ben olmak lazımdır, var oluşuna anlam katan özgür bir eyleme dönüşmektir ki bu herkes için geçerli bir sebeptir bence.
Beklentilere Hitap Etme Mecburiyetinin Olmadığı “Biri” Olma Hali
Tarihin, genlerin taşıdığı tabuların müdahalesinden sıyrılmış bir bilinçlenme, beklentilere hitap etme mecburiyetinin olmadığı “biri” olma hali… Sosyal, psikolojik varlığını sorgulamadan sezgilerinin izinde giden, bir kozaya hapseden, yargıcı empoze fikirlerden arınma durumu sanırım.
-
Sosyal medya hesabınızda işlerinizle birlikte yaptığınız paylaşımlarda kadın hakları, lgbti+ hakları, İstanbul Sözleşmesi gibi güncel konulara da dikkat çekiyorsunuz. Eserlerinizdeki kadınların söylemek istedikleri, öncelikli olan sorunları neler?
Toplum bilinci bilinçsizce kadını istemediği şekillere sokarak sürekli farklı rollere bürünmeye itiyor. Bunun sonucu travmatik bir şekilde tezahür edebiliyor. Mağduriyetler ve pek çok açıdan değişmeyen geleneksel tutumlar kadını yada farklı bir cinsiyet tercihi olanı eylemsizlik eylemi içine sürüklüyor.
Soruları…Sosyal cinsiyeti ne olursa olsun toplumun, dünyanın her yerinde var olan ama özellikle bizim coğrafyamızın getirdiği sorunların nasıl görmezden gelindiği cinsiyet ayrımcılığının, ötekileştirme karşısında harekete geçmeme halinin, tepkisiz kalma halinin yadsınmadan nasıl kabul gördüğü?….
Çoğunlukla Kadın Koleksiyonerler
-
ABD’ yayınlanan Anna Journey’nin şiir kitabının kapağında “5 o’clock Tea” eseriniz kullanıldı. Eserlerinizdeki bu ‘dilinizin’, kadın sanatçılarla olan iş birliklerinizde ya da örneğin koleksiyonlarına işlerinizi dahil edenlerde nasıl bir etkisi oluyor? Koleksiyonerlerinizde kadınlar ağırlıklı mı?
Anna öncelikle eserimi sonrasında beni bularak bana böyle bir teklifle geldiğinde öncelikle şaşırdım. dünya ne kadar küçük diye düşündüm. Anna’nın şiirlerini okudukça şaşkınlığım arttı çünkü onun şiirlerinde benim resimlerimde kullandığım sembollleri ve kurguyu buldum. Dünyanın iki farklı ucunda yaşayan 2 kadın olarak yaptığımız ortak çalışma sonucunda birbirimizin işini ne kadar daha güçlü bir dile dönüştürebildiğimizi anladık. İlham verici bu deneyimden anladığım duyarlılıklarımızın ve genlerimize işlenenlerin aynı olduğuydu.
Sanırım resimlerimi alanlar da bu dili hisseden kişiler, ki tahmin ettiğiniz gibi çoğunlukla kadın koleksiyonerler alıyor resimlerimi…
”’Dış’ımızda saydığımız her konu aslında ‘iç’imizde devam ediyor; yenileniyor, yeniden üretiliyor ve davranışlarımızla tekrar tezahür ediyor… Doğa bizi gerçeküstü bir senaryonun içine çoktan çekti, bunun üzerinden üretilen her fikir, eser ilham veriyor.”
-
Sizi üretime iten, düşündüren diğer konuları paylaşabilir misiniz?
Yüzyıllardır sürmekte olan güç dengesizlikleri, genel olarak günümüz şiddet kültürü ve “tür” hakları ihlalleri, kendimizi sorunun merkezine almadan çözülmeye başlamayacağını çoktan belli etti. ”Dış”ımızda saydığımız her konu aslında “iç”imizde devam ediyor; yenileniyor, yeniden üretiliyor ve davranışlarımızla tekrar tezahür ediyor.
Türcü, ırkçı, cinsiyetçi yaklaşımlar elbette her daim meselem olacak ve doğanın bu durum karşısında yaptıkları ve yapacaklarını merakla bekliyorum. Doğa bizi zaten gerçeküstü bir senaryonun içine çoktan çekti, bunun üzerinden üretilen her fikir, eser bana ilham veriyor.
-
Eser ve sanatçı arasında iki yönlü bir etkileşim söz konusu oluyor çoğu zaman. “The Phase”deki işlerin üretim süreci hakkında, bu sürecin ve eserlerin sizde dönüştürdükleri, size etkileri üzerine neler söylemek istersiniz?
Yaş aldıkça disiplinli çalışan bir sanatçı olmaktansa içgüdülerinin yolunda üreten birine dönüştüm. En çok eser üreteceğimi düşündüğüm pandemi sürecinde, en az üretip en çok kafa yorduğum bir “evre”, dönem geçirdim. Stabil olan ben değişirken karşımda gene sabit duran hiç sergilemediğim ve son noktayı koyamadığım işlerim de değişmeye başladı. Yaşananların özeti, önce tanıma, sonra kabulleniş ve değişim. Sonuç olarak beraber değiştik, dönüştük ve “The Phase” ortaya çıktı.
“Yaş aldıkça disiplinli çalışan bir sanatçı olmaktansa içgüdülerinin yolunda üreten birine dönüştüm. En çok eser üreteceğimi düşündüğüm pandemi sürecinde, en az üretip en çok kafa yorduğum bir “evre” geçirdim.”
Kamusal Alanlarda Sosyal Projeler
-
Yakın gelecekteki diğer projelerinizden bahsedebilecekleriniz var mı?
Sergimin adından da anlaşılacağı gibi farklı bir “evre”. Bir dönüm yaşadığım bu süreçte meselem baki kalsa da başka bir dil kullanarak devam edeceğim kolektif projeler var, ancak şimdilik bahsetmek için erken. Yurt içi ve yurt dışı kamusal alanlarda, sosyal projelerde daha çok yer alarak sesimin tonunu bir “tık” arttırmak istiyorum.