“Sessiz Filme Müzik Yapmak Meydan Okutucu ve Çok Çekici” - ArtDog Istanbul

“Sessiz Filme Müzik Yapmak Meydan Okutucu ve Çok Çekici”

/

Anadolunun köklerinden beslendikleri özgün besteleriyle Türkçe saykedelik müziğin en önemli temsilcisine dönüşmüş BaBa ZuLa, 14 Ağustos Cumartesi akşamı Bir Yaz Gecesi Festivali’ne özel bir performansla karşımızda olacak. 1928 yapımı Alman sessiz klasiği Abwege / Dolambaçlı Yollar”* için hazırladıkları müzikler eşliğinde perdenin önünde olacak gruptan Murat Ertel ile Dolambaçlı Yollar’ı, Mehmet Levent Akman ile de hayatı ve evreni konuştuk.

  • Dolambaçlı Yollar’ı daha önce izlemiş miydiniz?

Hayır. 1920’lerin Alman sinemasına çok meraklı olduğum halde filmin yönetmeni Panst’ı daha önce hiç duymamıştım. Biraz araştırma yapınca bu yönetmenin döneminin en iyi yönetmenleri arasında sayıldığını biraz da şaşırarak öğrendim. Hakkında okuduğumda melodramatik sinema klişelerini ilk kullanan yönetmenlerden olduğunu öğrendim.

Abwege
  • Hazırlanma sürecini anlatır mısınız peki? Cumartesi gecesi bizi ne bekliyor?

Bir filme müzik yapmak için filmi defalarca seyretmek gerekiyor; dönem hakkında araştırma yapmak ve çağdaş yönetmenleri ve sanatçıları gözden geçirmek insana güzel bakış açıları getirebiliyor. Murnau ve Fritz Lang gibi dönemin yönetmenliğini çok severim, bunun dışında Alman ekspresyonizm akımından da çok etkilendim. Enstrümantasyon olarak ne kullanacağımızı epey düşündük ve elektronik bir sound’u Berlin ile birleştirdiğimiz için dönem enstrümanları yerine elektronik bir tını arayışına gittik. Başlarda gitar ve synthesizer’lar ile provalar yaptıysak da daha sonra bu enstrümanların seslerini elektro sazdan çıkarmayı seçtim. Elektro sazın yanına theremin’i koymayı da tabii ki ihmal etmedim. Levent akustik ve elektronik perküsyonlarda, Ümit Ada Kale de akustik ve elektronik perküsyonlarda yer alacak ve epey sürprizli bir akşam olacağını tahmin ediyorum.

Baba Zula – Mehmet Levent Akman
  • Film aynı zamanda 1920ler Berlininin gece hayatını da resmediyor. Berlin ile yakın ilişkinizi de bilerek soruyorum, nasıl buldunuz o dönemi ve müziğini yaparken kişisel tecrübeleriniz ne kadar dahil oldu içine?

Berlin benim için dünyanın en önemli sanat merkezlerinden biri. Bu özelliğini 20. yüzyıldan, hatta daha öncesinden beri koruduğunu düşünüyorum. Ama en çok ilgilendiğim dönem sanırım 20. yüzyıl Berlin sanatı; filmde de bu yüzyılın başından sanatçıların ve Berlin gece hayatının olması özellikle ilgimi çekti, ve 90’ların, 2000lerin gece hayatıyla hep paralellikler kurdum. Turne yaptığım zamanlarda, yani iki sene öncesine kadar Berline gittiğimde, bazen günde 3-4 konser mekanı gezmişliğim vardır. Bu hızlı hayatın izdüşümlerini filmde de buldum ve paralellikler kurdum hakikaten.

Osman Murat Ertel ve Mehmet Levent Akman
  • Sinemayla ilişkinizi hem biliyor hem de çok seviyoruz. Özellikle Derviş Zaim filmi Tabutta Rövaşata”ya (1996) yaptığınız müzikler kendisi kadar klasik. Ayrıca Dondurmam Gaymak” ve Renkli Türkçe” gibi uzunlar, kısa filmler ve oyunlar da var… Bir projeye evet derken, sizi yola çıkaran ya da ikna eden şey en çok ne oluyor?

İlk filmleri çok seviyorum. Daha sonra yakalanamayan bir saflık tazelik, naiflik beni çok cezbediyor sanırım. İlk baktığım şey hikâyesi; sonra, ilkel bir heyecan verip vermediğini tartıyorum, daha sonrası da doğal olarak geliyor. Yönetmenin heyecanı ve inancı da çok etkiliyor.

“Zamansız ve fütüristik bir yaklaşımı tercih ediyorum”

  • Filmlere canlı müzik yapmak da yeni değil sizin için. 2006daKilink İstanbulda” filmine ve hatta, Zen ile sessiz kısa filmlere yaptığınız müziklere kadar gidebiliriz bunun için. Ve ayrıca, 2010dan bu yana da Enis Aldjelis / Doğunun Çiçeği” (Ernst Marischka, 1917) adlı filme müzik yapıyorsunuz. Sahne performanslarından başka bir zevki olmalı ki devam ediyorsunuz, nedir o?

Çok küçük bir çocukken bile devamlı film izliyordum zaten. Babam grafik sanatçısı Mengü Ertel, aynı zamanda Sinematek Derneği’nin yönetim kurulu başkanı ve üyesiydi. Devamlı sinemaya giderdim, babam ve annem her hafta, 2-3 gün 8 mm filmler kiralayıp evde ve ilkokulda bunları oynatırlardı. Ben de kopan filmleri tamir etmeyi ve film gösterip sonra makaralarla o filmleri geri sarmayı küçük yaştan öğrenmiştim. Sinema her zaman içimde büyük bir tutku olarak kaldı. Hatta daha sonra bir süre MimarSinan’da Sinema bölümüne gittim. Ve hatta Marmara Üniversitesi Sinema TV bölümünde master yaptım, uzun metraj çekmediğim halde bir sürü kısa metraj film çektim. Film seyretmek ve filmlere müzik yapmak çok zevkli. Konser vermek dışında bambaşka bir dünya. Görsel bir ilham ve diyalog söz konusu ekranda, aynı anda gördüğünüz hareket ve duyguların müzikal karşılıklarını aramak ve yansıtmak meydan okuyucu bir durum ve çok çekici.

İlginizi çekebilir:  Can Küçük ve Cem Örgen ile “Girilmez” Üzerine
Baba Zula – Murat Ertel
  • Sessiz filmlere hazırlanırken nelerden ilhâm alıyorsunuz? Yönetmen, senaryo, ve hatta oyunculuklar sizi ne kadar yönlendiriyor? Dönemin müziklerine veya bestecilerine dönüp bakıyor musunuz mesela?

Sessiz filmlere müzik yapmak için hazırlanırken dönemin diğer yönetmenlerinin filmlerini seyretmek çok besleyici. Bunun dışında, dönem sanatçılarının müziklerini dinlemek, dedektiflik yaparak bir takım ipuçlarına ulaşmak inanılmaz etkili olabiliyor. Sinema bütün sanat dallarını içinde barındıran çok disiplinli bir sanat, bu yüzden dönem sanatçılarını incelemek çok önemli. Yine de dönemin bestecilerinden, müziklerinden alıntı yapmaktan hoşlanmıyorum ve coğrafi kültürel bağlar kursam da dönem müziğinden kopmayı ve zamansız, hatta fütüristik bir yaklaşımı tercih ediyorum.

  • Şimdi de Mehmet Levent Akman’a dönüyor ve soruyorum: Bugünlerde nasılsınız?

Pek iyi hissetmiyorum. Her gün yeni bir olay karşısında bu kadar da olmaz dememe rağmen yeniden şaşkınlığım gelişiyor.

Abwege
  • Nereye doğru gidiyoruz peki?

Ne yazık ki iyiye gitmiyoruz. Sadece ülkemiz değil yaşadığımız gezegen Dünyada da aynı akım var.

  • NASA’nın keşif aracı Perseverance (Sabır) ile Mars yüzeyinde delikler açması hakkında ne düşünüyorsunuz?

Gayet olumlu görüyorum. Bilimin geldiği noktayı göstermesi açısından sevindirici bir gelişme.

  • Evrende barış görünüyor mu sizce?

İnsan dediğimiz tür varlığını sürdürdükçe olası görmüyorum.

  • Müziklerini ben yapsaydım çok mutlu olurdum” dediğiniz üç film ne olurdu?

Sergio Leone’nin “Il buono, il brutto, il cattivo / İyi, Kötü ve Çirkin” (1966), Alfred Hitchcock’un “The Birds / Kuşlar” (1963) ve Stanley Kubrick’in “2001: A Space Odyssey / 2001: Bir Uzay Destanı” (1968).
  • Neler izliyorsunuz bu dönem?

“My Octopus Teacher / Ahtapottan Öğrendiklerim” (2020) ve “Vivarium” (2019) en son izlediklerim.
  • Döndür döndür neler dinliyorsunuz peki?

Alphaville “Forever Young”, Beastie Boys “The Mix Up”, Black Uhuru “Black Souunds of Freedom”, Ayyuka “Maslak Halayı” ve Chanca Via Circuito “Rio Arriba”.
Abwege

*Weimar Cumhuriyetinin ünlü yönetmeni Georg Wilhelm Pabst’ın ışık ve kamera oyunlarıyla bugün bile şaşırtan 1928 yapımı filmi “Abwege / Dolambaçlı Yollar, zengin ve hırslı avukat eşinin ilgisizliğinden bunalmış Irene adlı bir kadının, sıkıcı ve monoton hayatından kaçıp Berlin’in çılgın gece hayatına ve romantik maceralara dalışının hikâyesini konu alıyor. Döneminin çok ötesindeki kadın karakteriyle feminist film kuramcılarının hayranlıkla söz ettiği bu sessiz klasik, 1920ler Berlininin bohem ve marjinal hayatını da çekinmeden gözler önüne seriyor. Film, BaBa ZuLa’nın müzikleri ve performansı eşliğinde 14 Ağustos Cumartesi akşamı Beykoz Kundura’da gösterilecek. Detaylar ve biletler için: beykozkundura.com

Previous Story

Müzisyenler İklim Krizine Karşı El Ele

Next Story

Sanatorium’da Deniz Manzaraları

0 0,00
02_ArtDog_CD_Logo_RGB_Black

BÜLTEN

Türkiye ve dünyadan haftalık kültür-sanat haberleri, inceleme yazıları, sergiler ve etkinlikleri takip et.

Bülten aboneliğinde ArtDog Istanbul’un gizlilik sözleşmesini kabul etmiş olursunuz.