29. İstanbul Tiyatro Festivali: Beden, Ritüel ve Direniş - ArtDog Istanbul
Bovary. Fotoğraf: DannyWillems

29. İstanbul Tiyatro Festivali: Beden, Ritüel ve Direniş

29. İstanbul Tiyatro Festivali, Marcos Morau’nun bedenden yükselen katedrali, Baro d’evel’in ekolojik seremonisi ve Teatro La Plaza’nın kapsayıcı Hamlet’i ile tiyatroyu bir kez daha dönüştürücü bir alana çeviriyor.

/

İstanbul bu sonbahar yeniden tiyatronun büyüsüne kapılacak. 29. İstanbul Tiyatro Festivali, 20 Ekim – 22 Kasım 2025 tarihleri arasında şehri bir kez daha sahnelerin, bedenlerin, sözcüklerin yankısıyla dolduracak. İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından düzenlenen festival, yalnızca tiyatroyu değil, dansı, performansı, kolektif deneyimleri de kucaklayarak izleyicisini sahnenin dönüştürücü gücüne davet ediyor. Küratörlüğünü tiyatro yönetmeni Mehmet Birkiye’nin üstlendiği festival, bu yıl da uluslararası sahneden dikkat çekici örnekleri İstanbul’a taşımaya hazırlanıyor.

Üç Çarpıcı Oyun

Festivalin tüm programı Eylül ayı ortasında duyurulacak; ancak şimdiden açıklanan üç yapım festivalin ana yönelimlerini ortaya koyuyor: Marcos Morau’nun Scapino Ballet Rotterdam ile sahneye taşıdığı Katedral, Arvo Pärt’le Bir Akşam, Fransız-Katalan topluluk Baro d’evel’in ekolojik bir seremoniden doğan Biz Kimiz? ve Peru’dan Teatro La Plaza’nın Down sendromlu oyuncularla yeniden kurguladığı kapsayıcı Hamlet. Bu üç yapım, festivalin hem estetik hem toplumsal katmanlarını görünür kılıyor; seyirciyi yalnızca izlemeye değil, düşünmeye, sorgulamaya, birlikte hissetmeye çağırıyor.

Katedral, Arvo Pärt’le Bir Akşam

Festivalin açılışını 20-21 Ekim’de yapacak olan Katedral, Arvo Pärt’le Bir Akşam, bedenin hem kutsal hem de kırılgan bir yapıtaşına dönüştüğü bir gösteri. Avrupa’nın gözde koreograflarından Marcos Morau, Arvo Pärt’in ruhani müzikleriyle sahnede bedenden bir katedral inşa ediyor. Bu katedral, insanlık için son bir sığınak gibi; dijitalleşmenin ve bireyselleşmenin hızla arttığı bir çağda, kaybolan manevi alanın bedensel bir karşılığı.

Katedral

Morau’nun yaratımı retro-fütürist bir evren kuruyor. Tıpkı 66 milyon yıl önce dünyayı karanlığa gömen göktaşı gibi bir çarpışma sonrasında, yeni bir insanlığın doğum sancıları sahnede beliriyor. Işık ve hareket, mekâna yeniden anlam kazandırıyor. Arvo Pärt’in mistik eserlerinde müziğe bakışımızı değiştirmesi gibi, Morau da bedensel devinimle insanı huzura, içsel bir farkındalığa kavuşturacak yeni bir katedral arıyor.

Garanti
Garanti Mobil

1982 Valencia doğumlu koreograf, İspanya’da Ulusal Dans Ödülü’nü alan en genç isim. Kendi topluluğu La Veronal ile sinema, fotoğraf sanatı, tiyatro ve modayı koreografisine dahil ederek dansa yeni bir soluk getirdi. La Veronal dışında da Nederlands Dans Theater, Lyon Opera Balesi, Zürich Ballet ve daha pek çok önemli topluluk için eserler üretti. Hollanda’nın 80. yılını kutlayan köklü topluluğu Scapino Ballet Rotterdam’ın on iki dansçısıyla sahneye koyduğu bu işbirliği, Morau’nun kendi topluluğu dışındaki ilk çalışması. Daha önce Scapino Ballet ile 2014’te Shin A Lam, 2016’da Picasso’dan ilham alan Pablo üzerinde çalışan Morau, bu kez bedenden yükselen bir katedral inşa ediyor.

Biz Kimiz?

22-23 Ekim’de Fransız-Katalan topluluk Baro d’evel, Biz Kimiz? ile sahneye çıkacak. Bu gösteri, “Kazanan biziz. Şimdi neyi değiştireceğiz?” sorusunun peşine düşüyor. Felaketlerin izleriyle çevrili bir dünyada, yıkıntıların arasından yeni bir hikâye uydurmak mümkün mü? Baro d’evel’in kurucuları Camille Decourtye ve Blaï Mateu Trias, yanıtı “ancak kendimizi bir seremoniye, bir büyülenme ânına teslim ederek” veriyor.

Gösterinin yaratım süreci de bu anlayışın izlerini taşıyor: ekip kille çalıştı, renkle denemeler yaptı, plastiği ileri dönüştürdü, doğa yürüyüşlerine çıktı, at sürüleriyle karşılaştı, üzüm hasadına katıldı, seramik ateşlerinin etrafında kutlamalar yaptı. Şaman figürüyle ilişki üzerine clown atölyeleri yürütüldü. Tüm bu deneyimler, sahnede soluksuz bir ritme dönüştü. 2024’te Avignon Festivali’nde ayakta alkışlanan yapım, umut ve karamsarlık, rüya ve gerçeklik, uyum ve kaos arasında gidip gelen baş döndürücü bir dramaturjiye sahip.

Biz Kimiz? Fotoğraf: Jerome Quadri

Baro d’evel, sahneye taşıdığı her yapımda farklı disiplinleri buluşturuyor. Dans, müzik, akrobasi, clown ve seramik, tek bir yapının parçaları oluyor. Metinler titizlikle yazılıyor ama her an doğaçlamaya açık bırakılıyor; böylece gözden kaçan ya da insan dilinin ötesine taşan şeyler de sahnede görünür hale geliyor. Topluluğun amacı bütüncül bir sanat yapıtı üretmek; sanatçılar, zanaatkârlar ve hatta hayvanlarla birlikte çalışmaktan çekinmiyorlar. Biz Kimiz?, “gruba ait olma, birey olma ve mekân” soruları etrafında kurulu bir üçlemenin ilk parçası. İleride Qui soc? ve On som? başlıklarıyla devam edecek bu üçleme, insanın kırılganlığıyla yüzleştiği büyük bir hikâyeyi araştırıyor.

Hamlet

24-25 Ekim’de Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi, Shakespeare’in klasiğine yepyeni bir yorum tanıklık edecek. Peru’dan Teatro La Plaza, sanat yönetmeni Chela De Ferrari’nin imzasını taşıyan Hamlet uyarlamasıyla İstanbul’a geliyor. Bu Hamlet’te sekiz Down sendromlu oyuncu, Shakespeare’in meşhur monoloğuna bambaşka bir boyut katıyor.

“Görmezden gelindiğiniz bir dünyada nasıl var olursunuz?” sorusu bu sahnede yankılanıyor. Oyuncular ne izleyicinin vicdanına sesleniyor, ne siyasileri göreve çağırıyor, ne de tozpembe eşitlik hayallerine sığınıyor. Bunun yerine seyirciye bir ayna tutuyorlar; kendi kimliklerini reddetmeden, herkesin kendi farklılığını onurla sahiplenmesi gerektiğini hatırlatıyorlar. Hamlet’in dört yüz yılı aşan gücü, ortak kırılganlıklarımıza dokunmasından geliyor. Bu uyarlama da tam oradan konuşuyor: verimlilik, üretkenlik, güzellik gibi ideallerin baskısıyla boğuşan bireylerin içsel yetersizlik duygusunu açığa çıkarıyor.

Hamlet. Fotoğraf: Teatro La Plaza

Hamlet’i yenilikçi kılan, oyuncuların kendi yaşamlarının tanıklığını sahneye taşımaları. Hamlet yalnızca acı çeken biri değil; sorgulayan, direnç gösteren, mücadele eden ve kendi sesini bulan bir figür haline geliyor. Oyunculardan Jaime Cruz, yıllarca Lima’daki tiyatronun gişesinde çalıştıktan sonra şimdi sahnede Hamlet’in en bilinen dizelerini söylüyor. Bu yorumda konuşma zorlukları, duraklamalar ya da teklemeler kusur değil; başlı başına güçlü ifade araçlarına dönüşüyor.

Chela De Ferrari daha önce Çehov’un Martı’sını görme engelli oyuncularla sahneye koymuştu. Onun tutkusunu bülten şöyle tanımlıyor: “sıradan insanların sahnede kendi gerçekliklerini anlatmalarına alan açma.” 2003’te kurulan Teatro La Plaza, yirmi yılı aşkın süredir “alternatif toplumsal perspektifler sunmayı” misyon ediniyor. Çeşitlilik ve kapsayıcılık ilkeleri yalnızca söylem değil, doğrudan üretim sürecinin merkezinde. Bu Hamlet de bunun kanıtı. 2022’den bu yana Peru, İspanya, Fransa, Belçika, İngiltere ve Çin’de sahnelenen yapım, 2024’te Edinburg Uluslararası Festivali’nde İngiltere prömiyerini yaptı. Şimdi ise ilk kez Türkiye’de izleyiciyle buluşacak.

Festivalin Ruhu

Üç yapımın ortak noktası tiyatroyu dönüştürücü bir alan olarak kurgulamaları. Marcos Morau’nun Katedral’inde beden kutsal bir mekâna dönüşür; Baro d’evel’in Biz Kimiz?’inde ekolojik duyarlılık, kolektif kimlik ve direniş sahneye taşınır; Teatro La Plaza’nın Hamlet’inde farklılıkların gücüyle önyargılar yıkılır. 29. İstanbul Tiyatro Festivali, bu üç prodüksiyonla yalnızca estetik bir deneyim değil, aynı zamanda izleyicisine birlikte var olmanın, birlikte direnmenin ve tiyatroyu bir yaşam alanı olarak görmenin yollarını gösteriyor.

Previous Story

İki Sanatçı, Bir Hayat
“Gözlerimin Önündesin”

0 0,00