Mamut Art Project 2022, Fotoğraf: Emir Uzun.

10. Yaşındaki Mamut’u 10 Sanatçı Anlatıyor

//

Türkiye genelinde bağımsız sanatçıları sanat profesyonelleriyle buluşturan Mamut Art Project, 10. yılını ardında bırakıyor. Ana sponsorluğunu Ege Yapı’nın üstlendiği, 30 Ekim’e kadar devam edecek güncel sanat etkinliği Mamut, disiplinlerarası 49 sanatçının eserlerinden oluşan daha kapsamlı bir seçkiyi, Yapıkredi Bomontiada’da sanatseverlerle buluşturuyor.

Esra A. Aysun, Mehmet Ali Bakanay, Antonio Cosentino, Nazlı Pektaş ve Moiz Zilberman’in yer aldığı bu yılki jüri üyelerinin belirlediği Mamut 2022 sergisinde yalnızlık, aile ilişkileri ve kökler, aidiyet, cinsel kimlik, mekân algısı gibi farklı konulara odaklanan; animasyon, fotoğraf, VR, sokak sanatları, heykel, resim, enstalasyon ve video dahil olmak üzere farklı disiplin ve tekniklerle üretim yapan sanatçılar dikkat çekiyor.

Mamut’un 10. yaşını 10 sanatçının görüşleri eşliğinde kutlayalım istedik. Bu 10 yıllık süreç içinde Mamut’ta işleri sergilenen sanatçılardan Ahu Akgün, Bedia Ekiz, Damla Sari, Ferhat Salman, Furkan Öztekin, Gökçen Dilek Acay, Kavachi, Metin Çelik, Vildan Hoşbak ve Yunus Emre Erdoğan hem sanatsal üretimlerini hem önümüzdeki dönemdeki projelerini hem de Mamut’u anlattılar.

Ahu Akgün, Burda değilim bu yaşanmıyor, 2019, tuval üzerine yağlı boya, 24 x 18 cm.

“İlk Kişisel Sergim İzleyiciyle Buluştu”

Ahu Akgün

* Mamut Art Poject’e 2016’da, Sabancı Üniversitesi Görsel Sanatlar ve İletişim Tasarımı Bölümü’nde yüksek lisansımın birinci senesinde yağlıboya tuval işlerimle dahil oldum. Güncel sanat içinde yağlıboya resmin nasıl karşılandığına dair önyargılarımızın olduğu bir dönemdi. Seçildiğimde hem çok şaşırmış hem de çok mutlu olmuştum. Mamut Art Project’e başvurduğum dönemde, işlerime bakışımda ve uygulayışımda yeni bir döneme giriyordum. Mamut’a işlerimin kabul edilmesiyle hem ilk defa bu kadar görünür bir platformda resimlerim sergilenmişti hem de ileriki çalışmalarım için beni teşvik eden bir sürece kapı açılmıştı. Ayrıca başvuru sürecinin eğiticiliğini ilk defa o dönemde tatmıştım.

* Kişisel karşılaşmalarımı odağıma aldığım, yağlıboya tuval resim temelli bir sanat pratiği içindeyim. Günlük hayatta normalleştirdiğimiz anlar, durumlar ve nesneler çalışmalarımın merkezinde yer alıyor. Üretimlerimde, etrafımda yaşanan olayların neden ve sonuçlarına bakmanın yanı sıra oluşturdukları imajların görünenin ötesinde neler anlatabileceğini ve olası alt anlamları üzerine düşünmeyi, ayrıca izleyicinin de hafızasında hali hazırda bir yere sahip olan imgeleri yeni anlamlarıyla beraber sunmayı yöntem olarak belirliyorum. Serilerime bende çok belirgin bir hal alan hisle başlıyorum. Bu his etrafıma bakışımı, çalışma şeklimi ele geçiriyor ve yönlendiriyor. Artık izlediğim, okuduğum, dinlediğim her şey aynı sözleri söyler hale geliyor.

* Geçtiğimiz eylül ayında Mixer’de “Boşluklar” isimli kişisel sergim izleyiciyle buluştu. Bunun dışında benim de yağlıboya işlerimin yer aldığı, Eda Berkmen’in küratörlüğündeki “Koyun Koyuna” adlı grup sergisi Arter’de 29 Ocak 2023’e kadar devam ediyor.

Bedia Ekiz, Doğum beşiği, 2022, elle kesilmiş kağıt üzerine karakalem, 70 x 70.8 – Sanatçı ve SKEC’in izniyle

“Profesyonelliği Tattığım İlk Sergi Deneyimlerinden”

Bedia Ekiz

* Aslında Mamut, kendi profesyonelliği içinde var olurken sanat piyasasına ilk adımı atan sanatçılara da bu deneyimi sağlayan bağımsız bir okul gibi diyebilirim. Üretimin sadece mutfağında olmayı değil oradan çıktıktan sonraki bütünsel var olmayı gösteriyor. Üretimin özgürlüğü kadar onu sergilerken kurgusunun sınırlarının olmaması ve bu imkanın sağlanması… Değerli hissettirirken, sanatçı olarak da yaratıcı sınırsızlığın özgürlüğünü kendi mutfağının dışında da deneyimleyebiliyorsun. 2014 yılında katıldığım Mamut Art Project birçok genç sanatçının da olduğu gibi benim de sanat hayatımda profesyonelliği tattığım ilk sergi deneyimlerindendir.

* Her zaman atölyemde veya üretim alanımda önce kendimi karşılamaya teslim ettiğim bir çalışma sürecim oluyor ve sonrasında eserler sergi projesine dönüşüyor. Bu da benim her sergide kendimle yaptığım karşılaşmaların sorularına aradığım cevaplarla yüzleştirerek bir sonraki adıma taşıyor diyebilirim. Üretim pratiğimi oluştururken multidisipliner bir dil kullanıyorum. Kent ve kırsal arasında gidip gelen çalışmalarımı üretirken doğanın insan ve insanın doğa üzerindeki etkisini kendi pastoral yaşam biçimimi referans alarak araştırmalar yapıyorum.

Kimi zaman doğduğum coğrafyada kimi zaman da hiç görmediğim coğrafyada uzun yürüyüşler gerçekleştirerek bu sürece ilişkin çeşitli görsel ve yazılı notlar, eskizler, haritalar, nesneler, resimler, videolar ve sesler biriktiriyorum. Koku enstalasyonu biriktirdiklerim arasına yeni katılanlardan. Sonrasında atölyeme döndüğümde Land Art sanatı, psikoloji, felsefe ve ekosistem üzerinde yaptığım araştırmalarla birlikte bu biriktirdiklerimle hemhal olmaya başlıyorum. Doğanın sesi ve sessizliği, hafıza ve kendi öz benliğimde gidip geldiğim köyümüz; aile evim, hayvanlarımız ve toprak üzerindeki ekosistemin değişimi, geçmişten bugüne gözlemlerken oluşan can sızım çalışmalarımın çıkış referansları arasında yer alıyor.

* Göçebe kültüründen gelen ailem, benim üçüncü nesil atamla birlikte yerleşik bir hayata geçmişler. Yörük kültürünü sürdürürken sürekli göç hikayelerini dinliyordum. Son beş yıldır da göç performansını gerçekleştirmek en büyük hayalimdi. Yaptığım araştırmalar sonucunda göçü sürdürebilen, son kalan birkaç ailenin Konya’daki yaylalarda olduğunu biliyordum. Buraya yaptığım gezide girdiğim bir antika dükkanında Yörüklerin kullandığı malzemelerle karşılaşmam sonucu bu ailelerden birinin izini sürmeye başladım. İstanbul’a döndüğümde SKEC.art ile birlikte Marmaris yangınlarındaki Yörüklerle ilgili organik bir sergi projesi gelişti. SKEC’e bu göçten bahsettiğimde de çok benimsedi ve ortak bir çalışma başladı. Ekim 2021’de bu aileyi Konya Derebucak’ta karşılayıp, 390 kadar keçi ile Manavgat’a yürüdüğümüz 7 gece – 6 gün süren bir göç performansı yaşadım. Benim için atalarımın ruhunu hissettiğim, ateş başında onlarla dans ettiğim, ıssızlığın içindeki doğada kurtlarla rüyaya daldığım, en derinime indiğim ‘ruhumun omurgası’ olarak adlandırdığım bir performans oldu. Aynı zamanda kaybolan bir yaşam biçiminin ve yok olan bir ekosistemin de son kayıtlarını oluşturmak, buna şahit olmak çok üzücüydü.

Şu anda üzerinde çalışmayı yeni tamamladığım Yörük – Göç projesini diğer katılan sanatçılar ve SKEC.art ile birlikte Artfactory Ümraniye’de serginin kurgusunu oluşturuyoruz. Bu projenin ön izlenimini Contemporary Istanbul’da gerçekleştirdik. Projenin hikayesi ve eserler büyük bir ilgi ile karşılandı. Bu da beni Kasım 2022’de açmayı planladığımız serginin bütünündeki yüzleşme için daha da heyecanlı yapıyor.

Aynı zamanda önümüzdeki dönemdeki sergiler için birkaç galeriyle görüşmelerim sürüyor; yurt dışındaki proje çalışmalarımın planları oluşum ve görüşme aşamasında. Uzun yürüyüşlerle gerçekleştirdiğim üretim pratiğimi biraz daha ülke dışındaki haritalara taşıyarak farklı kültürlerle de etkileşim halinde olmayı planlıyorum.

Damla Sari, Gelsin Yüzüne De Söylerim, 2019, kinetik enstalasyon, 108x150x50 cm.

“Kariyerim İçin Dönüm Noktası Oldu”

Damla Sari

* 2021 yılında katıldığım Mamut Art Project’in kariyerim için dönüm noktası olduğunu söyleyebilirim. Orada olmak bana zamanımın geldiğini hissettirip, sanatsal üretimlerimin görünür olma noktasında önemli bir aralık yaratmıştır. Mamut bana birçok şey kazandırdı. İyi dostlar, süreç boyunca ve sonrasında “Sizin için her zaman buradayız” diyen üç muhteşem kadın ve üretmekten asla vazgeçmeyecek bir Damla.  Kariyerinin başındaki sanatçılar için görünürlük sağlaması hususunda, görünmezliğin, görünmek istememenin sağladığı dokunulmazlık rahatlığını bünyesinde barındıran Mamut Art Project aslında beni görünmez olmanın kişiyi bizzat kendisinin hedefi haline getirdiğini gösteren bir gerçekle yüzleştirdi.

* Nesne algılanımlarının psikanalitik çözümlemeleri üzerinden gerçekliğe yaklaşımı inceliyor ve irdeliyorum. Çalışmalarımı psikolojik durumlarını ortaya çıkarmaya her zaman hazır olan dışa-dönük karakterler üzerine yaptığım gözlemler üzerinden kurmaktayım. Bu karakterlerin davranışlarının kendi üzerimde doğurduğu izlenimlerden hareketle; kinetik sanat, yeni medya ve enstalasyon işler üretiyorum. Eserlerimde bilinçli bir şekilde teknolojiyi en ilkel yolla çözümleyerek yoğun bir duygu üretmeyi hedefliyorum. Teknolojinin gelişmesiyle kaybolan duyguları teknolojinin kendisiyle deneyimlemenin ve deneyimletmenin peşindeyim.

Geleneksel felsefedeki bilinçli varlık ve diğerleri ayrımına karşı bir tavrım olduğunu söyleyebilirim. Nesneler eserlerimde aktör konumundadırlar. Nesnelerin primitif düzey de bile olsa bilinçleri olduğunu düşünüyor ve bilinç düzeyleri arasında ayrımın yapılmasına karşı çıkan eserler üretmeyi amaç ediniyorum. Benim için şeyler birbiriyle ilişkilidir ve soyutlanamaz. Bu anlamda nesnelerle aramda kurmaya çalıştığım organik yapı, öznelliğimi aktarırken özneliğimden vazgeçmemi gerekli kılıyor. Bu takdirde insan olmanın egolarından arındığım bir süreç meydana geliyor. Her karşılaşmada farklı bir bireye dönüşme tecrübesi kendime farklı bir perspektifle bakmamın imkanlarını sunarken, bağ kurduğum nesneler beni daha kavrayıcı bir özne modeline dönüştürerek insan olmanın kaosundan zihinsel olarak uzaklaştırıyor. Aynı empati sürecini izleyiciye ve okuyucuya tinsel olarak aktarmayı ve bu döngüye dahil etme anının tanıklığını önemsiyorum. Çünkü kişi bir nesne ile empati kurma yoluna girmişse eğer, bir insanla empati kurabilmenin ilerisinde bir yerlere konumlanabilmenin imkanlarını sunmaktadır.

* 10 Eylül-11 Ekim arasında Art On İstanbul’da “Son 10 Yılın Çıkmış Soruları”  isimli ilk kişisel sergimi gerçekleştirdim. Millî Reasürans Sanat Galerisi’nde  “Maharetli Şeyler” isimli karma sergide kinetik bir yerleştirmem sergileniyor. Mayıs 2023’te Bilsart’ta gerçekleşecek olan kişisel sergim için çalışmalarımı sürdürüyorum. Henüz bir netlik kazanmamış ama üzerinde çalıştığım birçok projem var.

Ferhat Salman, Meclis, 2016, Kağıt üzeri yağlı boya, 120 x 170 cm.

“İstanbul’da Kişisel Bir Sergi Açmak İstiyorum”

Ferhat Salman

* Mamut’un bana birçok şeyi kazandırdığını düşünüyorum, tabii ki en başta işlerini sergiliyorsun ve işlerinin başında işini anlatıyorsun. Bu deneyim de çok farklı, yaptıklarını ifade etmeye başlıyorsun kendinde olan bir şeyi başka bir kitleye ifade ediyorsun. Çalışmayı yalnızca yapmadığını düşünüp onun bir dilli olduğunun bilincine de varıyorsun. Sadece kendim için değil diğer sanatçı arkadaşlar için de aynı durum olduğunu düşünüyorum. Bu bir katkıdır. Kitleye karşı işini anlatması, özgüven kazanması… Bu süreç bir keşif sürecidir. Ve bir kazanımdır, katkıdır. 2018 yılında katıldığım Mamut Art Project benim kariyerimde önemli bir yere sahip. İlk defa işlerimin kabul gördüğü, bana alan açan yer ve bir kişisel sergi gibi hissettirdiği için özel olduğunu düşünüyorum. Genç bağımsız sanatçıların bu deneyimin heyecanını pek unuttuğunu zannetmiyorum ki bu özel bir şey.

* 6 yıldır Mardin’deki atölyemde çalışmalarımı yapıyorum. Uzun zamandır siyah beyaz yağlıboya kanvas üzerinde çalışıyorum. İçeriği varlık felsefesi ve var olmanın sakıncalılığını, kötümserliğini ve zararlılığını dile getirerek işlerime bu dramatik etkiyi yansıtmaya özen gösteriyorum. Özne benim sadece gerçekleşmeyecek olanı içinde yaşadığım bir hakikat. Ama hiçbirimiz bu hakikatle hiçbir şekilde dünyayla temas edemiyoruz veya vücuda dönüştüremiyoruz. Çünkü dünyanın kendine dair bir bilinci, bir kuralı vardır. Doğanın hakikatı ile insan hakikatı bir bütünlük sağlayamamıştır. Evet vahşi doğanın bir parçasıyız ama doğayla bütünleşemedik. Onun için bu benlik ve kendilik meselesinden uzaklaştım ve ötekinin bize sunduğu yaşamı merakla, kuşkuyla yakınlaşarak içselleştirdim. Planlı çalışmıyorum. Dolayısıyla işlerimi projeye dönüştüremiyorum. Sürekli doğaçlama, sezgisel bir şekilde çalışıyorum. Atölyede kapanıyorum ve çalışmalar yapıyorum. Yaptıktan sonra çalışmalar karşısında onları yaparken kendime ne demeye çalışıyorum, onlar bana ne demeye çalışıyor gibi okumalar gerçekleştiriyorum.

* İstanbul’da kişisel bir sergi açmak istiyorum. Bu konuda pek destek alamadım. Belki  de projeye dönüşmediğim için de olabilir. Diyarbakır’da mart ayında Merkezkaç kolektif mekanında kişisel sergi açtım. Etkili, olumlu bir sergi oldu. Ama İstanbul’da veya yurt dışında bir yerde olmasını da isterim. Umarım olur diye düşünüyorum. Şu anda çalışıyorum ve çabalıyorum.

Furkan Öztekin, Ali ile Ramazan, 2016, Kağıt Kolaj.

“En Büyük Katkısı Görünürlük Oldu”

Furkan Öztekin

* Geriye dönüp baktığımda Mamut Art Project sanat kariyerimde önemli bir yeri temsil ediyor diyebilirim. 10 yıldır çoğunlukla genç sanatçılardan oluşan seçkiler sunan bu projeye 2017 yılında katılma şansı yakalamıştım. 2017’ye kadar pek çok sergi ve yarışmaya katılım göstermeme rağmen Mamut Art Project’teki kadar görünür olamadığımı hatırlıyorum. O yıl Perihan Mağden’in “Ali ile Ramazan” isimli romanından etkilenerek aynı ismi taşıyan bir seri üretmiştim. Sergilediğim işlerden bir şekilde Perihan Mağden’in haberi olmuştu ve Mamut’u ziyaret etmişti. Mamut Art Project ile Türkiye’nin güncel sanat dinamiklerini daha yakından tanımıştım. Aynı zamanda sergilediğim Ali ile Ramazan serisiyle queer sanat alanındaki üretimlerime yeni bir rota belirlemiştim. Mamut Art Project’in bana ve katılan diğer tüm sanatçılara olan en büyük katkısı, görünürlük diyebilirim. Henüz yeni olgunlaşmaya başlayan sanat pratiklerimize ifade alanı tanımasını çok kıymetli buluyorum. Ayrıca sanatçılar ve kültür üreticileri arasındaki işbirliğinin organik olarak gelişmesini de sağlıyor. 2017’den beri Mamut Art Project sayesinde tanıştığım pek çok sanatçıyla beraber üretme ve çalışma fırsatı yakaladım. Geriye dönüp baktığımda sanırım bunları daha çok önemsiyorum.

* 2015 yılından beri “90’larda Türkiye’nin önemli direniş mekânlarından Ülker Sokak üzerine araştırmalar yürütüyorum. Sokakta yaşayan trans kadınların sürgünüyle sonuçlanan Ülker Sokak olaylarını ilk başta emlak fotoğrafları üzerinden incelemiştim. Kime ait olduğunu bilmediğim boş ev fotoğraflarının yüzeyinde boşluklar açarak kâğıt kolajlar ürettim. Daha sonra sokağa ziyaretler gerçekleştirip buluntu nesneler topladım. Yolculuklarda karşılaştığım her şey üretimime dahil oldu. Bir süre sonra ‘90’larda Ülker Sokak’ta yaşamış olan sanatçı ve aktivist Ceyhan Fırat ile tanıştım. 2019’da gerçekleşen ilk kişisel sergim Dört Mevsimlik Mayıs’ta galerinin bir duvarını ona ayırdım. Ceyhan Fırat’ın 1996 yılında yayımladığı “Bacak Böcek Oyunu” isimli otobiyografik romanı onunla tanıştığımdan beri üretimlerime referans oldu. Olmaya da devam ediyor.

İlginizi çekebilir:  Beyoğlu’nun Merdivenlerinde Bir ‘Mimozalı Kadın’

* Are Projects ile beraber 5 Kasım’a kadar devam eden 8. Çanakkale Bienali’nin katılımcılarından biriyim. Birlikte Nasıl Çalışırız?  teması etrafında şekillenen bienal için Ceyhan Fırat’ın anısına yeni üretimler gerçekleştirdim. Onun ‘90’larda kullanmış olduğu tacı yakın arkadaşlarımla beraber yeniden ürettim. Bu taç her ne kadar bir veda gibi görünse de, geçmişi yeniden örgütlemenin ve geçmişi nefes alabilen bir yapıda düşünmenin yollarını araştırıyor. Yeni yılın başında ise Ankara’nın yeni bağımsız mekanlarından Nue Galeri’de kişisel sergi gerçekleştirmeyi planlıyorum.

Gökçen Dilek Acay, Atom Love -This part of the World – Part III, 3 Kanal video, 8-06 dakika, 2022

“Kendimi Hikaye Anlatıcısı Olarak Görüyorum”

Gökçen Dilek Acay

* Türkiye’de devlet destekli, kültür sanat alanında çalışmalarını sürdüren kurumlar bir elin parmaklarını geçmiyor. Sanatçıyı destekleyen, görünür kılmasına olanak sağlayan kurumlar da çok az. Mamut idealist bir fikirle ortaya çıkmış, tam da bu boşluğu bir anlamda dolduran bir oluşum. Mamut’a 2014 yılında katıldım. Pek çok sanatçı gibi Mamut kariyerimde önemli bir yere sahip. Mamut gibi projelerin Türkiye’nin her yerinde çoğalmasını diliyorum. Ayrıca Mamut, İstanbul’da görünür olmamı sağladı. Hâlâ Nev Galeri ile birlikte çalışıyoruz. Sanatçı sürekli üretimde ve aktif olmak zorunda. Mamut ile gerçekleştirdiğim ivme ile yoluma uluslararası platformda da devam ediyorum.

* Sanat pratiğimde farklı medyumlarda işler üretiyorum. Kendimi hikaye anlatıcısı olarak görüyorum. Türkiye başta olmak üzere sosyopolitik durumları işlerimde yansıtıyorum. Güncel ve tarih arasında bağ kurmak, işlerimde önemli bir yere sahip. Son zamanlarda tekstil üzerine yoğunlaşarak çalışmalarımı sürdürüyorum. Fantezi ve antik motifleri farklı formlarda çalışmalarıma dahil ediyorum. Asya kültürüne dair bazı geleneksel teknikleri ve figürleri çalışmalarımda görmeniz mümkün. Hayvan motifleri ve metaforik varoluşları işlerimde oldukça öne çıkan figüratif imajlar. Bunun dışında, insanlığın, insan olma macerası işlerimde temel konsepti oluşturuyor. İnsan ve insan olmayan yaşam formlarının iletişimi ve etkileşimi, birlikte yaşama biçimi üzerine işlerimin odaklandığını görebilirsiniz. İşlerimde odaklandığım konularla, materyal seçimim paralellik gösteriyor. İnsan saçı, kedi köpek tüyleri gibi organik yapılar, porselen, wax, üç boyutlu baskı gibi geniş bir yelpazede üretim metodu ve malzeme seçimim var. Bunun dışında, kalıcı olmayan yine malzeme olarak da tanımlayabileceğim ‘duman’, işlerimde tekrar tekrar yer alan sembolik bir anlatım biçimi.

* Şu anda paralel devam eden sergiler var. Erfurt Kunsthalle’deki Reflecting Nature vol II sergisinde işlerim yer alıyor. Acc Galeri, Weimar Kunstfest iş birliği ile Dirty Talking sergisine ev sahipliği yapıyor. Arter’de Emre Baykal küratörlüğünde OyunBu sergisi, Weimar Eigenheim Galeri’de Materialize it devam eden sergiler arasında. Aralığın sonuna kadar Japonya’da sanatçı konaklama programındayım. Osaka’da SSK ve Tra/Travel sanatçı konaklama programı ve Saha Derneği’nin desteğiyle kasım ayında gerçekleşecek kişisel sergiye hazırlanıyorum.

The Sound of Hair Pulling Performance and Installation 2021 © Kavachi Photograph: Anya Marchenkova.

“İşlerimin Koleksiyonerlere Ulaşmasını Sağladı”

Kavachi

* Mamut Art Project’e 2020 yılında katılmıştım ve özel bir yeri olduğunu düşünüyorum. Pandemi nedeniyle eserler online gösterilirken sadece sınırlı sayıda çalışmalar Yapı Kredi Bomontiada´da sergilenmişti. Yurt dışında yaşadığımdan, pandemi sergiye doğrudan katılmama engel oldu. Online olarak takip edebildim. Pandemi kaynaklı aksiliklere rağmen süreci güzel geçirdim. İletişimimiz 2020 yılından beri devam ediyor. Mamut işlerimin koleksiyonerlere ulaşmasını sağladı. Sanatseverler tarafından takip edilmeye başlandım. Takdir edildiğimi hissettim.

* Farklı disiplinlerin pratiklerinden yararlanarak çalışan bir sanatçıyım. Görsel dilde hikaye anlatıcısıyım da diyebilirim kendime. Pratiğim çok yönlü; tekstilden performansa, video, çizim ve yağlı boyaya kadar uzanıyor. Kamusal alanda, geçici yerleştirme ve metin ağırlıklı işleri de kapsayan üretimler yapıyorum. Günlük yaşamın duygusal ve performatif yönleriyle ilgileniyorum. Çalışmalarım, deneyimlediğim bir konu üzerinden ortaya çıkıyor ve toplumsal konulara değiniyor. Aile, evcimenlik, emek, cinsellik, queer kimlikler, çocukluk anıları, göçmenlik konuları üzerine işler üretiyorum. Bu aralar  “Hayat nasıl sürdürülmeli? Baskın toplumun kişisel seçimlerimizde ne gibi etkileri var? Samimi vatandaş nasıl olunur? Hep beraber nasıl iyileşebiliriz?” gibi sorular üzerine düşünüyorum.

* Şu anda Findlandiya’da Kone Foundation desteklediği bir sanatçı programındayım. Yaklaşık bir buçuk yıl önce başladığım We Welcomed The Guests Together isimli, metin ağırlıklı bir proje üzerinde çalışıyorum. Proje pandemi esnasında gelişti. “Ev işleri çiftler arasında nasıl bölümlenmeli? Ev işini kim yapmalı? Ev içinde geçen günlük aktiviteler, sanatsal pratikte nasıl yorumlanabilir?” gibi soruları ele alıyor. Proje için dünyanın farklı ülkelerinden masa örtüleri, kurulama bezleri, servis peçeteleri, kısacası mutfakta kullanılan kumaşlar topladım. Her bir kumaşın kendisine ait bir hikayesi var. Bazı kumaşlar aileden genç nesle geçmiş ama demode olduğu için kullanılmaz olmuş, aile yadigarı olduğu için de çöpe atılamamış ve evin bir köşesinde kalakalmış. En son aldığım mutfak bezi 1993 yılına ait küçük bir takvim. Bu kumaşla beklemediğim bir hikayeye ulaştım.. Üzerine çalıştığım eserin önemli bir parçası oldu.

Metin Çelik, Bir Şiirin Bakır Çağı, 2011, Tuval üzerine yağlı boya, 170 x 150 cm.

“Genç Sanatçı için Büyük Bir Adım”

Metin Çelik

* Bir kere sadece benim nezdimde değil, Türkiye sanat ortamı açısından büyük öneme sahip bir projedir Mamut. Kariyerimin başlangıç sürecinde ‘sanat piyasasının aktörleri’ ile ilk profesyonel buluşmayı 2013 yılında katıldığım Mamut sayesinde gerçekleştirdim. Kapsamlı ve son derece özverili bir fuar havası içindeki bu ilk deneyim ile birlikte galeri temaslarım daha netlik kazandı. Sanat dünyası için küçük ama bir genç sanatçı için büyük bir adımdı. Aynı zamanda ilk Mamut Art Project sanatçılarından biri olmaktan her zaman mutluluk duyarım. Mamut önemli bir başlangıçtı. Önünüzdeki sis perdesini aralamanızda büyük bir destekçiydi. Size yeni bir imkan sağlıyordu ve ben de bunu sonuna kadar kullandım. Söylediğim üzere büyük bir adımdı. Geri dönüşlerini her alanda gördüm ve yaşadım. Mamut’tan sonra önemli sergilerde kendime yer bulmuştum. Basında ve eleştirmenlerin gözünde görünür olmak keyifliydi. Bu da haliyle özgüvenimi arttırıp eserlerime daha da yoğunlaşmamı sağlamıştı. Atölye ziyaretlerimin artmasıyla koleksiyonlarda daha fazla yer buluyordum. Ve elbette bir çok sanatçı arkadaşım olmuştu. Bir çoğuyla hâlâ görüşürüm.

* Özellikle Kafka’nın “Dönüşüm” eseri ve Bertolt Brecht’in epik tiyatrosunda yer alan önemli kuramları eserlerimin ana katmanlarını oluşturdu. Peşi sıra üretimlerimin boya ile birlikte kağıt işler, heykel ve enstalasyon gibi farklı disiplinlerle ilerlediğini; konu ve kavram bağlamında en uygun disiplin ne ise o yönde işler ürettiğimi söylemeliyim. O yüzden ilgimi çeken konuların ışığında her türlü doğa formunu eserlerime taşıyabiliyorum.

* Şu sıralar benim için çok önemli üç proje ve sergi üzerinde çalışıyorum. Dolu dolu geçecek bir sene beni bekliyor. Bunlardan ilki 5 Kasım’da Deniz Aktaş’la (2013 Mamut Art Project sanatçısıdır kendisi de) birlikte ikili olarak Almanya/Müllheim’da Makroscope ve Fotokopie Museum’da açacağımız Simbiyoz sergisi olacak. Hemen ardından mart-nisan ayları arasında İstanbul’da yer alan Kasa Galeri’de ve son olarak Eylül 2023’de Slovakya/Bratislava’da Zoya Gallery/Museum’da geniş çaplı bir kişisel sergi açacağım.

Vildan Hoşbak, The Best Offer, 2020, karışık teknik, 45 x 35 x 48 cm

“Sanat Tarihinden Beslenmek İlham Kaynağım”

Vildan Hoşbak

* Kendi işime olan inancım her zaman var, fakat 2019 yılında Mamut Art Project’e seçilmek bana birçok kapı açtı. Benim için bir dönüm noktası oldu diyebilirim. Uzun sürelerde elde edilebilecek bir izleyici kitlesine ulaşmamı sağladı. Projeye seçildiğiniz andan itibaren üretim sürecinde ve sonrasında her türlü destek sağlanıyor. Sanatçı üretimlerinin izleyiciyle böylesine geniş bir platformda buluşuyor olması (galeriler, koleksiyonerler, sanatçılar gibi) bu işin henüz başında olan bir sanatçı için oldukça önemli. Mamut Art Project’in bana kazandırdığı en önemli noktalardan biri de bu olmuştur. Her sanatçının işlerine, isteklerine, sergilenme biçimine özen gösterilerek aslında ileride kişisel sanat hayatımızda nasıl yönleneceğimize dair güzel bir yol çizdi ve şu anda da birçok sanatçı için çok iyi bir referans oluyor.

* Her zaman gündelik yaşamda karşılaştığımız eşyalar, nesneler ve mekanlar üzerine bir ilgim, merakım vardı. Önce mekandan bağımsız küçük eşyalar, nesneler tasarlamaya başladım. Nesneleri tasarladıkça bir mekana ihtiyaçları olduğunu hissettim ve iş beni minyatür mekanlar tasarlamaya itti. Ve biraz daha mekanın atmosferi üzerine çalışmaya, kafa yormaya başladım. Mekan, üzerinden çokça okumalar yapabileceğimiz bir olgu aslında. Ben bunu alışık olduğumuz boyutlarının dışında bir boyutta sunup, gerçekçi bir şekilde işliyorum. Fakat boyut bizi bu noktada bir illüzyona sürüklüyor.

Uzaktan bakıldığında çok vurucu ya da mesajı hemen ileten bir işten ziyade, biraz daha yanına yaklaştıkça ayrıntıların kavranmasını sağlamak, bu etki üzerinde kafa yormak ve bunu eyleme geçirmek benim sürekli peşinde koşmak istediğim bir üretim biçimi oldu. Hayatta karşılaşabileceğimiz her an bir mekanda vücut bulabilir, buna sınır getirmiyorum fakat sanat tarihi işlemeyi en sevdiğim konulardan. Sanat tarihinden beslenmek benim ilham kaynağım. Dönem resimlerini ve o dönemin mimari dokularını, hissiyatını yansıtmayı seviyorum.

* Devam eden bir projem var, sanırım yaptığım en detaylı iş olacak. Louvre Müzesi’nin Galerie d’Apollon isimli bir odasını yapıyorum. Önümüzdeki dönemlerde de yine sanat tarihinden beslendiğim bir proje gerçekleştireceğim. Özellikle kendi kültürümüzün etkilerini, hissini yaşatmak istediğim işlere daha çok yöneleceğim.

Yunus Emre Erdoğan, Üzüm çöpü, 2022, Kağıt üzerine füzen

“Bir Kişisel Sergi Deneyimi Gibiydi”

Yunus Emre Erdoğan

* Mamut Art Project’te 2015’te yer aldım. O yıllarda yüksek lisansıma devam ettiğim okulda atölye dersleri için projeler hazırlarken bir yandan da ilk kişisel sergimin hazırlığı içindeydim. O yoğun süreçte katılma fırsatı bulamadığım sergi ve etkinlikler olmuştu. Kişisel sergi kapsamı dışında ürettiğim çalışmaları da bir yandan sergileyebilmek istiyordum. Bu da Mamut Art Project’e başvurmam için bahanem olmuştu. Mamut Art Project’te sergileme için üç duvardan oluşan açık bir odaya benzettiğim bir alan verilmişti bana. Bunun gibi katılan her sanatçının kişisel alanı vardı. Sergileme ve diğer teknik açılardan benim için bir kişisel sergi deneyimi gibiydi. Bu yönüyle düşündüğümde Mamut’u kurumlardan ziyade sanatçı katılımlı bir sanat fuarına benzetmiştim. Fakat şu an sergileme mekânı olarak başka bir yeri, Yapı Kredi bomontiada’yı tercih ediyorlar ve bugün katılan sanatçıların mekâna ve etkinliğe dair daha farklı deneyimleri söz konusu olabilir.

Ek olarak kişisel sergim öncesi benim için biraz prova gibi de olmuştu bu anlamda. Bunların yanı sıra sosyal bir faydadan da söz edebilirim, kişisel çevremi genişletmek adına güzel ve bugüne taşıyabildiğim ilişkiler kurmama da vesile oldu. O zaman gelişen çoğu arkadaşlık ve iş ilişkilerim bugün de devam ediyor. Mamut Art Project’in sanatçıları ve sanat takipçilerini buluşturmada başarılı bir organizasyon olduğunu düşünüyorum. Mamut Art Project 10. yılında da sanat dünyamızda var olmaya devam ediyor, bunu sürdürülebilir olmanın zor olduğu bir zeminde ve zamanda önemli buluyorum.

* Teknik anlamda ağırlıklı olarak resim yapmayı tercih etsem de farklı medyumlarla çalışmaktan keyif alıyorum. Geçmişte resim yaparken sadece kendi çektiğim fotoğrafları referans alırdım, bugün ise buluntu diyebileceğim görsellerden de istifade ediyorum. İçerik olarak genelde sanatın, özelde resmin temel meseleleri içerisinde kendime eğilecek spesifik alanlar yaratmaya çalışıyorum. Nesne ve mekân özellikle üzerinde durduğum başlıklar. Bu başlıklar altında meditatif ve zaman zaman indirgemeci diyebileceğim tavırlar alıyorum. Kompozisyonlarda neyi dâhil ettiğim kadar neyi eksilttiğim üzerine düşünmek de uğraşlarımdan. Bu minvalde ‘boşluk’ çalışmalarımı kuşatan bir olgu oluyor. Resim yaparken temel anlamda füzen ve onun teknik imkânları üzerine denemeler de yapıyorum. Yapmaya çalıştığım şeyin simya gibi olduğunu söyleyebilirim. Dışsal bazı tavırlar ile içsel bazı sonuçlar elde etmeye çalışıyorum, bazen de bunun tam tersi. Çalışmalarım, teknik olarak kafa yorduğum içerik ve biçimler ile bu açıdan besleyici karşıtlıklar yaratıyor. Son zamanlarda ise ağırlıklı olarak üç boyutlu işler üzerinde çalışıyorum.

* Mart 2023’te Viyana’da bir kişisel sergi ve Aralık 2023’te Sanatorium Galeri’de üçüncü kişisel sergim gerçekleşecek.

Previous Story

TRT’den Hayvan Belgeseline Sansür

Next Story

26. İstanbul Tiyatro Festivali Başladı

0 0,00
02_ArtDog_CD_Logo_RGB_Black

BÜLTEN

Türkiye ve dünyadan haftalık kültür-sanat haberleri, inceleme yazıları, sergiler ve etkinlikleri takip et.

Bülten aboneliğinde ArtDog Istanbul’un gizlilik sözleşmesini kabul etmiş olursunuz.