Yüzyıllar Arayla Yedi Tepe İstanbul - ArtDog Istanbul
Melchior Lorck, Kanuni Sultan Süleyman’ın Portresi, 1562, 39,7 x 30.9 cm, Gravür

Yüzyıllar Arayla Yedi Tepe İstanbul

Danimarkalı ressam Melchior Lorck 1559'da İstanbul Panaroması adlı dev bir tablo yapmış. Ustanın Danimarka Ulusal Sanat Galerisi’nde gerçekleştirilecek retrospektifi kapsamında Ferhat Özgür’den İstanbul’u konu alan bu dev tabloyla konuşacak özel bir proje üretmesi istenmiş. Ferhat Özgür’ün şu anda hem Almanya’da hem de Fransa’da işleri bulunuyor.

/

Ferhat Özgür’ün işi, 2023 Ekim ve Aralık ayları boyunca Bern’deki Cinema Rex ve Avusturya St.Pölten’de devam eden Videocity etkinliklerinde ve 10 Aralık 2023 tarihine kadar Fransa’da Périgueux Sanat ve Arkeoloji Müzesi’nde açık kalacak olan “The Rising and The Setting” adlı grup sergisinde yer alıyor. Kopenhag’da bulunan Danimarka Ulusal Sanat Galerisi’nde (SMK) 9 Kasım 2023 ve 3 Mart 2024 tarihleri arasında Hilde Ostergaard ve Hanne Kolid Poulsen küratörlüğündeki “Melchior Lorck (1526-1583)” sergisi kapsamında özel bir proje üretmeye davet eden sanatçı ile projesinin detaylarını konuştuk.

Melchior Lorck kimdir? Serginin temel amacı nedir ve sizden bu kapsamlı sergiye nasıl katkıda bulunmanız istendi?

Lorck, Rönesans döneminde yaşamış Danimarka- Alman kökenli bir usta. Osmanlı’da 16. yüzyılda 46 yıllık saltanat süren Kanuni Sultan Süleyman, Batıda Belgrad, Rodos, Boğdan ve Macaristan’ın büyük kısmını topraklarına katarak imparatorluk sınırlarını genişletmiş. Osmanlı yükseliş dönemini yaşıyor… Avrupalı elçilikler de doğal olarak İstanbul’da konuşlanmış. Fotoğraf makinesinin olmadığı bir çağda elçilikler bir nevi görsel ajanlar olarak yetenekli ressamları İstanbul’a çağırıyorlar ki, imparatorlukta olanı biteni belgelesinler. Lorck da böyle bir görevle İstanbul’da dört yıla yakın kalıyor ve bu kent üzerine yüzlerce ağaç baskı, gravür, desen, mürekkep ve suluboya tekniklerinde gerçekleştirdiği büyük bir külliyat ile ülkesine dönüyor. Müzedeki serginin amacı bu külliyatı olabildiğince en detaylı şekilde ilk kez görücüye çıkarmak. Lorck, Danimarka’nın milli hazinesi bir anlamda.

Bu külliyat arasında İstanbul Panoraması (1559) adlı çok önemli bir çalışma daha yapıyor sanatçı. Eni 45 cm boyu 11.5 metre olan, kağıt üzerine sepya ve mürekkeple çizilmiş ve 21 parçadan oluşan bir resim. Bu resim Hollanda’daki Leiden Üniversitesi’nde bulunuyor ve serginin merkezini oluşturuyor. Resmin konusu, Haliç, Boğaziçi ve Marmara Denizi’nin birleştiği noktadan başlıyor ve kentin en batısında bitiyor. Benden de bu panoramik resimden hareketle özel bir proje geliştirmem istendi.

Yıllık Abonelik1.500,00Abonelik, satın alınan tarihte yayında olan sayı dahil olmak üzere 6 sayı için geçerlidir.

Güncel kurum kimliklerini ulaştırdıkları takdirde öğretmenlere %20 indirim uygulanır. Abonelik hakkında daha fazla bilgi ve iletişim için: contact@artdogistanbul.com

Öğrencilere özel yıllık abonelikte %20 indirim için Kampüs Paketi sayfamızı inceleyin.

Başarılı

Yarım bin yıl arayla iki sanatçının konuşması nasıl bir şey? Üretim sürecinde Lorck’a ve dünyasına dair ne tür araştırmalara giriştiniz? Projeniz neye evrildi, içeriği ne oldu?

Çok heyecan verici bir durumdu. Dönemin İstanbul’unu bir Avrupalının gözünden görmek pek yabancı olduğumuz bir durum değil. Gerek edebiyat, gerekse görsel sanatlar alanında İstanbul’un farklı dönemlerini betimleyen epeyce zengin bir malzeme mevcut. Lorck üzerine de internette çeşitli yayınlar ve makaleler de mevcut. Serginin bir amacı da dediğin gibi aralarında bin yıllık bir farkla, İstanbul’un içerden ve dışardan yorumlandığı çifte bakış açısını izleyiciye sunmak.

Benim için önemli rehberlerden biri Metin And’ın 16.Yüzyılda İstanbul: Kent, Saray, Günlük Yaşam adlı kitabı oldu. Çünkü And, bu kitabında hem İstanbul Panoraması’nı etraflıca inceliyor hem de dönemin İstanbul’unu büyüteç altına alıyor. İkincisi ise müzenin ön görüşme davetiydi, ki burada Lorck’un o muhteşem eserlerini bizzat görme ayrıcalığım oldu. İstanbul Panoraması’nınise tıpkı basımıyla karşılaştım. Küratörlerle farklı önerilerle gitmiştim. İçlerine en çok sinen İstanbul Üzerine Eskizler adlı video enstalasyon oldu. Yerleştirme, Lorck’un 11 metrelik panoramik çiziminin yer aldığı masa-vitrinin hemen üstündeki 11 metrelik boş duvarı dolduran, yan yana yerleştirilmiş yedi ekrandan oluşuyor. Metin And’dan hareketle onlara Lorck’un panoramik resminin aslında İstanbul’un yedi tepesini betimlediğini iletmiştim. Osmanlı Devleti’nin önceki başkentleri sırasıyla Söğüt, ikinci başkent İznik, üçüncü başkent Bilecik, dördüncü başkent Bursa, altıncı başkent Edirne ve yedinci başkent İstanbul idi. 16.yüzyılda da Bendetto Ramberti İstanbul’un 18 mil çapında olduğunu ve yedi küçük tepe üzerinde kurulduğunu söylüyordu. Yani yedi sayısı bir metafor olarak hep karşımıza çıkıyordu. O halde, 21. yüzyılın İstanbul’unun yedi tepesinde bugün neler oluyordu sorusu ortak çıkış noktamız oldu ve bu projede karar kıldık.

Ferhat Özgür, İstanbul-Yeditepe Üzerine Eskizler, 2023, 7 kanallı video yerleştirme, video görüntü.

Bir şehri, bir mekânı bütünüyle temsil etmek, bundan 500 yıl önce bir sanatçının kalkışabileceği, hatta altından da iyi kötü kalkabileceği bir çabaydı diyebiliriz. Panorama, bir şehri etraflıca ve izleyiciye en gerçekçi bir şekilde sunmak, adeta yaşatmak için başvurulan bir formdu. Ama 20. yüzyıla geldiğimizde, hem sanattaki hem dünyadaki gelişmeleri göz önünde bulundurursak, haliyle, panoramanın anlamının da, işlevinin de değiştiğini görebiliyoruz. Panorama, günümüzde propaganda amacı taşıyan müzelerin (İstanbul’daki Fetih Müzesi gibi) izleyiciyi çepeçevre kuşatarak kendi gerçekliğini dayattığı bir araca dönüşmüş durumda. Bir gerçekliği yaşatmaya çalışmak yerine, bir illüzyonu yaratma amacına hizmet ediyor daha ziyade. Şimdi 500 yıl arayla, panoramayı yeniden bir biçim olarak kullanmak nasıl bir duyguydu? Bir şehri, hem de epey büyük, karışık bir şehri bütünlüklü bir şekilde temsil etmek mümkün müdür? Siz bir sanatçı olarak bu sorunu kendi içinizde nasıl hissettiniz, nasıl yansıttınız?

İlginizi çekebilir:  Fırın, Ben ve Çamur

Panoramalarda, çok doğru bir biçimde bahsettiğin o seçici gerçekliğin dayatılması durumu en önemli kaygılarımdan biriydi. Bu tür panoramalarda Yeditepe tınısı hem feci derecede turistik hem de oryantalist beklentilere hizmet edecek şekilde tasarlanıyor. Bütün tepelerin en cazip noktaları öne çıkarılıyor. Bendeki endişe şu oldu başından beri ve aslında projenin belki de temel doğasını bu endişe oluşturuyor: İstanbul’a aşina olanlar için İstanbul ile ilgili ne yaparsanız yapın, onlara yeni bir şey söylemeyecektir. Ama bu tanıdık, bildik imgeler ve anlatılar İstanbul’u bilmeyenlere ilginç gelebilir. Bu sefer de karşımıza oryantalist takıntı çıkıyor. Başka deyişle, oryantalizm İstanbul’u betimlemeye çalışan herkesin çarpacağı bir duvar. Ama bilmediğimiz bir şehirde hepimiz zaten oryantalist değil miyiz? Bu yüzden oryantalist olmaktan kurtulamamak durumunu bu projenin asıl meselesi olarak kabullendim ve rahatladım. Kameramla aylar boyu bugünkü Yeditepe bölgesinden görüntüler topladım. Bunları eledim ve farklı uzunluklarda videolar çıktı.

Peki bu panorama, kamerayı alıp şehir içinde bir flaneur gibi gezdikçe mi şekillendi, yoksa ‘Yedi Tepe’ İstanbul’a dair yedi kavram/ olgu olarak kafanızda önceden belirdi de, şehir içinde bu çerçeveleri mi takip ettiniz?

Önce her bir ekran bir tepeye ait olsun istemiştim ama bu imkânsızdı. Birinci neden, projeyi özelde Lorck’un panoraması üzerine temellendirmiştik ama sergide sanatçının İstanbul’u etraflıca betimlediği yüzlerce resmi vardı: Sokak satıcıları, işportacılar, eğlenceler, askeri törenler, gündelik hayattan izlenimler, her türlü statüden portreler, sokaklar, camiler, türbeler, mezarlıklar, bahçeler, askeri ve dini törenler gibi. Mesela Lorck bugün yaşasaydı nereleri dahil ederdi resimlerine? Dolayısıyla Topkapı Sarayı ve çevresi, Çemberlitaş ve Süleymaniye Camii, Mihrimah Sultan ve Haseki Külliyesi, Fatih Cami ve Yavuz Sultan Selim Camii gibi Yeditepe’yi oluşturan bölgelerin yanı sıra, daha geniş bir İstanbul temsiline yönelmek kaçınılmaz oldu. O yüzden tarihi yarımadanın ötesine uzanan yeni bir İstanbul portresine Kadıköy’ü, Nişantaşı’nı, Taksim’i ve Piyalepaşa’yı da dahil ettim. Tam da dediğin gibi Charles Baudelaire’in 19. yüzyıl Paris izlenimlerinde uyguladığı flanörlük olgusuna da başvurdum. Çekim yapacağım bölgelere önceden gidip kadrajları tasarladıysam da gözden kaçırdığım başka görüntüler olduğunu fark edince spontane olarak onları da dahil ettim. Lorck’un resim sehpası ve defteriyle dolaştığı İstanbul’da ben de kameramla bir flanör olarak dolaştım.

Avrupa’da sergilenecek bir İstanbul yorumu bazı riskler taşıyor. Örneğin Avrupalı izleyici, kaotik, sefalet ve çelişkinin hakim olduğu bir İstanbul temsili görmek istemesiyle oryantalist beklentiler içinde olabilir. Bunun ağırlığını hissettiniz mi çekimlerde?

Evet epeyce hissettim ve hatta bu kaçamayacağım bir gerçeklik olarak belirdi. Ancak İstanbul’u da gerçeklerden uzak ve yapay biçimde gösteremezdim. Lorck İstanbul’a yabancı olan bir Avrupalıydı. İstanbul’u çizerek ve resmederek keşfediyordu. Projenin onunla ilişkilendirilmesi için kendimi Lorck’un yerine koymam gerekiyordu. Yani İstanbul’a Lorck’un gözünden ama bugünün penceresinden bakmaya karar verdim.

Onun sergide yer alan temalarını hep aklımda tuttum. Portrelerden, sokak temsillerine, gündelik hayatın genel akışından detaylara varana kadar onun resimsel kompozisyonlarını takip etmeye başladım. Kadrajlarımı ona göre ayarladım. Kameramla dolaşırken aslında İstanbul’un daha bilmediğim ve görmediğim sayısız yüzünün olduğunu fark ettim. Gündelik hayatın akışına çıplak gözle bakmakla, kaydedici gözle bakmak arasında dünyalar kadar fark vardı. Mesela onun bir Müslüman mezarlığından yaptığı çizimlerle ilişkiye girmek için kameramı ben de mezarlığa onun baktığı açıdan doğrulttum. Oysa bu mezarlıklara hiç böyle bakmamıştım önceden. Bir de İstanbul’da yaşayan Rus video sanatçısı arkadaşım Dimitri Venkov’dan bir Avrupalı gözüyle İstanbul’u nasıl gördüğünü kaydetmesini istedim. Venkov ağırlıklı olarak kentin gece görünümüne odaklandı. Böylece bu ekran hem Lorck’un siyah-beyaz resimlerine görsel olarak bağlandı hem de günümüzden bir yabancının İstanbul’u nasıl gördüğüne yönelik ek bir yorum ortaya koydu.

Koleksiyoner Paketi6.000,00ArtDog Istanbul Koleksiyoneri Ol!

ArtDog Istanbul’un yayımlanmış tüm Türkçe edisyonları ve 1 yıllık abonelik.

*ArtDog Istanbul’un ilk 5 sayısına ulaşmanın tek yolu.

Başarılı

Ekranların birinde “gelenek”i, Türk kimliğini, nostaljik / öz-turistik bir yerden nasıl algıladığımız, nasıl ayakta tutmaya çalıştığımız ve nasıl temsil ettiğimizi gösteriyorsunuz…

Çekimlerine çok önce başladığım bir başka video bu projeye uygun düşünce ondan bazı sahneleri de kullanmaya karar verdim. Yenikapı Arena’da ve kapatılan Atatürk Havalimanı’nda düzenlenen Etnospor Kültür Festivali’nden koyduğum bu kayıtlar, AKP dönemindeki Osmanlı nostaljisi / Osmanlılaşma ve muhafazakârlık söylemlerini simgeliyordu. İçinden geçtiğimiz kültür politikasının somut resimleri idi bu kayıtlar. Orada da olanı olduğu gibi gösteren tarafsız bir gözlemciydim.

Bu iki iş bir arada nasıl sergilenecek? İzleyicinin panoramik deneyimi nasıl olacak?

Bu iki iş birbirine komşu olarak altlı üstlü sergilenecek. Lorck’un resmine bakanlar kafalarını kaldırdıklarında panoramik yedi parça ekrandan kapsamlı bir İstanbul manzarası izleyecekler. Demografik, kültürel, politik her türlü açıdan şimdiki İstanbul’la karşılaşacaklar. Zenginlik ve fukaralığın iç içe geçtiği, kalabalıklar, beton bloklar, göçmen ve mülteci akınlarıyla çehresi hızla değişen İstanbul’un her şeye karşın direnen yüzünü görecekler…

Previous Story

Ekin Su Koç: “Klasiklerin dokunulmazlığını bozmak istedim”

Next Story

Bir Eylem Çağrısı: “WE BELONG”

0 0,00
02_ArtDog_CD_Logo_RGB_Black

BÜLTEN

Türkiye ve dünyadan haftalık kültür-sanat haberleri, inceleme yazıları, sergiler ve etkinlikleri takip et.

Bülten aboneliğinde ArtDog Istanbul’un gizlilik sözleşmesini kabul etmiş olursunuz.