Alıştığımız sergi güzergahının dışına çıkıp Balat’a doğru yola koyuluyoruz. Zeynep Pakel ve Gözde Ulusoy’un hayata geçirdiği UP Art Project’in ilk sergisi vesilesiyle rotayı Küçük Mustafa Paşa Hamamı’na çeviriyoruz. Tarihi bir mekânda sergi ziyaret edecek olmanın heyecanı bir yana sanatçı Merve Morkoç’un uzun zamandır heybesinde biriktirdikleriyle karşılaşacak olmanın merakı ağır basıyor. “Evet Canlı, Hayır Değil.” sergi adının soru işaretlerini takip ederek sanatçının renkli oyun alanına dahil oluyoruz.
Sanatçı Merve Morkoç ve projenin kurucuları Zeynep Pakel ve Gözde Ulusoy ile sergi fikri, eserlerin mekân ile kurduğu diyalog, sanatsal pratiğin sürdürülebilirliği ve UP Art Project üzerine sohbet ettik.
MERVE MORKOÇ:
-
“Evet Canlı, Hayır Değil.” sergi adı aklıma ilk olarak çiçekleri getiriyor. Yapay ve canlısı birbirine en çok karıştırılan ve zaman zaman da karşılaştırılan şeylerden biri belki de çiçek. Göz kamaştıran bir begonvilin aslında yapay olduğunu öğrendiğimizde -estetik niteliğinden hiçbir şey kaybetmemesine rağmen- ister istemez gözümüzdeki değeri düşüyor sanırım. Sizin bu konudaki fikriniz nedir?
Benim bu ikilemde daha çok durduğum nokta insanların kısıtlı duyularının hükmüyle verilmiş tanımlamalarda. Nesne, kendisini ortaya koyan amacı somutlaştırır ve biçimini de henüz o yapılmadan önce ondan beklenen işlevi açıklar. Çiçeklerde, taşlarda, ağaçlarda ise böyle bir durum yoktur; onların kendilerine hiçbir -tasarı- yükleyemeyeceğimiz fiziksel güçlerin serbest etkileriyle biçimlendiklerini biliriz ya da öyle olduğunu düşünürüz.
Fakat tabii bu doğanın amaçlı değil nesnel olduğunu kabul ediyorsak söylenebilir. Bu durum da aklımda bir nesnenin “doğal” ya da “yapay” olduğunu düşünürken, kendimizin “artefact” yapımcıları oluşumuza bağlı olarak karar verdiğimiz fikrini doğuruyor.
“Bitmeyen Sorum, Merakım… “
-
Sergideki eserler yapay ve doğal, canlı ve cansız nesneler arasında da bir sorgulama taşıyor. Siz bu bulanıklaşan kategorileştirme ve sınırlar hakkında ne düşünüyorsunuz?
Ben tüm canlılığın tesadüfi bir genetik mutasyonun ürünü olduğunu tartışılmaz bir şekilde gösteren modern biyolojinin kanıtlarına sırt dayamakla, ilkel kültürlerden diyalektik materyalistlere kadar neredeyse tüm batılı dünya görüşlerine egemen olan animist anlayışın sıcak kollarında uyumak arasında oldukça çelişkili bir yerdeyim. Bu benim bitmeyen sorum, merakım. Düşünüyorum, deniyorum, soruyorum… (Bir yere varmaya çalıştığımdan da değil bu arada…)
-
Sergi Küçük Mustafa Paşa Hamamı’nda gerçekleşiyor. Mekân seçimi nasıl gerçekleşti? Eserler mekân ile nasıl bir diyalog kuruyor?
Mekân sergiye hazırlık sürecinde karşımıza geçti, ben de bu seçenekle ilerlemeye karar verdim. Biraz merak biraz da mekânın cazibesi serginin seyrini değiştirdi diyebilirim.
-
Seçkide resim, heykel, enstalasyon, fotoğraf, video ve performans gibi birçok farklı disiplin ile karşılaşıyoruz. İçlerinde ilk defa üretimde bulunduğunuz alanlar var mı, sizin için nasıl bir deneyimdi?
İçlerinde ilk defa ürettiğim olmasa da ilk defa sergilediğim çok sayıda disiplin var. Bu ölçekte ve yoğunluktaki üç boyutlu çalışmalarımı ilk defa insanlarla paylaşıyorum örneğin. Fotoğraf ve video yeni gibi dursa da bir süredir dijital platformlarda insanlarla paylaştığım için genel bir aşinalık olduğunu söyleyebilirim.
-
İleri-dönüşüm ve malzeme deneyleri serginin yenilikçi ve özgür karakterini yansıtıyor. Bu malzemelerle çalışma şeklinizden bahsedebilir misiniz?
Tüm bu bahsettiğim “canlı”ya dair sorgulamalar ve meraklar beni yeni malzemeler konusunda araştırma yapmaya itti. Kafamda birkaç soru vardı, bunu da sadece deneyerek cevaplayabilirdim. Kişisel yaşantımla sanatsal pratiğimi, kritik prensiplere konu gelince birbirinden ayırdığımı fark ettim. Hayatının her noktasında “zarar verme” ilkesiyle yaşayan biri olarak konu sanat olunca oldukça vurdumduymaz ve kelimenin tam anlamıyla toksik adımlar atıyor olmam, biraz kendimden uzaklaşıp gözlemlediğimde bende büyük bir rahatsızlık yarattı. Bu da devamında bir
seri soruyu ve malzeme deneyini beraberinde getirdi.
Sanatsal pratikte sürdürülebilirlikten bahsedebilir miyiz? Sanat malzemelerinde toksik olmayan alternatiflere geçebilir miyiz? Bir heykeli yapmak yerine bir heykeli yetiştirmem mümkün mü? Milyarlarca yıldır bu dünyada
yaşayan canlıların ortam adaptasyonu ve teknik ustalık ve dayanıklılarından kendime pratik nasıl çözümler çıkarabilirim? Bu sorular oldukça uzun apayrı bir röportajın konusu, fakat sergide tüm bu kafa karışıklığından meydana gelmiş yeni malzeme ve bu malzemelerle üretilmiş çalışmalarımı görebilirsiniz.
“Yoldaki Sürprizlere Açık Olarak Üretiyorum”
-
Sergi Jacques Monod’un “Evrende var olan her şey rastlantı ve zorunluluk ürünüdür” sözünden ilham alıyor. Bu söz üretimlerinize nasıl yansıyor?
Charles Darwin, canlı organizmaların evriminin rastgele varyasyona ve doğal seleksiyona dayandığı teorisini önerdi. Jacques Monod ise biyosferin tahmin edilebilir bir nesne veya olay sınıfı içermediği tezini sundu. Biyosfer bu nedenle esasen tahmin edilemez. Monod kitabında her fırsatta, insanı bir yaratıcının kaçınılmaz bir niyeti olarak yerleştiren her dini doktrinin esasen karşıtı olan bir fikir olan, insan varlığında şansın rolünü vurguladı. Ben bu felsefi tabanı hayatın her detayında gözlemliyorum.
Yaşamdan ölüme, bir çiçek tohumun bir kültüre dönüşmesinden oradan fikre ve tekrar maddeye dönüşmesine kadar budaklanmış ve öngörülemez bu akış benim atölyede çalışma disiplinime de yoğun bir şekilde sirayet etti.
Her Şeyin Özeti Rastlantı ve Zorunluluk”
Akışın ritmine ve yoldaki sürprizlere açık olarak üretiyorum artık. Neredeyse yolu yürümeyi bıraktım, beni bir yerden bir yere götürmesine teslim oldum. Bu anlamda ‘rastlantı ve zorunluluk’ benim için sadece sergideki işleri değil, serginin üretim sürecinden kişisel yaşantıma kadar her şeyin özeti diyebilirim.
-
Son olarak gelecek projeleriniz arasında neler yer alıyor?
Sergi süresi içerisinde bir canlı performansım olacak, bu günlerde ona hazırlanıyorum. Sonrasında 2022’de beni bekleyen birkaç karma sergi var. Bunlar takvimdekiler, onun dışında olacaklar atölyeden çıkacaklara bağlı olarak değişir.
Zeynep Pakel & Gözde Ulusoy
-
“Evet Canlı, Hayır Değil.”, UP Art Project’in de ilk sergisi aynı zamanda. UP Art Project nedir sizden dinleyebilir miyiz?
UP Art Project, birlikte uzun yıllar galeri dinamiği içerisinde çalışan iki arkadaşın daha “Özgür yöntemlerle neler yapabiliriz ve kendi sınırlarımızı ne kadar zorlayabiliriz?” diye düşünürken hayal ettiklerini gerçeğe dönüştürmek için kurdukları bir çatı aslında. Bir oluşum yaratma fikrinden önce gerçekten “Geleneksel yapının dışına çıkarak dönemin ruhunu yakalayacak neler yapabiliriz?” sorusu aklımızdaydı ve bunun yanıtını düşünürken konuştuklarımız bizi hep çok heyecanlandırdı. Sabit mekânın sağladığı imkânlardan bağımsız olmak kolay olmasa da bu proje bize kalıpların dışına çıkabilen yeni bir düşünme pratiği kazandırdı.
“Evet Canlı, Hayır Değil.” bir yandan aşina olmadığımız bir mekânın sorunları doğrultusunda çözüm üretme refleksi, diğer yandan da özgür bir hareket alanı sağladı. Merve Morkoç hem hayran olduğumuz hem de hayal gücünü somutlaştırma biçimiyle bizi neredeyse her gün yeniden etkileyen ve birlikte geçirdiğimiz her an beslendiğimiz bir sanatçı. İlk projemizi birlikte gerçekleştirmiş olmak hayal ettiğimiz formun tam karşılığı oldu. Bu da çok büyük bir mutluluk ve motivasyon kaynağı. Kendimizi tarif etmemize çok da gerek kalmadan bir projeyi nasıl hayata geçirmek istediğimizi ve vizyonumuzu gösterebileceğimiz bir sergiyle ilk adımımızı attık.
Geleneksel Galeri Yapısının Dışına Çıkmak…
-
Bundan sonraki planlarınız arasında neler yer alıyor?
UP Art Project olarak sanatçıların bağımsız projeleri üzerinde çalışmak bizi heyecanlandırıyor. Odak noktamız, belirli mekân kalıpları içinde sanatsal üretimlerini sınırlandırmak yerine geleneksel galeri yapısının dışına çıkma ihtiyacı duyan sanatçıların sergi projeleri üzerinde olacak. Bu noktada da öncelikle kendi etkilenebileceğimiz sunum biçimleri yaratmak ve keyif aldığımız işler ortaya koyabilmek adına yılda maksimum iki projeyle ilerlemeyi yeterli buluyoruz. Her anlamda kendimizi özgür kılmaktan yanayız ve mutlaka “heyecan” duyarak ilerlemek
istiyoruz.
“Evet Canlı, Hayır Değil.” sergisi için Merve ile yaklaşık 2 yıl önce konuşmaya başladığımızda, sergiyle ilgili çıkış noktasında aklımızda olanlar bambaşkaydı ve süreç içerisinde çok organik bir biçimde ve hep üzerine koyarak ilerledik. Sergi son hâline gelene kadar çok rahat ve akışkan bir dinamiğimiz oldu, bu yüzden de ulaştığımız sonuç bu denli etkileyici oldu bize göre. Bu rahatlığı zaman açısından da koruyabilmek adına karşılıklı en doğru anları bekleyerek ilerleyeceğimiz ve sanatçıların yaratıcı süreçlerine destek olabileceğimiz yeni projeler üzerine çalışıyor olacağız.
“Evet Canlı, Hayır Değil” sergisini 15 Ocak tarihine dek ziyaret etmek mümkün.