Yol Arkadaşlarıyla Kurulan Müze

/

Öncelikle Odunpazarı Modern Müze fikri ne zaman, nasıl ortaya çıktı? Bu fikir aklınıza geldiğinde ilk kiminle paylaştınız, ilk adımınız ne oldu?

Koleksiyondaki eserlere önceden evde ve ofiste yer veriyorduk. Sanatı paylaşmanın güzelliğini ofiste çalışma arkadaşlarım sayesinde tattım diyebilirim. Eserlere olan ilgileri beni çok etkilemişti. Zamanla eserler ofise ve eve sığmaz hale geldi. Biz de bir depo oluşturduk. Bu sefer de eserlerin kimsenin görmediği kapalı bir mekanda duruyor olması bizi rahatsız etti. Aklımıza gelen ilk fikir müze kurmak değildi, eserleri herkese sunmak ve sergilemekti. Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen ile yaptığım görüşme sonrasında Odunpazarı bölgesinde uygun bir alan vermesi durumunda burada bir müze açabileceğimizi söyledim. Müze fikri bu şekilde doğdu diyebilirim.

DOSTLUK VE İYİ NİYET

Müze nasıl bir ekip tarafından kuruldu, kadro içerisinde kimler var? Siz özellikle bu ekibe dahil olacak insanları nasıl seçtiniz? Nasıl bir süreçti?

Kadro oluşturulurken dostluk ve iyi niyet ön plandaydı. Bu dostluk sayesinde müzemizin mimarı Kengo Kuma’ya ulaştık, çevremizde sanatla yakından ilgilenen dostlarımızdan yönetim kurulumuzu oluşturduk. Aynı zamanda şirketimizin bünyesinde çalışan bazı arkadaşlarımız da yönetim, denetleme ve danışma kurulunda. Bugüne kadar kimlerle bir yere geldiysek, böyle önemli bir kültürel girişimde de onlarla yol arkadaşı olmaya devam ediyoruz. Müze kadrosunu oluştururken belki de en büyük şansım, kızım İdil Tabanca’nın müzenin yönetim kurulu başkanı olarak görev alması oldu. İdil’in yenilikçi bakış açısı müze kadrosunun da genç, dinamik ve farklı bakış açılarına sahip kişilerden oluşmasını sağladı. Bunun yanı sıra isim olarak ekibimizde müze direktörü Defne Casaretto yer alıyor.

Odunpazarı, UNESCO Dünya Kültür Mirası Geçici Listesi’nde yer alıyor. Eskişehir’in doğduğu yer. Müze’nin önce Odunpazarı ve onun tarihi, kültürel birikimi, ardından Eskişehir’le ilişkisini nasıl kurguladınız, mekanla ve zamanla ilişkisi nasıl?

Eskişehir bir Anadolu şehri olmasına rağmen, nüfusuna oranla bakıldığında, diğer büyük şehirlerle kıyaslanabilecek kadar kültürel etkinliğe ev sahipliği yapıyor. Bu sayede zaten altyapısı hazır bir şehir. Bölgede büyük üniversitelerin bulunması da eminim ki bu durumu etkiliyor. Tarihiyle de çok zengin olan bu şehir böyle bir müzeyi hak ediyordu. Eskişehir’de ayrıca genç nüfus oranı oldukça fazla, kentte 3 üniversite bulunuyor ve bunlardan biri olan Anadolu Üniversitesi’nde tüm Türkiye’den öğrenci alan güzel sanatlar fakültesi bulunuyor. Tüm bunlar kentin dokusuna işlemiş önemli unsurlar ve biz müzeyi kurarken mimari tasarımıyla tarihine ve kültürüne saygı duruşunda bulunurken, müzede gerçekleştireceğimiz kentteki öğrencileri, genç sanatçıları ve tasarımcıları kapsayan yaratıcı ve yenilikçi sergi ve etkinlik programlarıyla gelecek nesillere ulaşacağız. Eminiz ki OMM, sadece Eskişehir’in değil Türkiye’nin bugüne kadarki kültür ve sanatla olan ilişkisine büyük bir katkı yapacak.

Müze farklı sanat disiplinleri arasında bir iletişim ortamı da oluşturacak gibi görünüyor. Peki bu ortamın temel ilkeleri ve öncelikleri ne olacak? Bu ilkeler ve öncelikler programa nasıl yansıyacak?

OMM, Odunpazarı Modern Müze. Fotoğraf: Kayhan Kaygusuz

Eğitim benim çok önem verdiğim ve desteklenmesi gerektiğini düşündüğüm bir konu. Eskişehir bir öğrenci şehri, iki tane üniversitenin güzel sanatlar eğitimi veren kurumu var. Biz onları destekleyecek bir yapı oluşturmak istiyoruz. Hem Eskişehir’deki sanatçıları, hem Türkiye’deki sanatçıları yurtdışındaki sanatçılarla iletişime geçip onlarla ortak projeler geliştirebilmeleri için bir ortam oluşturmak amaçlarımız arasında. Sabit bir küratöryel ekibimiz yok, hedefimiz Türkiye’den ve yurtdışından birçok farklı alt yapıda küratörle çalışabilmek.

OMM sanatın farklı disiplinlerini aynı çatı altında ilişkilendirme iddiasında. Bunlar arasında ön plana çıkanlar ise, şimdilik görünen o ki resim, çağdaş sanat, dijital sanat ve tasarım/mimari. Öncelikle sürdürülebilir mimari ne demek ve bu fikir nasıl ortaya çıktı ve müzenin mimarisine nasıl yansıdı?

Bildiğiniz gibi öncelikle ben bir mimarım ve uzun yıllardır bu işte aktif olarak çalışıyorum. Buna rağmen müzenin mimarisini dünyaca tanınan Japon mimarlık ofisi Kengo Kuma and Associates’e bıraktım. Kengo Kuma tasarladığı binaları bulundukları coğrafya ile birlikte değerlendiren ve o coğrafyanın bir parçası gibi gören ve malzeme olarak yerel ve doğal olanı seçen bir mimar. OMM’u hayal ederken bölgenin tarihi dokusuyla uyum içinde, Odunpazarı’nın tarihi mirasını koruyabilecek ama aynı zamanda çağdaş mimarisiyle bunu gelecek nesillere taşıyabilecek, müzenin yenilikçi vizyonunu yansıtabilecek bir yapı düşündük.

KESİLEN HER BİR AĞACIN YERİNE YENİSİ

Nasıl?

OMM’un dış cephesinde bulunan ahşap yapı sistemi, tarihi Odunpazarı evlerinin iskeletinde kullanılan yapı sisteminden referans alıyor. Bu sistemin geleneksel Japon mimarisinde de yeri var. Öte yandan adı üzerinde, bu semtte eskiden odun satışı yapılırmış; binanın ahşap ağırlıklı olması da Odunpazarı’nın eski günlerine ve ismine güzel bir gönderme yapıyor. Kullanılan ahşap malzemeler ise sürdürülebilir ormanlardan elde edildi. Yani bu demek oluyor ki bu yapıda kullanılan ahşap malzemeler için kesilen her bir ağacın yerine yenisi dikildi. Tüm bu anlattıklarımı sürdürülebilir mimarlık olarak tanımlayabiliriz.

İlginizi çekebilir:  “Gökyüzü Başımızın Üstüne Düşebilir”

 

Bu türlü mimarinin sanatla ilişkisi nasıl kurulur? OMM’un bu konuda farkındalık yaratmak ve deneyimleri gündemde tutmak gibi bir işlevi de olacak mı?

OMM yukarıda bahsettiğim bu mimari misyonu aynı zamanda içeriğiyle de desteklemek zorunda ancak o zaman bir bütünlük sağlanır ve amacımıza ulaşabiliriz. Dolayısıyla sorunuzun yanıtı evet, OMM bu konuda farkındalık yaratmak ve sadece mimarisiyle değil aynı zamanda yenilikçi ve yaratıcı sergi, eğitim ve etkinlik programlarıyla ziyaretçileri üzerinde yaratmayı ve böylece bu konuyu gündemde tutmayı hedefliyor.

İnsanlar bu mimarinin özelliklerini müze içerisinde nasıl görecekler, bunu biraz anlatır mısınız?

Müzenin içerisi mimari açıdan sürprizlerle dolu diyebiliriz. Bir çok farklı büyüklükte bölüm ve odadan oluşuyor ve gün ışığından olabildiğince faydalanıyor, dolayısıyla sergilenen eserlerin ziyaretçiler üzerinde bırakacağı etki günün her saati değişecek diyebiliriz. İçeride atrium ismini verdiğimiz bölüm ise müzenin üst katlara doğru daralan ve ışığı nasıl kullandığını gösteren, başlı başına sanat eseri gibi değerlendirebileceğimiz bir tasarım.

OMM, Kengo Kuma and Associates. Fotoğraf: Batuhan Keskiner

ESKİŞEHİR MÜZESİNE KAVUŞURSA

Sizin koleksiyonunuzdan seçilmiş eserlerle yapılacak serginin adı neden “Vuslat?” ve serginin küratörü Haldun Dostoğlu ile nasıl bir çalışma süreci geçirdiniz bu sergi hazırlanırken?

Haldun Dostoğlu müzenin yönetim kurulunda. Serginin hazırlığı ilerledikçe koleksiyon sergisinin küratörlüğünü onun yapması herkes tarafından uygun bulundu. Sergiyi kurgulamadan önce koleksiyonun tamamına baktı, eserlerle de epeyce bir süre geçirdi. Haldun Bey aynı zamanda mimar, müzenin mimarisini, tasarımsal etkisini de hesaba katarak bütünsel olarak etkileyicibir sergi yaratmaya çalıştı. Haldun Bey’le yıllar öncesine dayanan tanışıklığımız var.Aynı zamanda çok başarılı bir galerici, birlikte keyifle çalıştığımız bir süreç oldu. Serginin adını Haldun Bey koydu, dolayısıyla bu ismi nasıl seçtiğini en iyi kendisi anlatır. “Eskişehir müzesine, koleksiyoner hayaline, eserler seyircilerine kavuşuyor, dolayısıyla Vuslat” demişliği vardır.

Tanabe Chikuunsai, IV, Enstalasyon. Fotoğraf: ©NAARO

Tanabe sergisi hayli şaşırtıcı bir içeriğe sahip. Siz ne buldunuz Tanebe’nin işlerinde? Onunla nasıl tanıştınız? Sizin çalışmalarınızla, mimariye ve sanata bakış açınızla Tanabe’nin işleri arasında nasıl bir iletişim, etkileşim var?

Müze hem mimari olarak hem program olarak yerelden, geleneklerden uzaklaşmadan ama olabildiğince modern ve geleceğe dönük tasarlandı. Tanabe’nin bambu sanatının altında yatan düşünce de bu aslında. Tanabe Türkiye için yeni bir isim olsa da dünyaca bilinen bir isim, daha önce Kengo Kuma’nın tasarladığı yapılar için enstalasyonlar üretti. Tanabe ailesinde bambu sanatının 4. kuşak temsilcisi ve çok önemli bir geleneği sürdürüyor; bunu yaparken çok geleneksel bir ustalık işini güncel sanatla harmanlayarak eski bir geleneği gelecek nesillere doğru bir şekilde taşıyor. Kullandığı malzemeden usta-çırak ilişkisine dayanan çalışma şekline kadar doğaya ve bulunduğu ortama duyarlı bir çalışma disiplini var. Tüm bunlar OMM’la Tanabe’yi bir araya getirdi. Tanabe, OMM için eserini üretmeden önce Eskişehir’e geldi, burada vakit geçirdi, insanlarla tanıştı ve bu kentten aldığı ilhamla müzenin mimari dokusuna ve misyonuna uygun, bambuyu dantel gibi işleyerek OMM’a ve Eskişehir’e unutulmayacak bir eser bıraktı.

Siz aynı zamanda Türkiye’nin sayılı sanat koleksiyonerlerinden birisiniz. Koleksiyonunuz bu müzeye ne ölçüde yansıyacak? Başka koleksiyonlara da yer verecek misiniz?

OMM’da hem şahsi koleksiyonumdan seçkiler sunulacak hem de Türkiye’den ve yurtdışından farklı sergiler yer alacak. Koleksiyonumda yaklaşık 1000 eser var, açılış sergisinde bunun içinden yaklaşık 100 eseri görebileceğiz. Koleksiyon sergilerimiz dinamik olacak, belirli aralıklarla farklı küratörlerin seçkilerine yer vereceğiz. Kalıcı serginin dışında geçici sergiler de olacak tabi. Dünyadaki kültürel harekete dahil olan yabancı ve Türkiye’den sanatçıları göreceğiz. Sergiler konusunda İdil’in çeşitli programları mevcut. Kendisi özellikle yeni medyayı, interaktif enstalasyonları, genç sanatçıları odağına alıyor.

Tanabe Chikuunsai – IV- Enstalasyon. Fotoğraf: Kemal Seçkin

Bu mekanın Eskişehir’e ve Türkiye’ye nasıl bir katkısı olacağını öngörüyorsunuz? Elbette cevaplamak istemeyebilirsiniz ama soracağım ekonomik sıkıntıların üst düzeyde olduğu bir dönemde böylesine bir yatırım için ne kadar bir bütçe ayrıldı?

OMM’un sadece Eskişehir’in değil Türkiye’nin kültür hayatına ve ekonomisine katkı sağlayacağını umuyoruz. Kenti ve müzeyi Türkiye’ye olduğu kadar yurtdışına da tanıtmak istiyoruz. Bunun için en büyük ve en önemli adımı dünyaca ünlü mimar grup Kengo Kuma and Associates ile çalışarak yaptığımızı düşünüyorum. Bu sayede şehrin turist potansiyelini artırarak Eskişehir’i bir destinasyon haline getirmek amaçlarımız arasında. Müze biz bu söyleşiyi yaparken henüz açılmamış olmasına rağmen Türkiye’den olduğu kadar yurtdışından da müthiş bir ilgi var. Bu bir şeyleri başardığımız anlamına geliyor bence.

Previous Story

Burnumuzun Dibindeki Sanatçı İlhan Koman

Next Story

Sonbahar Müzayedeleri

0 0,00
02_ArtDog_CD_Logo_RGB_Black

BÜLTEN

Türkiye ve dünyadan haftalık kültür-sanat haberleri, inceleme yazıları, sergiler ve etkinlikleri takip et.

Bülten aboneliğinde ArtDog Istanbul’un gizlilik sözleşmesini kabul etmiş olursunuz.