Yılın Değerlendirmesi: 2025’te Sanatın Ölüm Dürtüsü -
Beeple, Regular Animals (2025).

Yılın Değerlendirmesi: 2025’te Sanatın Ölüm Dürtüsü

Siyasal ve teknolojik karmaşanın hüküm sürdüğü bir yılda; nitelikli sanat bize tarihin bilgeliğini anımsattı, niteliksiz sanat ise onu yorulmaksızın tekrarlamakla yetindi.

Stanley Kubrick’in 2001: Bir Uzay Destanı (1968) filminde, insanlığın ilerleyişindeki dönüm noktalarını işaretleyen uğursuz bir siyah monolit, film boyunca tekrar tekrar karşımıza çıkar. Maurizio Cattelan’ın 18 ayar saf altından yapılmış, tamamen işlevsel tuvaleti America (2016) adlı eseri de esasen benzer bir işlevi tersinden yerine getirir ve kültürel çöküşün en dip noktalarında belirdiği hissini uyandırır. Donald Trump’ın ABD başkanlık seçimlerini kazandığı 2016 yılında, Guggenheim Müzesi’nin tuvaletinde ilk kez sergilenen America, 2019’da Blenheim Sarayı’ndan çalındıktan sonra ortadan kaybolur.  Trump’ın ikinci döneminin kaosunun ortasında, eserin ikinci bir versiyonu Kasım ayında Sotheby’s müzayedesinde ortaya çıktı ve ağırlığının biraz üzerinde bir fiyata satıldı. Bugün, küresel çapta ezici bir ekonomik krizin yaşandığı bir dönemde, 12 milyon dolarlık bu altın tuvalet; gösteriş budalası ve işlevsiz bir toplumun ya da en yalın haliyle, berbart geçen bir yılın mükemmel bir sembolü.

Maurizio Cattelan, 2019’da America (2016) adlı eserinin Blenheim Sarayı’ndan çalınmasına gönderme yapan Arte Generali sanat sigortası reklamında yer alıyor.

İster kehanetlere inanın ister inanmayın, America’nın geri dönüşü, ekonomik çalkantılar ve yükselen otoriterliğin sanatsal ifade alanını giderek daha fazla tehdit ettiği bir toplumsal gerileme hissiyle örtüşüyor. Trump yönetiminin bu yıl Amerikan kültürel üretimini düşmanca bir biçimde denetim altına alma girişimleri, National Endowment of the Arts’ın fonlarının kesilmesini ve müzelerde “uygunsuz, bölücü ya da Amerikan karşıtı” olarak tanımlanan ideolojilerin tasfiye edilmesini hedefleyen bir başkanlık kararnamesini de kapsıyordu. Başkan, Amy Sherald’ın Özgürlük Heykeli’ni transseksüel afro-amerikalı bir kadın olarak resmettiği Trans Forming Liberty (2024) adlı yapıtı çevresinde şekillenen American Sublime (2025) sergisini doğrudan iptal etmedi; buna karşın sanatçının National Portrait Gallery’den çekilmesini kendi hanesine yazdığı bir kazanım olarak sundu. Dahası, Trump destekli American Arts Conservancy, bir sonraki Venedik Bienali’nde ABD Pavyonu’nu temsil etmesi için, soyut heykelin sözde apolitik alanında üretim yapan beyaz bir erkek sanatçı olan Alma Allen’ı seçti. Daha az politik görünmekle birlikte en az bunlar kadar sarsıcı bir gelişme, Art Basel Paris’in arifesinde yaşandı. Hırsızlar, Louvre’un güvenlik sistemini hack’ledi; sistemin şifresinin “Louvre” olduğu kısa sürede ortaya çıktı. Mücevherlerini alarak kayıplara karışan hırsızlar henüz yakalanmamışken, müze yönetimi direktör Laurence des Cars’ın istifasını kabul etmedi. Yaşananlar, olayın faillerinin kısa süre içinde yılın en çok konuşulan güncel Cadılar Bayramı kostümlerinden birine dönüşmesiyle tuhaf bir popülerlik kazandı.

ABD Başkanı Donald Trump, ikinci döneminin ilk Orta Doğu ziyaretini gerçekleştirirken, 2025. Fotoğraf: Win McNamee.

2025’te küresel ekonomideki gerilemeye ilişkin belirsizlikler, ticari sanat dünyasında da kendini açık biçimde hissettirdi. Daralan piyasa koşullarına ayak uydurmak isteyen sanat fuarlarında tuvaller giderek küçülürken, BLUM, Clearing ve Sperone Westwater gibi yüksek profilli galeriler kapılarını kalıcı olarak kapattı. Mayıs ayında ise yeni yatırım arayışındaki Batılı CEO’lar Trump’la birlikte Körfez ülkelerine yöneldi; yapay zekâdan sağlığa uzanan çeşitli girişimler için milyarlarca dolarlık fon sağlandı. Kısa süre içinde sanat dünyası da bu ekseni izledi. Art Basel Qatar ve Frieze Abu Dhabi’nin ilk edisyonlarının 2026’da gerçekleşeceği açıklandı.

Bir Uzay Destanı’nın vizyoner estetiğine ve Kubrick’in insanlığın evrendeki yerine dair sorgulamalarına dönüp bakıldığında, Soğuk Savaş döneminde hızla gelişen teknolojilerin kültürel hayal gücü üzerinde ne denli güçlü bir etki yarattığı açıkça görülür. Buna karşılık, günümüzün yapay zeka merkezli küresel rekabeti sanatsal açıdan son derece kısır bir tablo sunuyor. Bugüne dek bu alandan çıkan işler arasında Beeple’ın Regular Animals (2025) adlı yapıtı öne çıkıyor; Mark Zuckerberg ve Elon Musk’ın yüzlerinin ürkütücü derecede gerçekçi modelleriyle donatılmış roboköpeklerden oluşan bir tür yapay hayvanat bahçesi. Açık konuşmak gerekirse, bu iyi bir sanat işi değil. Ancak teknoloji oligarklarının gündelik hayatımıza sızışına dair sunduğu yorumla, Art Basel Miami Beach’te zamanının ruhunu gerçekten yakalayabilen nadir işlerden biri olduğunu da kabul etmek gerekiyor. Ultra-güncel sanat balonunun sönmesiyle birlikte piyasanın odağı geçmişin sanatçılarına kayarken, koleksiyonerlerin bugünün sanatçılarına yatırım yapma konusundaki isteksizliği giderek daha görünür hâle geliyor.

Beyaz Saray’ın resmî X hesabı, Mart 2025’te Virginia Basora-Gonzalez’in ICE tarafından gözaltına alınmasını Studio Ghibli tarzında üretilmiş bir yapay zekâ görseliyle paylaştı.

“Make America Great Again” sloganını sahiplenmeden de, zamanı geri alma arzusuna empati duymak mümkün. 2025’in gündelik istikrarsızlığı içinde yorulmuşken, geleceği hayal etme becerimizi sanki topluca yitirmiş gibiyiz. Pantone’un 2026 yılı için bir beyaz tonu seçmesi, “Üzgünüz, aklımıza bir şey gelmedi” demenin görsel karşılığı gibi duruyordu. Yapay zekâ ise yaratıcı bir ivme üretmekten çok, mevcut fikrî mülkiyetleri yeniden dolaşıma sokan bir araç olarak işliyor.

Bu eğilimin en çarpıcı örneği, 2025’in en viral trendlerinden biri olan “Studio Ghibli’leştirme” akımıydı. Kullanıcılar, görsellerini ChatGPT’ye yükleyerek, Hayao Miyazaki’nin binlerce saat boyunca elle ve titizlikle inşa ettiği estetiğin anlık bir taklidini üretti. Bu durum, sanatsal sürecin nasıl değersizleştirildiğine dair neredeyse kusursuz bir örnek sundu; sanat, otomatikleşerek kolayca tüketilip bir kenara atılabilecek bir nesneye dönüştü. İki hafta boyunca internetin her yerindeydi, ardından bir gün, neredeyse hiç iz bırakmadan ortadan kayboldu.

BUTCHERED. Fotoğraf: Andrew McConnell / Greenpeace.

Neyse ki Van Gogh’un Sunflowers (1888) kurtuldu. Birleşik Krallık’ın mart ayında petrol ve gaz aramaları için yeni lisanslar vermeyi durduracağını açıklamasının ardından, Just Stop Oil aktivistleri ünlü tablolara çorba fırlattıkları uzun soluklu protesto kampanyalarına son verdi. Ağustos ayında ise iklim protestosunun bayrağını Anish Kapoor devraldı. Greenpeace aktivistleri tarafından Kuzey Denizi’nde gerçekleştirilen Butchered (2025) adlı performansta, bir açık deniz gaz platformunun tepesinden devasa beyaz bir tuval açıldı ve bin litre biyobozunur, kan kırmızısı bir sıvı serbest bırakıldı. Ortaya çıkan 96 metrelik kızıl iz, bir çığlığın görsel karşılığı gibiydi.

Bu eylem açık deniz sondajını durduracak mıydı? Hayır. Sanatın etkisi nadiren bu denli doğrudan işler. Sanat, sorunları çözmekten çok, onları akıldan ziyade duygulara hitap eden bir biçime tercüme etme konusunda güçlüdür. Art in America’da yazan Louis Bury’nin de belirttiği gibi, “Geleneksel sanatsal mecraların bize gelecek hakkında bir şeyler söyleyebildiği zaman büyük ölçüde geride kalmış olabilir.” Ancak insanlık tarihinin döngüselliğine yakından bakıldığında, geçmişle geleceğin temelde birbirinden çok da farklı olmadığı görülür. Bizi yeniden Karanlık Çağlar’a sürükleme tehdidi taşıyan otoriterlik, insanlığın daha önce karşılaşmadığı bir olgu değildir. 2025’in aydınlık tarafı ise sanatsal hayal gücünün bizi geçmişe götürerek, tarihten yeniden ders almaya ve sanatın kökenlerindeki daha eski, dokunsal ve içgüdüsel ifade biçimleriyle bağ kurmaya çağırmasıydı.

Marina Abramović’in Balkan Erotic Epic (2025) adlı performansından bir sahne: Natalia Leniarte ve Saskia Roy. Fotoğraf: Marco Anelli.

Bu eğilimin en çarpıcı örneklerinden biri, Marina Abramović’in Manchester’daki Factory International’da sahnelenen Balkan Erotic Epic (2025) adlı çalışması oldu. Dört saat süren bu sahneyle bütünleşen deneyim, ölüm, acı ve yeniden doğuşa dair Balkan ritüellerini yeniden yorumluyordu. Son yıllarda bedenden ve andan uzaklaşmayı, kristalleri ve sessiz meditasyonu merkezine alan pratiklere yönelen sanatçı, bu kez izleyiciyi karanlığın içine davet ediyordu. İzleyiciler burada, ölüm karşısında çığlık atan, çıplak bedenleriyle kolektif bir yas hâlinde var olan performansçılarla karşılaşıyordu. Gösteri boyunca dansçılar iskeletlerle sevişiyor, antik Balkan topluluklarının fırtınaları böyle kovduğuna inanıldığı üzere, cinsel organlarını açığa çıkararak doğaya meydan okuyordu.

Yapıtın açık bir politik mesajı yoktu; ancak hayatta kalmayı bir dayanıklılık pratiği olarak modellediği açıktı. Anastasia Federova’nın Frieze’de yayımlanan eleştirisinin de işaret ettiği gibi, bedensel özerkliğin bu denli yüksek sesle geri kazanımı otoriter sistemin en büyük düşmanlarından biri. 2026’ya taşımamız gereken enerji de tam olarak bu.

*Bu yazı, Janelle Zara’nın 12 Aralık 2025 tarihinde Frieze’de yayımlanan fikir yazısının çevirisidir.

Çekelim Bu Dünyadan Perdeleri

0 0,00