Her şey 16 yıl önce umut vaat eden bir fikirle başladı. İstanbul’un kendine özgü bir çağdaş sanat fuarı olmalıydı ve Contemporary Istanbul bu misyonu üstlenecekti. Bugün geldiğimiz noktadan geriye bakınca, fuarın büyük bir boşluğu doldurduğunu ve İstanbul’un kültür ve sanat yaşantısına büyük katkılarda bulunduğunu görüyoruz. Contemporary Istanbul çağdaş sanat adına yeniliği bir araya getirebildi ve sanat ortamını geliştirdi, derinleştirdi. Aynı zamanda, 16 yıl boyunca birçok zorlukla da karşılaştı. Şimdi ise yeni mekanı Tersane İstanbul’da daha sürdürülebilir ve birçok zorluğu aşabilmiş bir fuarla karşı karşıyayız.
Contemporary Istanbul bu yıl 16. yılını kutlarken, fuarın içinde birçok yenilik mevcut. Özellikle pandemi sonrasında, ayakta duran ve kendini iyi ifade edebilen sanatsal etkinliklerin nasıl ilerlediğini ve nasıl daha sürdürebilir olabildiğini gösterebilen ve izleyiciyle iletişim içinde olan bir fuar görüyoruz. İkinci 15. yıla giriyoruz, söylemiyle öne çıkan CI Yönetim Kurulu Başkanı Ali Güreli pandemide ayakta kalmanın ve güçlü durabilmenin önemine dikkat çekiyor. Diğer yandan, Contemporary İstanbul birçok yeni sergi programı ve uzun süredir beklenen canlı sanatsal etkinliklerle de pandemi sonrası canlanan sanat ortamına yeni mekanında, farklı bir soluk getirmeyi planlıyor. Bir yandan, İstanbul’da yeni açılan müzeler ve sanat mekanları, diğer yanda canlanan sanat ortamıyla birlikte fuar bu yıl daha farklı ve çeşitli etkinliklerle öne çıkıyor.
Contemporary Istanbul için Tersane İstanbul’da olmak hem yeni bir başlangıç, hem de bu başlangıçlar içinde kendini daha iyi ifade edebileceği bir sanatsal ortam yaratmak demek. Bir yandan Tersane’nin de ilk defa şehrin kültür ve sanat ortamına katılacağını düşünürsek, hem Contemporary Istanbul, hem de Tersane için oldukça heyecanlı ve büyük bir adım. Uzun süredir beklenen Tersane İstanbul projesi hakkında herkesin aklında birçok soru işareti vardı. Özellikle de bu alanın İstanbul için doğru şekilde değerlendirilebilecek bir kültür ve sanat alanı olup olmayacağı ve kamuya ait alanlarının ne kadar etkin olacağı soruluyordu. Yapılan tüm haberlerde ve yazılan tüm yazılarda sorulan sorular sonunda Contemporary Istanbul’un bu mekanda fuarı yapma adımıyla tüm sorular da bir sonuca kavuşacak gibi duruyor. Kamu alanları, kültür ve sanat yaşantısına katkı konusunda değerlendirmeler yine zamana yayılacak ama Contemporary Istanbul ve Tersane işbirliği de uzun süre konuşulacak.
“Contemporary Istanbul için Tersane İstanbul’da olmak hem yeni bir başlangıç hem de bu başlangıçlar içinde kendini daha iyi ifade edebileceği bir sanatsal ortam yaratmak demek”
Tersane Istanbul’un hali hazırda The Yard adı altında düzenlediği açık alanı var. Contemporary Istanbul’da bu mekanda birçok farklı açık hava sergisine yer verecek. Bu sergiler özellikle heykel ve enstalasyon olarak farklılaşıyor. Bu kapsamda Contemporary Istanbul bu yıl, 30 ayrı sanatçının heykellerinin yer aldığı -The Yard- açık alan yerleştirmesi, ölçekli işler üretmek için kumaşı tercih eden Rachel Hayes’in enstalasyonu, sanat dünyasının sürdürülebilirliğine dikkat çeken – Flags for Future- sergisi, 100. Yaşında İlhan Koman’ın eşsiz eserleri, 15 kadın sanatçının yer aldığı Akrasia sergisi, fotoğraf sanatçısı Sıtkı Kösemen’in 1970’lerden başlayan Bodrum fotoğrafları, Burhan Doğançay ile Ekrem Yalçındağ’ın eserlerinin bir araya geldiği özel bir sergi bu alanda gerçekleşiyor.
Bu yıl fuara, Galeri77, AB Galeri, Ambidexter, Anna Laudel, Art On Istanbul, Artopol, Art Rfeinery, Bavan Gallery, Galeri Binyıl, Bozlu Art Project, Büro Sarıgedik, C.A.M, C24 Gallery, Dirimart, Galeri Diani, Faar Art Gallery, Galerist, Hotel Mond Fine Art, Istanbul74, Iranshahr Art Gallery, Galeria Joan Gaspar, JD Malat Gallery, JD Malat Project, Khak Gallery, Galerimiz, Mariana Custodio, Marlborough Gallery, Martch Art, Mironova Gallery, Mohsen Gallery, Galeri Nev Istanbul, One Arc Galeri, PG Art, Pi Artworks, PilevnelixKönig, Pilot Galeri, Piramid Sanat, Red Art, Sanatorium, Szena Gallery, Gallery Schmidt, Villa Del Arte, Vision Art Platform, X-ist, Zilberman Galeri olmak üzere 45 galeri katılıyor.
Fuar yine her yıl olduğu gibi kurumlara da yer veriyor. 16. edisyonunda CI, Baksı Müzesi, OMM, Radar Art Istanbul, Şekerbank İstanbul, Akbank Sanat, Arthouse, Ekav, Halka Sanat, İyilik için Sanat Derneği, Kalyon Kültür olmak üzere farklı kurumları ağırlıyor.
The Yard: Heykele Yeni Bakış
Contemporary Istanbul tüm bu ilhamın ışığında bu yıl proje yönetimi Tabanlıoğlu Mimarlık tarafından gerçekleştirilen ve World Architecture Festival Awards 2019’un “Gelecek Projeleri” kategorisinde yer alan Tersane İstanbul’da geçmiş ve kültürel mirasın önemini, sanatta yenilikler ve keşiflerle sergilemeyi amaçlamış. Contemporary Istanbul yönetim kurulu Başkanı Ali Güreli, bu yıl yeni edisyonda sürdürebilirliğin önemini vurguluyor ve fuarın zor zamanlarda ayakta kalabilmesinin öneminin kültür ve sanat için ne kadar önemli olduğuna dikkat çekiyor. ‘‘Bir yandan, bir sanat fuarını sürdürebilir kılmanın önemini fark ettik, diğer yanda ise sanatsal gelişimin şehir, insan ve kültür bağlamında değerine tanık olduk. Eğer sanat yoksa, kültürel ve insani gelişimlerin de geri kaldığını söyleyebiliriz” diyen Güreli, bu durumun CI’ın önemini arttırdığını düşündüğünü belirtiyor. Güreli için artık daha sürdürebilir ve emin adımlarla ilerleyen sanatsal gelişimin içinde olmak önemli. Bu bağlamda Akbank’ın desteğini vurgulayan fuar yönetim kurulu başkanı, Tersane İstanbul’un da desteklerini daha sürdürebilir sanat ve kültür ortamı için doğru şekilde kullanacaklarını belirtiyor ve yeni projelerin de öneminden bahsediyor.
“Her iki serginin de Contemporary Istanbul’un sürdürebilirlik ve sanatı daha sürdürülebilir bir ortamda sergileme hedefiyle de örtüştüğünü söylemek mümkün”
Bu yeni projelerden birisi The Yard’da gerçekleşen 30 heykeltıraşın bir araya geldiği açık alan sergisi. Küratörlüğünü fuar ekibinden Aslı Ünal’ın üstlendiği sergi bir heykel bahçesinde sergileniyor. “Evdeyim evdeyim evdeyim..” adı altında Tersane İstanbul’un T8 binasına ve dış avlu alanına yayılan heykeller yaşamda takip ettiğimiz seçimler ve bir şeyi yapmak ve yapmamak üzerine ikilemler arasında kalmayı sorguluyor. Bir yandan duygu ve düşüncelerin değişkenlik içinde önemini yitirdiği ya da önem kazandığı bir dünyada, bu tarihi mekanda yapılan kurgunun izleyici ile iletişim kurmayı ve izleyiciyi de serginin bir parçası yapmayı hedefliyor. Program 30 sanatçı ve 38 eser içeriyor.
The Yard sergisi dahilinde Contemporary Istanbul, Istanbul74 işbirliği ile gerçekleşen -Gelecek için Bayraklar – (Flags for the Future) sergisi bayrak kavramını yeni bir anlayış ile ifade ederken bayrağı kolektif düşünce ve özgür sanatsal ifade için bir çalışma alanı olarak görmeye davet ediyor.
Her iki serginin de Contemporary Istanbul’un sürdürebilirlik ve sanatı daha sürdürülebilir bir ortamda sergileme hedefiyle de örtüştüğünü söylemek mümkün. Sergilerde birçok önemli sanatçı öne çıkıyor. Dikkat çeken eserlerinden birisi ise Rachel Hayes’in kumaşlar kullanarak yaptığı yerleştirmesi. Hayes, büyük ölçekli kumaş eserleriyle öne çıkıyor. Hayes’in kumaş yerleştirmesi bir yandan, daha organik bir geleceğin olduğunu hatırlatıyor bizlere, diğer yandan da sanat üretiminde yeni tarzlara ve sürdürülebilir geleceğe dikkat çekiyor. Sergide Herbert Mehler, Ardan Özmenoğlu, Erdil Yaşaroğlu, Bahadır Baruter, Mithat Şen, Nilay Özenbay, Aşan Akın, Ayşe Erkmen, Clemence Wolf, Tevfik Çelebi, Irfan Önürmen, Gönül Nuhoğlu, Tuba Önder Semercioğlu, Mike Berg, Didem Erk, Guido Casaretto, Genco Gülen, Tanzer Arığ, Osman Dinç, İrem Tok, Ayçesu Duran, Uğur Cinel Raul Beteta, Miquel Aparici, Can Altay, Ebru Döşekçi, Kadriye Inal, Günnur Özsoy, Rachel Hayes, Pınar Akkurt, Serdar Kaynak’ın eserlerini görmek mümkün.
Akrasia Sergisi ve Dijitalleşme
Contemporary Istanbul bu yıl yeni mekanı farklı iş birlikleriyle değerlendiriyor. Bunlar arasında Hepsiburada’nın uzun süreli iş birliğinin ilk adımı olarak düzenlenen Akrasia temalı sergi var. Küratörlüğünü Contemporary Istanbul Vakfı ekibinin üstlendiği sergide 15 kadın sanatçının eseri yer alıyor.
Bu sergi elbette önemli başka bir konuya da dikkat çekiyor: Sanat ve sanat ekonomisinin dijitalleşme gelişimi ile birlikte Türkiye’de çağdaş sanatın gelişimi ve ilerlediği yol. Sanatı farklı platformlarda gösterme ve sergileme konusunda 2020 yılında Virtual CI ile de yeni bir alana adım atan Contemporary Istanbul bu yıl Hepsiburada işbirliğiyle yine dijital alanda sergi göstermeye devam ediyor.
Küratörlüğünü Ayça Okay’ın yaptığı sergide Azade Köker, Begüm Yamanlar, Belkıs Balpınar, Devran Mursaloğlu, Ebru Döşekçi, Ebru Uygun, Günnur Özsoy, Gamze Kopuz, Hale Tenger, Hayal İncedoğan, Jennifer İpekel, Neriman Polat, Nilbar Güreş, Şerife Bilgili Ercantürk, Neriman Polat, Nilbar Güreş – Petting My Dog, Şerife Bilgili Ercantürk ve Şükran Moral’ın eserleri yer alıyor. Birçok önemli sanatçıyı bir araya getiren serginin ilhamını ekolojik krizler, eko-melankolia gibi kavramlardan alıyor.
Contemporary İstanbul sergi alanında fiziksel olarak gezilebilecek sergi, aynı zamanda HepsiSanat platformu üzerinden dijital olarak da izleyiciyle buluşacak. Küratör Okay, Akrasia sergisini şu şekilde anlatıyor: Akrasia; yapılacak şeyin doğru olduğu bilindiği halde erteleme durumudur. Ekolojik krizler, toplumsal eşitlik, sürdürülebilirlik gibi güncel sorunlara ilişkin kayıtsızlığa farkındalık yaratma sürecinde sanatın meditatif fonksiyonunu farklı disiplinlerden mercek altına alan seçki, bireylerin akrasia durumu karşısındaki tutumlarını göz önüne seriyor.
Burhan Doğançay ve Ekrem Yalçındağ sergisi de fuarın bir diğer önemli sergilerinden. Her iki sanatçının eserleri birbiriyle ilişki içerisinde sergilenecek. Her iki sanatçı da bir arada ve ayrı ayrı anlamsal ve kavramsal olarak bir arada izleyiciyle buluşacak.
Sıtkı Kösemen’in Zamana Yayılan Fotoğrafları
Fotoğraf sanatçısı ve mimar Sıtkı Kösemen’in 1973-1989 yılları arasında Bodrum’da çektiği fotoğraflardan oluşan ve kentin tüm bileşenlerine tanıklık eden ‘Dönüşümler’ sergisi, mimari tasarım ögelerini fotoğraf sanatıyla birleştiriyor. Sergi Sıtkı Kösemen’in 1973-1989 yılları arasında çektiği Bodrum fotoğraflarından oluşuyor. Küratörlüğünü Bihter Sabanoğlu’nun yaptığı ve Nef’in katkılarıyla gerçekleşen sergide sanatçının 21 eseri bulunuyor. Geçmişle bugünü buluşturan eserler, Sıtkı Kösemen’in bakış açısıyla zamandan bağımsız bir şekilde ortaya konulan bir Bodrum günlüğünü yansıtıyor.
Sıtkı Kösemen eserlere konu olan zamanları şu şekilde anlatıyor: “ODTÜ Mimarlık Fakültesi 1. sınıf öğrencisi iken Bodrum’a âşık olmuştuk. Otobüs ile Ankara’dan yaptığımız yolculuklar 12 saat sürerdi. Plaj olarak en çok vakit geçirilen yer Kale’nin yanındaki beton dalgakıran veya Bardakçı Koyu. O zaman Bardakçı’ya yol yoktu. Küçük motorlar sizi Bardakçı’ya götürürdü. Malum Bardakçı’nın en popüler siması Zeki Müren hep bu güzel koyda denize girerdi.”
Serginin küratörü Bihter Sabanoğlu ise bir araya gelen eserlerin yansımasını, “Fotoğraflar bir zamanlar ulaşılması güç, ama terk etmesi daha güç o kentin tüm bileşenleri hakkında bir tanıklık. Bu, kaybedilene bir güzelleme olmaktan çok, sayfalarında anıların, birbirinden alabildiğine farklı insan hayatlarının, doğal ve suni elementlerin, güneşin, kirecin, taşın, ahşabın istiflendiği bir günlük.” diyerek özetliyor.
Sergi alanında ayrıca tasarımcı Sema Topaloğlu, “Reflective Garden” yerleştirmesinde yansıma için cam ve aydınlatmadan oluşan bir bahçe ile yer alıyor. Hem ışığı yayan hem de yansıtan cam ve pirinçten bir dizi aydınlatma armatürü ile tasarlanan eserde bitkileri karşılayan bu ışıklar insan yapımı bir “biyolüminesans” yaratıyor. Bu bitki ışıkları, Bodrum’un doğal topoğrafyasından etkilenerek Akgöz Peyzaj Tasarım’dan peyzaj mimarı Zeynep Akgöze tarafından tasarlanan sazlık alanda düzenlendi. Bu alanda bir zeytin ağacı ve Türkiye’nin Ege Bölgesi’ne özgü farklı bitki türleri de bulunuyor. Topaloğlu’nun bitki ışıkları ve Akgöze’nin peyzajı, kentsel ortamlar için sanat ve tasarımın bir sentezi olarak yeni bir “Reflective Garden” türü öneriyor.
İlhan Koman’a Dair…
Contemporary Istanbul’un bu yıl en ilgi çeken sergisi İlhan Koman’ın kişisel sergisi olabilir. Sergi, heykeltıraşın eserlerine yakından bir bakış sunuyor. Tosyalı Holding tarafından sponsorluğu üstlenilen sergide İlhan Koman’ın heykeltraş ve en önemlisi sanatsal bağlamdaki üretimlerinin derinliğine inebilmek mümkün. Sergide bir yandan Koman’ın farklı dönemlerde üretilmiş 4 eserini görüyoruz. Koman’ın en çok bilinen eserlerinden Yürüyen Derviş ve Sonsuz Sütun adlı eserlerini de sergide görmek mümkün. Bu eserlerle birlikte hem Koman’ın sanat ve bilimi bir araya nasıl getirdiğini, hem de heykeltıraşın yaşamla ilişkisini anlamak ve görmek izleyiciye kalıyor.
İlhan Koman’ın demir, ahşap, çelik gibi farklı malzemeleri bir arada kullanarak ürettiği eserleri, sanatçının üretimlerinde farklı malzeme seçimlerinin çeşitliliğini gösterirken, heykel eserlerin bir arada olması, Koman’ın eserlerini bir bütün olarak algılamamızı sağlıyor.
Haliç ve Tersane Denince Akla Gelenler…
Tersane İstanbul şehrin tarihsel ve kültürel öğelerini bir araya getirirken, Haliç Tersanelerinin de tarihsel önemini ve kültüre olan katkısını çağdaş sanatla birlikte ifade edecek. Tersane, Bizans ve Osmanlı döneminde kültürel olarak etkin rol oynadığı biliniyor. Şu ana kadar birçok farklı edebiyat ürününe ilham kaynağı da oldu. Şimdi ise CI yeni mekanında sanat ve kültürü birleştirerek yeni Tersane’nin tarihsel etkisini devam ettirmeyi amaçlıyor. Haliç ve manzarası İstanbullular için asırlardır süregelen bir ilham kaynağı. Bu ilham kaynağı öyle derinlere işlemiş ki, birçok yazar ve şair bu konuyu eserlerinin tam ortasına yerleştirmiş ve farklı şekillerde işlemiş. Sadece Türk yazarlarının değil, özellikle 19. Yüzyıl Fransız şairleri ve Fransız şiirine kadar sızmış bir bölge ve şehir, İstanbul ve Haliç.
Fransız şair Gerard de Nerval’in Doğu’ya Yolculuk adlı eserinde Haliç’i geçip Mısır Çarşı’sına gelirken, özellikle bu bölgedeki Ramazan gecelerini anlattığı uzun paragrafı akıllara geliyor. Nerval şöyle yazıyordu:
“Güneş, Haliç’in gerisindeki mor ufuk hattının ardında batmak üzere idi… Ve güneş batar batmaz her taraftan dalga dalga sesler yükseldi, muazzam bir gürültü koptu: Tophanede top atılıyor, limandaki bütün gemiler düdüklerini öttürerek çifte bayramı karşılıyordu. Aynı anda İstanbul âbidelerinin yükseldiği geri plânda sihirli bir manzara belirmeye başladı. Karanlık çöktükçe kubbeler üzerinde ve minare aralarında mahyalar yanıyor, şehir ışıl ışıl parlıyordu. Şüphesiz, mahya denilen ışıklı harflerle bir şeyler anlatılıyordu. Binlerce geminin direği gibi göğe uzanan minarelere, ışıktan halkalar takılmıştı ve bunlar o narin şerefeleri aydınlatıyor, gökyüzüne resmediyorlardı. Başka günlerde pek tatlı ve ağır olan müezzinlerin her taraftan yükselen sesleri, o gün bir zafer şarkısını, bir zafer nârasını anlatıyordu.” (Doğuya Yolculuk. 36)
Nerval, Haliç’i ve çevresini görür görmez büyülenir ve şehrin bu alanında vakit geçirmek ister. Zamanında Haliç Tersanelerinin kültür ve ticaret açısından da çok etkili ve aktif olduğunu düşünürsek, bu bölgenin özelliği artıyor. Böyle bir alanda bir çağdaş sanat fuarı planlamak da daha ilham verici oluyor.
Haliç’in bir şehre verdiği büyülü manzara ve manzaranın yarattığı gizemlilik, başka şairlerin kitaplarına ve şiirlerine de yansıyor. Bu şairlerin başında uzun yıllarını İstanbul’da geçiren yine Fransız bir yazar Pierre Loti geliyor. Loti’nin gerçek bir İstanbul aşığı olduğu düşünülse de onun asıl hayranlığı Haliç manzarasına. Bu manzara için şiirler yazan Loti, Haliç Tepesi’nde aşık olduğu Hatice hatun için Aziyade adlı romanı yazar.
Orhan Pamuk, İstanbul adlı romanında Haliç Vapuru adlı bir bölüme yer verir. Pamuk’un İstanbul’u ve şehrin genel atmosferini hüzünle birleştirir. İstanbul’u hüzünlü bir şehir olarak ifade eden Pamuk, özellikle de şehrin manzaralarını yaşantısının farklı zamanlarında gördüğünü ve her zaman manzaranın farklı olduğunu yazar. Özellikle Haliç’in onun için önemi ayrıdır. Pamuk Haliç manzarasıyla ilgili şunları yazar:
‘‘…. Haliç manzarasını görüp hatırlayınca bu yerlere ilk geldiğim zamanki dertli, tasalı halimi ve aynı yerden, aynı noktadan baktığım manzaranın şimdi bana ne kadar değişik gözüktüğünü anlardım. Manzarayı yanlış hatırlama değildi bu, yalnızca aynı manzaraya bambaşka bir duyguyla bakmaktı.’’ (Istanbul, sf 320)
Tüm bunları anlatırken Haliç’in manzarasından bahseder. Bu manzara içine yerleşen fabrikaların ve tersanenin genel karanlık havası, yıpranmışlık ve eskilik nedeniyle kendisine hep geceymiş gibi göründüğünden bahseder. Şimdi ise Haliç değişmektedir. Bu değişim olurken elde kalan ya da uçup giden ilham ne olacak ve nasıl bir yere konumlanacak, Haliç ve Tersane’nin yeni durumu gösterecek.