Tarih boyunca İstanbul’un kültür ve sanatla yoğrulmuş semtlerinden Pera, bugün de bu mirasını taşıyan en özel duraklardan. Şehrin bienal heyecanıyla sarmalandığı şu günlerde Meşrutiyet 76 sergisi, bienalin yarattığı kültür-sanat enerjisini Pera’ya taşıyor. Adını, Pera’nın kalbinde yer alan, Meşrutiyet Caddesi üzerindeki tarihi bir binadan alan sergi, çağdaş sanatın çoksesli, eleştirel ve düşünsel derinliğini görünür kılmakla kalmıyor, her katında başka bir soruya, başka bir düşünceye kapı aralıyor.
Bu buluşmanın arkasında, güncel sanatı yalnızca dijital mecralarda değil, fiziksel mekânlarda da izleyiciyle buluşturmayı amaçlayan bir oluşum var: ArtRedCo. Dijital bir sanat platformu olarak yola çıkan ArtRedCo, yılda iki kez düzenlediği sergilerle sanat üretimine farklı yüzeylerde alan açıyor. Meşrutiyet 76 ise, bu vizyonun doğal bir devamı olarak, kendi kavramsal evrenlerini mekâna taşıyan yedi sanatçının katkısıyla, yedi katlı bu tarihî yapıya yayılıyor. Bu sergide, Fatih Alkan, Vahap Avşar, Alper Aydın, Aytuğ Aykut, Serkan Özkaya, Vahit Tuna ve Yuşa’nın yolları Meşrutiyet 76’da kesişiyor. Yedi sanatçı, yedi ayrı kat, yedi farklı anlatı… Bu kadar ses bir araya gelince, ortaya ne çıkar? Sergi, tam da bu sorunun izini sürüyor.
Her kat, kendi atmosferiyle izleyiciyi farklı bir zaman, duygu ve ritme sürüklerken, binada dolaşmak yalnızca fiziksel değil, aynı zamanda düşünsel bir yolculuk. Her sanatçının kendi küratöryal yaklaşımıyla şekillendiği katlarda izleyiciye sadece fiziksel değil, düşünsel bir geçiş alanı açıyor. Sergide yer alan her sanatçı, yalnızca kendi sanat pratiğini değil, aynı zamanda kişisel kavramsal evrenini de mekâna taşıyor.
Geçici Bir Ortak Zeminde Nasıl Var Olunabilir?
Mikroplardan yaban domuzlarına, simyevi dağlardan aynalı odalara uzanan işler, sergide çoksesli bir zemin kuruyor. Yedi katlı yapının her katını, kendi özgün dünyalarına dönüştüren yedi sanatçıya “Yedi katlı yapıyı kendi anlatılarınızla dönüştürürken, izleyiciye farklı bakış açıları sunan bu yolculukta nasıl ortak bir bütünlük yaratmayı hedefliyorsunuz?” diye sorduk.
Fatih Alkan, üretim, paylaşım ve diğerkâmlık gibi kavramları merkeze alarak resim, heykel ve enstalasyonlarında otoriteye karşı alternatif yaşam biçimleri arıyor. Sergideki çok katmanlı kurguya yaklaşımını şu sözlerle açıklıyor:
“Herkesin kendi anlayışı ve tarzıyla elinden geleni ortaya koyması, hem tek tek hem de bir arada güçlü bir his yaratıyor. ‘Meşrutiyet 76’nın yedi katı ise bizim için yalnızca bir sergi alanı değil; yedi ayrı düşünce mekânı.”
Vahap Avşar, aynayla kaplı bir odada yer verdiği Uyuyan Dev serisi ve asfaltla boyanmış gazetelerle kaplı diğer bir alanda sunduğu Infestation adlı domuz heykelleriyle, kırılganlık ve direnç arasında salınan bir karşılaşma öneriyor. Malatya’da depremde yıkılan evlerden toplanan buluntu demir ve aletlerle üretilen bu heykeller, içine yerleştirilen renkli cam nesneler ve ışıkla birleşerek hem enkazın hem de yaşanmışlıkların izlerini görünür kılıyor.
Sanatçı “Serginin ortak bir bütünlük yaratması, seçilen sanatçıların pratikleri arasındaki önceden var olan ilişkilendirme ve binanın yapısının sayesinde olacağından eminim,” diyor.
The Greatest Microbes serisi, mikrobik yaşamın görmezden gelinen ama vazgeçilmez doğasına dikkat çeken Alper Aydın, insan merkezli anlatılara eleştirel bir mesafe koyuyor. Mikropların insanlık öncesinde de var olduğuna, dünyanın son bulması hâlinde dahi yaşamın temeli olmaya devam edeceklerine işaret eden sanatçı, insan egosunun büyüttüğü önem duygusunu sorguluyor.
Sergiye dair “İzleyicinin her katta başka bir gerçeklik deneyimlemesini, ancak bu deneyimlerin birbirine temas ederek ortak bir düşünsel akış yaratmasını önemsiyoruz. Amacımız, bağımsız sanatçıların özerk seslerini korurken, mekânın sunduğu dikey sürekliliği kolektif bir deneyime dönüştürmek; izleyicinin bu çok sesli yapıyı hem parça parça hem de bütünsel bir kurgu olarak algılayabilmesini sağlamak,” ifadelerini kullanıyor.
Aytuğ Aykut, ekolojik sistemin karmaşıklığını ve hayvanların birbirine bağlı varoluşunu simgeleyen çok katmanlı bir görsel dil kurarken, sürdürülebilir malzemeler aracılığıyla insan-doğa ilişkisini merkezine alıyor. Aynı zamanda kolektif hafızada imgelerin izini ve köklerini araştırıyor. Ve“Her birimiz kendi katımızı kişisel bir anlatı alanına dönüştürürken, binanın katmanlı yapısı bizim için bir metafor işlevi görüyor: yedi ayrı yaklaşım, yedi farklı ritim ama aynı omurgaya bağlı bir bütün,” şeklinde yanıtlıyor.

Mikro- Küratoryal Alan
Serkan Özkaya, izleyicinin bakışıyla tamamlanan bir imge üzerinden, algının kırılganlığına ve arzunun görsel düzlemdeki izlerine odaklanıyor ve şunları ekliyor:
“Her birimiz, ‘Meşrutiyet 76’nın katlarını birer ‘mikro-küratoryal alan’ olarak ele alıyor, kişisel pratiklerimizi mekânın tarihsel ve mimari belleğiyle diyaloga sokuyoruz. Katlar arasında kurulan bu çoğul anlatı, izleyiciyi katmanlı bir deneyime davet ediyor. Böylece her kat, kendi bağlamını kurarken bir üst katla konuşur hâle geliyor.”
Vahit Tuna, şizofrenik tahayyül ile toplumsal gerçeklik arasındaki çatlaklara odaklanarak dili, simgeleri ve “görünür olan”ı ironik biçimde sorguluyor. Tuna, “Ortaya çıkan bütünlük, tek bir anlatıyı dayatmayan; izleyiciyi kendi bağlantılarını kurmaya, sergiyi çoğul bir deneyim olarak kavramaya davet eden bir yapı. Bağımsız sanatçılar olarak amacımız, bireysel üretimlerin bir araya geldiğinde oluşturduğu bu açık uçlu, kolektif düşünme alanını görünür kılmak…” diyor.
Yuşa, Türk minyatürlerindeki simyevi dağ temasından yola çıkarak içsel özgürlük ve umut arayışını düşsel bir anlatım diliyle işliyor. İmgesel çocuk oyunları ve savaş sonrası çocuk kitaplarının estetik dilini kullandığı çizimlerinde, absürt ve naif öğeleri harmanlayarak kırılgan ama dirençli bir duygulanım alanı yaratıyor.
Yuşa son olarak “Yedi kat… yedi ayrı düşünce alanı… ve her birimiz kendi mekânımızı kişisel bir anlatıya dönüştürüyoruz. Bu farklı sesler, katlar arası geçişlerde diyaloğa girerek izleyiciye çoğul ama bütünlüklü bir deneyim sunuyor. Amacımız, tek bir anlatı yerine izleyicinin kendi yolunu kurabileceği, açık uçlu bir kolektif alan yaratmak,” diye ekliyor.
*Sergi, 17 Eylül–25 Ekim tarihleri arasında Meşrutiyet Caddesi No.76, Beyoğlu adresinde görülebilecek.