Institut français İstanbul’un ağırladığı bireysel ve toplumsal varoluş mücadelelerini konu alan Var Kalma Pratikleri isimli kolektif sergi, 25 Ocak’ta sona eriyor. Adını Fransız düşünür Georges Didi Huberman yazmış olduğu Ateşböceklerinin Var Kalma Mücadelesi kitabından alan serginin küratörlüğünü PlumeMag’in kurucusu ve sanat tarihçisi Bihter Ayyıldız ve platformun kültür-sanat editörü Emir Dereci üstleniyor.
Bilal Yılmaz, Elçin Acun, Elif Büyüknohutçu, Ferhat Tunç, Fırat Engin, Özge Akdeniz, Osman Dinç, Şükran Moral ve Zeynep Beler’in farklı disiplinlerdeki işlerini bir araya getiren sergi, toplumsal baskı, toplumsal cinsiyet, göç, kimlik ve hafıza konularını odağına alıyor.
Antropolojik sürdürebilirlik
Antropolojik sürdürülebilirlik konusunu sorgulayan “Var Kalma Pratikleri”, Fransız düşünür Georges Didi-Huberman’ın “var kalma mücadelesi” olarak tanımladığı antropolojik kabiliyetin izlerini sürüyor. Bu yaklaşım, hayatın farklı alanlarında ortaya çıkan pratikleri keşfetmeye odaklanıyor. Sergi, Didi-Huberman’ın sorduğu sorulara, günümüz sanat pratikleri üzerinden yanıtlar aramayı amaçlıyor. “Var Kalma Pratikleri”nde endemik bir tür olan ateş böcekleri ile karanlıkta kalmayı tercih eden idealist insanlar, serginin metaforik eş kahramanları olarak karşımıza çıkıyor. Ateş böcekleri, popüler ve güçlü olanın göz kamaştırıcı çekimine karşı bir duruş sergileyen bu karakterlere eşlik ediyor.
Sergiden Eserler
Postyapısalcılık, postmodernizm ve sosyal plastik konuları ile ilgilenen Ferhat Tunç, sergideki fotoğraf çalışmasında insan topluluğunu ve onları seyreden panoptikon kameralara dikkat çekiyor. Ateşböceklerinin Var Kalma Mücadelesi kitabına da bir gönderme olan eser, aslında toplumun çözüldüğü meselenin tam olarak fotoğraftaki gibi bir manzaranın sonucu olduğunu düşündürtüyor. Fakat bir yandan hayatlarına devam eden insanlara da göndermede bulunuyor. Sanatçı bu noktada umudu devam ettirip ettirmemeyi ise izleyiciye bırakıyor.
Disiplinlerarası sanat ve tasarım çalışmalarının yanı sıra sosyal ve kolektif projeler üzerine çalışan Bilal Yılmaz’ın sergideki eseri antropolojik sürdürülebilirlik konusuna bir örnek. Eser, Kütahya’da Cumhuriyet döneminde uzun yıllar bölgede 7 bin küsur kişinin hayatını değiştirmiş ancak daha sonra trajik bir biçimde kapatılmış porselen fabrikası Elhamra’yı konu alıyor. Bir araştırmanın ürünü olan çalışmada fabrikada kullanılmış kalıpların içine su konarak bunların suya yansıyan başka resimleri elde ediliyor. Sanatçı bu resimler ile bir anlamda da geçiciliği, yok olma halini anlatıyor.
Lens tabanlı pratikleri kullanarak kavramsal temelli, kurgusal işler üreten Elçin Acun, ağırlıklı olarak beden, cinsiyet, toplumsal cinsiyet, kamusal alan-özel alan, görünürlük, feminizm ve kuir konularını ele alıyor. Sanatçının sergideki üretiminde kendi karakteri canlandırdığı bir video çalışmasını izleyiciye sunuyor. Sanatçı Türkiye’de ya da dünyada kadına atanmış roller ve kadın kimliğine dair bazı tartışmalardan yola çıkarak suda ve sürekli çıkmaya çalışan ancak çıkamayan bir karakteri konu alıyor.
Özge Akdeniz ise Ölü Bir Evin Bahçesi isimli hâlâ devam eden çalışmasında bir evin içerisinden çıkartılmış bir nesne olarak düşündüğümüzde resimlerdeki duruşlarını bir portre gibi değerlendiriyor. Sanatçı bu yolla izleyiciye aslında var olmayan bir evin hayalini kurdurtuyor. 1993’te, Unesco Yılın Heykeltraşı ödülünün sahibi olan Osman Dinç sergide Obelisk adlı çalışmasıyla yer alıyor.
Küratör Bihter Ayyıldız serginin çıkış noktası Fransız düşünür Georges Didi-Huberman’ın yazmış olduğu Ateşböceklerinin Var Kalma Mücadelesi kitabında sormuş olduğu sorular olduğuna dikkat çekerek “Ve evet, ateş böcekleri hala var. Hepsini burada, bu sergide görebilirsiniz,” diyor.
*Sergiyi görmek için son gün 25 Ocak.