2002 yılından beri faaliyette olan Barbare Bağları’nın hayata geçirdiği yeni platform Barbare Studio’nun ilk misafir sanatçı/küratör projesinin ürünü “Yer Duygusu” sergisi, giderek sorun sallaşan insan – doğa ilişkisini farklı üretim ve eylem biçimini deneyimleyerek yeniden gündeme taşıyor. T. Melis Golar küratörlüğünde Tekirdağ’da Barbare Bağları’nda açılan sergi, yerli ve yabancı 17 genç sanatçıyı üzüm bağlarında birlikte yapıtlar üretmeye davet ederek insan-doğa ilişkisini; bağ ve bağcılık, üzüm, tarım, tarih, kökler, yuva, iklim ve çevre gibi derin kavramlar içerisinde yeniden araştırıyor. Studio aynı zamanda sanat ve bağcılığı bir arada düşünerek insanın bu coğrafya ile olan ilişkisine derinlik kazandırmayı da hedefliyor.
“Bu aslında 2002 yılında babamın başlattığı bir yolculuk. Çok kişisel bir yer bizim için Tekirdağ… Babaannem Trakyalı… Bu nedenle aile olarak pratiklerimizi yavaş yavaş bu bölgeye entegre edebileceğimizi düşündük…” diyerek özetliyor Barbare Studio’nun kurucusu Celine Topsakal, projeyi yaratırken ki motivasyonunu… Şöyle devam ediyor:
“Aslında Trakya bölgesinde şarap ve üzüm her zaman var. Ancak çıkarılan Tekel Yasası ile bağcılık bölgede silinmeye başlıyor. Tabii daha başka etkenler de var…Bölgedeki üzüm bağları süreç içerisinde hızla ay çiçek tarlalarına ve buğday tarlalarına dönüşüyor. Biz burayı aldığımızda burası da bir ayçiçeği tarlasıydı… Daha sonra yaptığımız incelemeler baktık ki toprak üzüme alışık… Hala kökler var…”
Kırsal arazilerin hızla değişebilen alanlar olduğunu belirten Celine Topsakal, Barbare Studio bu yüzden yerel bir dinamiğin ortasında konumlandırdıklarını vurguluyor. “Aslında şehirden kaçmak çok farklı alanlar da açtı bize. O yüzden kırsalda olmayı önemsedim ve stüdyoyu kırsal bir alanda kurmak istedim. Halen bölgede yeni gerginlikler ve dinamikler oluşuyor,” diyor.
Stüdyo aynı zamanda bir üretim de alanı… Topsakal, sergi üretim sürecinde yerli ve yabancı sanatçılarla bir araya geldikleri stüdyoyu birlikte kurtlukları anlatıyor.
Üzümü ve Mekanı Anlamak
“Yer Duygusu” sergisi adını şarap üretiminde kullanılan, şarabın kendine özgü karakterini veren toprak, iklim ve çevre gibi faktörlerin birleşimi anlamına gelen Fransızca’daki “terroir” kelimesinden referans alıyor. Serginin küratörü T. Melis Golar tanımın aynı zamanda insanın doğa ile bağını şiirsel bir biçimde temsil ettiğini ekliyor.
“Bağlara ilk kez proje için geldim. Burada keşif gezileri yaptığım sırada gördüğüm manzara beni adeta büyüledi… Özel bir coğrafya… Dağlar, deniz, renkten renge giren tarlalar… Burası aynı zamanda bir üretim alanı… Bu nedenle burayı sergi projesinin başından itibaren fiziksel olarak deneyimlemek önemliydi ve bunun için gıda mühendisleri ve uzmanlarla keşif gezileri yaptık. Bu geziler bize bir yandan da serginin kavramsal çerçevesi üzerine sorular da sorduruyordu…”
Golar, bu kesiş gezileri sırasında bağın işleyişi ve bölgeye dair çok fazla bilgi edindiklerini anlatıyor. Son yıllarda kendini iyiden iyiye hissettiren iklim değişikliği ve beraberinden getirdiği belirsizlik, coğrafyanın arkeolojisi, ekosistemi, tarihi… gibi derin kavramlar sergideki eserlerin temel meselelerini oluşturduğunu belirtiyor. “Yer Duygusu” aynı zamanda hasat döneminde çalışılmış bir sergi… Bunun da üzümü ve mekanı anlamada önemli bir etken oluşturmuş. Açık alanda ilk sergi deneyimi olduğunu belirten Golar, arazinin sunduklarının yanında aldıkları şeyler olduğunu da vurguluyor.
“Bilinmezliklerle dolu bir ortamda yeni bir geliştiriyorsunuz. Bazen çok fazla bir şey de yapamıyorsunuz çünkü arazi size ne yapmanız gerektiğini söylüyor. Aslında ekosistemle bir denge kuruyorsunuz.”
Serginin bölgede yerel işbirliğini geliştirme ve hızla yiten belleğe karşı arşiv oluşturma açısından da dikkat çekiyor. Dilşad Aladağ, Valentina Bacci, Serra Bilgincan, Dilan Bozer, Didem Erk, Berkay Kahvecioğlu, Murat Kahya, Milo Kester, Lalin Mercan, Rhian Harris Mussi, Sam Nicholson, Büşra Özdemir, Furkan Öztekin, Arthur Rabut, Eda Şarman, Cengiz Tekin ve Murat Yıldız’ın eserleri yer aldığı ilk serginin konusunu neden geniş tutuklarını ise şöyle anlatıyor:
“Bu sergiyi aslında bir metnin giriş paragrafı gibi düşünebiliriz. Böylece bu serginin bulduğu cevaplar bir sonraki serginin konusunu, yeni sorusunu olacak ve böylece her sergi birbirini besleyecek.”
Sergiden Eserler
Kökler Filizlenmeye Devam Ediyor
Berkay Kahvecioğlu, Heykel, 2024
Berkay Kahvecioğlu’nun Kökler Filizlenmeye Devam Ediyor adlı heykeli Barbare Bağları’nda yeşil üzüm bağları arasından göğe yükselen devasa elektrik direği ne meydan okuyor. Sanatçı, bağların içinden geçen ve manzarayı sekteye uğratan elektrik direğini, topladığı hasta veya ölmüş köklerle yeniden dikiyor.. . Böylece hâli hazırda doğal yöntemlerle işlenmiş tarım arazisinin ortasında yeri olmayan fakat yine de varlığıyla manzarada bir hâkimiyet kuran direğe çelme atıyor. Kentleşme ve endüstrileşmenin tarım arazilerine en acımasız şekilde nüfuz edişine karşın sanatçı yukarıya doğru endam eden strüktürü taklit ederek hayranlık ve nefret ikilemini ortaya koyuyor. Elektrik direğinin inorganik, çizgisel ve garebet haline karşın, köklerle organik, çarpık ve sempatik bir yapı kurgularken, doğanın gücüne kendi zanaatini ekleyerek yeni bir perspektif kazandırıyor.
Kim Yumurtaya Sahip Çıktı
Valentina Bacci, Yerleştirme, 2024
Barbare Bağları’nın aynı zamanda kuşların göç yolundan geçtiğini duyan sanatçı, üzüm bağları tarafından büyütülen, korunan ve kollanan bir kuş yumurtasının hikâyesini izleyiciyle paylaşıyor. Eser, mitolojik, spekülatif ve gerçek hikâyeleri bir arada sunduğu yapıt, seramik ve ahşap yontudan oluşan bir yerleştirmedir. Arkeolojik bir alanı taklit eden bu sahne bilişsel olarak arkelojinin yöntemlerini ve bilgi paylaşım şekillerini de benimser. Tek bir panelde yapılmış soyut ve figüratif desenler hikâyenin tamamını anlatır, fakat sanatçı onu parçalara ayırılarak tarihsel bilgiyi okuma biçimine bir yorum getirir. Birbiri içine geçmiş ve sürekliliği kopmuş parçalar tersten bir okuma sağlamasının yanı sıra başka olasılıkları görme ihtimalini de açığa çıkarır ve izleyicinin hikâyeyi kendi zihninde tamamlamasına olanak sağlar. Yerel malzeme kullanarak oluşturduğu, kuş fosiline benzeyen heykel, coğrafyanın tarihini üzerinde taşıyan dereden elde edilmiş kille yapılmıştır. Küllerinden doğan Zümrüd-ü Anka Kuşu’nun hikâyesini de akıllara getiren yapıt, çamuru yakarak elde edilen seramiğin parçaları ile hem fiziki hem de manevi bir bağ kurar.
Şahmeran’ın Kapısında Sen İhanetsin İnsan
Didem Erk, Fotoğraf; ışıklı kutu, 2017
Üretimlerinde yerinden edilme, aidiyet, zamansızlık, dilin kökenleri gibi konular üzerinde duran sanatçı Barbare Bağları’nın içinde sıklıkla karşılaştığı karınca yuvalarına dikkat çeker. Çoğunlukla sürü halinde gezen fakat burada tek başına beliren karınca, yuvasına doğru mu gider yoksa oradan mı çıkar muğlaklığını üstünde taşır. İnsanların aksine habitatı bozmak ve ekosistemin dışına çıkmak yerine evlerini mevcudiyetin içine konumlandıran bu canlılar, kolektif yaşamın ve uyumun iyi birer temsilcileridir. İnsanın bu konudaki kabiliyetsizliğini hatırlamak sanatçı için ideal ve imkansız bir ev/sığınak fikri ile bütünleşir.
Çizgiler
Furkan Öztekin, Metal levha üzerine karışık teknik kolaj, 2024
Tekirdağlı sanatçı Furkan Öztekin, izleyiciyi her açıdan farklı manzaralar sunan araziye spekülatif ufuk çizgileri üzerinden bakmaya davet eder. Perspektifle her daim temas halinde olan ufuk çizgisiyle arazinin sınırlarla dolu manzarasına, yeni sınırlar önerir, kimi zaman ise onları birebir taklit eder. Üç boyutlu kolajlar hizadan kaçan, bağımsız bir yön izler ve aykırılığa doğru uzanır. Tekirdağ’ın şehir siluetini, manzarasını, gökyüzünü, denizini ve dağlarını izlemenin yeni bir yöntemini sunar. Bu heykeller aynı zamanda farklı açılardan esen rüzgarın vücut bulmuş hali olarak da okunabilir.
Sen Üç Ayak Üstünde Toprağa Çömelirken Uyandık
Milo Kester, Ahşap, demir, boya, 2024
Milo Kester, Barbare Bağları’ndan yamalı bir desen gibi görünen, birbirinden ayrılmış(demarcated) tarlaların düzensizliğinden aldığı ilhamı kendi pratiğinde benimsediği kolaj mantığıyla birleştirir. Alanla hem doğrudan hem de dolaylı bir ilişki kurar. Manzaranın evveliyatı ve günümüzde kullanım şekli hakkında fikirler yürüterek ve gelecekte nasıl olabileceğine dair bir perspektif ortaya koyar. Bunları ise heykelde kullandığı farklı materyal, form, tekstür ve renklerle ifade eder. Sanatçı aynı zamanda bağın etrafında gördüğü tarım aletlerinin bazı parçalarının heykelsiliği ile de ilgilenir. Yerel malzemenin ona verdiği limitlere uyum sağlayarak, sahip olduğu dokuları daha da belirgin kılar. Sanatçı yaratımında kimi zaman yakarak, kimi zaman yontarak bazen de zımparalayıp parlak yüzeyleri ortaya çıkararak heykele zamansallık katar. Fosilleşmiş gibi görünen bir formlar, parlak ve genç yüzeklerle birleşeyerek hibrit bir görsellik oluşturur. Bunlar biyolojik, teknolojik veya hiç biri olmama olasığını üstünde taşır.
Boyutlar Arası İstila I., II., ve III.
Sam Nicholson, Heykel, 2024
Nicholson, Barbare Bağları’nda ilk kez pratiğine heykeli dahil eder. Resimlerindeki kalınlık ve derinlik üç boyuta yaklaşmış iken, manzaradaki yapılar sanatçının zihninde birleşir ve bir yerleştirme halini alır. Tanıdık fakat tanımsız nesnelerle bir dünya yaratır. Bir makine parçası, boyutlar arası istilacı bir bitki türü veya bir tapınak arasında gidip gelen parçaların işlevleri muğlaktır. Kullandığı yerel malzemelerin (makine parçaları, inşaat demirleri) ihtiva ettiği işlev, kapasite ve sınırlar sanatçıya nasıl bir eser üreteceği ile ilgili yol gösterir. Üretim süreci sırasında Barbare manzarasıyla kurduğu kaçınılmaz iletişim, rüzgarla hareket eden yabani otlar, büyük tohumlu bitkileri eserine farkında olmadan dahil olur. Yapıtın üzerindeki şekiller, ipler ve desenler heykeli daha ilişkilenebilir ve ulaşılabilir kılar öte yandan; bu ayrıntılar bilmediğimiz bir ritüelin parçaları gibidirler. Sanatçının amacı, aşırı dogmatik olmak yerine, herkesin ilişki kurabileceği, hatırlayabileceği veya aşina hissedeceği ortak zemin yaratmak, içinde yaşadığımız dünya ve ortaya koyduğumuz yapılarla etkileşime girmeye ve bunları sorgulamaya teşvik etmektir.
Çözünürlük Hedefi
Rhian Harris- Mussi , 2024
Çalışmalarında havadan görüntüye ve bunun arazi üzerindeki insan müdahalesinin çeşitli biçimlerini ortaya çıkarmadaki rolüne odaklanan Harris-Mussi’nin sergi için ilk önerisi, doğrudan yakındaki tarlalara, bir bakış noktasından görülebilecek büyük ölçekli soyut resimler yapmak olur. Ancak araziye erişimin sınırlı olması bu çalışmayı imkânsız kılar ve sanatçıyı bunun yerine, uydu kameralarının formlarından esinlenen üç vizörün merceklerine bu resimlerin minyatür versiyonlarını yerleştirerek manzaya dolaylı bir müdahale yaratır. Yapıtlar, izleyicinin manzaranın belirli bölümlerine odaklanmasını sağlarken, soyutlama ve minyatürleştirme yoluyla çevremizi algılama biçimini değiştirmeyi amaçlar.
*Barbare Studio’nun “Yer Duygusu” sergisi, 13 Kasım’a dek görülebiliyor.