Tasarımın Pandemi Reaksiyonu

/
İlginizi çekebilir:  “Açık Yapıt" Public Award’ı Kazandı

Covid-19 salgını sonrasındaki süreç -artık- “yeni normal” olarak tanımlanıyor. Kabul görecek bir tanımlama olup olmadığı tartışılır. Asıl önemlisi şu ki; tanımın içinin nasıl dolacağını önümüzdeki günler, aylar gösterecek. Ancak geride bıraktığımız yaklaşık iki aylık sürecin ardından pek çok şeyin farklı seyredeceği kesin. Süreç tam da bu günlerde şekillenmeye başlamışken, bireyler, kurumlar ve çeşitli yapılar üzerinden hemen hemen tüm üretim alanlarında temkinli de olsa yeni bir pozisyon alma eğilimi söz konusu.

Tasarım ve mimarlık, yaratıcı düşünme ve üretim pratiği, erişim kapasitesi ve etki alanları düşünüldüğünde, toplumsal ve kitlesel değişim süreçlerinde önemli bir yerde duruyor. Dolayısıyla merceği o tarafa tutup, ne yönde yaklaşımlar sergilendiğine, nasıl fikirler ve ürünler geliştirildiğine baktık.

Hak Eşitliği

Dünyayı, ekonomiyi, sosyal ilişkileri, yarattığımız ve tükettiğimiz kaynakları ve pek çok alanda hak eşitliğini yeniden düşünmemiz gereken zamanlardayız. Bir çoğumuzun evlerden yalnızca “zorunlu” haller için çıkabildiği günler yaşıyoruz. Bu günler geride kaldığında hem birbirimizle, hem de insan olmayan canlılarla bir arada yaşadığımız dünyayla kurduğumuz ilişki, yaşam döngüsüne bakışımız, gündelik yaşantımız, kullandığımız cihazlar ve mecralar, fiziksel ve mekânsal pratiklerimiz anlamında çok fazla şey değişecek muhtemelen.

Yaşama Öneri Sunmak

Böyle zamanlarda -ki birkaç kuşak olarak böylesiyle karşılaşmamıştık aslında-  ilk yapmaya çalıştığımız, koşulları kendimiz için “tanıdık” hale getirmek. Bildiğimiz yerden başlamak yani. Bazı uzmanlıklarsa, bundan farklı olarak mesleki formasyonları, düşünce ve yaratıcı üretim pratikleri doğrultusunda çeşitli öngörülerde bulunarak, sundukları yeni süreçlerle ve yaşam formlarıyla insanları yakın gelecekteki koşullara taşımaya daha yakın olabiliyorlar. Tasarım bu alanlardan biri olarak düşünülebilir.

Meselenin bir diğer yanı da hızlı gelecek öngörülerinin, ortaya atılan değerlendirmelerin ve hatta çözüm önerilerinin, konuya pazarlama ve tüketim ekseninden bakarak, yeni bir serbest piyasa ekonomisi fırsatı yaratma ihtimali taşıması. İşte bu, meselenin ortaya koyduklarını görme, okuma, anlama ve bir şeyleri farklı yapmaya başlama şansını -bir kez daha- pas geçme anlamına gelebilir. Örneğin görüş almak üzere iletişime geçtiğim bir akademisyenin paylaştığı üzere, sürecin en başından beri, üniversitelerin tasarım ve mimarlık bölümlerinin de doğal olarak dahil olduğu “uzaktan eğitim” olarak ifade edilen sürecin, aslında olağanüstü koşullarda evden eğitim olması gibi.

Ancak elbette amaç piyasacı bir yaklaşım ortaya koymaktan ziyade, biraz daha farklı bir yerden bakıp, öngörüde bulunmaya çalışmak olduğunda, tasarım ve mimarlık pratikleri düşünce ve üretim süreçleri itibariyle geniş bir spektrum sunabilir.

Tasarım Dünyasının Reaksiyonu

Salgının küresel etkisinin görülmeye başladığı günlerde tasarım dünyasından gelen ilk haberler, bahar-yaz aylarında gerçekleşen ve camianın yakından takip ettiği Milano Tasarım Haftası, Venedik Bienali Uluslararası Mimarlık Sergisi gibi etkinliklerin erteleme duyuruları oldu. Erteleme ve iptal haberi veren etkinliklerin sayısı gün geçtikçe çoğaldı. Bu haberleri, hızlı bir şekilde devreye giren dijital içerikler takip etti. Kültür ve sanat dünyasının farklı alanlarında olduğu gibi, tasarım ve mimarlık dünyasında da çeşitli konuşmalar, atölyeler, sergi ve müzeler, belgesel gösterimleri, yayınlar ve özel seçkiler çevrimiçi erişime açıldı. Gary Hustwit’in erişime açılan belgeselleri, Frank Lloyd Wright’ın sanal tura açılan yapıları, Modern Sanatlar Müzesi (MoMA)’nin “Tasarım olarak Moda” gibi başlıkları da içeren çevrimiçi dersleri ve benzer pek çok içerik ilgi gördü. Türkiye’de de bu anlamda çeşitli uygulamalar oldu elbette. Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi, Uluslararası Mimarlık ve Kent Filmleri Festivali’nde gösterimi yapılan belgesellerden oluşan bir seçkiyi Mimarist TV üzerinden çevrimiçi gösterime açtı. 20 Nisan’dan itibaren başlayan gösterimler bir hafta boyunca erişime açık olarak izleyicilere sunuldu. Pek çok yayın, geçmiş ve güncel sayılarını dijital platformlara yükledikleri gibi, çevrimiçi yeni içerikler ve programlar da sunmaya başladılar.

Moskova Tasarım Haftası

Tasarım ve mimarlık alanları, tüm bu dijital içeriklere ek olarak çeşitli etkinlik denemelerine de sahne oldu. Moda tasarımı alanında bu denemelerden biri, 830.000 kişinin izlediği çevrimiçi gösterimlerin yapıldığı Moskova Tasarım Haftası idi.

Virtual Design Festival

Bu anlamdaki en önemli girişimlerden birisi ise, tasarım dünyasının önemli ve ilgi gören dijital mecralarından biri olan Dezeen tarafından gerçekleştirildi. Dezeen’in pek çok kişi ve kurumla işbirliği kurarak düzenlediği ve dünyanın ilk çevrimiçi tasarım festivali olma özelliğini taşıyan Virtual Design Festival (Sanal Tasarım Festivali) 15 Nisan’da başladı. Festival kapsamında, Earth Day 22 Nisan tarihinde küratör Beatrice Galilee tarafından oluşturulan özel bir programla sunuldu. Yine aynı festivalde, tasarımcı Ron Arad, Los Angeles’ta gerçekleşmesi planlanan ancak salgın nedeniyle iptal olan sergisinin dijital versiyonunu paylaştı. Alanın önde gelen isimleri ile yapılan canlı röportajların, konuşma programlarının, film gösterimlerinin, markaların geliştirdiği özel ürünlerle ve tasarımlarla ilgili içeriklerin yer aldığı program 30 Haziran’a kadar devam ediyor.

Londra Tasarım Haftası

Ayrıca, Londra Tasarım Haftası’nın da 2-14 Haziran tarihleri arasında yeni dijital formatıyla gerçekleştirileceği açıklandı. Londra’nın da programında, dünyanın çeşitli noktalarında yaratıcı alanda üretim yapanlarla canlı röportajların, konuşmaların ve çevrimiçi etkinliklerin yer aldığı bir içerik sunulacak.

Elbette tüm bu çevrimiçi içerikler, yüzbinlerce, milyonlarca insanın kolayca erişebileceği bir formatta olması itibariyle önemli bir katkı sunmuş olsa da, geliştirilen bu formatların içerik ve etkileşim anlamındaki değerlendirmesi için üzerinden biraz daha zaman geçmesi gerekecek gibi görünüyor.

Sunulan Yeni Ürünler

Virüsün küresel yayılım göstermeye başladığı andan itibaren tasarım alanında görülen bir diğer reaksiyon da, konunun farklı yönleri için çözüm olabilecek ürünler geliştirmek ve bunları -çoğunlukla sosyal medya üzerinden- sunmak oldu. Bunlar arasında üç boyutlu yazıcılarla üretilen maske ve koruyucu malzemeler, antibakteriyel yüzeyler ve aparatlar, yüz koruyucu siperlikler, taşınabilir sağlık kitleri, sağlık çalışanları için özel olarak tasarlanan tulum ve önlükler, dezenfektanlar gibi pek çok ürün yer aldı. Bu çalışmalardan bazıları yakın gelecekte üretilme ihtimali olan prototip aşamasındaki ürünler olarak kalırken, aralarında üretimi gerçekleştirilenler de vardı. 3 boyutlu destek adlı kolektif üretim hareketi, kurulan destek ağı ile 4250 yazıcı kullanılarak 40.000’den fazla siperlik üretti örneğin.

Mimari Çözümler

Mimari ölçekte ise, karantinayı kolaylaştırma iddiasındaki mekan tasarımları, kentsel ölçekte açık ve kapalı alan önerileri, çeşitli formlardaki barınma yapıları paylaşıma sunuldu.

Grafik ve Görsel Tasarımlar

Grafik ve görsel tasarım alanındaki çalışmalar, doğal olarak daha hızlı bir yayılım gösterdi. Corona koşullarına göre yeniden yorumlanan sokak tabelaları, kamusal alanlarda çeşitli sınırlamaları ve mekansal tanımlamalarını kolaylaştıran şerit ve bant tasarımları, kitlesel farkındalığı ve insanların iyi hissetmelerini destekleyecek afiş çalışmaları, hem keyifli hem de işlevsel sonuçlar ortaya koydu. Bunların yanı sıra geliştirilen çeşitli dijital veri haritalama örnekleri kitlesel anlamda önemli bir katkı sağlama potansiyeli içeriyordu. Örneğin Çin’de kullanılan renkli qr kod sistemi, virüsün birey üzerindeki seyrinin pratik bir şekilde verileştirmesini sağladı. Ayrıca Johns Hopkins Üniversitesi’nde Sistem Mühendisliği profesörü Lauren Gardner tarafından tasarlanan interaktif harita, WHO, NHC gibi kurumların verilerini kullanarak oluşturulan gerçek zamanlı veriye erişimi kolaylaştırdı. Paylaşıma sunulan ilgi çekici içeriklerden bir diğeri de, Office for Political Innovation ‘ın kurucusu Andres Jaque’ın, Ivan Munuera ile birlikte gerçekleştirdiği “The Transscaler Architecture of Covid-19” isimli kısa film oldu. Bu kısa film, salgının ortaya çıkışına dair mekansal odaklı bir rapor sunmak ve tetiklediği politik gerilimleri araştırmak üzere hazırlandı.

Dünyadan Yükselen Sesler

Tüm bunların yanında, salgın ve sonrasıyla ilgili değerlendirmeler çoğaldıkça, tasarım dünyasından uzmanlar da konuyla ilgili öngörülerini ve farklı eksenlerdeki analizlerini paylaşmaya başladılar. Diğer yandan, sosyal psikoloji, ekonomi, sosyoloji gibi pek çok alandan uzmanın halen bir etki analizi yapmak için bir hayli erken olduğunu belirttiği şu günlerde, ihtiyacı, gelecek hayalini ve yaratıcı düşünmeyi birleştiren tasarım ve mimarlık dünyası için de bunun böyle olduğunu söylemek yanlış olmaz.

MoMA’nın Mimarlık ve Tasarım küratörü ve Araştırma-Geliştirme Direktörü Paola Antonelli’ye göre de tüm bunların bizi nasıl etkilediği ve nelere yol açacağı üzerine net bir görüş ortaya koymak için çok erken. Kendisinin bu sürecin bizi nasıl şekillendireceğine dair soruya verdiği cevap, net bir “bilmiyorum”. Buna ek olarak, Antonelli, geçtiğimiz yıl kendisinin küratörlüğünü üstlendiği “Broken Nature” sergisinin de kapsadığı üzere, kısa bir zaman içeriğinde meydana gelen doğa felaketlerinin ve şimdi de virus kaynaklı bu sürecin sonunda öncelikli olarak düşünmemiz gereken şeyin, başka türlerle bir arada yaşama ve daha sorumlu davranma tavrını sergileyebilmek olduğunu söylüyor.

Tasarım dünyasının cüretkar “trend” yorumlarıyla tanıdığı Hollandalı tasarımcı Li Edelkoort’a göre ise coronavirüsün etkileri inanç kaybından, olası senaryolar üzerine ürkütücü bir kavrayışa, toplumdaki ayrışmalardan, nihai çözüm için irade ortaya koyma çabasına kadar, çok katmanlı ve karmaşık olacak, Edelkoort bu sürecin sonunda “yeni bir başlangıç için boş bir sayfa”ya sahip olacağımız görüşünde. Bu yeni başlangıç, üretim, dağıtım, satış gibi pek çok süreçte başka değerlerin ve yöntemlerin geçerli olacağı yeni bir ekonomi oluşturmak için çok daha fazla bilgi ve cesaret gerektirecek. Edelkoort, bunu “insanlığın değerlerinin sıfırlanması” şeklinde tanımlıyor ve daha iyi bir sistem ortaya çıkacağı konusunda umutlu. Ona göre yerel endüstriler ve faaliyetler ivme kazanacak, takas sistemi, açık masalar, üretici pazarları, sokak etkinlikleri ve insan temelli girişimler önem kazanacak.

Uluslararası tasarım camiasında erken denilebilecek bir aşamada görüşlerini ve öngörülerini paylaşan isimlerden birisi de tasarım eleştirmeni ve yazar Alice Rawsthorn oldu. Kendi Instagram hesabında “Design and Pandemic” başlıklı bir seri hazırlayan ve bu alanda öne çıkan projeleri paylaşan Rawsthorn’a göre anahtar çözümü bilim insanları sunacak. Ancak tasarım bu çözümün akıllıca ve sürdürülebilir bir şekilde dağılımına yardımcı olma, bu alanda gelişmelerin, tedavinin, hasta bakımının, gerekli ölçümlerin ve iletişimin kamusal anlamda eşit şekilde net ve erişilebilir olması noktasında önemli bir rol üstlenebilecek. Biz bu yazıyı hazırladığımız sırada Alice Rawsthorn, Paola Antonelli ile birlikte, tasarımın bu süreçte nasıl bir etki yaratacağı üzerine hazırladıkları yeni projeleri “Design Emergency” yi duyurdular. “Design Emergency”, Rawsthorn ve Antonelli’nin bu konuda hazırlayacakları kitap kapsamındaki ilk proje olarak, haftalık canlı Instagram konuşmalarından oluşacak ve bu konuşmalarda, küresel anlamda tasarım dünyasının Covid-19 sürecine yönelik verdiği reaksiyon üzerine önde gelen isimler yer alacak.

İlginizi çekebilir:  “Açık Yapıt" Public Award’ı Kazandı

Tasarım dünyasından sürecin başında yükselen bu sesler ve ortaya konulan projeler bir yana, tasarım odaklı düşünme (design thinking) olarak tanımlanan metodolojiyi de sürecin devamında, uzun vadeli çözüm geliştirme ve bu sürecin etkilerini yakın gelecekte doğru bir kanala yönlendirme anlamında iyi yöntem olarak değerlendirenler de oldu. Bu görüşe göre, kapsamında empati, kolektif fikir üretimi, prototipleme, test etme gibi teknikler ve süreçleri barındıran tasarım odaklı düşünme, tasarım dışı alanlarda da yaratıcı ve pratik çözümler sunulmasına yardımcı olabilir. Diğer yandan Paola Antonelli örneğin, bunun bilimsel düşünme gibi tanımlı süreçlerden çok da farklı olmadığını, dolayısıyla çok katı, net bir ayrımı da içermediğini ifade ediyor. Antonelli’nin temkinli olarak tasarım adına yaptığı yegane öngörü, tasarımcıların her durumda değişen davranışlara cevap verdiği, dolayısıyla bu durumda da adres edecekleri yeni davranışlar ortaya çıkacağı ve bunlardan hangileri kalıcı olacaksa, onları üzerine çalışacakları yönünde.

Türkiye’den
İsimler Ne Diyor?

Tasarım ve mimarlık pratiklerinin mesleki düşünme, araştırma, uygulama, ve üretim biçimleri, içinde bulunduğumuz günleri ve sonrasını anlamak, adapte olmak, yeni yaklaşımlar belirlemek, yeni yaşam ve üretim formları geliştirmek anlamında nasıl ışık tutabileceği ve bugünlerin tasarım ve mimarlık alanlarında nasıl bir etki, değişim yaratacağı sorularını merak edip Türkiye’deki tasarımcı ve mimarlara sorduğumuzda, onlar arasında da bu soruların anlamlı olduğunu ancak bir cevap vermek için erken olduğunu ifade edenler oldu. Bunlardan birisi mimar Aslıhan Demirtaş. Demirtaş, şu aşamada kendi görüşüne göre “mimar ve tasarcıların gıda üretmeyi, kentte gıda üretecek yer bırakmayı, her projeye hırsla atlamamayı, her konunun konvansiyonel mimari projeyle çözülemediğini anlamak durumunda kalacaklarını” ifade ediyor. Ayrıca, “balkon ve terasın önemini, arka bahçenin önemini, temizlenmesi kolay mekan ve malzeme, iyi hava akımı olan mekan tasarımı gibi geri planda kalmış birçok kıymeti sandıklardan çıkaracağımızı” düşünüyor.

Banu Binat
Yüksek Mimar ve Binat İletişim ve Danışmanlık Kurucu Ortağı

Hayatımız ya travmalarla ya da salgının öğrettiği hijyen, izolasyon, karantina, sosyal mesafe kavramları nedeniyle bir hayli değişecek. Tüm yapılı çevrenin standartları, güvenlik ve sağlık kriterleri baştan belirlenmek zorunda. Kentlerden, kamusal alanlardan, bireyin odasına ve o mekanı oluşturan tüm bileşenlere kadar yaratılan fiziksel çevre insan odaklıdır ve her türlü olumsuz koşul öngörülerek, bireyin sağlığı, güvenliği için tasarlanır. Fiziksel çevreyi insan oluşturur ama bir süre sonra içinde bulunduğumuz fiziksel çevre bireyi şekillendirmeye başlar. Tam da bu noktada yaşam alanlarının planlama kriterleri, standartlar, güvenlik koşulları baştan tanımlanacak diyebilirim.

Bu günler, mimaride yeni planlama kriterleri getirecek. Salgın olasılığı kamusal alanlarda ve tüm yapı tiplerinde de artık önemli bir etmen. Evde daha iyi izole olmak bu yeni kriterlerle çok daha güvenli olabilir. Çeşitli alanların buna göre yeniden planlanması, bu alanların güvenliği ve hijyeni tasarımcı için önemli başlıklar olacak. Birey ve nesneler arasında temassız bir iletişimin kurgulanması da hızlı çözümlerden biri olacak.  Kolu olmayan kapılar, buna uygun kilit sistemleri, düğmesi olmayan asansörler, üzerinde bakteri tutmayan kaplama malzemesi ve tekstil ürünleri tasarımcıları ve üreticileri bekleyen gelişmeler. Malzeme ar-ge’lerinin önemli bir noktaya geleceği ve nano teknoloji ile kendini temizleyen, bakteri tutmayan yüzeyler üzerine çalışmaların artacağı kesin.

Meriç Kara
Endüstriyel Tasarımcı

Bu sürece geçiciymiş gibi bakıyoruz ama gelecekte tekrarları olabilir ve benzer durumlara hazırlıklı olmamamız gerektiğini düşünüyoruz. Ortaya çıkan yeni davranış biçimlerini, ritüelleri ve ilişkileri tekrar incelemek önemli. Bundan kastettiğim insan-insan, insan-obje, insan-mekan, obje-mekan ilişkileri ve bunların üçlü kombinasyonlarında da oluşturdukları durumlara dair analizin gerekliliği. Daha yukarıdan baktığımızda şehirle ilişkimizi şu anda kestirmek güç.

Odaklar değişti, malzemeler ve dokular önemsenmeye başlandı. Paylaştığımız alanlara ve nesnelere yaklaşımımız aynı değil. Bunların hepsinin tasarıma etkileri var. Özellikle hijyen ve mesafe standartları yerine oturunca, durumu gözlemleyerek yeni öneriler ve pratikler geliştirebileceğiz. Şu an herkes dünyaya daha az dahil oluyor ve temas ediyor, bu sakinlikten dersler alabilecek miyiz yoksa arayı mı kapatacağız, bunu durup görmemiz lazım.

Zamanla yarıştığımız bir dönemdeydik ve birden durmamız gerekti. Bazı ihtiyaçları bu ayrılan zaman çözebildi, kısıtlı mekan ve nesneyle yeni çözümleri kişiler kendileri üretebildi. Tasarımın sürecini şu an bir çoğumuz evimizde yaşıyoruz. Şu ana kadar sahip olduğumuz ürünlerin insanlara bu ipuçlarını çoktan verdiğini düşünüyorum. Form olarak olsun, çalışma prensibi ya da önerdiği çözümlerle var olan tasarımlar insanlara bu dönemde oldukça fikir veriyor. Şu anda kişiler ihtiyaçlarını yeniden değerlendiriyor ve onların seçimlerine göre tasarım gelişecek.

Ortak mekanlarda da kişisel çapımızın büyümesiyle daha fazla alana ihtiyacımız olacak. Boş alana olan ihtiyaç arttı, kendi kişisel alanlarımızı yeni baştan tanımladığımız gibi genel ve ortak alanlarımızı da yeniden düzenliyoruz. Bu alanda da bir durmamız ve bakmamız gerekiyor.

Yağmur Yıldırım
Mimar, Editör ve Radyo Programcısı

Anaakım mimarlığın bir süredir içinde bulunduğumuz toplumsal, ekonomik, politik ve ekolojik krizlerle “kalbura dönmüş” dünyada sürdürülebilir olmadığı bu pandemiden önce ortadaydı. Yaşanabilir gelecekler için, tahakküme ve hiyerarşik örgütlemelere dayalı yapma biçimlerimizi değiştirmemiz gerekiyor; kendimizi örgütlemek ve sürdürmek için yeni yollar yaratmamız acil. Eylemleri ve değerleri üreten mekânsal pratiklerin bu anlamda kritik potansiyeli olduğuna inanıyorum. Yaşadığımız küresel salgında daha az dolaşımın, daha az nesnenin, daha çok kendine yetmenin ve eldekiyle yetinmenin pekâlâ gerçekleşebileceğini deneyimledik. İklim krizini aşmak için “büyümeme” (degrowth) fikrinin özünde de bu düşünce yatıyor zaten.

Bu deneyimin nasıl kendisini sürdüreceği üzerine farklı öngörülerde bulunmak mümkün ama ben umudumu korumaya çalışıyorum, öğrenilenin yeni yollarda kendisini gerçekleştireceğini varsayıyorum. Son on yılda tanık olduğumuz ve yapılı çevreye dair davranışları, diyalogları, süreçleri, bilgi üretme biçimlerini başkalaştıran, işbirliğine dayalı çok sayıda yeni pratiğin daha da çoğalacağını, yeni tartışma ve üretimlerle görüş alanımızın zenginleşeceğini düşünüyorum. Bir yandan da mimarlık ve tasarıma damga vuran iki kavramın “empati” ve “işbirliği” olması dikkate şayan. Anaakım mimarlığın odağında olmayan ileri yaşta ya da hasta bireyler, çocuklar, bedensel engelliler, sağlık çalışanları gibi gruplar için kolektif olarak fikirler geliştiriliyor, tasarım ve üretimler yapılıyor, bunlar herkesin faydalanması için açık kaynak olarak paylaşılıyor. Okullar ve atölyeler üretim için kapılarını açıyor. Tüm bunlar uzun vadede norma dönüşmeyecek belki ama geçirdiğimiz zor günlerde insanın içini hafifletiyor.

Deniz Ova
İstanbul Tasarım Bienali Direktörü

Tüm alışkanlıklarımızı, ilişkilerimizi, değerlerimizi ve tüketim pratiklerimizi tekrar tanımlayacağız. Dünyanın veya insanlığın yarattığı denklemin çok boyutlu bir problem olduğunu, her alanın birbiriyle nasıl bağlantılı olduğunu şiddetli bir şekilde öğrendik. İçinde bulunduğumuz an bir değişim ânı.

Çok katmanlı problemleri çözmek konusunda “uzman” olan tasarımcılar, bu süreçte yaratıcılıklarıyla hızlı harekete geçme kabiliyeti sergiledi. Tasarım, gelecekte neler olabileceğini tahlil etmeye çalışırken acil sorunlara da cevap vermeye başladı.

Bir sonraki adımın ne olacağını bilemesek de, temel tartışmanın tasarımdan ziyade sosyolojik, ekonomik, özellikle de politik olduğunu anlamalıyız. Toplumsal bir değişimin, ekonomik ve politik krizin eşiğindeyiz, bu yüzden acilen iş yapma şekillerimizi ve tüketim alışkanlıklarımızı değiştirmemiz gerekiyor.

Üretimlerin sürdürülebilirliği üzerine düşünmek için zaten geç kalmıştık, yeni duruma uyum sağlamak için daha çok çaba harcamamız gerekiyor. İçinde bulunduğumuz günleri ve sonrasını anlamaya çalışırken ve buna göre yeni modeller düşünürken etki ettiğimiz bütün ekosistemi göz önünde bulundurarak hareket etmeliyiz. Meseleye bütüncül yaklaşmamız, sürdürülebilir bir kurgu bulmamızı sağlayacaktır.

Oğul Öztunç, Atıl Aggündüz, Melodi Gülbaba
Piknikworks

İnsan kısa bir zaman diliminde değişen rutinlere uyum sağlamayı, kendisini güvende hissedeceği alanı bulmayı ve yeni bir hayat akışı yaratmayı iyi beceriyor. Tasarım ve mimarlık pratikleri evden çalışma/üretme tarafında çoğu zaman çok elverişli ve meditatifken, işin sonunda somutlaşması gerektiği noktada sahada olmanızı istiyor. Şu noktada internetin olanaklarıyla uzun bir süre daha herkesin üretmeye devam edeceği fikrini sevsek de, bir gün yeniden bir mimarinin koridorun sonunda bizi aniden eşsiz bir manzarayla karşılaştırıp şaşırtmasını dört gözle bekliyoruz.

Rutinlerimizdeki bu ani değişiklik nedeniyle hepimiz kendimizi ifade edebileceğimiz tek kanaldan -sosyal medya- “unutulmamak – geride kalmamak” üzere paylaşımlarda bulunmaya çabaladık. Bu pek tabii çok sağlıklı bir yönelme olmayabilir, biraz sakinlemek, içinde bulunduğumuz durumu özümsemek de önemli. “Neler oluyor?” diye durup durup tekrar şaşırdığımız anlar yaşıyoruz sanırız çoğumuz.

İçinde bulunduğumuz koşullar içinde daha önce hiç keşfetmediğimiz yeni iletişim yolları bulabilir, yeni çalışma pratikleri geliştirebiliriz; dolayısıyla işlerin medyasından tutun, iletişim kurma şekline kadar tüm dünyası değişebilir. Biz de bu dönüşümü uzaktan izlemek yerine, değişimin bir parçası olmayı, özne ve öncülerinden biri olacak kadar cesaretli olmayı umuyoruz.

Previous Story

“Rhuthmos, Ritim ve Politika” Zafer Aracagök

Next Story

Geleceğimiz Kırsal Alan mı?

0 0,00
02_ArtDog_CD_Logo_RGB_Black

BÜLTEN

Türkiye ve dünyadan haftalık kültür-sanat haberleri, inceleme yazıları, sergiler ve etkinlikleri takip et.

Bülten aboneliğinde ArtDog Istanbul’un gizlilik sözleşmesini kabul etmiş olursunuz.