Tanzimat İstanbul’unun Mimarları, Fossatiler  

/

İsviçre’nin güneyinde, Bellinzona isminde on sekiz bin nüfuslu küçük bir şehir bulunur. UNESCO Dünya Mirası listesine de giren surlarıyla ünlü bu küçük şehir, ilk bakışta çok alakasız gibi görünse de İstanbul tarihi için dünyadaki en önemli merkezlerden bir tanesidir. Zira 1837’de İstanbul’a gelerek yirmi bir sene boyunca Osmanlı’nın başkentinde kalan, başta Ayasofya’nın restorasyonu olmak üzere, Tanzimat döneminin değişen İstanbul’unda birbirinden önemli eserlere imza atan Mimar Gaspare Fossati’nin ve ailesinin mimari projeleri, günlük hayata dair çizimleri, fotoğrafları, yazışmaları ve notları Bellinzona’daki Ticino Kantonu Arşivleri’nde muhafaza edilmektedir.

Gaspare Fossati, 1809’da Güney İsviçre’nin İtalyanca konuşulan Ticino Kantonu’ndaki Morcote kasabasında dünyaya geldi. Fossati Ailesi, kökleri 14. yüzyıla uzanan ve tarih boyunca pek çok tanınmış mimar çıkartan bir ailedir. Çocukluk yıllarını Morcote’de geçiren Gaspare, ailesi ile birlikte Venedik’e yerleşti ve liseyi bitirene kadar bu şehirde yaşadı. 25 Kasım 1822’de ise Milano’daki Brera Akademisi’nde mimarlık eğitimine başladı. 1827’de mezuniyet çalışması olarak, “Bir başkent için arşiv binası” isimli projesini hazırladı ve bu çalışması ile altın madalya kazandı. Gençlik yıllarında hazırladığı bu mezuniyet projesini ise yıllar sonra Osmanlı İmparatorluğu’nun başkentinde, İstanbul’da hayata geçirebilme imkanı buldu.

1828-1831 yılları arasında İtalya’da geziler yapan Gaspare, bir süre Venedik ve Roma’da yaşadı. Roma’daki günlerinde arkeolojiye olan ilgisini keşfetti ve arkeolojik kazıları ziyaret ederek Titus Zafer Takı ve Colosseum gibi anıtsal eserlerin çizimlerini hazırladı. 1830 yılında ise Pompei ve Paestum kentlerinde kazılar yapan Pietro Bianchi’nin çalışmalarına katıldı ve Bianchi’nin önerisi ile Pace Tapınağı kazılarının yönetimini üstlendi. Tüm bu geziler ve antik kentlerdeki kazılar, onun mimari çalışmalarını ve eserlerini de büyük oranda etkiledi. 1832 yılına kadar Roma’da yaşayan ve buradaki heykel ve yapıları inceleyerek bir albüm hazırlayan Gaspare, daha sonra Morcote’ye geri döndü.

1833’te Saint Petersburg’a giden Fossati, Mimar Domenico Terezzini’nin, Çar I. Nikolay için inşa ettiği sarayın yapımında görev aldı. 1835’te İmparatorluk Mimarı ve mühendis Luigi Rusca ile birlikte çalışmaya başladı.Gaspare Fossati, Rusya’nın birçok şehrindeki sarayların, kiliselerin, malikanelerin, bir köprünün ve daha başkaca birçok yapının inşasına imzasını atarak Rusya’da hatırı sayılır bir isim yaptı. 24 Eylül 1836’da ise Saint Petersburg Sanat Akademisi’nden, ‘Saray Mimarı’ unvanını aldı. 11 Şubat 1837’de ise beraber çalıştığı Mimar Luigi Rusca’nın büyük kızı Giuseppina ile evlendi.

Gaspare Fossati Rusya’da kendisine yeni bir hayat kurup çalışmalarına hızla devam ederken, İstanbul’un meşhur yangınlarından bir tanesi birçokları gibi onun da hayatını değiştirdi ve ünlü mimarı Rusya’nın başkentinden Osmanlı’nın başkentine sürükledi. 1828-1829 Savaşı’nda Osmanlı’ya karşı büyük bir zafer kazanan Rusya, bu başarısından aldığı güce dayanarak yangında yok olan elçiliğinin yerine, büyük ve görkemli bir elçilik sarayı inşa ettirmeye karar verdi. Bu yeni sarayın inşası için ise Gaspare Fossati görevlendirildi. Kendisine bir Rus pasaportu verilen Fossati, Çar’ın emrini yerine getirmek üzere, 20 Mayıs 1837 günü İstanbul’a ayak bastı.

Bugün de Rusya’nın İstanbul Başkonsolosluğu olarak varlığını sürdüren bu görkemli yapının inşası uzun yıllar aldı. Bu sırada, 1839’da Gaspare’nin kardeşi Giuseppe de Milano’daki mimarlık eğitimini tamamlayıp İstanbul’a gelerek ağabeyinin yanında çalışmaya başladı. Sarayın resmi açılışı 1845 yılında gerçekleştirildi ama yapının her şeyiyle tamamlanması ve kullanılabilir hale getirilmesi 1849 yılına kadar sürdü. Bu görkemli yapı inşa edildiğinde, o devrin İstanbul’unda çeşitli dedikodulara neden olmuş, Çar’ın İstanbul’u işgal etmeyi planladığı ve başkentini buraya taşıyarak bu sarayda yaşayacağı söylentileri ortalarda dolaşmıştı.

Bu saray sadece İstanbul halkının değil devlet ricalinin de ilgisini çekmiş ve devrin önde gelen birçok ismi randevular alarak inşaatı ziyaret etmişti. Gaspare Fossati ve çalışmaları, o dönemde Osmanlı yönetici sınıfının uzun zamandır aradığı bir ihtiyaca cevap veriyordu. İstanbul’daki ahşap yapılaşma ardı arkası gelmeyen yangınlara davetiye çıkarıyor, taş yapılaşma ise hem daha uzun inşa sürelerine hem de daha büyük masraflara neden oluyordu. Gaspare Fossati, tuğla yapılaşmada uzman bir mimardı. Tuğla yapı hem daha hızlı inşa edilebiliyordu, hem de taşa göre daha ucuza mal oluyordu, aynı zamanda taş gibi yangına da dayanıklı bir malzemeydi. Bu nedenle Fossati kısa sürede Osmanlı yönetiminin de tercih ettiği bir isim oldu.

Gaspare Fossati’nin Osmanlı idaresinden aldığı ilk işi 1841-1843 yılları arasında inşa edilen Bab-ı Seraskeri Hastanesi oldu. Harbiye Nezareti’nin yani bugünkü İstanbul Üniversitesi’nin kuzeydoğusunda konumlandırılan yapı o sırada 250 yatak kapasiteli bir hastane olarak inşa edildi. Sonrasında ise başta hapishane olmak üzere birçok amaçla kullanıldı ve siyasi tarihimizde “Bekirağa Bölüğü” adıyla önemli bir yer edindi. Gaspare Fossati, hastane binasından başka bugün var olmayan Eminönü Limon İskelesi Karakolu’nu da inşa etti ve Babıali Arz Odası’nın düzenlemelerini yaptı. Sonrasında Rus elçiliği inşaatının da tamamlanmasıyla beraber 1845 tarihli bir Osmanlı belgesinden anlaşıldığı üzere Gaspare Fossati İstanbul’dan ayrılma kararı aldı. Fakat mimar İstanbul’dan ayrılamadan önce Osmanlı padişahı için de yapılar inşa ettiğinden bir şeref göstergesi olarak padişahtan bir nişan almak emelindeydi.

Rus elçisi Tellinof, Hariciye Nazırı Mustafa Reşid Paşa ve Meclis-i Vala Reisi Sadık Rıfat Paşa’nın araya girmesiyle Fossati emeline ulaşarak padişahtan bir nişan alabildi fakat İstanbul’u terk etmedi. Bilakis, Osmanlı belgelerinden anlaşıldığına göre bu sefer Beyoğlu’nda iki evi satın alabilmek için girişimlerde bulundu. Çünkü Mimar tam İstanbul’dan ayrılmayı düşünürken, Osmanlı’nın ilk üniversitesi olan Darülfünun inşaatı da Fossati’ye verildi ve uzun yıllar inşası devam eden bu görkemli yapı ancak 1863 yılında tamamlanabildi. Ayasofya’nın yanı başına inşa edilen Darülfünun, 1933’deki bir yangın nedeniyle tamamıyla yok oldu. Devlet nezdinde Fossati’nin inşa ettiği yapılar arasında en fazla Darülfünun binasına ehemmiyet verilmiş ve resmi evrakta kendisinden bahsedilirken çoğunlukla “Darülfünun Mimarı” lafzı kullanılmış, kendisi de resmi yazılarında “Mimar-ı Darülfünun Fossati” imzasını kullanmıştır.

İlginizi çekebilir:  Kyoto'dan Podyuma Kimononun Yolculuğu

Gaspare Fossati Darülfünun’un inşasını yürütürken kardeşi Giuseppe de 1845-1846 yıllarında Harbiye’deki Saint Esprit Katedrali’nin inşasını yönetmiş ve 1847’de Karaköy’deki Saint Benoit Kilisesi için bir proje hazırlamış fakat tatbik edememişti. Aynı dönemde Giuseppe Fossati’nin projelendirip gerçekleştiremediği ikinci bir projesi ise Beyoğlu’nda, bugün Çiçek Pasajı’nın bulunduğu arazi üzerine inşa edilecek olan 20 Şubat 1846 tarihli Naum Tiyatrosu projesidir. Fakat bilinmeyen nedenlerden ötürü Giuseppe Fossati’nin projesi hayata geçememiş ve Naum Tiyatrosu İngiliz Mimar William James Smith tarafından inşa edilmiştir.

Gaspare Fossati’nin üstlendiği diğer bir kamu binası ise Babıali’nin sınırları içerisine inşa edilen Hazine-i Evrak yani arşiv binası oldu. Kasım 1846’da inşasına resmen karar verilen yapının da Fossati’ye verilmesi kararlaştırıldı. Devrin evraklarında arşiv binasının “Darülfünun ebniyesi mimarı Fossati marifetiyle kagir olarak nev icad tuğladan tarz-ı cedid üzre” inşa edileceği belirtiliyordu. 1848 yılında tamamlanan yapının iç düzenlemelerinin tamamlanabilmesi ve faaliyete başlayabilmesi ise beş sene kadar sürdü. Bu yapı günümüzde hala ayakta olup birkaç sene öncesine kadar inşa edildiği ilk amaçla, Başbakanlık Osmanlı Arşivleri olarak hizmet veriyordu.

Gaspare Fossati’nin aynı bölgede inşa ettiği bir başka yapı ise Alay Köşkü ile Soğukçeşme arasında inşa edilen Telgrafhane-i Amire Binası oldu. Topkapı Sarayı’nı çevreleyen ve Sur-u Sultani olarak anılan saray surlarına bitişik olarak inşa edilen bu iki katlı yapı da günümüze ulaşamamıştır. Gaspare Fossati’nin ününü tüm dünyaya duyuran ve onu unutulmaz bir isim olarak tarihlere yazdıran asıl işi 1846 yılında kendisine verilen Ayasofya’nın restorasyonu oldu. O yıllarda Ayasofya’nın durumu son derece kötüydü. Fossati’nin hazırladığı raporlara göre yapıyı taşıyan sütunlar çökecek vaziyete gelmiş, yapının kubbesinde bir insanın girebileceği çatlaklar oluşmuştu. Bu restorasyon sırasında belki de en çok ilgi çeken konu, yapı camiye çevrilirken üzerleri kapatılan Bizans mozaiklerinin bulunmasıydı. Mozaikleri keşfeden Gaspare Fossati hepsinin yerlerini tek tek belirleyerek çizimlerini yaptı. Bu çizimleri albüm halinde yayınlamayı düşünüyordu fakat sonrasında Rus Çarının maddi yardımını almayınca bu projesi gerçekleşemedi. Daha sonra Sultan Abdülmecid’den aldığı maddi yardım ile caminin iç ve dış düzenini gösteren 25 gravürlük başka bir albüm yayımladı.

Tüm dünyanın büyük bir merakla takip ettiği Bizans mozaiklerini Sultan Abdülmecid de yerinde görmek istemiş ve bir gün Ayasofya’ya giderek Gaspare Fossati’nin rehberliğinde tüm mozaikleri incelemiştir. Gaspare Fossati, padişahın ziyaretinden sonra dökülen Bizans mozaiklerini toplatıp Lanzoni ismindeki İtalyan ustaya vererek Bizans mozaiklerinden bir Sultan Abdülmecid tuğrası yaptırmış ve bunu padişaha hediye etmiştir. Bizans mozaiklerinden yapılan bu padişah tuğrası da bugün Ayasofya Müzesi’nde sergilenmektedir.

Ayasofya’nın restorasyonundan sonra da Fossati kardeşler İstanbul’da kalmaya ve çeşitli işler almaya başladılar. 1853 yılında Beyoğlu’ndaki, bugün İtalya İstanbul Başkonsolosluğu olarak kullanılan Palazzo Venezzia’nın restorasyonunu üstlendiler. Fossatilerin en küçük kardeşi Mühendis Virgilio Fossati de ekibe katılmıştı ve Gaspare Fossati’nin önerdiği İstanbul-Meriç arasında vapur hattı, Pangaltı-Büyükdere arasında raylı sistem gibi projeler muhtemelen onun tarafından hazırlanmıştı.

1858 yılında Fossatiler, Morcote’ye geri dönüp 1862’de Milano’ya yerleştiler. Bugün Milano’nun merkezi durumundaki Duomo Meydanı’nın düzenlenmesini onaylayan komisyonda Gaspare Fossati de yer almış ve Fossati’nin ismi Milano’daki bir sokağa verilmiştir.

Fossati’ler geleneksel bir şehirden, bir dünya başkentine dönüştürülmeye çalışılan Tanzimat Devri İstanbul’unun en ön plana çıkan mimarlarındandır. Ayrıca neredeyse tüm on dokuzuncu yüzyıl boyunca İstanbul’da hakim olan İtalyan mimar geleneğinin öncüleridirler. Fakat, İstanbul’u neden terk ettikleri veya Osmanlı Sarayı ile aralarında sorunlar yaşanıp yaşanmadığı bilinmemektedir. Muhtemelen hamileri olan Mustafa Reşid Paşa’nın vefatı onların İstanbul’dan ayrılmalarında rol oynamıştır. Bununla birlikte, Gaspare Fossati’nin İstanbul’a karşı bir özlem duyduğu ve tekrar gelmek istediği arşivde korunan yazışmalarından anlaşılmaktadır.

Fakat Gaspare Fossati bir daha hiçbir zaman İstanbul’a gelemedi. 1862’de Milano’ya yerleşen mimar, 1869’da İtalyan vatandaşlığına geçti. 5 Eylül 1889 günü ise doğduğu kasabada, Morcote’deki evinde vefat etti. Gaspare Fossati, Morcote’deki evini de bir Osmanlı evi tarzında döşemiş ve vefatına kadar İstanbul’dan getirdiği eşyaları ile yaşamıştı; arşivde bulunan bir fotoğraf Fossati’nin Bellinozana’daki Türk salonunu tasvir etmektedir. Fossati Ailesi’nin İstanbul ile ilişkileri burada noktalanmadı, ailenin günümüzdeki temsilcilerinden sanat tarihçisi Isabella Palumbo Fossati Casa da 1993-1996 yıllarında Fransa’nın İstanbul Başkonsolosu Jean-Michel Casa’nın eşi olarak İstanbul’da yaşadı ve mimar Fossati kardeşlerin İstanbul’daki çalışmaları üzerine araştırmalar ve yayınlar yaptı.

Next Story

Bomonti’nin Meçhul Akıbeti

0 0,00
02_ArtDog_CD_Logo_RGB_Black

BÜLTEN

Türkiye ve dünyadan haftalık kültür-sanat haberleri, inceleme yazıları, sergiler ve etkinlikleri takip et.

Bülten aboneliğinde ArtDog Istanbul’un gizlilik sözleşmesini kabul etmiş olursunuz.