Beykoz Kundura’nın bu yıl ilk kez düzenlenen sanatçı programı Vardiya, dikiş, çizim ve resmin yanı sıra fotoğraf, video ve ses enstalasyonlarını kullanarak yarattığı işlerle güncel sanat dünyasının önde gelen isimlerinden birine dönüşmüş Gözde İlkin ile başladı. Sümerbank Deri ve Kundura Fabrikası zamanlarında işçilerin birbirlerine nöbetlerini devrettikleri vardiya çalışma sisteminden ilhâmla yaratılmış programın kurgusu ve işleyişi oldukça dikkat çekici. Her yıl Türkiye’den farklı disiplinlerden üç ismin seçilerek davet edileceği programda, sanatçılar 10 gün boyunca Kundura Hafıza’nın yüzlerce fotoğraf, nesne ve sözlü tanıklık toplamış arşivinde zaman geçiriyorlar. Farklı araştırma yöntemlerini deneyerek ve tabii ki özgün sanat pratiklerinden yola çıkarak geçmişi ve tarihi bugünden yorumluyorlar, ayrılırken de bir sonraki sanatçıya sorular ya da notlar bırakıyorlar.
Vardiya’nın ilk sanatçısı Gözde İlkin’i son gününde, bir sonraki sanatçı Alican Tezer’e bırakacağı fikirlerini not alırken yakaladık ve deneyimlerini sorduk.
-
Nasıl geçti bu 10 gün?
Şehrin merkezinden ve zamanından uzaklaşıp, Beykoz Kundura’nın zamanına eşlik ettiğim, hem dinlendiğim hem de arşivin içinde kaybolduğum bir zaman geçirdim. Her günün iki üç gün gibi geçtiği, takip ettiğim anlatı ve mekânlarla zamanın genişlediği bir süreç oldu. Vardiya’yı devralmadan önce bir arşive yerleşmek, arşivi hareket ettirmek üzerine düşünüyordum. Mekânlarda ve nesneler arasında gezinirken hafıza ve arşivin; onu izleyene, takip edene yerleştiğini fark ettim. Bu süreçte biriken görüntüler, nesneler ve sözlü anlatılar da birlikte çalışma fırsatı bulduğum Kundura Hafıza ekibinin bir parçası oldular.
-
Neler hissediyorsunuz peki? Neler birikti eteğinizde?
Tek başıma devraldığım bu nöbete çoğalarak devam ediyorum diyebilirim. Hafıza, mekân, aile, aidiyet üzerine sorduğum sorular genişledi. Tanık olduğum hikâyelerin ve nesnelerin birbirini, mekânı ve mekâna dahil olan her şeyi gözeterek tanımladıkları, genişleyen bir ev, aile hissine dahil olmuş hissediyorum. Benim de bu hafıza nöbetinde neyi nasıl gözeteceğim zamanla formunu bulacak, ‘Vardiya süreci yeni başlıyor’ diyebilirim.
-
Daha önce böyle bir programa katılmış mıydınız?
Vardiya, bir mekânın hafızasında vakit geçirdiğim, arşivinde çalışma şansı bulduğum ilk program oldu. Vardiya’dan kısa bir süre önce New York’ta Water Mill Center’da bir aylık programa katılmıştım. WMC, devam eden proje ve yeni filizlenen fikirler için kütüphane ve koleksiyonundan esinlenerek birlikte düşünmeye alan açan bir programdı. Benzer olarak Vardiya programı da üretimden çok Kundura’nın hafızasından ilhâm almak, mekânı izlemek, dinlemek ve arşiv üzerine düşünmek için bir fırsat sunuyor.
-
Üretim pratiğinizde yeni imkânlar, formlar ya da ihtimaller yarattı mı peki bu süreç?
Genellikle biriktirdiğim görüntü ve hikâyeleri kumaşlara dikişle, çizimle işlemeye meyilliyimdir. Vardiya sürecinde gelen fikirleri, yazı ve fotoğraflardan kurguladığım bir günlük olarak kaydettim. Dikmekten ve parçaları birbirine tutturmaktan çok dinlediğim, mekâna kulak verdiğim, gözlemlerimi yazdığım bir süreç geçirdim. Beykoz Kundura’nın anlatılarla ve sözlü aktarımlarla oluşturulan hafızasına ben de kişisel notlarla eklenmeyi tercih ettim.
“Arşiv Tüm Anlatıları, Nesneleri ve Mekânlarıyla Üstünüze Siniyor”
-
Kundura Arşiv’de zaman geçirmenin zaman ve hafıza ile ilişkinizde nasıl bir yankısı / karşılığı oldu?
Vardiyaya katılmadan önce kazıma, biriktirme, çoğaltma, tekrar üzerinden bir arşive yerleşmenin olasılıklarını düşünüyordum. Programa katıldıktan sonra fark ettim ki arşiv tüm anlatıları, nesneleri ve mekânlarıyla üstünüze siniyor. Sizi, kendisinin bir yansıması bir parçası yapıyor. Vardiya sürecinde kişisel yaklaşım ve deneyimlerle arşivden veri toplarken, kendimi sürüklenmeye, karşılaşmaya ve kazara yan yana gelişlere açık bir gezintide buldum. Sorduğum sorular ise takip ettiğim hikâyeler ile şekillendi. Bugün, fabrikanın film ve dizi kurgularıyla farklı zaman ve mekânlara açılan girift yapısında, birbirini tamamlayan hikâyelerle oluşturulan hafızanın bir yansımasını görebiliyoruz. Sözlü tarih çalışmasında hatırlama ve aktarım farklılıklardan kaynaklanan eksik, sökük hikâyeler arşiv aracılığıyla birbirine kökleniyor. Fabrikanın hafızası, mekânların ve zamanların bir anlamda birbirine yaslanmış, aşılanmış birlikteliğinde var oluyor.
Fabrikada yaşayanlar, kendilerini birlikte çalıştıkları insanlarla; alet ve makinalarla birlikte tanımlıyorlar. Beykoz Kundura fabrikasının yapısı, kişisel olandan kolektif bir oluşa açılan; çekirdek bir aileden farklı gelenek, dil, din ve kökten insanları buluşturan bir aile formu sunuyor. Herkesin birbirini gözettiği ve desteklediği çok anneli, babalı, amcalı, teyzeli; tek gövdede buluşan geniş bir aile olma fikri hafızalarda devam ediyor. Bugün de Kundura’da çalışanların ortak yaşam ve çalışma süreçleri ile ilgili her detayı gözettikleri, hikâyelerini birbirlerine emanet
ettikleri organik bir vardiyaları var.
Sergi bekçisi Ahmet Bey, mekânlarda biriken tozun hafıza nesnelerinin üzerlerini kaplamasına, biçimlerini bozmasına izin vermiyor. Mekânlar böylece fabrikadaki üretim alanından, eve dönüşüyor. Ahmet Bey’in vardiyası evin içini, yuvayı gözeten, temizleyen ve koruyan bir emeği de içinde barındırıyor. Evi yaşamsal kılan en önemli hareket belki de mekânın ciğerine işleyen rutubet ve tozun birikmesini önlemekten geçiyor.
Kundura Hafıza’da buluşan fabrika hikâyeleri de bir anlamda farklı anılarla biriken zihinsel ve yaşamsal tozların görünür olmasını sağlıyor. Mekânın geçmişi ve bugünü arasında katman katman çoğalan bu anlatı tozları, zaman ve mekanları birleştiren bir ara yüz, bir anımsama alanı açılıyor.
-
Arşivden sizi en çok etkileyen bir nesne, kayıt ya da fotoğraf seçmenizi istesek, hangisi olurdu?
İlki bu olurdu:
Fabrika’da kadınların hem iş gücünde hem de gündelik yaşamlarında görünmez emeklerinin izlerini takip ettim. Kadınlarla yapılan sözlü tarih çalışmalarında gündelik yaşamın fabrika çalışma hayatı ile birleştiği anlatılara tanıklık ediyoruz. Derinin ayakkabıya dönüşümünde parçaların birleştirilmesi, ayakkabı yüzünün oluşturulması ince iş olarak geçiyor. Saya dikim olarak adlandırılan bu bölümde daha çok kadınlar çalışıyor. Saya dikişte uygulanan, farklı parçaların ve yüzlerin bir yapboz gibi eşleştirilerek bir araya getirilmesi gibi kadınların çalışma ve gündelik yaşam anlatılarıyla fabrika bir eve dönüşmeye başlıyor. Bugün de Fabrika hafızasının yeniden haritalandırılması, biriktirilmesi çoğunluğunu kadınların oluşturduğu bir ekip tarafından gerçekleştirilmekte.
İkincisi bu:
İnsan ve hayvanın ortak mekânları deri, hafıza ve yaşamsal ihtiyaç olan su ilişkisi üzerine düşündüğüm fotoğraflardan esinlendim. İşlenmesi sırasında yüzü ve beden formu silinmiş derilerin işçilerin ifadeleri ile anlamlandığı fotoğraflarla odaklandım. Başka bir canlıyı kaplayan, koruyan örtünün; insan yararına
şekillendirilmesi, insanı kaplayan ikinci bir deriye dönüşmesi için ham derinin hafızasının kazınması, temizlenmesi, kendini unutması gerekiyor.
Ve bu: