Ekin Bernay, Resilient Responses: Repair and Restore, Çevrimiçi atölye, 15 dakika, Küratör: Annie Bicknell ve Ese Onojeruo, Terra FoundaDon for American Art Series: New PerspecDves kapsamında, Tate, Londra, Performans Görüntüsü, Fotoğraf: Guillaume Valli,2021

Sınırlarla Dans

Sanatçı Ekin Bernay dans, hareket psikoterapisi ve performans sanatı yollarında üretiyor uzun bir süredir. Bu, kendisini ve dahil olan herkesi içine alan uzun bir yolculuk… Ekin ile, öğrenmeye ve fark etmeye devam ettikleri üzerinden dans, hareket, beden çalışmaları, koreografi projeleri, mekân ve dijital dünya ile kurduğu ilişki ve yolculuğun bundan sonrası üzerine konuştuk.

/

En başa dönersek, dans ve performans hikâyen nasıl başladı?

Dans çocukluğumda hayatıma girdi. İlerleyen zamanlarda tekrar keşfetmem gereken bir alan oldu. Önceleri dans bana sınırları olan bir alan gibi gelmeye başladı. Bir süre uzaklaştım. Hayatımdaki bazı olaylar nedeniyle biraz karanlık bir dönemden geçiyordum. Yaklaşık 10 ay harekete ara verdim. Ardından geri dönmek istediğimde de dansı yeniden keşfetmem gerekti. Bu arada dans terapisi eğitimi aldım. Tekrar beden, hareket ve kendini bunlarla anlatma üzerine düşünmeye başladım. Ve yapmak istediklerimin dansın kalıplarına, hatta hiçbir kalıba giremediğini anladım. Dolayısıyla performans sanatını aslında kendime bir araç olarak seçtim. Şu anda geldiğim noktada bütün metotları birbirine karıştırmak istiyorum. Hâlâ yolun çok başlarında hissediyorum kendimi. Sürekli bir arayış hali…

Dans, hareket psikoterapisi ve performansı nasıl birleştiriyorsun veya kesiştiriyorsun? 

Üçü de kendisine göre çok farklı tanımları olan ve kendilerini anlatmak için hâlâ savaş veren pratikler. Dans terapisi halen klinik psikoloji dünyası içerisinde kendine bir yer bulmak için doğru metotları geliştirmeye çalışıyor. Çağdaş sanatlar altındaki performans sanatına baktığımızda hâlâ sahne sanatlarıyla karıştırılmasının veya diğer sanat dalları kadar anlaşılır olamamasının savaşını veriyor.

Dansçı bence verdiği emeğin karşılığında hakkettiğini en az alan sanatçılar arasında. İçgüdüsel olarak biliyorum ki metotları birleştirirsem ortaya çok benden bir şey çıkacak ve içerisine tabii ki tahminimden öte bir ‘Ekin’ girecek. O yüzden her şey bazen bulanık, bazen de çok net. Önümde bana bu yolu gösterecek, bunu gerçekleştirecek birisi olmamasının özgürlüğünü ve aynı zamanda kaygısını hissediyorum. Çünkü “bu üç alanı birleştirip anlamlı bir bütün oluşturacağım” demek bir iddia. Yapabilirsem ortaya koyduğum şeye ben de yüzde yüz daha çok inanacağım ve insanlara da daha iyi geçecek, onlara daha iyi gelecek gibi hissediyorum.,

ArtDog Istanbul 19. Sayı150,00“CUMHURİYET’İN İKİNCİ YÜZYILI” Sayısı

ArtDog Istanbul basılı dergi satış noktalarını görmek için tıklayın.

Kapak Görseli: Mustafa Kemal Atatürk, Ankara’da açılan bir sergide heykeli incelerken, 1934, BYEGM
Kapak Tasarımı: Burcu Ocak

Başarılı

Üretimlerinde mekânın kendisi de çoğunlukla performansın önemli bir parçası haline geliyor. Özellikle HOPE Alkazar’da gerçekleştirdiğin performans ve atölyelerde bu belirgin olarak görülüyordu. Performansın mekânla ilişkisini nasıl tarif edersin?

Mekân, alan benim için çok önemli. Bu benim için danstan öte performans sanatı pratiğinden gelen bir durum. Çünkü performans sanatında bir dünya yaratıyorsunuz, o dünyanın yeni kuralları var ve bu kurallara göre bir gerçeklik içeriğinde karşınızdakiyle ilişki kuruyorsunuz ya da kurmuyorsunuz. Veya bu ilişkiyi kendinizle kuruyorsunuz, kendinizi çözümlüyorsunuz. Alan her seferinde yeni bir dünya demek. HOPE Alkazar’da bunu çok net görebiliyoruz. İnsanları içeri aldığımızda ışıkta yaptığın en ufak değişiklik, kokudaki bir dokunuş, içeriğe koltukları yerleştirip yerleştirmemek gibi unsurlarla birlikte, her şey aslında o habitatta yeni bir dünya yaratıyor. O yüzden ne kadar ileriye götürebilirim, insanlara ne kadar sarılabilirim, onları ne kadar özgür bırakmak, ne kadar sınırlarla çalıştırmak istiyorum gibi soruların hepsi alana müdahalelerle birlikte güçlendirebileceğimiz şeyler.

Bunun yansımaları benim koreografi işlerimde de görülebilir. Alanı üç boyutlu olarak düşünüp ister istemez seyirciye karşı yapılan ve seyirciyi dördüncü duvara konumlandırdığımız bir gerçeklikte paylaşılmasına alışırız. Bunun kırıldığı, her alandan görüldüğü, içine ve dışına insanların girebildiği yeni anlatım şekilleri, yeni sahne metotları bizi dans alanında ileriye götürecek. Dolayısıyla bunun üzerine düşünmek önemli.

Var olan sınırdan sonra daha özgür düşünebilmek için biraz içimize bakmamız ve duvarları yıkmamız gerekiyor. Bu yolda da benimle birlikte düşünmek isteyen insanları yanımda istiyorum.

Ekin Bernay, The Problem, Performans, 15 dakika, Küratör: Hollie Miller, Where Time Thickens II, kapsamında, Performistanbul iş birliğiyle, UK Mexican Arts Society, Londra, Performans Görüntüsü, Fotoğraf: Michele Occelli

Bedensel bir ifadenin kolektif bir üretime dönüşmesi ayrıca etkileyici. Özellikle koreografi çalışmaların kapsamında ekiplerle ortaya çıkardığınız performanslar üzerinden düşünürsek, çağdaş dansın bu potansiyeli ve derinliğiyle ilgili ne düşünüyorsun?

İlginizi çekebilir:  Gasoline Rainbow: Karantinada Bir Yol Filmi

Yolda neler keşfetmiş olursam olayım özünde dansa aşık olarak, dansla kendimi bularak buraya geldiğimden, benim için her zaman bu form kutsal ve ayrı bir yerde duruyor. Koreografik işler yapmanın da çocukluktan gelen bir hayalin, bir üretimin devamı olduğunun farkındayım.

Özellikle geçtiğimiz bir sene içerisinde Türkiye’de çok güzel dansçılarla çalışma imkanım oldu. Her işte biraz daha birbirimize bağlanıyoruz. Tekrar edebilen, insanlara baştan sona bir şeyler anlatabilen, bunu geçirebilen ve her yaptığımızda daha iyiye gidebilecek bir şey üzerine çalışmak da beni geliştiriyor.

Koreografik fikirlerim aslında çok uzun zamandır vardı. 18 yaşımda dans okulunda yaptığım koreografiye baktığımda, orada kullanabileceğim fikirlerin hâlâ olduğu görüyorum. Çok belirgin bir zevkim var. O yüzden bu alanda da daha fazla keşfedeceğim şey olduğunu biliyorum. Sahne üzerine de oturabilecek işler üretmek konusunda bir heyecanım var. Her zaman ilgimi çekecek olan şey, orada sınırları ne kadar zorlayabileceğim.

Geçtiğimiz günlerde yine HOPE Alkazar’da işitme engelli dansçılarla birlikte gerçekleştirdiğiniz bir atölye oldu. Dans atölyeleri ve hareket psikoterapisi üzerine Türkiye ve yurtdışında çok çeşitli gruplarla deneyimlerin var. Bu deneyimler senin kendi üretimini nasıl besledi, besliyor? Yarattığı etki üzerine sonrasında neler deneyimledin?

Bence bir sanatçı ve insan olarak bu dünyadaki deneyimimi en çok geliştiren şeylerden biri ötekileştirilmiş, toplumun dışında bırakılmış otizmli çocuklar, şizofreni tanısı olan yetişkinler gibi gruplarla çalışma şansım olması. Kendisini sistemin dışında bulmuş insanların evlerine, alanlarına gidip, bazen de onları kendi alanlarımıza çağırıp güzel zaman geçirmek ve garip bir şekilde insanların yapamayacaklarını düşündükleri, hareket, dans ve beden üzerinde buluşmak çok güzel. Dans terapisi insana çok geniş bir yelpaze sunan bir metot. Çok fazla şey öğrendim ve öğrenmeye devam ediyorum. O yüzden bu geçtiğimiz on senedir yaptığım en doğru hamlelerden biri bu alana verdiğim emek oldu.

Son zamanlarda özel olarak tasarladığın koreografilerle, yurt dışındaki bazımoda gösterileri, Afife Jale Ödülleri sahne gösterisi gibi özel projelerde de yer alıyorsun. Bu koreografileri nasıl tasarlıyorsun? İçerik ve hikayenin bütünüyle nasıl bir ilişki kuruyorsun koreografi üzerine çalışırken?

Üretim sancılı bir süreç. Bazen zaman sayesinde iyi bir kısıt geliyor. Bu birkaç ay her şey çok yoğun. Çalıştığım forma göre de işler değişiyor. Bu sene Pomus işbirliğiyle Afife Jale Tiyatro Ödülleri’nin 25. senesinin açılışını yaptım. Ahmet Sami yazdı, Murathan Özbek bundan ilhamla bir film çekti, ben de Gizem Erdem başrolünde, ekibimizle sahnede harekete döktüm. Kostümleri Mert Yemenicioğlu ciddi bir araştırmayla döneme uygun tasarladı. Geçen sene de ekibimizle buradaki ilk büyük projemiz olmuştu. Buçok hızlı bir süreçti ve farklı disiplinlerin birlikte nasıl hareket edebileceğini ortaya koymak adına güzel bir dil bulduğumuzu düşünüyorum.

Bu aralar peki?

Benim için yine kritik bir zaman çünkü aynı gün Paris O.P.Y.U.M. festivali için hazırladığım kamera işim performans içim gösterilirken, Los Angeles’da Luis De Javier’ in yeni koleksiyonu için çalışıyoruz. Aslında bu farklı şapkaları giyebilmek sanırım bana iyi geliyor. En öz hissettiğim yer performans sanatı alanı ama modanın şu an gittiği yönde bu kadar etken bir tasarımcı ve aynı zamanda arkadaşımla çalışmak ayrı bir heyecan.

Seni bu aralar heyecanlandıran yeni bir şeyler var mı?

Uzun süredir beni en çok heyecanlandıran şey kök salmaktı. 15 ay göçebeydim ve şimdi kendi alanım ve hatta bahçemde ağaçlarım olması bana çok iyi geldi. Bu toprakların gücüyle beslenmek ve genişlemek istiyorum.

Üretim açısındansa, şu an çok yoğun bir şekilde birlikte sıkça çalıştığım Başak Cankeş’in yeni üretimini sahneliyoruz. O da bittikten sonra bir süre yeni büyük performansıma yoğunlaşağım. Bu sefer İstanbul’da ve büyük bir alan işgal etmek var hayalimde…

Previous Story

Irkçılığın Modayla İmtihanı

Next Story

Kırk Yıllık Birliktelik

0 0,00
02_ArtDog_CD_Logo_RGB_Black

BÜLTEN

Türkiye ve dünyadan haftalık kültür-sanat haberleri, inceleme yazıları, sergiler ve etkinlikleri takip et.

Bülten aboneliğinde ArtDog Istanbul’un gizlilik sözleşmesini kabul etmiş olursunuz.