Sanatçı ve akademisyen Selçuk Artut’un çalışmaları, sanatsal araştırmaları ve üretimleri, insan-teknoloji ilişkisinin teorik ve pratik boyutlarına odaklanıyor. Geçtiğimiz yıllarda yayımlanan Teknoloji-İnsan Birlikteliği ile, medya ve teknoloji felsefesi üzerine yazdığı Data-Reality kitapları üzerine, Artut’un yeni kitabı Geometric Patternswith Creative Coding / Yaratıcı Kodlama ile Geometrik Desenler geçtiğimiz haftalarda yayımlandı.
1998 yılından beri post-rockavangard müzik grubu Replika’ın üyelerinden birisi olan Artut, bunun yanı sıra, Alp Tuğan ile birlikte kurdukları RAW performanslarında, kodlama ve yaratıcı üretimi birleştiriyor, ses ve görüntü verilerini eş zamanlı olarak programlayarak canlı performanslar gerçekleştiriyor. Selçuk Artut ile işin terminolojisinden, hem merakımızı cezbeden hem de kaygılarımızı besleyen, geleceğe dair taşıdığı potansiyel ikircikli yönlerine kadar pek çok katmanı konuştuk.
Sanat pratiğini nasıl tarif ediyorsun? Matematik, müzik ve teknolojik sanat nasıl birleşti hikayende? Pratiğini tarif ederken neden özellikle teknolojik sanat ifadesini kullanıp, dijital sanat ve yeni medya kavramlarına mesafeli duruyorsun?
Sanatsal araştırmalarım ve eser üretimlerim insan-teknoloji ilişkisinin teorik ve pratik boyutlarına odaklanıyor. Günümüzde kaçınılmaz bir biçimde etkisi altında yaşadığımız teknolojiyi, proaktif bir etmen olarak yaratıcı bir unsur olarak kullanmaya çalışıyorum. Bugüne kadar ürettiğim eserler üzerinden bir analiz yapmak gerekirse sanat pratiğimin temel olarak kendini tekrar etmekten uzak, kavramsal içeriğine itina gösterdiğim işlerden meydana geldiğini söylemek mümkün.
Erken yaşlardan beri matematiğe, müziğe ve teknolojiye yönelik doğal gelişen bir ilgim oldu. İlkokul yıllarımda, bugün için ilkel örnekleri olsa da bilgisayarlarla tanışınca bir anda oradaki zengin dünyanın farkına varmıştım. Bu üçünün kombinasyonu hayatımda hiçbir zaman birbirinden ayrılmadı. Üniversitede matematik bölümünde eğitim alırken müzikle uğraşlarım profesyonel bir çizgiye doğru yön almaya başladı ve hayatımın o döneminde müzisyen olmaya karar verdim. Ardından ses sanatı, etkileşim sanatı, kod sanatı derken bireysel olarak da sanat uğraşlarım başkaları tarafından görülür olmaya başlandı. Ancak ben hem terminolojik olarak hem de üretilen eserlerin entelektüel kıymetini ortaya koymak adına var olan kavramları sorguladığımda kendimde karşılıklarını tam olarak bulamadığımı hissettim. Örneğin “Dijital Sanatı” ele alacak olursak benim için ortada sanatın dijitalleşmesinden öte dijitalin sanatsallaşması gibi daha derin bir mevzu bulunuyor. Kendinden üreyen sistemlerin oluşturduğu görüntü ve ses yapıları, veri üzerinden elde edilen biçimler gibi alanlar daha çok ilgimi çekiyor. Sanat açısından tartışmanın bir boyutu biçimsellik olsa da insana dair etkileri ele alındığında ben bugünün düşünce yapısını şekillendiren en önemli etkinin teknoloji olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden daha çok şemsiye bir terim olarak “Teknolojik Sanat” demeyi uygun buluyorum.
Geçtiğimiz günlerde lansmanı yapılan kitabın üzerinden, geometri ve örüntüler arasındaki tarihsel ilişki üzerine düşünmek, “medya arkeolojisi” olarak tarif ettiğin süreçte yeni bir üretim içinde olmak bu alandaki birikimi nereye taşıyor?
Günümüzde sıklıkla karşımıza çıkan terminolojilerden birisi de “Yeni Medya” tanımı. Bu terimi ve en çok da neyin yeni olabileceğini sorguladım hep. Bugün kullanılan teknolojik imkanlar son derece yeni, ama bu iyi olacakları anlamına gelmiyor. İyiyi sorgulamanınsa bir sanatçının en doğal refleksi olması gerektiğine inanıyorum. Konuyu estetik açıdan tarihsel bir devrim olarak görmenin ve geçmişte olanlarla bugün olanlar arasındaki bağları koparmanın bu tanımın en kaygı verici tutumu olduğunu düşünüyorum. Oysa bugün devasa ekranlarda gördüğümüz soyut içeriklerin bundan binlerce yıl öncesinden süregeldiğini ve duygu paydaşlığı açısından sergilenen deneyim algısını özellikle geçmişin geometri sanatına borçlu olduğunu iddia etmeye çalışıyorum. Günümüzde soyut şekillerin ortaya çıkardığı sanat eserlerinin üretim yöntemleri ve sunum halleri farklı olsa da bugünün sanatına “yeni” demenin sorgusuz bir kabul olduğunu düşünüyorum.
ArtDog Istanbul basılı dergi satış noktalarını görmek için tıklayın.
Kapak Görseli: Mustafa Kemal Atatürk, Ankara’da açılan bir sergide heykeli incelerken, 1934, BYEGM
Kapak Tasarımı: Burcu Ocak
Çalışmalar sırasında karşılaştığın veya keşfettiğin ve seni şaşırtan şeyler oldu mu?
Desenleri keşfetmeye çalışırken ilk başlarda İstanbul’daki çeşitli yapıları incelemeye başladım. Ardından Özbekistan’a oldukça etkileyici bir seyahatim oldu. Geometrik desenlere ne kadar çok önem verdiklerine ve mimari yapılardaki uygulamalara nasıl sahip çıkarak günümüzde de heybetli bir şekilde bu eserleri geniş kitlelere sunduklarına şahit oldum. Geçtiğimiz yaz ise Konya, Akşehir, Beyşehir civarını gezdim. Özbekistan’da karşılaştığım kültürel sahiplenmenin ne yazık ki burada aynı oranda olmadığını fark ettim. Anadolu Selçuklu dönemine ait birçok kıymetli eserin zaman içerisinde yok olmaya maruz bırakılmış olmalarını görmek beni çok şaşırttı.
Teknolojik sanat üretiminde ister istemez bir “gelip geçicilik” algısı söz konusu. Teknolojik sanat eserlerinin korunması üzerine bir kitabın var. Bu konu neden önemli ve nasıl mümkün?
Eserleri çeşitli koleksiyonlarda yer alan bir sanatçı olmaya başladığımda bunların korunması meselesi bir anda karşımda çok net bir biçimde beliriverdi. Koleksiyonerlerin, müzelerin, galerilerin ve de bir çok sanatçının bu konu üzerine yeterince düşünmediklerini görmeye başladım. Resim, heykel gibi geleneksel sanat türlerinde eserlerin korunması adına metodolojik bir altyapının kurulmuş olması gerçeği ile birlikte günümüz teknolojik sanatı için bu sürecin farklı bir bakış açısı ile ele alınması gerektiğini sunduğum çeşitli konuşmalarda vurguluyorum. Teknolojik sanatın da korunabileceği gerçeğini sanat paydaşlarına ikna edemezsek bu eserlerin sahiplenilmesi konusu da bir çıkmaza sürüklenecektir.
Kodlamayı yaratıcı bir unsur olarak geometrik örüntü veya canlı müzik performansı gibi çeşitli formlar üzerinden insanlara anlatmayı neden önemsiyorsun?
Benim için kod teknolojinin dili. İnsanlar arası kullandığımız enformel dillere benzemekle beraber kalıpları hataya tolerans göstermeyen formel bir yapıya sahip. Zihin – beden ikiliği üzerine kurduğumuz ve iletişim adını verdiğimiz sistemi teknolojik olanaklarla devam ettirmemize olanak sağlıyor. Benim asıl önemsediğim kısım, eser üretirken bu dilin beraberinde getirdiği farklı düşünme hallerine girmenin mümkün olması. İnsanların bu dili fark etmelerini ve hayal dahi etmedikleri şeylerin olduğu bir evrende yaratıcılıklarını pekiştirmelerini sağlamaya çalışıyorum. Teknoloji ile insan arasında gerçekleşen ve benim “diyalektik yaratıcılık” dediğim süreci yaşadıklarında kendine has bir sanatsal çizginin açığa çıkabilmesinin mümkün olabileceğini söylüyorum.
Son zamanlarda insan – teknoloji ilişkisi üzerine süren tartışmanın hem gerilimli hem de önemli bir açılım potansiyeli taşıyan yanları var. Sence bu tartışmalarda kaçırdığımız bir şeyler var mı?
Etrafımızı sarmalayan teknolojik bir dünyada insanın ontolojik açıdan bu değişimden etkilenmemiş olması imkansız. Artık kanatları olmadan uçmayı başarabilmiş başka bir insandan bahsediyoruz. Bu gücün sınırlarını sorgulamamız gerekiyor. Kimi zaman bu güç dünyayı yok edecek noktalara dahi gelmiş durumda. Diğer taraftan ise bu gücü fayda sağlayıcı bir amaçla kullandığımızda mucizeler yaratacak bir potansiyele de sahip. Teknolojinin gelişmelerin etrafında doğal olarak oluşan kapital odaklı dengelerin gittikçe bireyler arasında kutuplar oluşturduğunu görüyorum. Kaçırdığımız şeylerden birisi bireyler arasındaki teknolojik adaletsizlik. İnternet ve akıllı cihazlar sayesinde herkesin bilgiye erişimi olduğunu söylemek bir yanılgıya dönüşüyor. Yapay zekaya erişim herkes için bir seviyeye kadar var, hatta o seviye yapay zekanın gelişimine hizmet ediyor. Ama ötesi için müthiş bir bilinmeyenler silsilesi içindeyiz. Teknoloji firmaları, toplumları yönetebilmek ve düzeni sağlamak amacıyla bize hizmet eden devlet yapılarından çok daha güçlü hale geldiler. Tekelleşme potansiyeline sahip bu teknolojik devler karşısında ne kadar özgür olabileceğimizden emin değilim.
Masanda yeni, heyecan verici neler var?
Geometrik desenlerle olan yolculuğumu bir süre daha devam ettirmek istiyorum. Kitabın çıkmasını takiben anlattıklarımın yaygınlaşmasını sağlamak amacıyla yurtiçinde ve yurtdışında çeşitli konuşmalar yapıyorum ve atölyeler düzenliyorum. Yanısıra sanatçı olarak eser üretmeye devam ediyorum. RAW isimli ses ve görüntü ikilisi ile yeni bir albüm çıkarmak üzereyiz. 2024’te ayrıca kişisel sergim olacak. Tiyatro dünyasına yeniden döndüm ve o alanda bir takım çalışmalar içerisindeyim. Görünen o ki takvimim oldukça dolu.