Sanat Yapıtları Bize Doğa Hakkında Ne Söyler? - ArtDog Istanbul
Koray Ariş: İçinde Yaşadığımız Deri Sergiden görünüm Küratör: Selen Ansen Arter, 2024 Fotoğraf: flufoto (Barış Aras & Elif Çakırlar)

Sanat Yapıtları Bize Doğa Hakkında Ne Söyler?

Arter’in altı haftalık “Sanat Yapıtları Doğa Hakkında Bize Ne Söyler?” semineri, sanatın bireyde yarattığı etkileri ve doğayla kurduğu ilişkiyi insanın doğanın parçası olması ekseninde tartışıyor. Zeynep Gürler’in yürütücülüğündeki program, sanatın gündelik alışkanlıklardan çıkarma ve yeni anlamlar üretme gücüne odaklanıyor. Gürler’le seminerin yaklaşımını konuştuk.

/

Sanat yapıtları bize doğa hakkında ne söyler? Arter’in 30 Eylül’de başlayan altı haftalık seminer dizisi, bu soruya yeni bir perspektiften yaklaşmayı hedefliyor. Sanatçı ve akademisyen Zeynep Gürler’in yürütücülüğünde gerçekleşecek program, doğayı yalnızca temsil edilen bir konu değil, insanla birlikte var olan bir aktör olarak ele alıyor. Gürler, ArtDog İstanbul’a verdiği röportajda, sanatın doğayı “birlikte düşünmenin yollarını açtığını” vurgularken, seminerin izleyiciyi pasif bir konumdan çıkarıp, kendi sorularını üretmeye davet eden bir düşünme alanına dönüşmesini amaçladığını söylüyor.

“Sanat Yapıtları Doğa Hakkında Bize Ne Söyler?” seminer dizisinin temel çıkış noktası nedir?

Bu seminer dizisinin temel çıkış noktası, doğanın sanat tarihinde yalnızca bir temsil konusu olarak değil, bizimle birlikte var olan bir aktör olarak nasıl düşünebileceğimizi araştırmak oldu. Seminer dizisi, çağdaş sanat yapıtları üzerinden doğa ile kurduğumuz ilişkileri yeniden sorgulamaya ve bu ilişkilerin gündelik, toplumsal, ekolojik boyutlarını görünür kılmaya odaklanıyor.

Seminerde izleyicilerin kendi sorularını üretmeleri özellikle vurgulanıyor. Bu yaklaşım neden önemli?

istmodern
istmodern mobil

‘Sanat Yapıtları Doğa Hakkında Bize Ne Söyler?’ başlığı da aslında bu nedenle seçildi: sanatın doğayı sadece ele almakla kalmadığını; aynı zamanda onunla birlikte düşünmenin yollarını açtığını vurgulamak için. Katılımcıların kendi sorularını üretmeleri, onları pasif dinleyici konumundan çıkarıyor; seminerin böylelikle tek yönlü bir anlatı olmaktan çıkıp, sürekli hareket halinde bir düşünme alanına dönüşmesi hedefleniyor.

Sarkis, Çağrı (Arılara) I, Bakır, zil, balpeteği, 7 × 35 cm, 2013 . Arter Koleksiyonu, Sergiden yerleştirme görüntüsü: Locus Solus, 2022. Fotoğraf: Sena Nur Taştekne

Günümüz sanat ortamında ekoloji ve doğa temaları sıkça gündeme geliyor. Bu seminer bu tartışmalara nasıl bir katkı sağlamayı hedefliyor?

Benim hedefim, bu tartışmaları salt bir ‘tema’ olarak değil, bir yöntem, bir düşünme biçimi olarak ele almak. Sanat yapıtları ekolojiyi yalnızca yansıtmıyor; farklı zamansallıkları, ekolojik kırılganlıkları, türler arası bulaşmaları ve kolektif varoluşun direniş biçimlerini görünür kılıyor. Bu seminer de bu çok katmanlı deneyimleri açmayı amaçlıyor.

Seminer boyunca odaklandığınız “insanın doğanın bir parçası olması” fikri, sizin kişisel sanat üretiminizi nasıl etkiliyor?

Sanat pratiğimde doğa, yaşam üzerine düşünmenin aktif bir ortağı. Malzemelerimle kurduğum ilişki ya da doğada yaptığım yürüyüşler bana doğanın yalnızca dışarıda gözlemlenen bir nesne olmadığını; ritimleriyle, sürekliliğiyle ve dönüşümleriyle üretimime eşlik eden bir varlık olduğunu gösteriyor. Bu seminerin çıkış noktası da aslında doğayla üretim sürecimde kurduğum bu ortaklıktan doğdu.

Çağdaş sanatta ekoloji tartışmaları giderek daha görünür oluyor. Sizce bu tartışmalar sanat yapıtlarının geleceğini nasıl şekillendirecek?

Ekoloji tartışmaları bugün sanatın yönünü giderek daha kapsayıcı hale getiriyor ve gelecekte bu yönelimin daha da derinleşeceğini düşünüyorum. Yapıtlar, insanın dünyayla ve diğer canlılarla nasıl birlikte var olabileceğini gösteren yeni yollar açıyor; önümüzdeki dönemde bu yolların üretim süreçlerinde malzemeye daha duyarlı yaklaşımlarla ve sergileme pratiklerinde izleyiciyi ortak yaşam tahayyüllerine davet eden deneyimsel modellerle daha da zenginleşeceğini öngörebiliriz.

Füsun Onur, Kaldırım Kenarında Su, Pleksiglas üzerine kolaj, 100 x 30 cm, 100 x 40 cm, 1981.  Arter Koleksiyonu,
Sergiden yerleştirme görüntüsü: OyunBu, 2022. Fotoğraf: Sena Nur Taştekne

Doğa ve sanat ilişkisini konuşmak, sizce bugün hangi toplumsal ihtiyaçlara yanıt veriyor?

Bugün iklim krizi aslında bir yaşam krizi. Doğa ve sanat ilişkisini konuşmak, bu krizle iç içe geçmiş toplumsal sorunlara yanıt veriyor. Yalnızca çevreye değil, aynı zamanda adalet, dayanışma ve birlikte yaşamanın koşullarına dair yeni düşünme biçimleri açıyor. Sanat da bu bağlamda, mevcut krizleri aşmaya yönelik kolektif duyarlılıkların gelişmesine katkıda bulunuyor.

 

Arter Koleksiyonu ve programıyla bağlantı kurmak seminerleri nasıl zenginleştiriyor?

Arter Koleksiyonu’nu, seminerin kuramsal çerçevesini canlı tutan bir düşünme alanı olarak görüyorum. Koleksiyonun yapısı durağan değil; her sergide yeniden okunabilen, farklı bağlamlarda yeni ilişkiler kurabilen bir niteliğe sahip. Doğa, insan ve kültür arasındaki bağlantıları çok katmanlı biçimlerde görünür kılması, seminerin tartışmalarını somutlaştıracak. Katılımcılar, yalnızca dinleyici olarak kalmayıp; eserlerle birebir karşılaşarak kendi sorularını üretme imkânı bulacaklar. Bu, seminerin Arter bağlamında gerçekleşmesini özel kılan şeylerden biri.

Bu seminerin sonunda katılımcılarda nasıl bir farkındalık bırakmayı hedefliyorsunuz?

Katılımcıların, doğaya yalnızca dışarıdan bakan bir göz olmadıklarını, onunla birlikte düşünmenin ve onun ritimlerini hissetmenin yollarını fark etmelerini önemsiyorum. Benim için en değerli sonuç, seminerin sonunda doğayla ilişkilerine dair yeni sorularla ayrılmaları olacak. Doğayı yalnızca bir tema ya da manzara olarak değil, birlikte yaşadığımız bir varlık olarak hissetmeye başladıklarında, bu seminer amacına ulaşacak.

Previous Story

İstanbul Bienali’ne 15 Günde 100 Bin Ziyaretçi

0 0,00