İkinci Dünya Savaşı’nın son haftalarında Sovyetler Birliği’nden gelen masum bir hediye, ABD ile Rusya arasındaki casusluk tarihinin en şaşırtıcı hikâyelerinden birine dönüştü. 1945 yılında Rus izci çocukları, Moskova’daki Spaso House’ta görev yapan ABD Büyükelçisi W. Averell Harriman’a el oyma bir Büyük Mühür armağan etti. Bu hediye, savaş sonrası dostluk ve iş birliği sembolü olarak görülüyor, büyükelçinin konutunun duvarında gururla sergileniyordu. Ancak yedi yıl boyunca fark edilmeyen bir sır taşıyordu. Ahşap mühür, The Thing adı verilen bir dinleme cihazını gizliyordu.
1952’ye kadar kimsenin fark etmediği bu küçük mekanizma, büyükelçiliğin özel görüşmelerini Moskova’daki bir binadan dinleyen Sovyet istihbaratına aktarıyordu. Cihaz, 1951’de bir İngiliz radyo operatörünün yanlışlıkla aynı frekansa denk gelmesiyle ortaya çıktı. ABD’li teknisyenler üç gün süren titiz bir taramanın ardından el oyması mührün içindeki gizli kulakla karşılaştı.
Bir Sanat Eserinin İçinde Saklı Görünmez Kulak
The Thing‘in mucidi, aynı zamanda dünyanın ilk elektronik müzik enstrümanı Theremin’i yaratan Rus mucit Lev Sergeyeviç Termen’di. Termen, organ borularını andıran tüpler ve insan sesine duyarlı ince bir zarla çalışan cihazı, hiçbir batarya ya da elektronik devreye ihtiyaç duymadan tasarlamıştı. Bu özellik sayesinde cihaz ne ısınıyor ne de güvenlik taramalarında fark ediliyordu.
Cihaz yalnızca yakındaki bir binadan yüksek frekanslı bir sinyal gönderildiğinde aktifleşiyor, ortamdaki ses titreşimlerini anteni aracılığıyla yansıtıyordu. Bu incelikli mühendislik, sadece teknolojik değil, psikolojik bir ustalık da taşıyordu. Çünkü el işçiliğiyle yapılmış güzel bir nesne, diplomatik ortamlarda doğal olarak güvenilir kabul ediliyordu. Sovyet istihbaratı bu kültürel önyargıyı zekice kullanarak bir sanat eserini sessiz bir casusa dönüştürmüştü.

Termen’in icadı, aradan geçen on yıllara rağmen hâlâ merak uyandırıyor. The Thing‘in hikâyesini anlatan yeni bir belgesel, bu yıl izleyiciyle buluştu. Cihazın çalışma prensibini yeniden inşa eden karşı dinleme uzmanı John Little’ın araştırmalarına odaklanan yapım, ilk gösterimini mayıs ayında yaptıktan sonra 27 Eylül’de Buckinghamshire’daki Bletchley Park’ta yer alan Ulusal Bilgi İşlem Müzesi’nde yeniden gösterildi.
Sanat ve Casusluk Arasındaki İnce Çizgi
Sanatın istihbarat amaçlı kullanımı tarih boyunca tekrar eden bir olgu oldu. Leonardo da Vinci savaş makineleri tasarladı, Rubens diplomatik ilişkiler aracılığıyla bilgi topladı, yirminci yüzyılda birçok sanatçı kamuflaj teknikleri geliştirdi. İngiliz Kraliyet Koleksiyonu’nun başındaki sanat tarihçisi Anthony Blunt bile yıllarca Sovyet ajanı olarak görev yaptı.
The Thing‘in yarattığı sarsıntı ise ancak 1960 yılında bir Amerikan casus uçağının Sovyetler tarafından düşürülmesinin ardından kamuoyuna yansıdı. ABD, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi toplantısında oyma mührü masaya koyarak casusluğun tek taraflı olmadığını göstermek istedi. Cihazın teknik ayrıntıları ise ancak 1987’de yayımlanan Spycatcher kitabıyla gün yüzüne çıktı.
Bugün hâlâ tarihçileri büyüleyen bu olay, sanatın görünürde masum dünyasının ardında bambaşka bir gerçekliğin saklı olabileceğini hatırlatıyor. Bir hediye, bir obje ya da bir sanat eseri bazen yalnızca estetik bir nesne değildir; devletlerin kaderini değiştirebilecek sessiz bir araç da olabilir.


