Osmanlı İmparatorluğu’nun ihtişamlı son günlerinden Cumhuriyet’in ilk yıllarına dek uzanan bir tarihin sayfalarını araladığımızda, Şakir Paşa Ailesi’nin büyüleyici hikâyesiyle karşılaşırız. Bu aile, Osmanlı’nın derin kültürel mirası ile modernleşmenin getirdiği dinamizmi bir potada eriterek, her biri tarihin farklı bir köşesine ışık tutan bireyleriyle adeta bir yıldızlar topluluğu oluşturmuştur. Siyasi çalkantılar, sanatsal atılımlar ve entelektüel birikimlerle örülü bu hikâye, sıradan bir aile öyküsünden çok öteye, çok boyutlu bir efsaneye dönüşmüştür. Şakir Paşa’nın torunlarından Şirin Devrim, bu unutulmaz hikâyeyi 1994’te İngilizce olarak A Turkish Tapestry: The Shakirs of Istanbul adıyla yazmış, iki yıl sonra eser Türkçe’ye Şakir Paşa Ailesi (Doğan Kitap) olarak kazandırılmıştır.
Tarih Sayfalarında Şakir Paşa Ailesi
Şakir Paşa Ailesi’nin kökleri, Osmanlı coğrafyasının tasavvufla yoğrulmuş derinliklerine dayanır. 19. yüzyılda askerlik ve idarecilik sahasında yıldızı parlayan bu aile, Asım Bey’in oğlu Şakir Paşa’nın cesur adımlarıyla tarih sahnesinde belirginleşmiştir. Şakir Paşa, Osmanlı ordusundaki üstün eğitimi ve diplomasi alanındaki önemli görevleriyle sadece ailesinin değil, dönemin siyasi ve kültürel mirasını da şekillendiren bir figürdür. Ancak, Sultan Abdülhamid döneminde yaşadığı güvensizlik ve zorunlu sürgün yılları, ailenin hikâyesini hem çatışma hem de azimle yoğrulmuş bir destan haline getirmiştir. Onun liderliği ve vizyonu, ailenin daha sonraki kuşaklarında kendini sanat, edebiyat ve bilim gibi alanlarda gösteren yaratıcılığın temel taşlarını döşemiştir.
Fahrünnisa Zeyd
Şakir Paşa’nın çocuğu olan Fahrünnisa Zeyd, modern Türk resim sanatının uluslararası alandaki öncülerinden biri olmuştur. Batı ile Doğu’nun sanatsal geleneklerini bir araya getiren eserleri, soyut imgeler ve renklerle dolu dünyası, onu yalnızca Türkiye’de değil, Avrupa ve Ortadoğu’da da tanınan bir ressam yapmıştır. Zeid’in resim dili, coşkuyla dolu ve çok yönlü yapısıyla tek bir üsluba indirgenemeyecek kadar çeşitlidir. Sanat hayatının başlangıcında, minyatür kurgusunu andıran figürlü kompozisyonlarla dikkat çeken sanatçı, olgunluk döneminde vitray yüzeylerini hatırlatan geometrik ve serbest soyutlamacı eserler üretmiştir. Son döneminde ise portre çalışmalarına yönelen Zeid, bireylerin psikolojilerini yansıtan derinlikli çalışmalarla öne çıkmıştır. Fahrünnisa, aynı zamanda edebi ve entelektüel çevrelerde tanınan İzzet Melih Devrim ile evlenmiş ve bu evlilikten iki önemli sanatçı Nejad Melih Devrim ve Şirin Devrim doğmuştur. 1934 yılında ise Irak’ın Ankara temsilcisi Emir Zeid ile evlenen sanatçı, prenses unvanını aldı.
Nejad Melih Devrim
1939’da Galatasaray Lisesi’nde öğrenci olduğu dönemde, Matisse ve Bonnard’ın etkisinde resimler yapmaya başladı. 1941 yılında İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’ne adım attı ve burada Léopold Lévy’nin hem öğrencisi hem de asistanı oldu. 1941’de, “Liman” temalı toplumsal çalışmaların sergilendiği Yeniler Grubu etkinliğinde eserlerini sundu. 1950’de Sidney Janis Galeri’deki “Genç Amerikan ve Fransız Ressamları” sergisine Mark Rothko, Jackson Pollock, Maria Helena Vieira da Silva, Ad Reinhardt ve de Staël gibi dönemin önde gelen isimleriyle birlikte katıldı. Devrim, 1945 sonrasında Paris sanat çevrelerinde öne çıkan “Paris Ekolü” içinde kendine kalıcı bir yer buldu.
Şirin Devrim
Şirin Devrim, Fahrünnisa Zeyd’in ikinci çocuğu. Eğitimini İstanbul Amerikan Kız Koleji’nde tamamladıktan sonra, 1948’de New York’a giderek Yale Üniversitesi’nde tiyatro eğitimi aldı. Türkiye’ye döndüğünde, İstanbul Şehir Tiyatrosu’nda oyuncu ve yönetmen olarak çalıştı. Bu tiyatroda sahneye oyun koyan ilk kadın sanatçı unvanını kazandı. Ancak, 1966 yılında Muhsin Ertuğrul’un İstanbul Şehir Tiyatroları’ndan ayrılmasının ardından kurumdan istifa etti ve ABD’ye yerleşti. Amerika’da birçok tiyatroda sahne alan Devrim, aynı zamanda Carnegie-Mellon ve Wisconsin Üniversiteleri’nde ders verdi. Şirin Devrim tiyatro sahnesindeki yeteneği ve yazarlık kariyeriyle uluslararası bir figür olmuştur.
Aliye Berger
Ailenin bir başka önemli üyesi, Mehmet Şakir Paşa ve Sare İsmet’in kızı, Türk sanatının ilk gravür sanatçılarından olan Aliye Berger’dir. Gravür ve resim sanatında yenilikçi yaklaşımıyla, Türk sanatında kendine özgü bir yer edinen Aliye, eserlerinde kişisel duygu yoğunluğunu sanatın sınırlarıyla buluşturmuştur. Sanatın her dalını bir “güzellik” olarak gören Berger, ilk eserini henüz 17 yaşındayken resmetmiştir. Uzun yıllar boyunca resim ve piyano dersleri alan sanatçı, 1924 yılında Macar keman virtüözü ve pedagog Karl Berger’den müzik eğitimi almıştır. 1955 yılında katıldığı Tahran Bienali’nde ikincilik ödülü kazanan Aliye Berger, İstanbul, Ankara, Londra, Paris, Viyana, Ravalpindi ve İslamabad gibi şehirlerde kişisel sergiler açmıştır. Ayrıca, 1951-1972 yılları arasında yurt içi ve yurt dışında pek çok karma sergide yer almıştır. 1935-1939 yılları arasında Berlin ve Paris’te kardeşi Fahrünnisa Zeyd’in yanında kalarak dönemin sanat hareketlerini yakından takip eden sanatçı, gravürlerini “renkli gören, yaşamayı en büyük coşku ve aşk olarak kabul eden bir anlayışın ürünleri” olarak tanımlar. Berger’in eserleri, İstanbul Resim ve Heykel Müzesi, Viyana Albertina Müzesi ve birçok özel koleksiyonda yer alıyor.
Füreya Koral
Füreya Koral, Şakir Paşa’nın kızı Hakkiye Hanım’la Mehmet Emin Paşa’nın kızıdır. Notre Dame de Sion Kız Lisesi’nden mezun olduktan sonra, bir süre İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’nde eğitimine devam etti. Bu dönemde, ünlü Macar keman virtüözü Charles Berger’den özel keman dersleri aldı. Charles Berger, ilerleyen yıllarda Füreya’nın teyzesi Aliye Berger ile evlenecekti. Füreya Koral, 1951’de Paris’te ilk sergisini açtığında, seramiğin sanat olarak sergilenmesi Batı’da bile oldukça yeniydi. Sanatı, içerik ve biçim açısından dönemin Batı sanat çevrelerinde büyük ilgi topladı.
1938’e kadar eşiyle birlikte Mustafa Kemal Atatürk’ün yakın çevresinde bulundu. Atatürk’ün vefatından sonra İstanbul’a taşındılar. 1940-1944 yılları arasında müzik eleştirileri yazıp çeviriler yaptı. 1945 yılında verem teşhisi konulan Koral, tedavi için 1947’de İsviçre’nin Leysen kentindeki bir sanatoryuma gitti. Tedavi sürecinde, Londra’da yaşayan teyzesi Fahrelnissa Zeid, ona sanatla ilgilenmesi ve zamanını verimli değerlendirmesi için çeşitli materyaller gönderdi. Bu materyaller arasında yer alan seramik aletleri, Koral’ın seramiği ciddi bir uğraş olarak keşfetmesini sağladı ve onun sanat yolculuğunda bir dönüm noktası oldu. Türkiye’nin ilk modern seramik sanatçılarından biri olarak tanınan Füreya, geleneksel Anadolu motiflerini modern tekniklerle bir araya getirmiş ve Türk seramik sanatını uluslararası alanda tanınır bir hale getirmiştir. Ayşe Kulin de Füreya Koral’ın hayatını anlatan Füreya adlı bir roman yazmıştır.
Halikarnas Balıkçısı
Şakir Paşa Ailesi’nin en renkli figürlerinden biri, Halikarnas Balıkçısı takma adıyla bilinen Cevat Şakir Kabaağaçlı’dır. Robert Koleji’nden Oxford’a uzanan eğitim hayatında şairane bir ruh geliştirir. İtalyan bir model olan Agnesia Kafiera’yla birlikte 1912 yılında İstanbul’a babasının yanına geri döner, üstelik Agnesia hamiledir. Bu dönemde babasıyla yaşadığı anlaşmazlıklar, onun ailesinden kopmasına ve daha asi bir kimlik geliştirmesine neden olur. Bu çatışma, babasının ölümüyle sonuçlanan trajik bir olayla derinleşir.
Şirin Devrim ölümle sonuçlanan baba oğul çatışmasını kitabında şöyle anlatıyor:
“Bu kitabı yazmaya karar verdiğimde öğrenmek istediğim ilk şey, ailenin, Şakir Paşa’nın ölümünü nasıl haber aldığıydı. Annemin bütün notlarını, anılarını araştırdım ve o geceye ait şu satırlara rastladım. ‘Avrupa’nın üzerinde kara savaş bulutlarının dolaşmasına karşın, 1914 yılının güzel bir haziran gecesiydi. Annemin büyük pirinç karyolasında, cibinliğin altında yatıyor, mum ışığında en sevdiğim kalfanın anlattığı masalı sonsuz bir mutluluk içinde dinliyordum (…) Birdenbire evin içinde sanki bir rüzgâr esti. Kapılar açıldı, kapılar çarpıldı, birtakım sesler yükseldi, alçaldı. Az sonra matmazelim Miss Schreiber odaya hızla girdi. ‘Kalk Nisa, çabuk kalk’ diye beni yataktan çekmeye başladı. ‘Şimdi haber aldık; paşa çok hastalanmış; çiftlikten dönüyormuş; oda ona hazırlanacak.’
Şakir Paşa hiç dönmedi. Ertesi sabah onun yerine arkadaşı Sait Paşa elinde bir telgrafla geldi. Telgrafta Şakir Paşa’nın, oğlu Cevat’ın tabancasından çıkan bir kurşunla öldüğü yazıyordu.”
Şirin Devrim daha sonra şöyle devam ediyor: “Şakir Paşa’nın cenazesi adaya getirildi, oradaki camide basit bir tören yapıldı ve kendisinin yaptırdığı Müslüman mezarlığında toprağa verildi. Cevat yargılandı ve adam öldürmekten on dört yıl yedi. Mahkemede anneannem oğlunun tarafını tuttu. ‘Ne kadar tartışırlarsa tartışsınlar, Cevat’ın karakteri hiçbir zaman kasıtlı olarak babasını öldürmeye uygun değildir’ diye ısrar etti. İnatla bunun bir kaza olduğu görüşünü savundu. Lala ise tanıklığında, o sırada çiftlikte olmasına karşın hiçbir şey bilmediğini, çünkü uykusunun derin olduğunu ve gecenin bir vaktinde silah sesleriyle uyandığını söyledi. Neticede yargıç bunun önceden tasarlanmış bir cinayet olmadığına, ama kaza da olmadığına karar verdi. Yargıç, şiddetli bir tartışmanın heyecanıyla silahların patladığı sonucuna varmıştı.”
Ressamlıktan Yazarlığa
Cevat Şakir Kabaağaçlı, almış olduğu 15 yıl kürek cezasının yalnızca yedi yılını çekebildi; çünkü bu süre zarfında verem hastalığına yakalandı ve sağlık durumu nedeniyle tahliye edildi. 1928’den sonra ressamlıktan uzaklaşıp yazarlığa odaklandı. Bodrum’un özgün atmosferi ve sade yaşamı, onun edebi üretimini derinleştirirken, sanatını daha içsel ve güçlü bir şekilde yansıttığı bir dönemi başlattı. Kabaağaçlı’nın bu dönemdeki üretken yaşamı boyunca, üç evliliğinden beş çocuğu dünyaya geldi.
“Bizden İzin Almadılar”
Şimdilerde Şakir Paşa Ailesi: Mucizeler ve Skandallar adlı TV dizisiyle gündeme gelen ailenin ekranlarındaki yolculuğuna başladığı günden bu yana sansasyonlarla yine gündemden düşmüyor. Cevat Şakir Kabaağaçlı’nın torunları, dizi için kendilerinden izin alınmadığını belirterek ailevi hassasiyetlere vurgu yaptı ve hukuki süreç başlatacaklarını duyurdu.
Dizinin yapımcısı ise hikâyenin “sanat hürriyeti çerçevesinde” kurgulandığını savundu. Tüm bunlar olurken dizinin Kartal’daki platosunda henüz bilinmeyen bir nedenle büyük bir yangın çıktı ve dizideki Şakir Paşa Köşkü tamamen yok oldu. Diziye ara verilmek zorunda kalındı. Bu süreçte plato yeniden kuruldu ama dizi gündemden yine düşmedi. Aliye Berger’in gençliğini Hazal Kaya‘nın oynayacağı açıklandı. Diziye katılması gündemde olan bir isim ise Suna Selen. Dizi 26 Ocak Pazar günü yeniden ekranlara döndü, bundan sonra neler olacak ve Şakir Paşa Ailesi Türkiye gündeminde nasıl yer alacak göreceğiz.