Fossati’nin Saint Pierre Han’daki odası

Saint Pierre Han Geri Dönüyor

///

Son bir senedir, İstanbulluların sürekli dilinde olan, fotoğrafları aylarca şehrin dört bir yanındaki billboardlarda sergilenen, televizyon programlarına, belgesellere konu edinen, ardı ardına turlar düzenlenen Saint Pierre Han, yakaladığı bu popülerliği ile tezat bir şekilde, on yıllarca kaderine terk edilmiş, yangınlar atlatmış, Perşembe Pazarı esnafının insafına bırakılmış, dizi ve film yapımcılarının gözde mekanlarından biri haline gelmiş ve her geçen gün özgün mimarisinden, tarihi dokusundan bir şeyler kaybederek, şehrin sosyal hayatından nerdeyse tamamen soyutlanmış bir haldeydi. Bir süre devam eden bu tanıtımların ve popülerliğin ardından han, şu an İBB Miras tarafından yürütülen kapsamlı bir restorasyona alındı. Geçtiğimiz iki sene boyunca yürütülen restorasyon çalışmalarında yapının içerisinde de geçmişe tanıklık eden, şehrin belleğini, bir asır öncesindeki sanatsal anlayışını ve beğenilerini belgeleyen birçok bulguya rastlandı. İstanbul’un önemli kültür-sanat merkezlerinden biri olması planlanan Saint Pierre Han, umulur ki başarılı bir restorasyon sürecinin ardından en yakın zamanda şehrin sosyal hayatına dahil olur.

Saint Pierre Han, adını aldığı hemen yanı başındaki Saint Pierre Dominiken Kilisesi’ne ait. Bir Katolik tarikatı olan Dominikenlerin şehirdeki geçmişi 800 yıl geriye gidiyor. İstanbul’daki ilk kiliseleri, bugün de varlığını devam ettiren ve şimdiki kiliseye de çok yakın bir yerde bulunan Arap Camii’ydi. 1461’de, kiliselerinin camiye çevrilmesinin ardından Dominikenler Saint Pierre Kilisesi’ni bugün bulunduğu bölgeye taşıdılar. 1894 yılında İstanbul’daki Latin Katoliklerin tarihi üzerine “Histoire de la Latinité de Constantinople” isimli kapsamlı bir kitap yayımlayan Fransız elçilik sekreteri M. A. Belin’e göre kilisenin bulunduğu arazi Angelo Zakaria isimli bir Venedik asilzadesinden önce kiralandı, sonra satın alındı. Kapitülasyonlar kapsamında kilise ve kiliseye ait mülkler de yine Venedik Cumhuriyeti’nin koruması altında bulunuyordu.

Fakat 18. yüzyılın başında, Saint Pierre Kilisesi’nin rahipler topluluğu Venedik elçiliği ile yaşadıkları sorunlar nedeniyle Fransız elçiliğinin koruması altına girmek istediler. Ğugas İnciciyan’a göre Venedik Elçiliği ile rahipler topluluğunun anlaşmazlıklarının başında, 1475’de Kefe’nin fethinin ardından İstanbul’a gelen Dominikenler tarafından Kefe’den getirilen ve bugün de kilisede korunan Meryem Ana ikonası geliyordu. Bu konu hakkında İnciciyan şu satırları kaydeder: “Saint Paul (Pierre) kilisesi önceleri Venedik elçilerinin himayesi altında bulunuyordu, fakat bu elçilerden biri tasviri rahiplerin elinden almaya kalkıştığı için hayli kargaşalık çıkmıştır. Bu yüzden kilise Fransız elçisinin himayesine geçti.”

Neticede isteklerinde başarılı olan Dominiken rahipleri, 1705 yılında Fransız Elçisi Comte de Ferriol vasıtasıyla alınan fermanla Fransız himayesine girdiler. Bu tarihten sonra kilise ve çevresi, Fransız elçiliği, İstanbul’daki Fransız tüccarlar ve Fransız toplumu için de önemli bir mekan haline geldi. Kilisenin yanı başında inşa olunan ahşap evlerde, Fransız Ticaret Temsilciliği ve temsilciliğe bağlı birimler hizmet veriyordu.

Fakat 8 Şubat 1771’de başlayan Galata’da büyük yangınıyla beraber Fransız Ticaret temsilciliğine ait ahşap yapılar yanarak yok oldu. Bu yapıların yerine Fransız elçisi Comte de Saint-Priest, kesme taştan inşa edilecek yeni kagir bir yapının inşasına karar verdi. Böylelikle bugünkü Saint Pierre Han Galata’da yükselmeye başladı. Bloklar halinde inşa edilen hanın ilk kısmı 1771’de yine ticaret temsilciliği, banka ve lojman olarak inşa edildi. Eski Banka ve Galatakulesi Sokağı’nın kesiştiği ikinci kısım 1772’de, Voyvoda Caddesi’ne dönen üçüncü ve son bölüm ise 1775’te inşa olundu. Bu son inşaatın hatırasına hanın üzerinde Saint Pierre’i inşa ettiren Fransız Sefiri Comte de Saint-Priest’in amblemi ile Bourbon Hanedanı’nın üç zambaklı amblemi de yerleştirilmiştir ki bunlar hâlâ aynı yerlerinde duruyor.

Saint Pierre Han 18. yüzyılda inşa edildiğinde iki katlı bir yapıydı. Hana bugünkü halini veren ve üçüncü katı inşa eden ise Osmanlı ekonomisini de yeniden şekillendiren Bank-ı Osmani-i Şahane oldu. Hanın banka olarak hazırlanması sürecinde cephesinde yapılan bir takım değişikliklerin yanı sıra iç mekan da büyük oranda değişti. Kaldırılan bazı duvarların yanı sıra bazı kapılar ve pencereler iptal edilip örülürken yerlerine yenileri açıldı. Kesme taştan inşa edilen hanın ilk iki katı taş zeminli, merdivenleri mermer ve merdiven korkulukları dökme demirden yapılırken, banka tarafından inşa edilen üçüncü kat tuğla örgülü üzeri sıvalı duvarlarla çevrili ve üçüncü kata çıkan merdivenler ahşaptan inşa edildi. Saint Pierre Han’ın banka olarak kullanıldığı dönemin şahitlerinden biri, banka çalışanlarından René du Parquet’dir. Kaleme aldığı 1864-1865 yıllarındaki anılarında Parquet, bankadan ve Saint Pierre Han’dan şu satırlarla bahseder: “Herkesin saygısını kazanmış Dominiken rahiplerinin kaldığı Saint Pierre manastırı ve kilisesinin önünde duralım. Güneyden bir sokağın sınırladığı müştemilatın bir kısmı Bank-ı Osmani-i Şahane’ye kiralanmış. Fransa’nın duvara gömülü üç zambaklı eski armasını fark edeceğiniz bina, bir zamanlar konsolosluk binamızdı. Bankaya girecek olursanız bugün gişe olarak hizmet veren bir oda göstereyim, 16. Louis döneminde Monsieur Chénier İstanbul konsolosuyken oğulları, iki büyük şair Marie-Joseph ve André bu odada doğdular ve sonradan buralardan ayrılıp biri devrimin idam sehpasında ölürken, diğeri de Paris’in gri gökyüzünün altında kendi köşesinde çekilmiş ve unutulmuş olarak neredeyse günümüze kadar yaşamıştır.”Parquet’nin de vurguladığı gibi Fransız Devrimi’nin önde gelen şairlerinden André Chénier’nin Saint Pierre Han’ın bir odasında doğduğuna dair rivayet 19. yüzyıl boyunca anlatılagelir. Şairin babası Louis Chénier, ticaret için İstanbul’a gelerek 1750’lerde Fransız Ticaret Temsilciliği’nin idareciliğini üstlendi. 25 Ekim 1754’te ise Elisabeth Lomaca isminde İstanbullu Rum bir hanımla evlendi; bu evlilikten on kadar çocuk dünyaya geldi. Bunlardan altıncısı da 30 Ekim 1762’de Galata’da dünyaya gözlerini açan André Chénier’di. Küçük yaşta ailesi ile birlikte Fransa’ya dönen Chénier, 1789’daki Fransız Devrimi’nin en ateşli şairlerinden biri oldu. Fakat kalemini her geçen gün artan anarşinin kışkırtılması için kullandığı suçlamasıyla Saint Lazare hapishanesine kapatıldı ve 1794’te başı giyotinle kesilerek idam edildi.

İlginizi çekebilir:  Bir Arada Olmak

Chénier’nin 1762’te dünyaya geldiği, bugünkü Saint Pierre Han’ın ise 1771’de inşasına başlandığı düşünüldüğünde şairin söz konusu yapıda doğmuş olması pek mümkün görünmüyor. Muhtemelen daha önce hanın yerinde bulunan ahşap Fransız Ticaret Temsilciliği yapısında doğmuş olmalı, ki babası da zaten o yıllarda o kurumun yöneticisiydi. Fakat Chénier’nin Saint Pierre’de doğduğuna dair anlatılagelen rivayetin doğrulamasını Stamboul Gazetesi’nin sahibi ve başyazarı olan Régis Delbeuf üstlenir ve İstanbul’un önde gelen mimarlarından Alexandre Vallaury’ye hazırlattığı mermer levhayı hanın ikinci katında yer alan odalardan birinin üzerine yerleştirtir. Levha bugün de aynı yerde bulunuyor. Levhanın üzerinde “André Chénier naquit dans cette maison le 30 Octobre 1762” yani “André Chénier 30 Ekim 1762’de bu evde doğmuştur” yazısı görülüyor. 3 yaşındayken ailesiyle birlikte şehirden ayrılan André Chénier’in İstanbul günlerine ait belki de tek belge ise bugün hâlâ Saint Pierre Kilisesi arşivinde korunan vaftiz kaydı.

Banka, 30 yıla yakın bir süre merkez olarak Saint Pierre Han’ı kullanmaya devam etti, fakat anlaşılan bu yapıda çok da mutlu değillerdi. Osmanlı Bankası’nın Genel Müdürü Sir Edgar Vincent, 7 Şubat 1890’da, Paris Komitesi üyelerinden Théodore Berger’e yazdığı mektubunda, şu satırlarla sitem ediyordu: “Şu anda kullandığımız mekanın hiçbir konforu yoktur. Ofisler yazın çok sıcak, kışın ise çok soğuktur. Sağlık şartları son derece yetersizdir.” 1892 yılında Osmanlı Bankası, Saint Pierre Han’ı terk ederek, aynı yıl Voyvoda Caddesi’nde inşa edilen yeni binasına taşındı.

Annuire Oriental isimli ticaret yıllıklarına bakıldığında bankanın Saint Pierre’i terk etmesinin hemen ardından hanın çeşitli iş kollarından kurum ve kuruluşlara kiralandığı ve her geçen yıl kiracıların sayısı arttığı görülür. Hanın 1893’teki ilk kiracıları arasında Paul Tavukçu isimli bir komisyoncu, Osmanlı hukuk tarihinin önemli isimlerinden, “Külliyat-ı Kavanin”in yazarı Sarkis Karakoç’un hukuk bürosu, Dr. Lewis Mizzi isimli başka bir avukat, Vahan Manukyan’ın kimya laboratuvarı, İtalyan Ticaret Odası ve İstanbul Rıhtımları Müdürlüğü bulunur. 1900’lerin başlarına değin hanın kiracıları ve iş kolları her sene artarak devam eder. Yine ticaret yıllıklarından anlaşıldığı üzere bu dönemde uzun yıllar hanın odabaşılığını ise Garabet Berberyan isminde birisi sürdürür.

Tarih boyunca bakıldığında, hanı sadece şahısların değil, şehrin tarihi, ticari, sosyal ve kültürel yaşamı için önemli birçok kurumun da tercih ettiği görülür. İstanbul Barosu, İtalyan Ticaret Odası, Yunan Ticaret Odası, İspanya Konsolosluğu, Liman İşletmeleri, İstanbul’un belki de ilk mimari örgütlenmesi olan Osmanlı Mimarlar ve Duvarcı Ustaları Birliği bu kurumlardan sadece birkaçıdır. Ki bu kuruluşların ve kişilerin, handa bıraktıkları reklam panoları, duvar yazıları, isimleri ve çeşitli süslemeleri son restorasyonda ortaya çıktı.

Kitabevi, şarap şirketi ve kavı, komisyoncu, tüccar, kimyager, banker, tütün tüccarı gibi farklı iş kollarından bir çok kimsenin ofislerinin bulunduğu Saint Pierre Hanı, özellikle avukatların ve mimarlar tercih eder. Ticaret yıllıklarına bakıldığında bu iki meslekten birçok ismin çalışmalarını handa yürüttükleri ve her geçen yıl sayılarının arttığı görülür. Mimarlar arasında Hovsep Aznavur, Antoine Perpignani, Giulio Mongeri, Marco Langas ve Eduardo de Nari gibi İstanbul’un anıtsal birçok yapısını inşa eden, modern inşa teknik ve araçlarını İstanbul’a getiren birçok isim yer alır. Ayrıca Tanzimat döneminin önde gelen mimarlarından Gaspare Fossati’nin de mimarlık ofisinin handa olduğuna dair savlar öne sürülür. Bu rivayete sebep olan Fossati’nin İsviçre’deki Bellinzona Arşivleri’nde korunan evrakı arasında bulunan iki çizimdir. Çizimlerden ilki Fossati’nin ekibinde çalışan isimlerden biri olan ressam Michail Ivanovic Scotti’ye ait olan suluboya bir resimdir. Fossati’nin Beyoğlu’ndaki ofisini tasvir eden 1848 tarihli bu çizimde “Mimar-Ressam Gaspare Fossati’nin Pera’daki Ofisi” ibaresi bulunur. 1849 tarihli ikinci çizim ise bizzat Gaspare Fossati tarafından çizilen bir karakalem resimdir: Kendi mimarlık ofisini ve burada çubuk içen insanları tasvir etmiştir. Bu çizimin üzerinde de Saint Pierre Han olduğuna dair hiç bir kayıt bulunmaz.

Osmanlı Arşivi’ndeki belgelerden anlaşıldığı üzere kilise ve sahip olduğu gayrimenkuller ile eşyalar, bir dökümü yapılarak 1907’de Fransız himayesinden İtalya Krallığı’nın himayesine geçirilir. Bu sırada Saint Pierre Han’ın da aralarında olduğu kilisenin mülklerini gösteren bir kadastro haritası hazırlanır. Yine Osmanlı Arşivleri’nde bulunan ve Amerikan Büyükelçiliği’nin Osmanlı Dışişleri’ne gönderdiği bir diplomatik notadan Osmanlı yönetiminin Saint Pierre Han’a Ekim 1915’te el koyduğu ve tüm kiracılardan kontratlarını talep ettiği öğrenilir. O sırada Osmanlı Devleti ile İtalya savaşta olduğu için Dominiken rahiplerine ait hana el konulmasını, tarafsız bir ülke sıfatıyla Amerikan Büyükelçiliği protesto eder.

Kısa süren bu el koyma döneminin ardından günümüze kadar han, Saint Pierre Kilisesi’nin mülkü olmaya ve kilise tarafından odalar halinde kiralanmaya devam etti. Fakat Cumhuriyet döneminde Galata’nın ülke ekonomisinin ve iş hayatının merkezi olma kimliğini kaybetmesiyle birlikte hanın kiracılarının profili de büyük oranda değişti. 1900’lerin başına değin, avukatlar, mimarlar, büyük tüccarlar ve kurumlar tarafından tercih edilen han, Cumhuriyet döneminde daha çok imalathanelerin, elektrikçilerin, tornacı ve demirci gibi atölyelerin, çeşitli tüccarların tercih ettiği bir mekan oldu. Bu durum da tarihi yapının yanlış bir şekilde kullanılmasına ve harap olmasına yol açtı. Ayrıca 1953 yılında, hanın Galatakulesi Sokak boyunca uzanan iki katlı bölümü yıkılarak yerine bugün de varlığını devam ettiren Rossario Apartmanı inşa edildi. Saint Pierre Kilisesi’nin uzun yıllar süren uğraşları neticesinde handaki kiracıların büyük çoğunluğu tahliye edildi ve bugün içeride sadece son bir kiracı kaldı. İstanbul’un son 250 yılına şahitlik eden, şehrin tarihinin farklı katmanlarına dokunan onlarca kurum ve kişiyi bünyesinde barındıran bu önemli hafıza mekanının en kısa sürede, iyi bir restorasyonla hayata tekrar kazandırılması ve günlük kullanımın ötesinde yapılacak yeni araştırma ve çalışmalara da konu olması ümit olunur.

Previous Story

Filmmor’da Son Hafta: Kadınların Sineması

Next Story

Bakanlık “Kurak Günler” Filmine Verilen Desteği Geri İstedi

0 0,00
02_ArtDog_CD_Logo_RGB_Black

BÜLTEN

Türkiye ve dünyadan haftalık kültür-sanat haberleri, inceleme yazıları, sergiler ve etkinlikleri takip et.

Bülten aboneliğinde ArtDog Istanbul’un gizlilik sözleşmesini kabul etmiş olursunuz.