Ayşenur Köksal, Işıl Güleçyüz ve Joel Menemşe’nin, Murat Gülsoy’un son romanı Kıyamet Sonrası Olağan Bir Gün‘le aynı adı taşıyan sergisi Işık Gençoğlu küratörlüğünde 15 Kasım’da açıldı. İlhamını Gülsoy’un kitabından alan sanatçıların işleri uzun bir üretim sürecinin ardından Istanbul Concept Studio’da izleyicilerle buluştu.
Küratör Işıl Gençoğlu’nun, “Üç kadın ressam, Gülsoy’un tasvir ettiği bir başka kadını resmediyor: Artık olmayan hisler, ait olamayacağı anılar, içinde kalamayacağı zaman, dileyemeyeceği af, alamayacağı özür üzerinden kıyamet sonrası sıradan bir günü biz izleyicilere yaşatıyor. Peki biz hazır mıyız kıyamete?” sözleriyle ifade ettiği sergi 7 Aralık’a dek görülebilir. Kitap ve sergi ile ilgili Murat Gülsoy’la edebiyat ve görsel sanatlar ekseninde bir söyleşi gerçekleştirdik.
Görsel sanatlarla yakından ilgilisiniz. Bu ilginin kökeninden ve bundan önce yazınınıza nasıl yansıdığından söz edelim mi biraz?
Resim ve edebiyata olan ilgim çok eskilere dayanıyor. Lisede, üniversitede epeyce resim yapardım. Sonra edebiyat öne geçti. Ama her zaman görsel sanatlara yakın oldum. 1992-2002 yılları arasında arkadaşlarımla çıkardığımız Hayalet Gemi dergisinin tasarımını sayfalara uyarlarken görsellik ile metinlerin nasıl yan yana geleceğine epeyce kafa yormuştum. Sonra internet üzerinde yaptığım interaktif işler oldu. CEY Sanat dergisine bu çalışmalardan bazılarını uyarlamıştım. Tanrı Beni Görüyor mu? adlı kitabımda resim, fotoğraf ve metni birleştiren işlerimi yayınladım. Max Ernst’in Merhamet Haftası adlı kolajlardan oluşan romanından ilhamla, daha doğrusu o kitaptaki 7 resim üzerine 7 karakterin yazdığı 49 metinden oluşan deneysel bir roman yazdım: İstanbul’da Bir Merhamet Haftası… Bunlar doğrudan görsel malzemeyi kullanan ya da üzerine düşünen işlerimdi. Daha sonra bir ressamın hayatını konu alan Ressam Vasıf’ın Gizli Aşklar Tarihi adlı romanımda resim tarihimizin 1960lara kadar olan kısmını ele aldım. Şimdi de Kıyamet Sorası Olağan Bir Gün adlı son kitabım bir sergiye dönüştü.
Kıyamet Sorası Olağan Bir Gün kitabından ilhamla aynı adlı sergi gerçekleşti. Sanatçılarla bu disiplinlerarası buluşma nasıl şekillendi?
Geçen yıl Feshane’de açılan bir sergide kendilerine Monday Art Collective adını vermiş olan bir grup ressamla yolum kesişti. Ayşenur Köksal, Işıl Güleçyüz ve Joel Menemşe, üç ressam, bireysel çalışmalarının yanı sıra kolektif işler de tasarlıyorlar. Işıl ve Joel’den resim dersleri almaya başladım. Yıllar sonra resme daha fazla zaman ayırmaya karar vermiştim. Bu sayede yakınlaştık. Neden ortak bir iş yapmıyoruz dediler. Ben de geçen yıl bu zamanlar son kitabımı daha yayınevine teslim etmeden önce onlara verdim. Okudular ve bir sergi yapmak istediler. Ben de bu fikre çok heyecanlandım.
Serginin ana eseri olan triptik tabloyu Işıl Güleçyüz’ün atölyesinde onların deyimiyle “dirsek dirseğe” yaptılar. Serginin mekânı olan İstanbul Concept ile de önceden anlaştılar; Işık Gençoğlu küratörlüğü üstlendi. Eserler mekâna göre de tasarlandı. Bu da ayrı bir boyut kattı. Serginin bir başka kolektif çalışması da bir duvarı yapboz parçaları gibi kaplayan romanın mekânlarından hareketle çizilmiş resimlerdi. Bunları ressamlar kendi atölyelerinde bireysel olarak tasarladılar ama galerinin duvarında kolektif bir işe dönüştü. Sergide ayrıca her birinin tek tek yaptıkları resimler, üç boyutlu çalışmalar ve video var. Ben resimlerin yapılma sürecinde hep onlarla görüşüyordum, dolayısıyla üretimlerine tanık oldum. Hatta yapılan triptik tablodan etkilenerek bir bölüm ekledim kitaba. Böylece karşılıklı etkileşime dayanan bir iş oldu.
Kıyamet Sonrası Olağan Bir Gün kitabınız adıyla da kendini açıkladığı gibi kıyamet sonrasında geçiyor yine de “olağan”. İnsanın olağan olana alıştığı düşülünecek olursa kişi bir distopya içinde yaşamaya da alışabilir mi? Ya da hâlihazırda yaşadığımız mı kıyamet?
Bu kitap daha önce yazdıklarımdan farklı olarak bağımsız sahneler olarak geldi bana, vizyonlar gibi. Bir süre sonra bunun farklı bir dünya olduğunu fark edip içinde dolaşmaya başladım. Zamanın durduğu, her türden varlığın serbest kaldığı, garip bir dünya. Bizim dünyamızın bir tür sonu. Sahneler birbiri ardına akarken ben de bu dünyanın nerede biteceğini bilmiyordum. Sonra vizyonlar durdu. Geldiği gibi gitti. Büyük bir dalganın geri çekilmesi gibi. Yazma süreci bittikten sonra adını koydum ve bu dünyanın nereden çıktığını anladım. Pandemi dönemini hatırlarsınız. Bir yandan salgının ve kapanmanın yarattığı dehşet duygusu vardı, geleceğe ilişkin hiçbir plan yapamıyor, öngörüde bulunamıyorduk. Öte yandan arabalar, gemiler, uçaklar durduğu için doğa temizleniyor, canlanıyordu. Bu da çok büyüleyiciydi. İki zıt duygunun ortasındaydık. Sanırım kitabın tuhaf atmosferi o günlerin bir yansımasıydı.
Sanat dalları arasında geçişkenliği nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu proje özelinde soracak olursak edebiyat ve görsel sanatlar ne gibi ortak üretimlere gebe?
Ben türler arasında, mecralar arasında gezinmeyi seviyorum. Yaratıcılığı kamçıladığını düşünüyorum. Resim ve edebiyatın dostluğu çok eskilere dayanıyor elbette. Yazmak bir anlamda kelimelerle resim yapmaktır. Tersi de geçerlidir. Eski zamanlarda, okur yazarlığın çok çok düşük olduğu Avrupa’da örneğin, insanlar İncil’in öğretisini okuyamadıkları için İsa’nın hayatı ve öğretisinin resimlerle tasvir edilmesi çok yaygın bir uygulamaydı. Roman için gündelik hayatın tarihini kaydeden bir ortam olduğunu söyleyebiliriz. İnsanlar gündelik hayatta nasıl konuşurdu, nasıl severdi, nefret ederdi, dünyayı nasıl algılayıp ifade ederdi, bugün biz romanlar aracılığıyla biliyoruz. Belli bir döneme kadar tabii. Ondan öncesini resim ve heykel sanatlarından öğreniyoruz.
“Yeni Kolektif Çabalar”
Modernleşmenin en kolay takip edilebilir tezahürleri de görsel sanatlar üzerinden oldu. Artık manzaranın değil manzaranın bıraktığı izlenimi çizmeye başladıklarında yazarlar da zihnin içine çevirdiler gözlerini, bilincin akışını dille ifade etmeye çalıştılar. Kısacası sanatlar arasında alışveriş, etkilenme hep vardı, olmaya da devam edecektir. Şimdi tabii fotoğraf, video, üç boyutlu ortamlar, video oyunlar, interaktif işler de hayatımızın içinde. Ben de bu projeden sonra yine farklı ortamları kullanarak, yeni kolektif çabalara girmeyi hayal ediyorum.