Londra merkezli sanatçı Paul Robinson, yani LUAP, geçtiğimiz bahar, Londra’daki Portobello Road’da ünlü karakteri The Pink Bear’ı elinde sanat tarihi açısından oldukça ironik bir nesne olan muz ile resmedince bir kez daha dikkatleri üzerine çekti. Sapsarı bir duvarın önündeki devasa pembe ayıcık, herkesin yüzünde bir gülümsemeye neden olurken, LUAP da işlerinde muz kullanan Giorgio de Chirico, Paul Gauguin, Andy Warhol, Banksy, Sarah Lucas ve son olarak Maurizio Cattelan gibi sanatçılar arasında yerini aldı.
Geçtiğimiz yıl ekim ayında da New Bond Street’te açtığı kişisel sergisinde yarattığı The Pink Bear adlı pembe ayıcık karakterini odağına yerleştirdiği fotoğraflarını, enstalasyonlarını, resimlerini ve videolarını sunan LUAP, akıl sağlığı, iklim krizi, ekoloji ve yalnızlık gibi kavramları ele alan bir sanatçı. The Pink Bear ile dünyayı dolaşan, ayıcığın devasa resimlerini yapan Paul Robinson’ın hayatına bu sevimli pembe ayıcık büyük bir çöküntünün ardından girmiş. 2009 yılında sevgilisinden ayrılınca ciddi bir depresyona giren sanatçıyı o dönem gittiği psikiyatr davranışsal terapi yoluyla onu tedavi etmeye çalışır. Psikiyatrı, küçükken onu çok mutlu eden anılarını hatırlamaya teşvik edince Robinson ilk olarak ‘80’li yıllarda ailesiyle ziyaret ettiği eğlence parkında karşılaşıp fotoğraflar çektirdiği dev boyutlu pelüş pembe ayıcığı hatırlar. O günden sonra da sanatsal üretimini kendi pembe ayıcığını yaratmak üzerine yoğunlaştırır. “Bugünlerde herkes yoğun photoshop kullanılan dijital sanat üretimleri yapıyor ama benim sanatçı olarak derdim bambaşka. Ben fiziksel olarak pembe ayıcığımla dünyanın en ücra bölgelerine gidiyorum, onu dağların tepesinde, çölün ortasında fotoğraflıyorum” diyen LUAP, pembe ayıcık sayesinde depresyondan kurtulmayı başardığını, bilinçdışı bir iyileşme yaşadığını söylüyor.
Gerçekten de Luap, pembe ayıcığını dünyanın çok farklı bölgelerinde fotoğraflamaya devam ediyor: Şili’de bir çölde, İtalya’da Dolomit Dağları’nda, Güney Afrika’da penguenlere ev sahipliği yapan Boulders kumsalında, Endonezya’nın Komodo Adası’nda ve Yeni Zelanda’nın Canterbury bölgesinde bulunan Tekapo Gölü’nde…
LUAP’ın Londra’da, New Bond Street’teki The Unconcious Theraphy adlı son sergisinin küratörlüğünü üstlenen MC Llamas, sanatçının işlerini şöyle yorumluyor: “Luap’ın işlerinde çok derin bir ruh var. İkonik pembe ayıcık insanın kendisiyle yüzleşmesini, dahası hem mutluluğu hem de yalnızlığı temsil ediyor. LUAP’ın fotoğraftan enstalasyona sesten videoya uzanan sergisi, görsel açıdan son derece güçlü olan bu figürü kavramsallaştırmak, izleyiciye çoklu algılama yoluyla ulaştırmak amacını taşıyordu.”
“Bazen kendimizi kaybolmuş hissederiz, zihnimiz karmakarışık bir hâl alır. Hepimizin zaman zaman yaşadığı bu his aslında üzerimize çöken bir ağırlıkla beraber adeta yaşamdan kopmamıza sebep olur. Düşünlerimizi yol açtığı kaosla savaşmak yerine ona olan bakış açımızı değiştirirsek kaybolma korkumuzun üstesinden geleceğimize büyümeye ve gelişmeye başlayacağımıza inanıyorum” diyen sanatçı yarattığı ‘pembe ayı’yı gerçek ortamlarda fotoğraflayarak aslında insanın kendini keşfetme potansiyeline gönderme yapıyor. Fuşya renkli, dev ebatlı bu figür gerçek ile hayal arasında bir yerlerde hepimize ait çocuksu bir masumiyeti de simgeliyor.
LUAP’ın ruh sağlığını ve iyileşmeyi sembolize eden pembe ayıcığı, salgın hastalık, iklim krizi ve savaşlarla karanlığa gömülen bir çağ ile keskin bir tezat oluşturduğu için de ayrı bir anlam kazanıyor.
Ayıcık Christie’s’de
LUAP 9 Kasım’da Christie’s’de yapılan “Me, My Brain and I” adlı müzayedeye katıldı. Tracey Emin, David Bailey, Alex Echo ve D*Face gibi sanatçıların işlerinin açık arttırmaya çıkarıldığı “Me, My Brain and I” adlı müzayededen elde edilen gelir Britanya’da bulunan Parkinson’s UK adlı kuruma bağışlanacak.
