Ankara yeni bir sanat mekanına kavuştu. Ressam ve heykeltıraş Belma Ersu tarafından kurulan Belm’art Space, sergilerin yanı sıra atölyeler, konferanslar ve söyleşiler gibi çoklu sanat faaliyetlerine bir izleme, üretme ve paylaşma mekânı olarak ev sahipliği yapmak üzere tasarlandı.
Zamanın ruhu, günümüzde kavramsal çalışmalara önceleri belki de hiç olmadığı kadar yansıyor. Hilmi Yavuz’un deyimiyle “Zamanın ruhu, edebî okumaları ağırlıkla düzyazı ve roman türlerine yönlendirse” de plastik sanatlar, -bizzat görsel metinler olarak- içinde yaşanılan devrin hüzünlerini, açmazlarını ve/veya naifliklerini -kim bilir- düzyazı ve romanlara kıyasla daha etkin bir şekilde yansıtıyor.
Bu doğrultuda; zamanın ruhunu veren plastik sanat eserlerinin, zamanın eleştirisinin elle tutulur nesneleri olmaları nedeniyle ‘özerk’ ve ‘dokunulmaz’ sayıldıkları kamusal sanat alanları önemli ‘habitus’lardan. Onlardan biri geçtiğimiz ay Ankara’da, Tunalı Hilmi Caddesi’nde açıldı. Zamanın ruhunu oluşturan olgu ve olayların imgelerini, insanı melankoliye ya da hayıflanmaya sevk etmekten çok düşünmeye, sorgulamaya ve sarsmaya yönlendiren araçlar olarak konumlandıran Belm’art Space; böylece, sanatın bu imgelerini kuran ve sanatın politik ve muhalif yönü üzerine düşünen sanatçıyı da özerk bir eleştiri öznesi haline getiriyor.
Kavramsal sanatların en yeni izdüşümlerine; resim, heykel, video, NFT ve yerleştirme sergilerine, atölyeler, konferanslar ve söyleşiler gibi çoklu sanat faaliyetlerine bir izleme, üretme ve paylaşma mekânı olarak ev sahipliği yapmak üzere tasarlanan bu bağımsız platform, ressam ve heykeltıraş Belma Ersu tarafından kuruldu.
Belm’art Space’in Tunalı Hilmi Caddesi’nde açılması, Belma Ersu’nun ifadesiyle bu caddenin Ankara’nın kalbi olmasının yanı sıra kıymetli hatıralarının toplandığı kişisel bellek mekânı oluşundan ileri geliyor. Tunalı Hilmi Caddesi’nin en ucundaki Kuğulu Apartmanı’nın birinci katında yer alan galeriyi özerk bir eleştiri nesnesi olarak kurgulamadan önce burası İş Bankası’na ait bir alanmış. Bu noktada, Belma Ersu’nun ressamlığı ve heykeltıraşlığından önce uzun yıllar Yapı Kredi Bankası’nda çalışmasının aidiyet duygusu devreye girmiş; böylece bankacılığın düzeninin sinmiş olduğu mekânı bu kez plastik sanatların düzenine bağlayacak zihin kurgusunu hayata geçirmiş.
İlk bakışta birbiriyle çok ayrı görünen bankacılık ve plastik sanatlar gibi iki kurumsal varoluş arasındaki ilişkiyi kendi tecrübesinde farklı metaların koruyuculuğunu üstlenen bir emanetçi kimliğiyle kurmuş, Belma Ersu: “Bu daireyi edindiğimizde önceden bir bankaya aitti. Arka bölümde banka kasaları vardı. Uzun yıllarımı verdiğim banka mekânının kokusu vardı; kendimi evimde hissettim… Nakit varlığı kasada taşıyarak emanet alan bir bankacı ile kavramsal eserleri emanet alan bir galerici olma arasında paralellik görüyorum; çünkü aslında ben bir emanetçiyim. Bu ilgiyle; Belm’art Space’te, temsil ettiğimiz (işlerini emanet aldığımız) genç ve kıdemli çağdaş sanatçıların sergilerine ev sahipliği yapmanın yanı sıra üretimlerin desteklenmesi ve görünürlük kazanması bilinciyle programlarımızı oluşturuyoruz. Üstlendiğimiz sosyal sorumluluk bilinciyle gerçekleştireceğimiz eğitim programları, sanatçı buluşmaları, konserler, atölyeler, sanat profesyonelleri ve kültür üreticileri ile gerçekleşecek konuşma dizileriyle başkent kültür hayatına yepyeni ve çağdaş bir soluk kazandırarak insanları buluşturan, üreten, paylaşan ve yaşayan bir mekân olmayı hayal ediyoruz. Bu doğrultuda, aynı zamanda ulusal ve uluslararası fuarlarda sanatçılarımızı ve ‘emanetlerini’ en iyi şekilde temsil ederek geniş bir koleksiyoncu, küratör, sanat profesyoneli ve izleyici kitlesine ulaşmayı amaçlıyoruz.”
Belm’art Space; mekân olarak pekâlâ kendi başına bir estetik özne olarak görülebilir. Mimar Nil Ciritoğlu’nun özenli dokunuşu, bankaya ev sahipliği yapan bir ortamın katı çizgilerini loft bir alana yöneltmesi ve bu alanı düz ve ters kubbelerle, genişçe bir terasla, doğal gün ışığının ve alan içi aydınlatmanın birbirinin önüne geçmeyen düzeniyle mekânın kendisini politik meramını anlatacak bir obje haline getirmiş.
Bundan da mühimi mekânın Brian O’Doherty’nin deyimiyle ‘yirminci yüzyıl sanatının arketip bir imgesini sunan’ beyaz küp konseptinde tasarlanması. Mekânın homojen barisol ışıklandırması en az 150 metrekarelik bir alanda yekpare bir algı düzeni oluşturuyor. Bu his; beyaz küp metaforunun temelinde yatan ve dış dünyanın içeri girmemesini çağrıştıran anlayışla, ayrıca sanatı zamandan bağımsızlaştıran mekân olgusuyla bağıntılı. Bir başka deyişle; O’Doherty’nin ‘mekânın göze hoş gelen bir uzantısı, saf bir belirginlik ve lüks bungalov evleri gibi ara sıra dizilmiş resimler’ olarak tanımladığı eserler, gerçek dünyaya -zamanın iktidarı tarafından- yabancılaştırılan kimi kavramların beyaz küpün bağımsızlaştırıcı ve söz söyleten ortamında anlatılabilirliğini aktarıyor.
Belm’art Space’in 10 Mayıs’a kadar sürecek olan ilk sergisi, O’Doherty’nin söz ettiği gibi, gerçek dünyaya yabancılaştırılan kavramların beyaz küpün bağımsızlaştırıcı ortamındaki plastik görünümleri olarak yorumlanabilir. 20 sanatçının yapıtlarından oluşan bu ilk sergisiyle mekânı bir bütün olarak görsel bir ‘okuma metni” kılan platform; kendi deyimiyle insana “Sanatın ateşini, ısısını ve değiştirme gücünü hatırlatıyor”. 18 Mart’da açılan ilk sergi başlığı olan Fahrenheit’ı, kitap kâğıdının yanma sıcaklığı olan Fahrenheit 451’den alıyor.
Ahmet Güven, Aslı Işıksal, Asaf Erdemli, Aykut Öz, Bestami Gerekli, Beyza Boynudelik, Deniz Varlı, Erdal Duman, Fırat Engin, Genco Gülan, Hamza Kırbaş, Haydar Akdağ, Hüseyin Arıcı, Mehmet Sinan Kuran, Mustafa Duymaz, Ramazan Can, Serkan Demir, Şevket Arık, Tanzer Arığ, Zeynep Karabacak’ın çalışmalarına yer veren Fahrenheit sergisi; geçmişle değil bugünle hesaplaşan ve bu konuda söyleyecek maruzatı olan sanatçıların işleriyle, ‘yarın’ denilen zamanın spekülatif kurguları olarak okunabilir. Çünkü zaman değiştikçe sanat kanonu da evrilir. Belki tamamen değişmez; ancak bir zamanlar baskın katmanların arasından görünmeden akarak yazıyla verba volant scripta manent diyen edebiyatçılar gibi kavramsal sanat yapıtları da zamanla bir şeyleri değiştirebilir ve belki de tempus volat imago manet [zaman uçar imge kalır] diye karalayabilir. Sanatın iyileştirici değil tedirgin edici gücünü kullanır ve zihni Sokrates’in at sineği gibi hırpalar.
Okurun/izleyicinin zihnini hırpalayan ve onu düşünmeye ve sorgulamaya sevk eden bu eserler içinde belki de en ilgi çekici olanı Beyza Boynudelik’in Günlük Rutin-Aidiyet (2020) isimli kâğıt üzerine akrilik resmi. Eski Amerika Birleşik Devletleri Başkanı D. Trump’ı elinde masum iki köpekle temsil eden eser, belgesel gerçekçi olarak nitelendirilmeyi pekâlâ makul kılıyor. Trump imgesi, aslında sanatçının kendi deyimiyle “Teknolojik ve görünürde medenî dünyanın empati kuramayan vandal simgelerinden. Doğayla hakiki bir bağ kuramayacak kadar tekinsiz ve güvenilmez olanın ve bu tekinsizliğini elinin altında olanlara da hissettirenin”.
Sanatçının kendi niyetini plastik form ve yapıyla güçlendirdiği bir başka dikkate değer iş de Bestami Gerekli’ye ait. Arnolfi’nin Evlenmesi yapıtını Türk motifleriyle bizim toplumumuza uyarlayan Gerekli, bunu yaparken, intihal zemininden uzaklaşması, sıradanlıktan kurtulması ve çevirmenin bir anlamda çevirdiğiyle yeni bir esere imza atması gibi oldukça özgün, özgür ve sorgulatıcı bir yapıta imza atmış. Gerçek zamanlı kamerayla aynı zamanda izleyiciyi resme dahil etmiş. 2022’de kurguladığı Nikâh Töreni isimli, karışık teknikle kotarılan bu çalışmadaki figürler (Arnolfini, karısı, vb), Beyza Boynudelik’in tersine, yöneten-yönetilen ilişkisine paragraf açmaktan çok, zamanın aile ilişkilerine, erkek-kadın ilişkisine, kısacası toplumun en küçük kurumsal birimi olan aileye dair sorular soruyor ve her edebi veya plastik eserde olduğu gibi metnin anlamı sanatçısının niyetini aşıyor, okurunun zihninde yeni anlamlara bürünüyor. Bestami Gerekli’nin eseri, modernite öncesi bir Kuzey Avrupa resminin etnografisini Türk etnografisiyle değiştirmesi bakımından da bir Hollanda-Osmanlı etnografi kolajı niteliğinde.
Aykut Öz’ün kafatası ve diş alegorileriyle oluşturduğu Cehennemin Kapıları (2018), karışık tekniğin karma anlatım dilinden yekpare bir anlatı kurmayı başarıyor. Erdal Duman’ın 2015 tarihli Kartallar da Bir Gün İner başlıklı metal üzerine krom boya sürdüğü işi, iktidarı güçten zehirlenen Türkiye gibi toplumlara göndermede bulunuyor.
Genco Gülan’ın 2022 yapımı tuval üzerine yağlıboya işi Sagittarius, Fırat Engin’in neon işi Eşit Değildir (2013) ve Zeynep Karabacak’ın Iskarta adlı iki boyutlu işi Fahrenheit sergisinin diğer değerlerinden.
Hem işleri hem de alanı bir söylem öznesi haline getiren Belma Ersu’nun sergide yer alan Çılgın Anjelik adlı büst çalışması ise ayrıca dikkate değer. Kadınlık, annelik, üreme, menopoz-üreyememe gibi hallerin başkalarının ve kendi deneyimlerinin ışığında plastik bir düzleme yansıtıldığı Çılgın Anjelik, Belma Ersu’nun işlerinden belki de en göze çarpanı…
Belm’art Space’de 10 Mayıs’a kadar süren Fahrenheit’ın ardından 5 Mayıs – 10 Mayıs tarihleri arasında Hamza Kırbaş’ın Frequency adlı pop-up sergisi, 20 Mayıs – 11 Haziran arasında Asaf Erdemli’nin kişisel sergisi Exitus izlenebilecek. Mekanın, genç üretimlere yönelik gerçekleştirdiği ve başvurusu 4 Haziran’a kadar süren açık çağrının sergisi ise 17 Haziran – 6 Ağustos arasında düzenlenecek.