Osman Bozkurt’un HATIRLA [REMEMBER] adlı sergisi, 4 Eylül’de Merdiven Art Space’te açıldı. Sergi, İstanbul’un sosyal yapısı, mimarisi ve tarihine odaklanan işler içeriyor. Kentin dinamik yapısını, sürekli değişen yüzünü ve bu döngüde kaybolan hatıraları mercek altına alan sanatçı; demografi, kentleşme ve haritacılıkla ilgili uzun soluklu araştırmalarının bir yansıması olarak bu sergiyi hazırlamış. Bozkurt, özellikle İstanbul’un bitmek bilmeyen yıkım ve yeniden inşa sürecini ele alırken, topladığı yapı artıklarıyla bir yandan kentin hafızasına işaret ediyor, bir yandan da bu süreçlerin ardında kalan izleri izleyiciye hatırlatıyor.
Sanatçının bu sergideki çalışmaları, kentin geçmişini ve bugününü, aynı zamanda geleceğini sorguluyor. Giriş katında yer alan eserler, İstanbul’un farklı köşelerinden toplanmış moloz ve yapı artıklarıyla oluşturulmuş heykel ve yerleştirmelerden oluşuyor. MŌLĒS I ve MŌLĒS II adlı işler, sadece yıkıntılardan ibaret olmayan bir kent anlatısına odaklanıyor. Sanatçı, taş istifleme (stone stacking) pratiğinden ilham alarak, totem benzeri yapılar kurmuş. Bu eylem, bir yandan geçmişin taş taş üstünde bırakmayan yıkıcı etkileriyle yüzleşmek anlamına gelirken, diğer yandan bu yıkıntılardan yeni bir şey inşa etme arzusunu yansıtıyor. Yani, bu işler hem geçmişle bir hesaplaşma hem de geleceğe yönelik bir umut olarak görülebilir. Bozkurt’un bu çalışması, kentin hafızasının kaybolan ve silinen yönlerine odaklanırken, aynı zamanda bu hafızayı yeniden canlandırma çabasını da temsil ediyor.
Bozkurt’un DÖNGÜ [CYCLE] adlı çalışması ise siyah-beyaz iki fotoğraf karesini birleştiriyor. Bu karelerin sol tarafında İstanbul’un yakın geçmişine ait bir moloz yığını, sağ tarafında ise 1975’te Keban Barajı’nın sular altında bıraktığı Norşuntepe höyüğünün görüntüsü yer alıyor. Bu çalışma, insanlığın inşa etme ve yok etme döngüsüne, en eski yapılarımızın bile nasıl harabeye dönüşebileceğine dair güçlü bir metafor sunuyor. Hem geçmişe hem de bugüne atıfta bulunan bu eser, insanlığın inşa ettiği yapılarla kurduğu derin ve karmaşık ilişkiyi vurguluyor.
Serginin ikinci katında yer alan eserler, Bozkurt’un Covid-19 karantinası döneminde geliştirdiği çalışmalarla bağlantılı. Sanatçının bu dönemdeki başlıca meşgalesi, virüs nedeniyle durdurulan inşaatların bıraktığı yapı kalıntılarını toplamak olmuş. Yıkılmış bir binadan arta kalan çatı kiremitleri, tuğlalar, borular ve diğer yapı malzemeleri, bir araya gelerek Bozkurt’un DOMESTIC ARCHEOLOGY [DOMESTİK ARKEOLOJİ] adını verdiği bir koleksiyon oluşturuyor. Bu kalıntılar, kent hafızasının sessiz tanıkları olarak karşımıza çıkıyor. Bir yandan moloz yığınları arasında kalan yapısal izleri toplarken, diğer yandan bu maddi kalıntılar üzerinden şehrin yok olan hafızasını somutlaştırıyor. Ayrıca, sanatçının karantina döneminde çektiği fotoğrafları içeren bir video çalışması da bu süreci belgeliyor ve sergi ziyaretçilerine Bozkurt’un saha araştırmalarını yakından görme fırsatı sunuyor.
Bu kat ayrıca KİREMİTLER [TILES], TUĞLA [BRICK], PİK 60/500 ve ANTEN [ANTENNA] adlı işlere ev sahipliği yapıyor. Tüm bu işler, basit birer yapı buluntusu olmanın ötesinde, Bozkurt’un kentle ve kent yaşamıyla kurduğu bağın birer ifadesi olarak karşımıza çıkıyor. Bu eserler, kentte yaşamış insanların izlerini, yaşanmışlıklarını ve hatıralarını temsil eden elle tutulur kanıtlar olarak sergide önemli bir yer tutuyor.Osman Bozkurt’un HATIRLA [REMEMBER] sergisi, bir kentin hafızasını, yıkım ve yeniden inşa döngüsünü, geçmişi ve geleceği bir arada sorgulayan çarpıcı bir çalışma olarak karşımıza çıkıyor. Kentin fiziksel ve kültürel mirasının peşinden giden bu işler, aynı zamanda toplumsal hafızamızın da bir yansıması olarak izleyiciye sunuluyor. Sergiyi 26 Ekim’e kadar Merdiven Art Space’te ziyaret edebilir ve bu çarpıcı işleri gözlemleyebilirsiniz.