Met’in Kaçakçılık Koleksiyonu

///

New York’taki The Metropolitan Museum of Art’ın (The Met) koleksiyonundaki 1000’i aşkın eser yağma ve kaçakçılık iddialarıyla gündeme geldi. Müze son yıllarda koleksiyonundaki bazı parçaların kaçakçılıkla elde edilen eserler olduğuna dair iddialarla suçlanıyordu. Ancak nispeten daha ufak olan bu iddiaların ardından Uluslararası Araştırmacı Gazeteciler Konsorsiyumu (ICIJ) tarafından hazırlanan kapsamlı rapor Met’in koleksiyonundaki en az 1109 parçanın daha önce tarihi eser suçlarından yargılanmış ya da hüküm giymiş kişilerle ilişkili olduğunu ortaya koydu. İngiliz kâr amacı gütmeyen kuruluş Finance Uncovered ile birlikte Met’in kataloğunu inceleyen ICIJ, bu eserlerden 309’unun hali hazırda müzede sergilendiğini açıkladı. Onlarca yıldır katı ihracat yasalarına tabi olan bölgelerden gelenler de dahil olmak üzere, 1109 eserin ancak yarısından azı menşei ülkeden nasıl ayrıldıklarını açıklayan kayıtlara sahip. Met’in tarihi eser koleksiyonundaki 150’den fazla eser ise savcıların çalıntı tarihi eserlerine el koyduğu yaklaşık bir düzine kişi ya da galeriden edinildi.

Türkiye’ye İade

ICIJ’in raporunun ardından Manhattan Bölge Savcılığı tarafından yayınlanan bir açıklama da haberin doğruluğunu destekler nitelikte. Bu açıklamaya göre geçtiğimiz mart ayında bir kısmı Met’in koleksiyonunda olan ve toplam değerleri 33 milyon doları aşan 12 eski eser Türkiye’ye iade edildi. Manhattan Bölge Savcısı Alvin L. Bragg, Jr, bu eserler arasında Roma İmparatoru Septimius Severus’un 1960’lı yıllarda Boubon antik kentinden çalınan bronz heykelinin ve Perge antik kentinden çalınan iki heykel başının bulunduğunu söyledi. Türkiye’ye iade edilen tüm bu eserler şimdi Antalya Arkeoloji Müzesi’nde. Severus’un heykeli ve Perge’den çalınan heykel başları geçtiğimiz ocak ayına kadar Met’te sergileniyordu.

Paris ve Londra ile Arayı Kapatmak İçin

Tarihi eser ticareti alanında Met’in itibarı özellikle son 2 yıldır hiç olmadığı kadar sarsılmaya başladı. Son iki yıl boyunca Uluslararası Araştırmacı Gazeteciler Konsorsiyumu ve medya ortakları, Met’in satın alma uygulamaları hakkında birçok haber yaptı. ICIJ’in son raporu, müzenin koleksiyonun kökenine ilişkin yeni kaygıları gündeme getiriyor. Müzenin bu konuda atacağı adımların da kamuoyunun dünya genelindeki müzelerden beklentilerini değiştireceği düşünülüyor. İlk olarak Beşinci Cadde’deki eski bir konutun içinde bir galeri olarak faaliyet gösteren Met, Paris ve Londra’daki muadillerinden epey sonra, 1880 yılında kendi binasının kapılarını açtı. Müze 174 tablonun satın alınmasıyla faaliyetlerine başladı. Fransa’nın görkemli Louvre’unun galerilerinde, birçoğu ülkenin sömürgecilik döneminden miras kalan halihazırda binlerce eser vardı. Kuzey Amerika’nın en büyük müzesi Met, 1960’lı yıllarda bile halen Paris ve Londra ile arasını kapatmaya çalışıyordu. Met’in yönetimi agresif bir tutumla büyük çaplı alımlar peşinde koşarken tarihi eser kaçakçılığına karşı kayıtsız kaldı ve zaman zaman bu durumu hoş karşılamaya başladı.

“Met’te Her Şey Var”

Met, o zamanki Müdür Thomas Hoving yönetiminde, Londra ve Paris’teki rakipleriyle boy ölçüşebilecek bir tarihi eser koleksiyonu oluşturmak amacıyla yoğun bir satın alma furyasına girişti. Sonraki onlarca yıl boyunca kurum, salonlarını ve depolarını Yunanistan, İtalya, Mısır, Hindistan, Kamboçya ve başka yerlerden gelen değerli eserlerle doldurdu. Hoving daha sonra başlatmış olduğu bu çalışmanın sonuçları hakkında hatıratına, “Yeryüzünde kök salmış hiçbir uygarlığın tek bir dönemi bile es geçilmeden her şey müzede sergilenmektedir. Met’te her şey var” diye yazdı. Görünüşe göre Met’te olması gerekenden daha fazlası mevcuttu. Bugün çeşitli hükümetler, emniyet yetkilileri ve araştırmacılar, Met’te bulunan eserlerin, sayısı giderek artan bir bölümünü, yağmacılık ve kaçakçılıkla ilişkilendiriyor. Bu konular gündeme geldikçe Met bazı eserleri gönüllü olarak iade ediyor, bazı eserlere de savcılık el koyuyor. Hoving 1994 tarihli hatıratında, kaçakçılar ile sanat dünyasındaki diğer tanıdıklarından oluşan adres defterinin “bu alandaki herkesin defterinden daha uzun olduğunu” yazıyor. Geçtiğimiz yıl ise Met’in eski Doğu Asya sanatı küratörü Martin Lerner, 2019’un sonlarında tarihi eser kaçakçılığıyla suçlanan arkadaşı Douglas Latchford gibi satıcıların ‘iyi niyetine ve dürüstlüğüne’ güvendiğini söylemişti.

Müzeyi Savundu

ICIJ’in konuyla ilgili iddialarını yanıtlayan Met, eser edinimine yönelik uygulamalarını savundu. Met sözcüsü Kenneth Weine, “Met, sanat koleksiyonculuğunda sorumluluk sahibi olma konusunda oldukça kararlıdır ve koleksiyona giren tüm eserlerin satın alma sırasında yürürlükte olan yasalara uygunluğunu sağlamak için büyük çaba sarf etmektedir” dedi. Weine, ayrıca “Koleksiyonculukla ilgili yasalar ve yönergelerin zaman içinde değişmesiyle birlikte, müzenin ilke ve usulleri de değişmiştir. Met aynı zamanda koleksiyondaki eserlerin geçmişi üzerine sürekli olarak araştırmalar yapmaktadır (genellikle bu konuda dünyanın dört bir yanındaki ülkelerdeki meslektaşlarıyla iş birliği yapmaktadır) ve gerektiği şekilde yeni bilgilere göre hareket etme konusunda köklü bir geçmişe sahiptir” diye ekledi. ICIJ, çalınan eserleri geri almayı umut eden ülkeler ve şüpheli koleksiyonları araştıran emniyet görevlileri için en önemli sorun olarak, dünyanın en büyük müzelerindeki birçok eserin kaynak kayıtlarının eksikliği oluşunu gösteriyor. Bu durum, tarihi eserlerin bir müze tarafından satın alınmadan önce çalınıp çalınmadığını ve yasadışı yollarla satılıp satılmadığını anlamayı zorlaştırıyor. ICIJ ve Finance Uncovered, Met’in koleksiyonunda yer alan yüzlerce tarihi eserin menşe ülkesine dair herhangi bir kayıt bulunmadığını ortaya çıkardı. Örneğin müzenin 250’den fazla Nepal ve Keşmir tarihi eserini içeren kataloğuna bakıldığında, sadece üçünün bölgeden nasıl çıktıklarını açıklayan bir menşe kaydına sahip olduğu görülüyor. Tarihi eser kaçakçılığına karşı kampanya yürüten Tarihi Eserler Koalisyonu’nun Direktörü Tess Davis, “Met, dünyanın dört bir yanındaki müzelere örnek niteliğindedir. Eğer Met tüm bu olayların gözden kaçmasına izin veriyorsa, sanat piyasasının geri kalanı için umutlanmak mümkün mü?” sorusunu soruyor.

“Biz de risk aldık”

1967’den 1977’ye kadar Met’in müdürlük görevini üstlenen Hoving, Met’i dünya çapında önemli eserlerin sergilendiği bir müzeye dönüştürmesiyle tanınıyor. Hatıratında da bu 10 yıl boyunca tarihi eser edinimi konusunda çeşitli yasadışı kaynaklara nasıl başvurduğunu anlatıyor. Sanat kaçakçılarının işbirlikçisi olmanın bir Met yöneticisinin üstlenmesi gereken bir görev olduğunu yazıyor. Hoving görevde olduğu dönemde kaçak olduğundan şüphelendiği, çoğu Hindistan ve Kamboçya’dan gelen tarihi eserin satın alınmasını onayladı. Eski müdür, savcıların delil aramak için gelmesi ihtimaline karşı, çalıntı bir Yunan seramik eserinin menşei hakkındaki şüphelerini ayrıntılarıyla anlatan günlük kayıtlarını sakladı. Sonradan Türk yetkililer Met’ten çalındığı iddia edilen eserlerin iadesini talep ettiklerinde, bir küratör arkadaşına suçunu itiraf etti. ICIJ’in raporuna göre Hoving, uzun süredir Yunanistan’da görev yapan bu küratöre “Hepimiz eserlerin yasadışı yollarla çıkarıldığını düşünüyoruz. Tanrı şahidimiz olsun ki, eğer Türkler kendi taraflarından bir kanıtla gelirlerse Yunan hazinesini geri vereceğiz. Politikamız böyle. Eseri satın alırken bizler de birtakım riskler aldık” dedi. Hoving hatıratına, Met’teki görev süresinin sonlarına doğru müzenin uygulamalarını değiştirmeye çalıştığını yazdı. 1970’lerin başında UNESCO’nun yağmalanan tarihi eserlerle ilgili oturumlarına katıldı ve ‘korsanlık çağının sona erdiğini’ söyledi. Metropolitan’ın koleksiyon yöntemlerini değiştirmeye karar verdi. Ancak, sonraki yıllarda Met’in eser edinme standartlarını değiştirdiğine dair çok az kanıt mevcut. Hatta yağma iddialarına maruz kalan parçaların sayısı giderek arttı. Met’in eser edinimi konusundaki yaklaşımı, bugün kataloğunun büyük bir bölümü üzerinde tartışmalara yol açıyor. John Jay College of Criminal Justice’te sanat suçları üzerine eğitim veren Erin Thompson, “Met, dünyadaki büyük müzelerle rekabet edebilme amacıyla kuruldu. Her şeyden bir tane almak istiyor. Tüm bu şartlar bir araya geldiğinde, etik kararların alınması açısından oldukça tehlikeli bir durum ortaya çıkıyor” diyor.

Thomas Hoving, (solda) Kahire Müzesi’nin ilk küratörü Ibrahim Nawawy ve National Gallery of Art Direktörü J Carter Brown ile Tutankhamun’un altın büstüyle, 1976 Fotoğraf: Bettmann/Bettmann Archive

Kardashian Ortaya Çıkardı

ICIJ raporunda Kim Kardashian ile ilgili bir haber de dikkat çekiyor. Kardashian 2018’de, tarihi eser ticareti açısından çarpıcı bir etki yaratan bir fotoğraf karesinde yer aldı. Genç kadın o yıl katıldığı Met Gala’da, müzenin özel bir galerisinde altın bir Mısır tabutunun yanında poz verdi. Böylece, 2 bin yıldan daha uzun bir süre önce üretilen bir Mısır eserini istemeden de olsa kamuoyuna göstermiş oldu. Met’in eseri, müzeye ihracat lisansının bir taklidini sunan bir satıcıdan satın aldığı ortaya çıktı. Manhattan bölge savcılığı tarafından yürütülen bir soruşturma neticesinde tabutun gerçekten de Mısır’dan kaçırıldığı tespit edildi. 2019’un başlarında müze eseri iade etmeyi kabul etti.

Ömür Boyu Men Edildi

Rapordaki önemli bir diğer detay müzenin milyarder bağışçılarından Michael Steinhardt ile ilgili. 2021 yılının eylül ayında yetkililer Steinhardt’ın sahip olduğu 100’den fazla eski esere kaçakçılık iddialarıyla el koydu. Bu 100 eser arasında daha önce Met’e ödünç verilmiş olan eserler de bulunuyordu. Yetkililerin yaptığı anlaşma kapsamında Steinhardt, ömür boyu tarihi eser koleksiyonculuğundan men edildi. Halen Met’in Yunan tarihi eserlerinden oluşan bir galerisi Steinhardt ve eşinin adını taşıyor ancak Met konuyla ilgili hiçbir yorum yapmadı.

2022’de 29 Eser

ABD’li yetkililer 2022 yılı boyunca Met’in koleksiyonunda bulunan Yunan büstleri, Mısır bronz ve tarihi levhaları ve heykelleri de dahil olmak üzere en az 29 esere el koydu. Tüm bu eserler Akdeniz çevresi ve Hindistan’dan kaçırıldı. Soruşturmayı Manhattan’da bölge savcı yardımcısı olarak görev yapan Matthew Bogdanos tarafından yönetilen tarihi eser kaçakçılığı birimi yürütüyor. Bogdanos, ofisinin özellikle Met’i soruşturmaya tabi tutmadığını, fakat müzenin koleksiyonundaki önemli eserlerin başta münferit kaçakçılara odaklanan soruşturmalara konu olduğunu söyledi. Savcı yardımcısı, beş yıldır faaliyet gösteren biriminin uluslararası kaçakçılık şebekelerine ilişkin daha ayrıntılı bir çerçeve oluşturmaya başladığını ve bunun sonucunda faaliyetlerinin hızlanmasını beklediğini söyledi.

İlginizi çekebilir:  SALT'tan Dünya Günü Etkinlikleri

En Denetimsiz Piyasa

ICIJ, Met’in mücadelesinde yalnız olmadığına dikkat çekiyor. Dünyanın dört bir yanında müzeler, koleksiyonlarındaki çalıntı eserlerle nasıl başa çıkacakları konusunda bir arayış içerisinde. Daha geçen yıl Londra’da bulunan Horniman Müzesi, Washington’daki Smithsonian Enstitüsü ve çeşitli Alman müzeleri ile özel koleksiyoncular Nijerya’dan kaçırılan eserleri iade etti. Aynı zamanda bu yılın ilk iki ayında ABD, İspanya ve Avustralya’da bulunan müzeler ve özel koleksiyoncular kaçırılan onlarca tarihi eseri ülkelerine geri gönderdi. Bu sorunun temelinde ise milyonlarca dolar değerindeki işlemlerin kimi zaman müzeler ya da müzayede evleri tarafından gerekli özen gösterilmeksizin gerçekleştirilmesi yatıyor. Asya sanatı ve tarihi eser piyasası konusunda bağımsız bir araştırmacı ve uzman olan Angela Chiu, “Tarihi eser piyasası günümüzde dünyadaki en büyük denetimsiz piyasa olarak nitelendiriliyor. Piyasa kendi kendini denetliyor ve kapalı kapılar ardında neler olup bittiğini bilemiyorsunuz” diyor. Bir objenin menşeini teyit etmekte yaşanan bu zorluk, sanat dünyasında bazı çevrelerin müzelerin tarihi eser satın alıp almaması gerektiği konusunda tekrar düşünmesine neden oluyor. The National Gallery of Australia, tarihi eser tüccarı Subhash Kapoor’dan 8,7 milyon doların üzerinde bir bedelle satın aldığı bir düzineden fazla heykeli, kaçırıldıklarını öğrendikten sonra iade etti. Müze yetkilileri aynı zamanda tarihi eser piyasasına katılımı tamamen durdurma kararı aldı. The National Gallery of Australia’nın küratörü Bronwyn Campbell konuyla ilgili olarak, “Tarihi eserleri etiğe uygun bir şekilde edinebilmemiz için gerekli düzeyde menşe kaydı olan objeler çok çok nadir bulunuyor. Tarihi eser piyasasının çok riskli ve etik açıdan sakıncalı olduğuna kanaat getirdik ve bunun yerine kaynak ülkeler ve topluluklarla iş birliği içinde çalışarak farklı kültürleri temsil etmenin yeni ve yaratıcı yollarını keşfetme yoluna gittik” diyor.

“Mafya Tarafından Yürütülen Bir İş”

Met 1950’li yıllarda, yıllar sonra İtalya’da tarihi eser kaçakçılığı suçundan yargılanan ABD doğumlu tarihi eser tüccarı Robert E. Hecht’in eserlerini satın almaya başladı. 1959 ve 1961 yıllarında İtalyan savcılar Hecht’i tarihi eser kaçakçılığıyla suçladılar ve 1973 yılında hakkında daha sonradan iptal edilen bir tutuklama emri çıkardılar. Fakat Met ondan eser satın almaya devam etti. Daha sonra Hecht’e karşı İtalya’da yapılan suçlamalar zaman aşımına uğradığı için düşürüldü. 2012 yılında 92 yaşındayken hayatını kaybeden Hecht, yasadışı sanat ihracatına karıştığını reddetmişti. Hecht’in Met’e eser satmasına yardımcı olan eski iş ortağı Bruce McNall, ICIJ’e konuştu. McNall, müzenin eserlerin nasıl elde edildiği hakkında çok az şey sorduğunu söyledi. Eski ortak, “Bob’un [Hecht] bir şeyleri nereden aldığını pek de açıklayacağını sanmıyorum. Bu eserlerin yasadışı alanlardan geldiğini biliyor muydum? Hayır ama şüpheleniyordum. Ama bu konuya hiç uzun uzadıya değinmedik” dedi. McNall, Hecht’in bir Yunan vazosunu, nasıl elde ettiği hakkında hiçbir şey bilmemesine rağmen Met’e sattığını söyledi. Ayrıca, Met’in klasik eserler küratörü Dietrich von Bothmer’in kendisinden eserin menşei ya da nereden bulunduğu hakkında herhangi bir ayrıntı istemediğini söyledi. Met, aralarında yedi Yunan vazosunun da bulunduğu, Hecht’den edinilen yaklaşık iki düzine parçayı hâlâ saklarken bu parçaların bulundukları ülkelerden nasıl çıktıklarını açıklayan bir menşe ya da mülkiyet kaydı sunmuyor. McNall ayrıca Hecht’in İtalya ve Türkiye’deki işleriyle ilgili olarak, “Bu, mafya tarafından yürütülen bir iş ve dikkatli olmak gerekiyor. Bunlar sıkıntılı adamlar, bu yüzden benim yaklaşımım her zaman şu şekildeydi: Bırak Bob halletsin. Bu saçmalıkla uğraşmak istemiyorum. Oraya gidip böyle adamlarla muhatap olacak değilim” diye konuşuyor.

Septimius Severus heykeli. T.C Kültür ve Turizm Bakanlığı

1 Milyonluk Vazo

Hecht’in Met’e yaptığı en büyük satış olan 1 milyon dolar değerindeki bir Yunan vazosunun müze kayıtları, müzenin bu tip eserleri satın alma konusundaki hevesini ve Hecht’e ne kadar az soru sorduğunu gözler önüne seriyor. Met satın alma komitesi toplantı tutanaklarına bakıldığında, “Vazo, eğer satın alınırsa, sadece Yunan ve Roma koleksiyonlarının prestijini yükseltmekle kalmayacak, aynı zamanda müzedeki en önemli objelerden biri olarak kabul edilecektir” cümleleri göze çarpıyor. Komitenin görüşmesinin bir özetinde, Hecht’in satıcı olarak belirtilmesi haricinde vazonun menşeinden bahsedilmiyor. Hoving görev süresi bittikten sonra çalınan eserlerin ülkelerine geri gönderilmesini savunan kişilerin arasına katıldı ve bu vazonun ülkesine geri gönderilmesi için Met’e karşı düzenlenen bir kampanyada yer aldı. Met, eserin menşeine ilişkin uzun süre boyunca devam eden soruşturmanın ardından 2008 yılında vazoyu, çıkarıldığı İtalya’ya iade etti. İtalyan savcılar, Hecht’in çalıntı tarihi eserleri Gianfranco Becchina adlı bir kaçakçıdan satın aldığını düşünüyorlardı. 2011 yılında bir İtalyan mahkemesi tarafından tarihi eser kaçakçılığından suçlu bulunan Becchina, aynı zamanda Met’in eser tedarikçilerindendi.

Davadan Sonra Eser Aldı

Müzenin koleksiyonunda bir zamanlar Hecht’in bir başka yakın iş ortağı olan Jonathan P. Rosen’a ait 800’den fazla eser de bulunuyor. Met bu eserlerin bir kısmını, Rosen’ın 1997 yılında İtalya’daki bir tarihi eser kaçakçılığı davasında Hecht ile birlikte yargılanmasından önce, bir kısmını ise sonra aldı. 2008 yılında ise Cleveland Sanat Müzesi, Rosen’dan aldığı ve çalıntı olduğu iddia edilen eserleri İtalya’ya iade etti. Cornell Üniversitesi de Rosen tarafından bağışlanan 10 bin tarihi tableti Irak’a iade etti. Sözcüsü ICIJ’e, Rosen’ın sağlık durumunun iyi olmaması nedeniyle bu konu hakkında yorum yapamayacağını söyledi. Met’in koleksiyonunda ayrıca bir zamanlar Subhash Kapoor’a ya da galerisine ait olan 85 parça bulunuyor. Kapoor, 2011 yılında Almanya’da tutuklandı ve daha sonra Hindistan’da değeri 100 milyon dolardan fazla olan tarihi eser kaçakçılığından hüküm giydi. Met’in Hindistan’dan gelen tarihi eserleri arasında yer alan Celestial Dancer, Kapoor’un o dönem Manhattan’daki galerisi olan Art of the Past ile yapılan bir anlaşmayla satın alındı. 2013 yılında, Kapoor’un tutuklanmasından iki yıl sonra, galerinin yöneticisi çalıntı Asya eserlerini satmaktan suçlu bulundu. Met’in Celestial Dancer ile ilgili kamuya açık menşe kayıtları, eserin Hindistan’dan nasıl çıktığına dair herhangi bir ipucu vermiyor. Müze ICIJ’in konuyla ilgili sorularına yanıt vermedi.

“Yapıcı Çözüm Aranıyor”

Uzmanlara göre Met’in Nepal ve Keşmir koleksiyonları da soru işaretleriyle dolu. ICIJ ve Finance Uncovered tarafından Met’in koleksiyonundaki 94 Keşmir eseri üzerinde yapılan analiz, bunların hiçbirinin Keşmir’den nasıl çıktığını açıklayan ayrıntılı bir kaynağa sahip olmadığını gösteriyor. Sadece 4’ünde 1970 öncesinde kime ait olduğuna ilişkin bilgi var. 1970, UNESCO’nun kültürel mülkiyeti koruma altına alan bir konvansiyonu kabul ederek menşe konusunda altın standart haline getirdiği yıl. Sekiz eser, bir dönem haklarında iddianame hazırlanmış olan sanat tacirleri aracılığıyla satın alındı. Met’in koleksiyonundaki Nepal eserlerinin yaklaşık yüzde 15’i ve Keşmir eserlerinin yüzde 31’i için sunduğu tek menşe kaydı, 1998 yılında ölen Columbia Üniversitesi matematik profesörü ve tarihi eser koleksiyoncusu olan Samuel Eilenberg’in ismi. Met’in koleksiyonunda, kaçakçılıkla elde edildiği düşünülen ve 11. yüzyıla ait olan Hinduların koruyucu tanrısı Shreedhar Vishnu’nun heykeli de bulunuyor. Hırsızlığın üzerinden 40 yılı aşkın bir süre geçmesine rağmen Nepal’deki Bungmati halkı halen Shreedhar Vishnu heykelini bekliyor. Heykel Met’in koleksiyonunda tespit edildiği 2021’den bu yana müzede sergilenmiyor. Ancak hâlâ koleksiyonda duruyor. Batı’daki koleksiyonlardaki Nepal eserlerinin birçoğunun çalıntı olabileceğini gösteren tarihsel kanıtlara rağmen çoğu müze yalnızca belirli bir nesnenin, belirli bir yerden çalındığına dair çok güçlü kanıtlar sunulduğunda vaka bazında eser iadesi yapıyor. Konuyla ilgili bir açıklama yapan Met’in sözcüsü Ken Weine, Nepal ile müze koleksiyonundaki bazı nesneler konusunda görüşme halinde olduklarını ve yapıcı bir çözüm aradıklarını söyledi. Weine, ICIJ’e hangi eserler hakkında görüşüldüğü ya da müzenin bunları iade etmeyi planlayıp planlamadığını açıklamadı. Nepal Mirasını Kurtarma Kampanyası’ndan Roshan Mishra ise, “Bu kutsal emanetleri geri alacağımıza inanıyoruz, fakat ne zaman alacağımız konusunda emin değiliz. Koruma konseptini anlıyorum, fakat bir nesneyi kendi kültüründen koparıp bir müzede cam bir kafesin içine koymak ve sonra da ‘Bu nesneyi şu ülke için koruyoruz’ demek son derece yanlış” diyor.

Previous Story

Arter’de Yeni Sergi: “Pasaj”

Next Story

Nilüfer Caz Festivali

0 0,00
02_ArtDog_CD_Logo_RGB_Black

BÜLTEN

Türkiye ve dünyadan haftalık kültür-sanat haberleri, inceleme yazıları, sergiler ve etkinlikleri takip et.

Bülten aboneliğinde ArtDog Istanbul’un gizlilik sözleşmesini kabul etmiş olursunuz.